KUR'AN-I KERİM MEALİ | CASİYE SURESİ



45. CÂSİYE SÛRESİ

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

45/1. Hâ Mîm.

45/2. Kitab (Kur’ân)'ın indirilişi, azîz (mülkünde yenilmeyen gâlip), hakîm (yaptıklarında hüküm ve hikmet sahibi olan) Allah tarafındandır.

45/3. Şüphesiz, göklerde ve yerde (bunların yaratılışında “Bakara,164”), Mü'minler için (Allahü teâlâ’nın kudretini ve birliğini gösteren) nice deliller vardır.

45/4. Sizin yaratılışınızda (Mü’minûn,12-14) ve Allah'ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak îman eden bir toplum için elbette birçok delil vardır. (Güneş, ay, yıldızlar, dağlar, denizler, gökler ile yerde bulunan bütün canlılar, bunların her biri, birer âyet/delildir “Bakara,164”.)

45/5. Geceyle gündüzün değişmesinde (birbiri ardınca gelişinde), Allah'ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur/rahmet) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden (kuraklıktan) sonra diriltmesinde (yeşillendirmesinde), rüzgârları (çeşitli yön ve zamanlarda) estirmesinde aklını kullanan (ibret alan) bir toplum için elbette deliller vardır.

45/6. İşte bunlar (deliller), Allah'ın (birliğini ve kudretini gösteren kevnî/evrene âit) âyetleridir. Onları sana hak olarak (Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla) okuyoruz. Artık (o kâfirler,) Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra (atalarından nakledilen) hangi (bâtıl) söze inanacaklar?

45/7. Her çok günahkâr (ve) çok yalancının vay hâline! (Bu kişi, Ebû Cehil ve arkadaşlarından Nadr b. Hâris’tir “Kurtubî”.)

45/8. (Nadr b. Hâris,) kendisine Allah'ın (Kur’ân) âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra (îman etmeye gelince) büyüklük taslayarak sanki onları hiç işitmemiş gibi (küfründe) direnir. (Resûlüm) işte onu elem dolu bir azap ile müjdele!

45/9. (Nadr b. Hâris,) âyetlerimizden (Kur’ân’dan) bir şey (ulaşır da onun âyet olduğunu) öğrenince, onu alaya alır. Onlar (âyetlerimizle alay edenler) için (Ahiret’te) alçaltıcı bir azap vardır!

45/10. (Âyetlerimizle alay edenlerin) önlerinde cehennem vardır (onları beklemektedir). Dünyada kazandıkları (mallar, çocuklar) ve Allah'tan başka edindikleri dostlar (putlar), onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için elbette büyük bir azap vardır.

45/11. İşte bu (Kur'ân, her türlü küfür ve dalâletten kurtarıp hak yolun İslam olduğunu gösteren) bir hidayet (rehberi)dir. (Buna karşı gelerek) Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere, elem dolu çok şiddetli bir azap vardır.

45/12. Allah O’dur ki - içinde gemilerin O’nun emriyle akıp gitmesi, (ticaret yapmak suretiyle) O'nun lütfundan (rızık) aramanız ve şükretmeniz için - denizi sizin hizmetinize verendir.

45/13. Göklerde ve yerde ne varsa (güneş, ay, yıldızlar; toprak, su, bitkiler, hayvanlar gibi) her şeyi (sizin menfaatiniz için yaratarak) kendi katından (bir lütuf ve nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen (aklını çalıştıran) bir toplum için deliller (ve ibretler) vardır. (Yüce Allah’ın bu büyüklüğü ve ikramı karşısında hâlâ îman etmekte tereddüt mü ediyorsunuz?)

45/14. (Resûlüm,) îman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayan (Ahiret’e inanmayan)ları, (şimdilik) bağışlasınlar. (Bu âyetin hükmü, kıtâl âyetiyle “Tevbe,36” neshedilmiştir.) Çünkü Allah, herhangi bir topluma (kendi) kazandığının (sevap veya azap olarak) karşılığını (Ahiret’te) verecektir.

45/15. Kim sâlih (İslam’a uygun) bir amel (iş) işlerse, kendi lehine işlemiş olur. Kim de (İslam’ın) kötülük (olarak birdirdiği bir iş) yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Sonra (Ahiret’te) Rabbinize döndürülecek (ve hesap verecek)siniz.

45/16. Yemin olsun biz, İsrâil oğullarına Kitap (Tevrat), hüküm (hikmet, hükümranlık) ve (Hazret-i Mûsa ve Hazret-i Hârun gibi bir çok zâta “Beydâvî”) peygamberlik verdik. Onları güzel ve temiz yiyeceklerle (kudret helvası ve bıldırcın “Bakara,57” gibi lezzetli besinlerle) rızıklandırdık ve onları (zamanlarında) âlemlere (diğer kavimlere) üstün kıldık.

45/17. Onlara (İsrâil oğullarına, helâl, haram ve Muhammed aleyhisselâm’ın gönderilmesiyle ilgili) din işinden açık delil (âyet ve mu’cize)ler verdik. Fakat onlar, ancak (kitaplarında Muhammed aleyhisselâm’ın geleceği ve sıfatlarıyla ilgili) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki (düşmanlık ve) hasetten dolayı ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa düştükleri şey (Tevrat’ta yer alan hükümleri uygulamama veya son Peygamberin sıfatlarını gizleme) konusunda, Kıyamet günü, aralarında (hakkı bâtıldan ayırarak) hüküm verecektir.

45/18. (Resûlüm, Peygamberim Mûsa’dan) sonra seni din konusunda (onun emirlerini, yasaklarını ve sınırlarını bildiren) bir Şeriat sahibi kıldık. Onun için sen ona (Şeriat’e) uy, ilmi olmayanların (Müşrik, Yahûdi ve diğer din sâliklerinin “atalarının dinine dön”) arzu ve isteklerine uyma.

45/19. (Resûlüm,) çünkü onlar (kâfirler), Allah'a karşı sana (ne dünyada ne de Ahiret’te) asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zâlimler (Allah’a ve Resûlüne karşı gelenler), birbirinin dostları (ve yardımcıları)dır. Allah ise Müttakî (haramlardan uzak durup emirlerini yapan “takva sahibi” Mü’min)lerin velisidir (dostudur).

45/20. Bu (Kur'ân,) insanlar için kalp gözleri(ni açan bir nûr), kesin olarak (Kitâb’a) îman eden bir toplum için de (hak yolu gösteren) bir hidayet (rehberi) ve bir rahmettir.

45/21. (Kâfirler, Mü'minlere: “Şayet biz tekrar diriltilirsek, size verilecek hayrın aynısı, bizlere de verilecektir “Celâleyn“, demişlerdi.) Yoksa kötülük işleyenler (küfür ve isyanda bulunan Rabî’a’nın iki oğlu Utbe ve Şeybe ile Velîd b. Utbe gibiler), kendilerini, îman edip salih amel işleyenler (Ali, Hamza ve Ubeyde b. el-Hâris “radıyallahü anhüm” ) gibi yapacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir (ve aynı) olacaklarını mı sanıyorlar? (Kâfirler, dünyada rahat ve bolluk içinde olmalarının aksine, Ahiret’te küfür ve isyanlarının cezası olarak Cehennem’de azap çekeceklerdir. Mü’minler ise, îman ve itâatlarının mükâfatı olarak ihsana kavuşacak ve Cennet’te nimetler içinde olacaklardır.) (Kâfirler,) ne kötü hüküm veriyorlar!

45/22. Allah, gökleri ve yeri, (kudretini ve birliğini göstersin; mazlumun hakkı, zâlimden alınsın ve iyilik edenle kötülük eden arasında fark olsun; eğer dünyada olmazsa, Âhiret’te olması için) hak üzere (adalet sağlansın “Beydâvî”); herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yarattı. Onlara (amellerinin sevabı azaltılarak ve günahları artırılarak asla) haksızlık edilmez.

45/23. Nefsinin arzusunu ilâh edinen (keyfine göre putlara tapan), Allah'ın (gönderdiği Peygamberine inanmayıp atalarının küfür yolunda kaldığı ve bundan dönmeyeceğini “ezelî ilmi”yle) bildiği için saptırdığı, (hakka tıkalı) kulağını ve (küfür dolu) kalbini mühürlediği, gözüne de (hakkı görmesine engel) perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu, Allah'tan başka kim hidayet (yolunu gösteren İslam dini’n)e eriştirebilir? (Bu durumda o, kendi irâdesiyle gözünü, kulağını ve kalbini, îmana ve İslam’a kilitlemiştir.) Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? (Bu âyet-i kerime, din ile alay edenlerden biri olan Sehm oğullarından el-Hâris b. Kays hakkında inmiştir “Kurtubî”.)

45/24. (Kâfirler) dediler ki: "(Bu) dünya hayatımızdan başka (bir) hayat yoktur. (Bizler) ölürüz ve (çocuklarımızla) yaşarız. (Söylendiği gibi Ahiret hayatı yoktur.) Bizi ancak zaman yok eder." Onların (kâfirlerin) bu hususta (Ahiret hayatıyla ilgili) bir bilgisi yoktur. Onlar, ancak (Peygamber’e îman etmediklerinden temeli olmayan/gerçeğe dayanmayan) zanda bulunuyorlar.

45/25. Onlara (Ahiret’e inanmayanlara) âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman: "Eğer (öldükten sonra dirileceğimiz konusunda) doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin (diriltin)!" demelerinden başka delilleri (ve cevapları) olmamıştır.

45/26. (Resûlüm,) de ki: "(Her şeye kâdir) Allah, sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da Kıyamet gününde (Mahşerde) sizi bir araya getirecektir. Bunda asla şüphe yoktur, ama insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Çünkü düşünceleri kıt ve görüşleri madde ile sınırlıdır “Beydâvî”.)

45/27. Göklerin ve yerin hükümranlığı (mülk ve tasarrufu) Allah'ındır. Kıyamet kopacağı gün, işte o gün, bâtıla sapanlar (Allah’ın âyetlerine inanmayanlar) hüsrana (zarara) uğrayacaklardır.

45/28. (Resûlüm, o Kıyamet günü) her ümmeti (her din sahipleri toplanmış bir hâlde) diz çökmüş görürsün. Her ümmetkendi kitabına (amel defterine) çağrılır (“İsrâ’,14”). (Onlara şöyle denilir:) "Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir."

45/29. İşte (dünyada her söz ve davranışınıza şâhitlik eden) kitabımız (amel defteriniz), size karşı hakkı/gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapmakta olduklarınızı (meleklerle bir bir) kaydediyorduk.

45/30. Îman edip (namaz, oruç, hac ve zekât gibi) salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları rahmeti(yle cenneti)ne kavuşturacaktır. İşte bu, açık (bir zafer ve) murada ermedir!

45/31. Küfredenlere gelince, (onlara da şöyle denir:) "Âyetlerim size okunduğunda sizler büyüklük taslamış ve mücrim (günahkâr) bir kavim olmuş, değil miydiniz?"

45/32. (Ey kâfirler:) "Şüphesiz, Allah'ın va'di gerçektir, Kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur." dendiği zaman: "Kıyamet’in ne olduğunu (kesin) bilmiyoruz, şüpheden başka bir zanda bulunmuyoruz. Biz bu konuda kesin bir inanca sahibi değiliz." demiştiniz.

26

45/33. (Kâfirlerin dünyada) işledikleri amellerin kötülükleri (cezaları,) (Kıyamet’te) karşılarına dikildi (dikilecek) ve alay edip durdukları şey (azap), kendilerini kuşattı (kuşatacaktır).

45/34. Onlara (kâfirlere şöyle) denir: "(Dünyada) bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz (îman ve tâati terkettiğiniz) gibi, bu gün biz de sizi unuttuk (rahmetimizden mahrum bırakarak azabımıza terk ettik). Barınağınız (yer, mekân) ateştir. (Sizi o ateşten kurtaracak) yardımcılarınız da yoktur."

45/35. "Bunun (kâfirlere verilen cezanın) sebebi, Allah'ın âyetlerini (Kur’ân’ı) alaya almanız ve (geçici) dünya hayatının sizi aldatmasıdır." Artık bugün (o gün, ne kadar pişman olurlarsa, olsunlar) ateşten çıkarılmazlar ve Allah'ın rızasını kazandıracak amelleri işleme (tevbe ve tâat) istekleri kabul edilmez. (Çünkü o gün, bu taleplerin hiç bir faydası olmaz.)

45/36. Hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (O Allah'a hamd edin ki, O, sizin Rabbiniz olduğu gibi, göklerin, yerin ve âlemlerin de Rabbidir. Bu itibarla böyle bir Rubûbiyete, Rab oluşa, herkes için kendisine Rab olan o zata hamd etmesi ve ona övgüde bulunması gerekir, bu, farzdır “Medârik”.)

45/37. Göklerde ve yerde Kibriya (büyüklük) O'na aittir. O, azîzdir (yenilmeyen gâliptir, mutlak güç sahibidir), hakîmdir (hüküm ve hikmet sahibidir).