KUR'AN-I KERİM MEALİ | EN'FAL SURESİ



8. ENFÂL SÛRESİ

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

8/1. (Resûlüm, Bedir savaşı sonrası elde edilen) ganimetler(in nasıl paylaşılacağı) hakkında (Eshâbın) sana soruyorlar. De ki: "Ganimetler, Allah'a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer (sâdık, itâatlı) Mü'minler iseniz, (ihtilâfı terkedin,) Allah'tan korkun, (farklı görüşlerinizi bir tarafa bırakın, yardımlaşın ve) aranızı düzeltin, Allah ve Resûlün(ün hükmün)e itâat edin."

8/2. Mü'minler, ancak o kimselerdir ki, Allah(ın emri) zikredildiği (geldiği) zaman, kalpleri ürperir (onu hemen kabul ederler). O'nun (Allah’ın emir ve nehiy konusunda) âyetleri kendilerine okunduğu zaman, (bu) onların (tasdik/kuvvet ve yakîn olarak “Semerkandî”) îmanlarını artırır. (Yoksa iman - bi-zâtihi/kendisi/mü’menün bih - artma ve eksilme kabul etmez. Peygamberler ve ulemâ ile ümmetin diğerlerinin imanları arasındaki fark, “yakîn” ve “tasdîk”in parlaklığı ve kuvveti yönündendir.) Onlar (Mü’minler), (dinin teklif ettiği bütün tedbir ve şartları yerine getirdikten sonra) yalnız Rablerine tevekkül eder (O’na güvenir)ler.

8/3. Onlar (Mü’minler), (beş vakit) namazı (vaktinde ve emredildiği şekilde) dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.

8/4. İşte onlar, hakiki (ihlâslı, sâdık ve tevekkül sahibi) Mü'minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek dereceler, mağfiret (bağışlanma) ve (cennet’te) tükenmez rızık vardır.

8/5. (Bedir ganimetlerinin bölüştürülmesi konusunda bazı sahâbîlerin hoşnutsuzluk hâli,) Rabbinin seni evinden hak uğruna (Bedir savaşı için) çıkardığı (zaman,) Mü’minlerden bir grub(un sayı ve silahlarının azlığını ileri sürerek) bundan hiç hoşlanmadıkları (hâli) gibidir (bk. Enfâl,6).

8/6. (Müslümanlarla Mekke müşrikleri savaş hâlinde idiler. Ebû Süfyan idaresindeki ticarî kervan Şam’dan dönüyordu “12 Ramazan Hicrî 2. Yıl/Mart 624”. Bunu haber alan Müslümanlar, hemen bir ordu hazırlayarak kervanı vurmak üzere yola çıktılar. Ancak Mekkeli müşrikler, Müslümanların bu harekâtını öğrenince onlar da Ebû Cehil komutasında bir ordu ile yola çıktılar. İki ordu Bedir’de karşılaştı. - Medine - Bedir arası, 160 km.dir. - Bu durumda Müslümanlardaki hedef, hâliyle değişmiş oldu.)

Hak (kervana baskın yapma değil, Mekke’den gelen müşrik ordusuyla savaş) apaçık ortaya çıktıktan sonra, (iman zafiyetinden değil, sayıları az, hazırlıksın ve çoğu yaya olduklarından) göz göre göre ölüme sevk ediliyorlarmış gibi, (cihad hususunda Resûlüm bazıları) seninle mücadele ediyor (tartışıyor)ladı. (İslam ordusunda 305 kişi, 70 deve, iki at vardı. Çoğu yaya idi. Hâlbuki müşrik ordusunda 1000 kişi, 700 deve, 100 at vardı.)

8/7. Hatırlayın ki, Allah size iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olacağını va'dediyordu. Siz de dikensiz (silâhsız) olan (kervan)ın sizin olmasını (böylece ganimete kavuşmak) istiyordunuz. Hâlbuki Allah, kelimeleri (âyetleri)yle (İslâm dini ile) hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardı arkasını (şirki) kesmek istiyordu (bk. Enfâl,6).

8/8. (Çünkü Allah,) mücrimler (dine göre suç işleyenler) hoş görmese de hakk ortaya çıksın (İslam her tarafa yayılsın) ve batıl (şirk/küfür) ortadan kalksın diye (irade buyuruyordu).

8/9. Hani siz (Bedir’de düşmanın çok olduğunu görünce) Rabbinizden yardım istiyordunuz. (Allah) da: "Ben size ard arda bin melekle yardım edeceğim." diye cevap vermiş (duanızı kabul etmiş)ti. (Burada yüce Allah’ın bin melekle yardım etmesi, dünya işlerinin sebeplerle olduğunu hatırlatmak içindir. Yoksa Allah, dileseydi melek göndermeden de düşman mağlup olur, Müslümanlar galip gelirdi.)

8/10. (Her şeye kadir) Allah, bunu (melâike-i kiram’ın yardıma göndermesini), ancak (zafer için) bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz rahatlasın (huzura kavuşsun) diye yaptı. (Şunu iyi bilin ki,) yardım/zafer (vasıtalı vasıtasız ne şekilde olursa olsun), ancak Allah katındandır (O’nun irade ve yaratmasıyladır). Şüphesiz Allah, azîz (yenilmeyen kuvvet sahibi)dir, hakîm (mutlak hüküm ve hikmet sahibi)dir.

8/11. Hani (Allah,) kendi katından (sizde ortaya çıkan korkuya karşı) bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyor ve sizi (abdestsizlik ve cünüplükten) temizlemek, sizden şeytanın pisliğini (telkin ettiği kötü düşünceleri) gidermek, kalplerinizi (sabır ve emniyetle) birbirine bağlamak ve (savaşta) ayakları(nızı) sabit kılmak için üzerinize gökten yağmur indiriyordu.

8/12. Hani Rabbin meleklere: "Ben (yardım göndermekle) sizinle beraberim. Haydi îman edenlere sebat verin. Ben (şanı yüce Allah,) kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun onların boyunlarının üstüne. Vurun, onların (ellerine, ayaklarına ve kılıç tutan) bütün parmaklarına)." diye vahyediyordu.

8/13. Bu (ölüm cezası), onların (kâfirlerin) Allah'a ve Resûlüne karşı gelmelerinden (İslam’ı inkâr etmelerinden)dir. Her kim, Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir.

8/14. İşte bu (Bedir mağlubiyeti) size (Allah’ın bir azabıdır. Bedir’de Ebû Cehil başta olmak üzere 70 müşrik öldürüldü ve 70 esir alındı. Müslümanlar 14 şehid verdi.) Şimdi siz onu (bu azabı dünyada) tadın! (Ayrıca âhiret’te) kâfirlere bir de (sonsuz) cehennem azabı vardır.

8/15. Ey îman edenler. Toplu hâlde kâfirlerle karşılaştığınız (savaş nizamına geçtiğiniz) zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın).

8/16. Kim, - o günde savaşmak için (taktik gereği) bir tarafa çekilmek, ya da başka bir birliğe katılmak dışında - (düşmana) arkasını döner (kaçmak ister)se, o (savaş suçlusu olarak), Allah'tan bir gazaba uğrar ve onun yeri cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!

8/17. (O gün Bedir’de) onları (düşmanı) siz (kendi kuvvetinizle) öldürmediniz, fakat (size yardım etmekle ve) onların (kalplerine korku düşürmekle) Allah öldürdü. (Resûlüm, bir avuç toprağı düşmanın yüzlerine) attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (o toprağı bin kişilk bir ordunun gözlerine Allah ulaştırdı). (Çünkü her şeyi yaratan, “öldürme” ve “atma” fiilerini yaratan Allah’tır.) (Yüce Allah,) Mü'minleri, (ganimet gibi) güzel bir imtihanla denemek için (bunu yaptı). Şüphesiz Allah, semî’ (her şeyi işiten)dir, alîm (gizliği açığı, herşeyi bilen)dir.

8/18. (Allah, kâfirleri bozguna uğratırken, Mü'minleri de ganimet gibi güzel bir sonuçla karşılaştırdı.) İşte bu (Allah’ın takdiri) böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzaklarını etkisiz hâle getiricidir.

8/19. (Ey kâfirler!) Eğer fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi. Eğer (Peygamberim Muhammed’in “aleyhisselâm” tebliğ ettiği İslam’a karşı gelmekten, dolayısıyla küfürden) vazgeçerseniz, bu sizin için çok hayırlı olur. Eğer (küfürde sabit kalıp Peygamberimle savaşmaya) dönerseniz biz de (onlara yardıma) döneriz. Topluluğunuz (aded olarak) çok olsa bile, (bu, Mü’minleri defetmek ve yenmek için) size hiçbir fayda (ve üstünlük) sağlamaz. Çünkü Allah(ın yardımı) Mü'minlerle beraberdir.

8/20. Ey îman edenler! Allah'a ve Resûlüne itâat edin ve (Kur'ân'ı ve onu tebliğ eden Resûlüllah’ı) dinlediğiniz hâlde ondan (emrine muhalefet etmekten) yüz çevirmeyiniz. (Çünkü, Resûlüllah’a itâat, Allah’a itâattır “Nisâ,80”.)

8/21. (Kur'ân'ı) işitmedikleri (veya işitip dinlemedikleri ve iman etmedikleri yahut emrine uymadıkları) hâlde, "işittik" diyen (münafık ve kâfir)ler gibi olmayın.

8/22. Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, (hakkı işitmeyen) sağırlar (ve hakkı söylemeyen) dilsizlerdir ki, (A’râf,179) onlar, (kalplerinde küfür taşıdıkları için İslam üzerinde) düşünmez (ve iman etmez)ler.

8/23. Allah, onlarda (kâfirlerde) bir hayır (iradelerinde haktan yana bir yöneliş) olduğunu görseydi, elbette onlara (hakkı/İslam’ı) işittirir (onları hidayete erdirir)di. (Fakat küfürden dönmedikleri müddetçe, Müslüman olmaları mümkün değildir. Bu durumda yüce Allah) onlara (hakkı) işittirseydi dahi mutlaka yine (İslam’dan) yüz çevirerek arkalarını döner (dini reddeder)lerdi.

8/24. Ey îman edenler! (Resûlüllah,) sizi hayat verecek be şeye (ilme, Kur’ân’a, imana, cihada) çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına (derhal) uyun ve bilin ki, Allah, kişi ile kalbi arasına girer (O, size çok yakındır “Kâf,16”). Yine bilin ki, (Ahiret’te) O'nun huzurunda toplanacaksınız.

8/25. Bir de (öyle) bir fitneden (Müslümanlar arasında ayrılık, bid’atların yayılması, kötülüğün onaylanması, iyiliğin tebliğinde samimiyetsizlik ve cihadda tembellikten “Beydâvî”) sakının ki, aranızda yalnız zulmedenlere erişmekle kalmaz (o hepinize ulaşır). Bilin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir (Allah, şiddetle cezalandırıcıdır). (Bu âyet-i kerime’de “Cemel vak’ası” dahil Eshâb-ı Kiram arasındaki bazı ictihadî ayrılıkların “fitne”ye dönüşeceğine işaret vardır “Semerkandî ve Begavî”.)

8/26. (Ey Mü’minler! Mekke dönemindeki) o vakti hatırlayın ki, siz yeryüzünde güçsüz ve zayıf idiniz (Nisâ,98). İnsanların (kâfirlerin) sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi (Medine’ye) yerleştirdi, (Bedir günü Meleklerin) yardımıyla destekledi ve (verdiği nimetlere) şükredesiniz diye temiz şeyler (ganimetler) ile sizi rızıklandırdı.

8/27. Ey îman edenler! Allah'a ve Peygamber'e (Allah'ın farz kıldığı hükümleri hiçe sayarak, Resûlünün de uygulamalarına uymayarak veya görünürde yaptıklarınızın aksini kalbinizde gizleyerek yahut ganimetlerde) hainlik etmeyin ki, bile bile kendi emanetlerinize (Allah'ın kullara emanet olarak verdiği “ameller”e “Nisâ,58”) ihanet etmiş olursunuz.

8/28. (İyi) bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız (âhiret işlerinde) sizin için (engelleyici) bir fitne (imtihan sebebi)dir. (Bununla beraber) şüphesiz (İslam’a riayet ettiğiniz takdirde) Allah katında (mallarınız ve çocuklarınızla ilgili sizin için) büyük bir mükâfat vardır.

8/29. Ey îman edenler! Eğer (günahlardan dönerek) Allah'tan korkarsanız, O (Allah), size (iyiyi kötüden) ayırma kabiliyeti verir (kalplerinize bir hidayet ve ma’rifet nûru yerleştirir ki, onunla hak ile batılı ayırırsınız) ve seyyiâtınızı (küçük günahlarınızı) örter ve sizi mağfiret eder (büyük günahlarınızı da affeder). Allah, büyük lütuf (ihsan) sahibidir.

8/30. (Resûlüm,) hani bir zamanlar kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek yahut (Mekke'den) çıkarmak için (bir evde toplanmışlar) sana tuzak kuruyor (plan yapıyor)lardı. Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. (Yüce Allah, müşriklerin gözünde Müslümanların sayısını az göstererek, onları Bedir’de savaşa çıkardı. Müslümanlara tuzak kuranların başı olan Ebû Cehil başta olmak üzere 70 kişi bu savaşta öldürüldü. 70’i de esir alındı.) Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır (kuzak kuranların hilelerini boşa çıkaran ve onları cezalandırandır). Bu âyette “Allah’ın tuzak kurması” ifadesi mecazîdir, “cezalandırmak” manasındadır (Mâturîdî, Begavî ve Kurtubî).

8/31. Onlara (kâfirlere) karşı âyetlerimiz (Kur’an) okunduğu zaman: "İşittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. (Ancak belâgat ve fesahatta ona denk, on sûre “Hûd,13”, hatta bir sûrenin bile benzerini getiremediler “Bakara,23-24”. Kaldı ki, bütün insanlar ve cinler biraraya gelseler dahi, Kur’an’ın tamamını kapsayan bir benzerini getirebilsinler. Elbette bu mümkün değil, muhaldir. Bu meydan okuma karşısında dünyada bütün şair, edip ve mütefekkirler mağlup olmuşlardır “İsrâ,88”.) Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir “Nahl,24; En’âm,25” dediler.

8/32. Hani onlar (kâfirler): "Ey Allah'ım, eğer şu (Kur'ân) senin katından inmiş hak (bir kitap) ise, hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir." dediler.

8/33. Hâlbuki (Resûlüm) sen onların (bulunduğu toplum) içinde iken, Allah onlara (kâfirlere) azap edecek değildir. (Çünkü azap indiği zaman herkesi kapsar.) Yine onlar(ın içinde kalan Mü’minler) istiğfar ettikleri sürece (veya kâfirler tevbe ve istiğfar edip iman ettikleri takdirde “Hûd,117”) de Allah onlara (küfür toplumuna) azap edecek değildir (Beydâvî).

8/34. Allah onlara (müşriklere) neden azap etmesin ki, onlar Mescid-i Haram'dan (Mü'minleri “Semerkandî”) men’ediyorlar. (Müslümanları hicrete zorlayıp Hudeybiye seferin’de “H.6/M.628” mahsur bıraktılar.) Hâlbuki onlar, oranın mütevellileri (bakımında hak sahibi kişiler) değildirler. Onun mütevellileri, ancak müttakî (Mü’min)lerdir. Fakat onların (kâfirlerin) çoğu (bunu) bilmezler.

8/35. Onların (müşriklerin), Kâ'be'nin yanında duaları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. O hâlde (ey müşrikler,) inkâr etmekte olduğunuz (peygamber ve Kur’an’)dan dolayı tadın (cehennem) azabı(nı)! (Kâfirler, kadın erkek, çıplak ve ıslık çalarak Kâ’be’nin etrafında dönüyorlardı “Râzî”. İslam gelmeden önce Abdülmuttalib Kureyş’in reisi/hakemi olunca, bunu yasaklamıştır.)

8/36. Şüphesiz o küfredenler, (Bedir ve Uhut savaşlarında) mallarını (Müslümanlaları) Allah yolundan (İslam’dan) çevirmek için harcarlar ve harcayacaklar da. Sonra o mallar, onlara bir dert olacak, sonra da mağlup olacaklardır. (Bu âyette ehl-i küfrün savaşta yenileceğine dair gâibden haber veriliyor.) O (küfürlerinde ısrar eden) kâfirler, (Ahiret’te) cehenneme sürüleceklerdir.

8/37. (Her şeye kâdir) Allah, habisi (pis olanı/kâfiri) tayyibden (temizden/Mü’minden) ayırsın ve pis olanları birbiri üstüne koyup yığsın da hepsini cehenneme atsın diye (göyle yapıyor. “Ey mücrimler/kâfirler, bugün/Kıyamet’te Mü’min kullarımdan ayrılın “Yâsîn,59” denilecek). İşte onlar, hüsrana (dinen zarara) uğrayanların ta kendileridir. (Şirk ve küfür, İslam nazarında, pislik/necis “Tevbe,28”; iman ise nûr/ışık hükmündedir.)

8/38. (Resûlüm,) o küfredenlere söyle: Eğer (îman eder, düşmanlık ve savaştan) vazgeçerlerse, geçmişteki (günahları) affedilir. Eğer (düşmanlık ve savaşa) dönerlerse, önceki (Âd ve Semûd gibi kavim)lere (inkâr ve isyanlarından dolayı) uygulanan (ilâhî) kanun (cezalandırma) geçmiştir (gözlerinin önündedir. Bunu dikkate alsınlar ve sonucu beklesinler!)

8/39. Fitne (şirk ve baskı) kalmayıncaya ve din (İslam) tamamen Allah'a âit oluncaya (bâtıl bütün dinler yok oluncaya) kadar, onlarla savaşın (mücadele edin). Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki, Allah, onların yaptıklarını görür (ve onları mükâfatlandırır).

8/40. Eğer (o kâfirler, imandan) yüz çevirirlerse, (ey Mü’minler) bilin ki, Allah sizin mevlânız (koruyucunuz ve yardımcınız)dır. O, ne güzel mevlâdır, O, ne güzel yardımcıdır.

10

8/41. (Ey Mü’minler,) bilin ki, (savaş sonucunda) ganimet olarak aldığınız (elde ettiğiniz) herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Peygamber'e, (Resûlüllah’ın) akrabası (olan Haşim ve Muttalib oğulları)na, yetimlere (babaları ölmüş Müslüman çocuklara), miskinlere (çok fakirlere) ve yolculara aittir. Eğer Allah'a ve - (hak ile batılın birbirinden) ayrıldığı gün (ki, o), iki ordunun (Bedir'de) karşılaştığı gün(dür. O günde) – kulumuza (Resûlüme) indirdiğimiz (melekler)(Âl-i İmrân,124-125) inandıysanız (ganimetlerin açıklandığı şekilde bölüneceğini iyi bilin ve öyle uygulayın. Allah, her şeye hakkıyla kâdirdir.

8/42. O vakit siz (Müslümanlar), vâdinin (Medine'ye) yakın tarafında, onlar (Kureyş ordusu) uzak tarafında, kervansa, sizin aşağınızdaydı. (Onlar sayıca sizden fazla idi ki,) şâyet buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız, (durumu fark edince) sözleşmenizde ihtilâfa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). Fakat Allah, olacak bir işi (Mü'minlerin zaferini ve diğerlerinin mağlubiyetini) gerçekleştirmek için (ezelde) böyle yaptı (yazdı) ki, helâk olan (iradesini küfür tarafında kullanan kâfir) açık bir delil (olan Kur’an’ı inkâr etmek)le helâk olsun/ölsün ve yaşayan (iradesini iman tarafında kullanan Mü’min de) açık bir delil (olan Kur’an’a iman etmek)le yaşasın (diye). (Kâfir, küfründen dolayı, ölü; Mü’min, imanından dolayı diri hükmündedir.) Şüphesiz Allah, elbette (her şeyi) hakkıyla işitendir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.

8/43. (Resûlüm,) hatırla o zamanı ki, Allah uykunda onları (Kureyş ordusunun sayısını) sana az gösteriyordu. Eğer sana onları çok gösterseydi, elbette (Mü’minler olarak) korkardınız ve o (savaş) (i) hakkında elbette ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, (sizi korku ve ihtilâftan) kurtardı. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.

8/44. Hani (savaş alanında düşmanla) karşılaştığınız zaman onları (düşman tarafı) gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu (Âl-i İmrân,13) ki, Allah, (ezelde takdir edilen) olacak bir işi yerine getirsin (İslam ve Müslümanlar azîz, küfür ve taraftarları zelîl olsun) diye. Bütün işler (sonunda takdir edildiği şekilde) Allah'a döndürülür (dünya ve Ahiret’te O’na varır).

8/45. Ey îman edenler! (Kâfir bir) bir toplulukla karşılaştığınız zaman (onlarla savaşmak için) sebat edin (ki, hezimete uğramayasınız.) ve Allah'ı çok zikredin (yardım etmesi için çok dua edin) ki, felâha (kurtuluşa) eresiniz.

8/46. Allah'a ve Resûl'ü(nün emirleri)ne itâat edin ve (savaş ve diğer konularda) birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılır ve devletiniz (ve gücünüz) elden gider. Sabırlı olun. Muhakkak Allah(‘ın koruması ve yardımı) sabredenlerle beraberdir.

8/47. İnsanlara çalım satarak, gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve (halkı) Allah yolundan (İslam’dan) alıkoyan (kâfir topluluk)lar(ı) gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını (ilmen) kuşatıcıdır (ve onları yaptıkları karşılığında cezalandıracaktır).

8/48. Hani şeytan (telkinleriyle) onlara (kâfirlere) yaptıklarını süslemiş (güzel ve doğru göstermiş) ve "Bugün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, (korkmayın) mutlaka ben de size yardımcıyım." demiş (telkinini vermiş)ti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisin geri dönüp: "Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler “Enâf,9-10”) görüyorum. Ben Allah'tan korkarım. Allah, cezası şiddetli olandır." demişti. (Şeytan’ın Süraka b. Mâlik el-Kinânî “insan” suretinde geldiği konusunda nakiller de vardır “Beydâvî”.)

8/49. Hani münafıklar ve kalplerinde (nifak ve şüphe nev’inden) hastalık bulunan kimseler: "Bunları (Mü’minleri) dinleri aldatmış (başa çıkamayacakları bir kuvvetle savaşmağa kalkıyorlar)." diyorlardı. (Bunlar, hicret etmeyen Müslümanlar ki, Mekke müşrikleri istemiyerek onları Bedir’e götürdü. Fakat orada münafık oldular ve hepsi savaşta öldürüldüler “Semerkandî”) Hâlbuki kim Allah'a tevekkül eder (güvenir)se, hiç şüphesiz Allah, azîz (mutlak gâlip ve güç sahibi)dir, hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir.

8/50. (Resûlüm,) melekler (Bedir savaşında), o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "haydi tadın yakıcı (cehennem) azabını!" (diyerek) canlarını alırken onları(n nasıl feryat ettiğini) bir görseydin! (Melekler, "haydi tadın yakıcı cehennem azabını!" Kıyamet günü diyeceklerdir “Semerkandî”.)

8/51. (Ey kâfirler!) Bu (azap), sizin (imanı reddetme, küfür ve tekzip gibi) ellerinizle işlediklerinizin bir karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına (asla günah işlemeden) zulmedici (azap edici) değildir.

8/52. (Resûlüm, iman etmeyenler,) tıpkı Fir’avun ailesi ve onlardan önceki (isyankâr kavim)lerin (yalanlama ve küfretme) durumu gibidir ki, (onlar) Allah'ın âyetlerini inkâr etmişler, Allah da kendilerini günahları sebebiyle hemen yakalamış (cezaya çarptırmış)tı. Şüphesiz Allah, kavî (mağlûbiyeti olmayan kuvvet sahibi)dir, azabı (da) şiddetli olandır.

8/53. Bu (bir toplumun defalarca uyarılmasına rağmen, küfür ve isyanda ısrar ettiğinde, yüce Allah’ın onu dilediğinde dünyada da cezalandırması) böyledir (mukadder bir vâkıadır). Bir toplum, kendilerinde bulunan (hâl ve davranış)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez (Nahl,112). Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, her şeyi hakkıyla bilendir.

8/54. (Resûlüm, iman etmeyenler,) tıpkı Fir’avun ailesi ve onlardan önceki (isyankâr kavim)lerin (yalanlama ve küfretme) durumu gibidir ki, (onlar) Rablerinin âyetlerini inkâr etmişlerdi. Biz de (şânı yüce Allah,) onları günahları sebebiyle helâk etmiştik. Fir’avun ailesini de suda boğmuştuk. (Onların) hepsi, zâlim (kâfir)lerdi.

8/55. Şüphesiz Allah katında (yeryüzünde yürüyen) canlıların en kötüsü, kâfir olanlardır. Artık onlar (küfürde ısrar edip durdukları müddetçe), îman etmezler. (Çünkü onlar, hakk olan İslam’a karşı, sağırdırlar “hakkı duymazlar”, dilsizdirler “hakkı söylemezler” ve kördürler “hakkı görmezler” Bakara,171.)

8/56. Onlar (kâfirler), kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında hiç çekinmeden andlaşmalarını bozan (ve Müslümanlara karşı düşmana yardım eden) kimselerdir. (Kurayza Yahudileri bunlardandır “Beydâvî ve Begavî”.)

8/57. (Resûlüm,) eğer onları (o kâfirleri) savaşta ele geçirirsen, (onları cezalandır ki, seninle savaşmaktan uzak dursunlar ve) arkalarından gelenlere ibret olacak şekilde onları dağıt (ki, bir daha böyle bir harekekin içine girmeye cesaret edemesinler). 

8/58. (Antlaşma yaptığın) bir topluluğun hainlik etmesinden (ortaya çıkan bazı emarelerle) korkarsan, (antlaşmayı bozduklarında) sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. (Âdil davran. Hemen savaş açma.) Çünkü Allah, (ahdini/antlaşmayı bozan) hainleri sevmez.

8/59. O küfredenler, (küfür itikad ve kötü amelleriyle) geçtiklerini (azabımızdan kaçarak canlarını kurtardıklarını) asla zannetmesinler. Çünkü onlar, (takdirimizi ve sizleri) âciz bırakamazlar.

8/60. Onlara (düşmanlarınıza) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet (ok, mermi, bomba, füze atan ve her türlü savaş silahlarını kullanabilen eleman) ve (Allah yolunda savaş için) bağlanan (ve beslenen) atlar (tüfek, füze, tank, uçak gibi savaş araçları) hazırlayın. Onlarla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı (Yahudiler, münafıklar ve diğerleri) ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda (savaş mühimmâtı ve araçları için) her ne harcarsanız, (sevap olarak) karşılığı size tam olarak ödenir (verilir). Size asla zulmedilmez (sizler, hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız).

8/61. Eğer onlar (düşmanlarınız) barışa yanaşırlarsa, sen de ona yanaş (onlarla antlaşma yap) ve (onların tuzaklarına karşı tedbir al ve) Allah'a tevekkül et (güven). Çünkü O (Allah), her şeyi hakkıyla işitendir, (onların hilelerini) hakkıyla bilendir.

8/62. (Resûlüm,) eğer (antlaşma yaptığınız düşmanlarınız) sana hile yapmaya (seni aldatmaya) kalkarlarsa, şüphesiz Allah sana kâfidir/yeter. O (Allah) ki, seni yardımı ile ve (Evs ve Hazrec’ten/Ensâr’dan) Mü'minlerle destekleyendir.

8/63. (Cahiliye döneminde birbirlerine karşı kin ve nefret duyan iki ezelî düşman olan kardeş Evs ve Hazrec kabileleri, İslam’ı kabul edince, Yüce Allah) onların kalplerini uzlaştırdı (kalplerini muhabbet ile birleştirdi). (Resûlüm,) eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, (birbirlerine düşman olan) kalplerini yine birleştiremezdin. Fakat Allah, onların aralarını (iman ve sevgi ile) kaynaştırdı. Çünkü o, azîzdir (yenilmeyen gâliptir), (her işinde) hikmet sâhibidir.

8/64. Ey Peygamber! Allah, sana ve sana tabi olan Mü'minler sana kâfidir/yeter (Celâleyn). (Veya Allah, sana ve sana tâbi olan Mü'minlere kâfidir “Kurtubî ve Râzî”.)

8/65. Ey Peygamber(im)! Mü'minleri (kâfirlerle) savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer sizden (sabırlı) yüz kişi bulunursa, kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar, (İslam’da bildirilen Allah’ın dinini yüceltme, ilâhî rızaya kavuşma ve Ahiret hayatina iman gibi hakikatlere inanmayan ve bunların bir kurtuluş olduğunu) anlamayan bir topluluktur. (Bu âyet, emir manasında olan bir haber cümlesidir. Manası: “Sizden yirmi kişi, iki yüz kişi ile; yüz kişi de bin kişi ile savaşsın ve onlara karşı sebatkâr olsun” demektir. Sonra bu âyet-i kerîme, Müslümanlar çoğaldığı zaman, bir sonraki 66. âyet - i kerîmeyle hükmü neshedilmiştir “Celâleyn”.)

8/66. (Ey Mü’minler,) Allah şimdi sizden (savaşa gitme yükünüzü) hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah(‘ın yardımı) sabredenlerle beraberdir (Enfâl,65).

8/67. (Bu âyet'i kerîme, Müslümanlar Bedir esirlerinden fidye aldıklarında inmiştir.) Hiçbir peygamber için yeryüzünde ağır basıncaya (küfür taraftarlarını azaltıncaya, İslam’ı üstün kılıncaya ve Müslümanlar her tarafa hâkim oluncaya) kadar esir almak (fidye karşılığında esirleri serbest bırakmak) yakışmaz (lâyık değildir). Siz (fidye almakla) geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah, ahireti (küfrü tesirsiz hâle getirerek sevap kazanmanızı) istiyor. Allah, azîz (yenilmeyen güç sahibi)dir, hakîm (her işinde hikmet sahibi)dir.

(Bedir savaşı sonunda Resûlüllah’a 70 adet savaş esiri getirilmişti. Hazret-i Peygamber, esirler hakkında yapılacak işlem için eshâbıyla istişarelerde bulundu. Hazret-i Ebû Bekir, fidye alınmasını, Hazret-i Ömer ise, öldürülmelerini teklif etmişti. Nihayet, fidye alınması ve esirlerin serbest bırakılması benimsendi. Bunun üzerine bu âyet indi “Beydâvî”.)

8/68. Eğer Allah tarafından önceden (Levh-ı Mahfûz’da içtihadında yanılanın ceza görmeyeceği veya Bedir gazilerine azâp edilmeyeceği yahut aldıkları fidyenin kendilerine yakında helâl olacağına dair “Beydâvî”) verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız şey (fidye)den dolayı size büyük bir azap dokunurdu.

8/69. Artık (Bedir’de) elde ettiğiniz ganimetten (şer’an) helâl ve (tab’an) temiz olarak yiyin. (Dinde emredilenleri yaparak ve haram kılınanlardan uzak durarak) Allah'tan korkun (O’na isyan etmeyin). Şüphesiz Allah, gafûrdur (tevbe edenleri bağışlayandır), rahîm (çok merhamet eden)dir.

8/70. Ey Peygamber(im)! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah, kalplerinizde (îman ve ihlâs gibi) bir hayır (olduğunu) bilirse (kalplerinizi İslam’a çevirirseniz), sizden alınan şey (fidye)den daha hayırlısını (imanı) size verir (ihsan eder, böylece hidayete kavuşursunuz) ve (Allah,) sizi(n Cahiliyye dönemindeki bütün günahlarınızı da) bağışlar. Allah, gafûrdur (günahları affedendir), rahîm (çok merhamet eden)dir.

8/71. Eğer (esirler) sana hainlik etmek (verdikleri sözü bozmak) isterlerse, (bil ki,) onlar (müşrikler, Bedir’den) önce de Allah'a hainlik etmişler (İslam’ı reddedip küfürde kalmayı tercih etmişler)di. (Fakat) Allah da onlara karşı (sana yardım ederek) imkân vermişti. (Böylece onları mağlup etmiş ve esir almıştın). Allah, alîm (her şeyi hakkıyla bilen)dir, hakîm (her işinde hikmet sahibi)dir.

8/72. Onlar ki, iman ettiler, (peygamberime tâbi olarak Medine’ye) hicret ettiler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki, (muhacirleri) barındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar, birbirlerinin velileri (koruyucusu ve gözeticisi)dirler. Îman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar onların velayetleri (koruma ve gözetimleri) size ait değildir (siz sorumlu değilsiniz). Eğer din konusunda (kâfirlere karşı) sizden yardım isterlerse - sizinle onların/kâfirlerin arasında sözleşme olmazsa - yardım etmek üzerinize bir borçtur. (Eğer Müslümanlar - arasınızda antlaşma bulunan - kâfir bir topluluğa karşı sizden yardım isteyecek olurlarsa, antlaşma süresi bitinceye kadar Müslümanlara yardımcı olmayın, kâfirler de olsa yaptığınız antlaşmaya sadık kalın. Çünkü Allah, ahdini bozan hainleri sevmez “Enfâl,58”.) Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. 

8/73. Kâfir olanlar da (koruma, gözetim ve yardımlaşma bakımından) birbirlerinin velisidirler (dostudurlar). Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız (Mü’minlerin dostluğunu terkedip kâfirleri dost edinirseniz), yeryüzünde bir fitne (iman zafiyeti sonucunda küfür ortaya çıkar) ve (dinde) büyük bir bozulma olur.

Onlar ki, iman ettiler, (peygambere tâbi olarak Medine’ye) hicret ettiler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki, (muhacirleri) barındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar, birbirlerinin velileri (koruyucusu ve gözeticisi)dirler.

8/74. O kimseler ki, îman ettiler, (peygamberime tâbi olarak Medine’ye) hicret ettiler, (malları ve canlarıyla) Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki, (muhacirleri) barındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar, (imanlarında şüphe olmayan) hakiki/sâdık Mü’minlerdir. Onlar için mağfiret (günahlarının affı) ve (cennet’te) bol rızık vardır.

8/75. Onlar ki, sonradan îman ettiler, hicret ettiler ve sizinle beraber cihad ettiler, işte onlar da sizlerdendir. Allah'ın kitabında (Allah’ın hükmünde veya Levh-ı Mahfûz’da yahut Kur’an’da), rahim sahipleri (kan akrabaları) birbirlerine (varis olmaya yabancılardan) daha lâyıktır (uygundur)lar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.