KUR'AN-I KERİM MEALİ | MEARİC SURESİ



70. MEÂRİC SÛRESİ

Mekke döneminde inmiştir. 44 âyettir. Sûre, adını üçüncü âyetteki "el-Me'âric" kelimesinden almıştır. Me'âric, yükselme yolları demektir. Sûrede başlıca, Mekke müşriklerinin inkâr, inat ve azgınlıkları, insan tabiatının bazı yönleri, ölüm ötesi hayatın gerçekliği konu edilmektedir.

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

70/1. Vâki olacak (inecek) azâbı bir isteyen (Nadr b. Hâris) istedi. (Tehdîd edildikleri azap doğru ise hemen başlarına gökden taş yağdırmasını, yahut başka çetin bir azap getirmesini Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem”den istemişti.)

70/2. (O azap) kâfirler içindir ki, onu def’edecek (önleyecek) yoktur (bulunmayacaktır).

70/3. (O azabın inişi,) yüksek makamların (Meleklerin yükselme vasıtası olan göklerin) sahibi Allah (katın)dandır.

70/4. Melekler ve Rûh (Cebrâil,) oraya bir günde yükselip çıkarlar ki, (dünya senesiyle bunun) süresi, elli bin yıldır. (Burada “gün”den maksat da Kıyamet günüdür. Uzun olması, kâfirlere çok şiddetli olmasından yahut ondaki hâl ve hesapların çokluğundan yahut da gerçekten öyle olduğundandır “Beydâvî”. Mü'mine gelince, ona dünyada kıldığı bir vakit farz namazı müddetinden daha kısa gelecektir. Nitekim bu husus, hadis-i şerifte buyrulmuştur.)

70/5. (Ey Peygamberim!) Sen (kâfirlerinin eziyetlerine) güzel bir şekilde sabret. (Kâfirlere o azap gelecektir. Bu emir, cihad emri gelmeden önce idi.)

70/6. Şüphesiz onlar (kâfirler,) o azabı (veya Kıyamet gününü) uzak görüyorlar.

70/7. Biz ise onu (azâbı veya Kıyamet gününü) yakın görüyoruz. (O azâbın olacağı muhakkaktır.)

70/8. O gün (Kıyamet günü) gökyüzü, erimiş (gümüş) maden(i) gibi olacaktır.

70/9. Dağlar da (rüzgârla uçma ve hafiflik bakımından boyalı, renkli) yün gibi olacaktır.

70/10. (O Kıyamet günü) hiçbir samimi dost, (akraba, hısımlar ve herkes, kendi hâliyle, derdiyle meşgul olacağı için) dostunu sor(a)maz.

70/11. Onlar (Kıyamet gününde akraba, hısımlar ve can dostlar) birbirlerine gösterilirler, (fakat herkes kendi derdi ile meşgul olduğundan birbirlerini tanıyamazlar). Mücrim (kâfir, suçlu), o günün azabından (kurtulmak için) oğullarını fidye vermek (feda etmek) ister.

70/12. (Onlar, Kıyamet gününde akraba, hısımlar ve can dostlar, birbirlerine gösterilirler, fakat herkes kendi derdi ile meşgul olduğundan birbirlerini tanıyamazlar. Mücrim “kâfir, suçlu”, o günün azabından kurtulmak için oğullarını) karısını, kardeşini (fidye vermek, feda etmek ister).

70/13. (Onlar, Kıyamet gününde akraba, hısımlar ve can dostlar, birbirlerine gösterilirler, fakat herkes kendi derdi ile meşgul olduğundan birbirlerini tanıyamazlar. Mücrim “kâfir, suçlu”, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini,) kendini barındıran (zorluk ânında sahiplenen soyunu,) aşiretini (fidye vermek, feda etmek ister).

70/14. (Onlar, Kıyamet gününde akraba, hısımlar ve can dostlar, birbirlerine gösterilirler, fakat herkes kendi derdi ile meşgul olduğundan birbirlerini tanımazlar. Mücrim “kâfir, suçlu”, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendini barındıran, aşiretini) ve yeryüzünde olanların hepsini (fidye versin, feda etsin,) sonra (bu fidye) kendini kurtarsın. (Bunların hepsini fidye olarak verdiği takdirde kurtulacağını bilse, şüphesiz onları fidye vermek istiyecektir.)

70/15. Hayır! (Mümkün değil. Kâfirlerin o istekleri kabul edilmeyecektir.) Şüphesiz o (cehennem), (kâfirler için hazırlanmış) alevli bir ateştir.

70/16. (Cehennem,) baş derisini soyup çıkarandır. (Bedenin bütün uzuvlarını söküp koparandır.)

70/17. (O ateş, “Hakk”a) arkasını döneni ve (îmandan ve tâatten) yüz çevireni (bana gel diye) çağırır.

70/18. (O ateş,) (mal) biriktirip (o maldan Allah'ın hakkını vermeyeni ve) kab içinde (hırsızdan ve çeşitli hayalleri için kasasında) saklayanı (kendine çağırır).

70/19. Şüphesiz insan, helû’ (çok hırslı ve sabırsız) olarak yaratılmıştır. (O, hayır ve şer konusunda yapmaması gerekeni yapmadan duramaz, tahammül gösteremez.)

70/20. Kendisine (insana) şer (zarar, fakirlik, hastalık) dokunduğu zaman feryad edendir.

70/21. Ona (insana) bir hayır (mal, bolluk, zenginlik) dokunduğunda da çok cimridir. (Allah'ın hakkını vermekten çekinir.)

70/22. (İnsan genelde şer geldiğinde feryad eder, hayır geldiğinde de cimrilik eder.) Ancak namaz kılanlar (mü'minler, bundan müstesnadır).

70/23. Onlar (Mü'minler) ki, namazlarına devam edenlerdir. (Namazlarını vaktinde kılarlar ve hiçbir meşguliyet onları namazdan alıkoymaz.)

70/24. Onlar (Mü'minler) ki, mallarında belli bir hak vardır. (Zekâtlarını ve akrabalık yükümlülüklerine göre miktarı belli sadakaları verirler.)

70/25. (O Mü'minler ki, mallarında) isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için (belli bir hak bulunan kimselerdir).

70/26. Onlar (Mü'minler ki), hesap, mükâfat ve ceza gününü (Kıyamet’i) tasdik edenlerdir. (Onlar, sevaba nail olmak için nefsini zahmete koşmaktan, malını Allah yolunda harcamaktan çekinmeyen ve salih amel işlemeye devam edenlerdir.)

70/27. Onlar (Mü'minler ki), Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

70/28. Çünkü, (ne kadar tâat ederlerse etsinler) Rablerinin azabı(na karşı kimse) emin olunamaz. (Hiçbir mü'mine Allahü teâlâ’nın azâbından emin olmak yaraşmaz, mü'mine lâyık olan “korku” ile “ümit” arasında bulunmaktır.)

70/29. Onlar (Mü'minler ki), avret (mahrem) yerlerini koruyan kimselerdir.

70/30. (Mü'minler, avret yerlerini koruyan kimselerdir.) Ancak eşleri veya sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkilerinde) kınanmazlar.

70/31. Kim bunun (zevce ve memlûkelerinden) ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşan (helâlden harama geçen) kimselerdir. (Bu âyet, mut’a nikâhının, homoseksüelliğin, hayvanlarla ilişki kurmanın ve istimnanın haram olduğuna delâlet etmektedir “Medârik”.)

70/32. Onlar (Mü'minler), (din ve dünyaya âit) emanetlerini ve verdikleri sözü (va'd, adak, yemin ve ahidlerini) gözeten kimselerdir.

70/33. Onlar (Mü'minler), şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

70/34. Onlar (Mü'minler), namazlarını (vaktinde kılarak ve farzlarına, vâciplerine, sünnetlerine ihtimam göstererek) muhafaza ederler.

70/35. İşte onlar (Mü'minler), cennetlerde (çeşitli lütuf ve ihsanlarla) ikram göreceklerdir.

70/36. Şimdi, kâfirlere ne oluyor ki, (boyunlarını uzatarak alay etmek için sağdan soldan gruplar hâlinde) sana doğru koşuyorlar?

70/37. (Şimdi, kâfirlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde (sana doğru koşuyorlar?)

70/38. Onlardan her biri, (nimetleri bol olan) Naîm cennetine sokulacağını mı ümit ediyor? (Müşrikler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in etrafında halka halka oturup mü'minlerle alay etmek maksadıyla “Vallahi eğer bunlar cennete girerlerse, biz mutlaka onlardan önce gireriz.” diyorlardı.)

70/39. Hayır (kâfirlerin küfür inançla cennete girmeleri mümkün mü)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meni “nutfe”den) yarattık. (İnsanın aslı olan bu maddenin, îman olmaksızın ne değeri olabilir? Bununla cennete girmek ümit edilmez. Cennete girmek, ancak îman ve takva ile olur.)

70/40. Hayır! (Küfürde kaldıkları müddetçe cennete giremezler.) Doğuların ve batıların (güneş, ay ve yıldızların doğduğu ve battığı yerlerin) Rabbine kasem (yemin) olsun ki, muhakkak biz (dilediğimiz her şeyi yapmaya) kâdiriz.

70/41. (Doğuların ve batıların “güneş, ay ve yıldızların doğduğu ve battığı yerlerin” Rabbine kasem “yemin” olsun ki,) onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeye (muhakkak kâdiriz. Nitekim kâfirlerin yerine Ensâr ve Muhâcirler’i getirdik. Burada iman etmeyenlere bir tehdit vardır “Râzî”). Biz geçilen (mağlup edilen)ler de değiliz. (Biz bir şeyi dileyince, hiçbir kimse ve güç, bizim irade ve kudretimizi engelleyemez).

70/42. (Ey Resûlüm!) O hâlde (şimdilik) onları bırak, (azap ile) va’d olundukları (tehdit edilmekte oldukları) günlerine kavuşuncaya kadar, (bâtıllarına) dalsınlar ve (dünyaları ile) oynaya dursunlar.

70/43. O gün onlar (kâfirler), kabirlerinden fırlayarak (süratle) çıkarlar ve sanki (taptıkları) dikili bir şeye (puta) doğru koşarlar.

70/44. (O gün kâfirler, kabirlerinden fırlayarak çıkarlar.) Gözleri horlukla aşağıda, kendilerini de bir zillet kaplamış olacaktır. İşte bu, onlara va’dedilen (dünyada azapla tehdid olundukları ve onların da yalanladıkları Kıyamet) gün(ü)dür.