KUR'AN-I KERİM MEALİ | FECR SURESİ




Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.
89/1. Yemin olsun fecr(-i sâdıka/tan yerinin ağarmasına/sabâh)a,
89/2. (Zi'l-hicce ayından ilk) on geceye (veya Ramazan ayının son on yahut Muharrem ayının ilk on gecesine),
89/3. (Yaratılan bütün varlıklardan) çifte ve teke (veya yaratılanla Yaratan’a yahut unsurlara, göklere, burçlara, gezegenlere yahut da Zi’l-hicce’nin onuncu [Kurban] günü ile dokuzuncu [Arefe] gününe),
89/4. Gelip geçen (yürüyüp gittiği zaman) geceye (veya Kadir gecesine),
89/5. Bunlarda akıl sâhibi (olanlar) için birer kasem (yemin) vardır, değil mi? (Bunların hepsine yemin olsun ki, kâfirler mutlaka azâba uğrayacaklardır!)
89/6. Görmedin (bilmedin) mi, Rabbinin (Hûd peygamberin kavmi olan) Âd’a ne yaptığını?
89/7. O direkler (gibi uzun boylu veya direkler üzerine yapılmış yüksek binaların, köşklerin) sâhibi İrem1 (halkına, yani Âd kavmin)’e,
İrem, Âd kavminin diğer bir adı veya belde/şehir ismidir.
89/8. (O İrem halkı veya şehri) ki, ülkeler/şehirler içinde onun (o halk veya o şehir) gibisi (Hak teâlâ tarafından) yaratılmamıştı.
(İrem halkı, boylarının uzunluğu ve çok güçlü olmalarıyla meşhur idiler. Kişinin boyu, ortalama dörtyüz zira [192m.] olabiliyordu. Eğer büyük bir taşı alıp bir topluluk üzerine atmış olsa, onu helâk edebiliyordu.
Âd’ın oğlu Şeddâd, kral olunca, bütün dünyayı idaresi altına almıştı. Bu arada cennet sözünü duydu. Bunun üzerine, “Cennet gibi bir yer yapın.” diye emir verdi. Aden sahrâların­dan birinde üç yüz yıl içinde İrem şehrini kurdurdu. Şeddâd, dokuz yüz yıl yaşadı. Şehrin köşkleri altın ve gümüşten, sütunları zeberced ve yâkuttandı. Bu büyük şehirde her çeşit ağaç vardı. İçinde devamlı nehirler akardı.
Şehrin yapımı tamamlanınca, Şeddâd halkıyla birlikte oraya hareket etti. Şehre bir gün bir gecelik bir mesafe kalınca, Allahü teâlâ onlara, semâdan bir sayha [müthiş bir ses] gönderdi. Böylece onlar, orada helâk oldular. Bk. Râzî ve Kurtubî.)
89/9. Ve vâdi(ler)de kayaları oyan (muhkem evler, kaleler yapan) Semûd (kavmin)’e,
89/10. (İnsanları kazıklara bağlayarak işkence yapan) o kazıklar sâhibi (veya ordusu çok güçlü, çadırları bol olan) Fir'avn’e (nasıl azap gönderdiğini duymadın mı)?
89/11. (Bütün) bunlar (Âd, Semûd ve Fir'avn kavimleri), memleketler(in)de (sınırı aşmış) azgınlık etmişlerdi.
89/12. Şöyle ki: Oralarda fesâdı (küfrü, adam öldürmeyi ve zulmü) çoğaltmışlardı.
89/13. Bu yüzden Rabbin de onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.
89/14. Şüphesiz Rabbin, (kullarının bütün yaptıklarını her an görüp) gözetlemektedir.
89/15. Fakat (kâfir olan) insan, (dünya lezzetlerinden başka bir şeyle ilgilenmez. Bundan dolayı) ne zaman Rabbi onu, (zenginlik ve genişlikle) imtihan edip de ona (rutbeler, makamlar)ikram eyler, nimetler verirse, o zaman: “Rabbim beni üstün kıldı." der.
89/16. Fakat ne zaman onu (fakirlikle) deneyerek rızkını daraltırsa, o zaman da: “Rabbim bana ihânet etti (beni zillete düşürdü).” der.
89/17- Hayır (iyilik zenginlikle, ihânet fakirlikle değildir. İyilik itâat, kötülük de isyân iledir). Doğrusu siz, (Allah'tan ikram bekliyorsunuz ama kendiniz) yetime ikram etmiyor (iyilik yapmıyor ve onun mirâs hakkını vermiyor)sunuz.
89/18. Miskîne (yoksula) yedirmeğe birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
89/19. Hâlbuki (size kalan) mirâsı, hak gözetmeden (helâl, haram demeden, kadın ve çocukları mahrum bırakarak) yiyorsunuz.
89/20. Malı (depolayacak derecede) pek çok seviyorsunuz.
89/21. Hayır (böyle yapmayın!). Ne zaman ki yer(yörüngesinden çıkıp depremlerle) parça parça dağılıp (dağlar ve tepeler) dümdüz (veya toz) hâl(in)e getirildiği zaman,
89/22. Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf (inip mertebe ve derecelerine göre dizildiği zaman, her şey ortaya çıkacaktır).
89/23. O gün cehennem getirilmiştir. O gün (kâfir olan) insan (yaptığı bütün günahları) hatırlayacak (ve tevbe edecek)tir. Fakat bu hatırlamanın (pişmanlık ve tevbenin) ona nefaydası var! (Artık kıyâmettedir.)
(Resûlüllah “aleyhisselâm” şöyle buyurur:
Kıyâmet günü cehennem, yetmiş bin dizgin/halat ile getirilir. Her dizginde, onu çeken yetmiş bin melek vardır. [Bk. Müslim, Cennet 29, (2842); Tirmizî, Cehennem.1, (2576)]. Cehennem dizginlerden kurtulmak isteyecektir. Eğer bırakılacak olsa, orada bulunan herke­si yakacaktır. Sonra benim önüme getirilecektir: “Ey Muhammed! Benim seninle ne ilgim olabilir? Şüphesiz Allah, senin etini bana haram kılmıştır." diyecektir. [Artık o esnâda nefsim, nefsim demeyen kimse kalmayacaktır. Ancak Muhammed “aleyhisselâm” müstesna. O “Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim!” diyecektir.] Bk. Kurtubî.)
89/24. (Bu durumda o kâfir kişi şöyle) der: Ah, keşke ben (bu ebedî) hayatım için, önceden (dünyada) (sâlih ameller) yapmış olsaydım.
89/25. Artık o gün (Allah’ın veya Allah’ın emriyle zebânîlerin) azâbı gibi hiç kimse azap edemez. (Çünkü o gün emir, ancak Allah’a aittir.)
89/26. O'nun vurduğu gibi kimse bağ (pranga) vuramaz.
89/27. (Hak teâlâ, mü’min kimseye şöyle hitap eder:) Ey (îmanda sebat eden, yüce Allah’ın zikri ile her türlü şüpheden, tereddütten, kötü huy ve sıfattan arınarak) itminâne eren (yakîn ile huzura kavuşan) nefis!
(Onlar, îman edenler ve Allah’ın zikriyle gönülleri huzûr ve sükûne kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki, kalpler, ancak Allah’ın zikriyle yatışır ve huzur bulur. Bk. Ra’d 13/28)
89/28. (Ölüm esnâsında veya öldükten sonra diriliş ânında ona: “Rabbin(in emrine, irâdesine, lütuf ve ihsanların)a dön!” (denilir). “Sen (O’nun verdiği sevap ve mükâfatlardan) râzı, O sen(in îman ve sâlih amellerin)den râzı olmuş olarak:”
89/29. (Kıyâmet’te:) “Haydi gir (sâlih) kullarımın (dünyada iken benim dinimin taraftarları) arasına!”
(Biz onları elbette sâlihler arasına katacağız. Bk. Ankebût, 29/9)
89/30. “Gir (onlarla birlikte) cennetime!” (denilir.)