KUR'AN-I KERİM MEALİ | MERYEM SURESİ



19. MERYEM SÛRESİ

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

19/1. Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd.

19/2. (Bu,) Rabbinin, (Peygamberi) Zekeriyya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.

19/3. Hani o (Peygamberim Zekeriyya), (duasında) Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.

19/4. (Peygamberim Zekeriyya duasında), şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi (zayıfladı). Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (şu ana kadar) hiç mahrum olmadım."

19/5. (Rabbim!) "Gerçek şu ki, ben, benden (ölümümden) sonra yerime geçecek akrabam(ın itâatkâr olmayacağın)dan korkuyorum. Zevcem de kısırdır. Bana kendi katından bir veli (erkek çocuk) lütfet (bağışla).

19/6. (O çocuk) bana (ilim ve nübüvvette) vâris olsun, Ya’kûb hanedanına da vâris olsun! Rabbim, sen onu rızana lâyık kıl! 

19/7. (Allah, şöyle buyurdu:) "Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki, biz sana bir oğul müjdeliyoruz, adı da Yahya’dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık (onun adını kimseye vermedik)."

19/8. (Peygamberim Zekeriyya) dedi: "Rabbim!" Benim nasıl çocuğum olur ki, hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son sınırına vardım." dedi.

19/9. (Cibrîl-i Emîn Zekeriyya’ya) dedi ki: Evet, öyledir. (Ancak) Rabbin diyor ki: "Bu, bana göre çok kolaydır. Nitekim daha önce, sen hiçbir şey değil (dünyada yok) iken seni de yarattım (Âl-i İmrân,40-41)."

(Bu “çok kolaydır” ifadesi, mecazîdir. “Yed”, “vech” kelimeleri gibidir. Hitap, insanın kavrayışına ve özelliklerine uygun, fakat aynısı değildir. Onun için “yed”’in “el” olduğu bilinir, fakat Allah için aynısı kullanılmaz. Allahü teâlâ için zorluk kolaylık söz konusu değildir. Bunlar, insanın sıfatlarıdır. O, mutlak kudret sahibidir. Bir şeyi dilediğinde ona “ol” dedi mi, o, hemen olur “Yâsîn,82”.)

19/10. (Peygamberim Zekeriyya:) "Rabbim, (öyle ise, çocuğumun olacağına dair) bana bir işaret ver!" dedi. Allah da: "Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde (Allah’ı zikretmek dışında) insanlarla (günleriyle beraber) üç gece konuşamamandır (Âl-i İmrân,41)." buyurdu.

19/11. Derken (Peygamberim Zekeriyya,) mihraptan (mescidden) halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, fakat konuşamadı) ve onlara "sabah ve akşam (Allah'ı) tesbih edin!" diye işaret etti (bk. Meyem, 10. âyet).

19/12. “Ey (Peygamberim) Yahya, kitab (Tevrat’)ı kuvvetle tut (onunla amel et)!” (dedik). Ona (daha üç yaşında) çocukken (ilim ve) hikmet (Tevrat’ı anlama kabiliyeti) verdik.

19/13. Katımızdan (Peygamberim Yahya’ya) bir kalp yumuşaklığı (şefkat) ve (günahlardan) temizlik (verdik veya Allah onu ebeveynine sadaka gibi ikram etti yahut onu insanlara sadaka vermeye muvaffak kıldı “Beydâvî”.) O, (itâatkâr ve günahlardan sakınan) çok takva sahibi idi. 

19/14. (Peygamberim Yahya,) ebeveynine çok iyi davranırdı (itâatkârdı). O, isyankâr bir zorba değildi.

19/15. (Allahü teâlâ Hazret-i Yahya’ya:) Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün, (bu korkutucu günlerde) ona selâm olsun! (O, selâmettedir.)

19/16. (Resûlüm,) Kitapta (Kur’an’da sana indirilmiş olan) (Hazret-i) Meryem'i(n kıssasını/haberini) de an(lat, zikret). Hani, o ailesinden (Beytü’l-Makdis’in veya evinin) doğu tarafında bir yere (yalnızlığa) çekilmişti.

19/17. (Hazret-i Meryem,) onlarla (insanlarla) kendi (oturduğu yerin) arasına bir perde çekmişti. Biz de ona ruhumuzu (Cebrâil aleyhisselâm’ı) gönderdik. O da onun için düzgün (ve temiz yüzlü) bir insan suretinde göründü. (Eğer melek şeklinde gelseydi, korkar, kaçar ve sözünü dinlemezdi “Medârik”.)

19/18. (Hazret-i) Meryem: "Senden, Rahmân (olan Allah’)a sığınırım. Eğer Allah'tan korkan biri isen, (bana dokunma!)" dedi.

19/19. (Hazret-i Cebrâil:) "Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana (günahlardan) pak bir erkek çocuk bağışlamam için (gönderildim)." dedi.

19/20. (Hazret-i Meryem:) "(Evlenmedim) bana bir insan (eli) dokunmadı ve ben iffetsiz bir kadın da değilim ki, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi.

19/21. (Cebrâil aleyhisselâm:) "Evet, öyle (doğru). Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir âyet (işâret) ve bizden bir rahmet kılmak için (böyle takdir ettik). Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir emir oldu." dedi.

(Bu “çok kolaydır” ifadesi, mecazîdir. “Yed”, “vech” kelimeleri gibidir. Hitap, insanın kavrayışına ve özelliklerine uygun, fakat aynısı değildir. Onun için “yed”’in “el” olduğu bilinir, fakat Allah için aynısı kullanılmaz. Allahü teâlâ için zorluk kolaylık söz konusu değildir. Bunlar, insanın sıfatlarıdır. O, mutlak kudret sahibidir. Bir şeyi dilediğinde ona “ol” dedi mi, o, hemen olur “Yâsîn,82”.)

19/22. Böylece (Cibrîl-i Emîn üfürünce) o (anda Hazret-i Meryem), çocuğa hâmile kaldı (ve bir anda da cenin şekillendi ve hareketlendi.) Onunla (karnındaki bebekle - dedikodulardan korktuğu için - ailesinden çok) uzak bir yere çekildi.

19/23. Nihayet doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. (Yapayalnızdı. İnsanların kendisi hakkında konuşmalarıyla günaha girmelerinden endişe ettiği ve çok şiddetli sancıya maruz kaldığı için:) "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!" dedi.

19/24. Bunun üzerine (Hazret-i Cebrâil) ağacın altından ona şöyle seslendi: "Üzülme, Rabbin senin (bulunduğu yerin) alt tarafında bir akar su/ırmak akıttı." (Bu ırmak önceden vardı, fakat kurumuştu “Celâleyn”.)

19/25. (Ey Meryem,) "(kuru) hurma ağacını kendine doğru silkele ki, (yeşersin ve) sana taze hurma dökülsün." (Mevsim kıştı. Hurma ağacı kuru idi. Silkeleyince bir anda yeşerdi ve o anda hurma verdi. Bunların hepsi, Hazret-i Meryem’in kerametleridir. Mu’cize ve kerameti yaratan yüce Allah’tır.)

19/26. (Ey Meryem:) "(Taze hurmalardan) ye, (ırmak suyundan) iç, gözün aydın olsun (gönlünü hoş tut, üzüntünü at!). İnsanlardan birini görecek olursan: "Şüphesiz ben Rahmân (olan Allah)’a oruç/susma adadım. (O zamanki şeriata göre bir çeşit adak/nezirdir.) Onun için hiçbir kimse ile konuşmayacağım." de.

19/27. (Hazret-i Meryem) onu (bebeği kucağında) taşıyarak kavmine (oturduğu mahalleye) geldi. Onlar şöyle dediler: "Ey Meryem! Sen çok çirkin bir şey yapmışsın!" (Sen babasız bir çocuk getirdin.)

19/28. "Ey Hârûn'un kız kardeşi (Meryem)! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi."

19/29. Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. Orada bulunan (insan)lar (şaşırdılar:) "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?" dediler.

19/30. (Bebek İsa şöyle) dedi: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Yüce Allah) bana kitabı (İncil'i) verdi ve beni peygamber yaptı."

19/31. (Bebek İsa devam etti:)"Nerede olursam olayım, (Rabbim) beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve (nisap miktarı malım olduğu takdirde) zekâtı emretti."

19/32. (Bebek İsa devam etti:) "Beni anneme iyilik eder kıldı. Beni isyankâr bir zorba kılmadı."

19/33. (Bebek İsa devem etti:)"Doğduğum gün (şeytanın şerrinden), öleceğim gün (şirk ve küfürden) ve diriltileceğim gün (bütün sıkıntılardan) (uzak olarak), selâm(ette olmam), benim üzerimdedir (bunların hiç birinde bir zorluk ve sıkıntıyla karşılaşmayacağım)." (Âl-i İmran,46; Mâide110.)

19/34. (Yüce Allah buyurdu:) İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa, (o, sihirbaz ve yalancı  olmadığı gibi, ilâh ve Allah’ın oğlu da değildir; o, Allah’ın kulu ve peygamberidir) ‘hak söz’ budur! (Ben, Allah’ın kulu ve peygamberiyim “bk. Meryem,30”.)  

19/35. (Yahûdi ve Hrıstiyanların iddia ettikleri gibi) çocuk edinmek, Allah'a asla yakışmaz. O, bundan münezzehtir (O’nun şânı yücedir ve o, “çocuk edindi” isnadından beridir, uzaktır). (Allahü teâlâ) bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol!" der ve o da oluverir (Yâsîn,82).

19/36. Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O'na ibadet edin. Bu, Sırât-ı Müstakîm (doğru yol, İslam dini’)dir (Âl-i İmrân,51).

19/37. (Fakat Hristiyan) gruplar, (kendi) aralarında ayrılığa düştüler. (Kimi, “İsa, Allah'ın oğludur”; kimi, "İsa, bir ilâhtır"; kimi de "İsa, üçlü ilâhın üçüncüsüdür” demişlerdir.) Büyük bir gün (Kıyamet günün)e şâhit oldukları zamanda vay o (Allah’a oğul isnat edenler ile öldükten sonra dirilmeyi ve hesabı inkâr eden) kâfirlerin hâline!

9/38. (Dünyada iken “hakk”ı işitmeyen ve görmeyen “kör” ve “sağır”lar,) bize geldikleri gün (hakkı ve hakikati) ne iyi işitir ve ne iyi görürler! Fakat (bütün bunlar açıklandığı hâlde o) zâlim (kâfir)ler, bugün (hâlâ) apaçık bir dalâlet/sapkınlık içindedirler.

19/39. (Resûlüm,) sen onları (kâfirleri), iş bitirildiği (herkesin hesabı görüldüğü, Mü’minler, cennet’e; kâfirler, cehennem’e ayrıldığı) zaman, hasret duyacakları (kötülük edenin kötülüğünden, iyilik edenin az iyilik etmesinden dolayı üzülecekleri) gün ile korkut. Çünkü onlar, hâlâ bir gaflet içindedirler ve onlar (öldükten sonra dirilmeye de) îman etmezler.

19/40. Şüphesiz (bütün mülk sahiplerini ve varlıkların hepsini helâk ettikten sonra) yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz, elbette biz varis olacağız (hepsi, bize kalacaktır). (Çünkü mülkün ve mevcudadın hakiki sahibi bizleriz.) Onlar, (insanlar, amellerinin karşılığını görmek üzere) ancak bize döndürüleceklerdir.

19/41. (Resûlüm, onlara) Kitap (Kur’an’)da (zikredilen Peygamberim) İbrahim'i(n kıssasını/haberini) de an(lat). Çünkü o, son derece doğru dürüst bir kimse, bir peygamber idi.

19/42. Hani baba (dediği Âzer amca)sına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere (putlara, heykellere) niçin tapıyorsun?"

(En’âm sûresi 74. âyetin tefsirinde Müfesirler, Hazret-i İbrahîm’in “babası Âzer” ifadesiyle ilgili farklı tefsirlerde bulunmuşlardır. 1) Babası, Târuh’tur. Âzer lâkabıdır. 2) Âzer, put ismidir. 3) Âzer, amcasıdır. Babası, Târuh’tur. Araplarda amcaya “baba” da denilmektedir. Bk. Bakara, 133. “Taberî, Râzî, Mâturîdî, Mazherî ve Elmalılı”)

19/43. (Peygamberim İbrahim dedi:) "Babacığım! Sana gelmeyen (vahiy veya marifete dair) bir ilim bana geldi. Bana tâbi ol ki, seni düz/doğru (Allah’ın bir olduğu tevhîd) yol(un)a ileteyim (bk. Meryem,42)."

19/44. (Peygamberim İbrahim dedi:) "Babacığım! Şeytan(ın tekinlerine uyarak putlar)a tapma! Çünkü şeytan, Rahmân (olan Allah’)a isyankâr olmuştur (bk. Meryem,42)."

19/45. (Peygamberim İbrahim dedi:) "Babacığım! Gerçekten ben, (putlara taptığından dolayı) Rahmân (olan Allah) tarafından sana bir azabın dokunmasından, böylece (cehennem ateşinde) şeytana dost (arkadaş) olmandan korkuyorum (bk. Meryem,42)."

19/46. Baba (dediği putlara tapan Âzer amca)sı: "Ey İbrahim! Sen benim (taptığım) ilâhlarımdan yüz mü çeviriyor (ve onları ayıplıyor mu)sun? Yemin olsun eğer (onlara sataşmaktan) vazgeçmez (ve beni rahatsız eder)sen, mutlaka seni (dilimle) taşlar (sana çok kötü sayar)ım (Beydâvî). Uzun bir süre benden uzaklaş!" dedi (bk. Meryem,42).

19/47. (Peygamberim İbrahim, şöyle) dedi: "Selâm sana (hidayete kavuşarak sana selâmet dilerim)! Senin için Rabbimden (tevbe, hidayet ve) mağfiret (af) dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır (bk. Meryem,42)."

19/48. (Peygamberim İbrahim dedi:) "Sizi ve Allah'tan başka taptıklarınız (putlar)ı terk ediyor (Bâbilden Şam’a/Beytü’l-Makdis’e hicret ediyor) ve Rabb'ime dua ediyorum. Rabbime dua etmekle de mahrum/mutsuz olmayacağımı umuyorum."

19/49. (Peygamberim İbrahim,) onları (puta tapanları) ve onların Allah’tan başka taptıkları (putları)nı terk edince, ona (oğlu) İshâk ile (İshâk’ın oğlu) Ya’kûb'u ihsan ettik ve her birini peygamber yaptık.

19/50. Biz onlara (Hazret-i İbrahim’in âline) rahmetimizden (mal ve çocuk veya nübüvvet ile) bağışta bulunduk. Onlar için (gelecek asırlarda) yüce bir doğruluk dili (dua ve güzel anılma) bıraktık (bütün ilâhî dinlere mensup insanlar tarafından en güzel şekilde övülmelerini, anılmalarını ve kendilerine dua edilmelerini sağladık “Şuarâ,84”).

19/51. (Resûlüm, onlara) Kitap (Kur’an’)da (zikredilen Peygamberim) Mûsa’yı (onun haberini/kıssasını) da an(lat). Çünkü o, ihlâs sahibi idi ve hem bir resûl, hem de bir nebî idi. (Resûl, kendisine kitap ve şeriat verilen; nebî de kendisinden önce gelen bir resûlün şeriatına göre tebliğde bulunan peygamberdir.)

19/52. Ona (Hazret-i Mûsa’ya), Tûr dağının sağ tarafından nida ettik/seslendik. (Tûr dağı, Mısır ile Medyen arasındadır.) Onu, fısıldaşan kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık (bu fizikî yaklaştırma değil, “onun derece ve makamını yükselttik” anlamındadır. Yüce Allah, harfsiz, kelimesiz, savtsız/“ses”siz, mekânsız ve cihetsiz konuşur, kullar ve Melekler onu, harfli ve sesli işitir ve anlar.)

19/53. Rahmetimizden dolayı (Resûlüm Mûsa’nın) kardeşi (ağabeyi) Hârûn'u bir nebî olarak kendisine bahşettik (yardımcı kıldık “Tâhâ,29”).

19/54. (Resûlüm, onlara) Kitap (Kur’an’)da (zikredilen Peygamberim) İsmâil’i (onun kıssasını/haberini) de an(lat). Şüphesiz o, va’dinde sâdık (verdiği sözünde duran) bir kimse idi. Bir resûl (ve) bir nebî idi.

19/55. (Hazret-i İsmâil) ailesine namazı (Tâhâ,132) ve (nisap miktarı malı olanlara) zekâtı emrederdi. Rabb'inin katında da mardıyye’ye (rızasına) kavuşmuştu.

19/56. (Resûlüm, onlara) Kitap (Kur’an’)da (zikredilen Peygamberim) İdrîs’i (onun kıssasını/haberini) de an(lat).  Şüphesiz o, sâdık (çok doğru sözlü) bir kimse (ve) bir nebî idi.

19/57. Onu (Hazret-i İdris’i diri olarak) yüksek bir yere/makama (4. ya da 6. veya 7. semaya) yükselttik (yahut cennet’e ulaştırdık “Celâleyn”).

19/58. İşte bunlar (önceki âyetlerde – Hazret-i Zekeriyya’dan İdrîs’e “aleyhimü’s-selâm” – kadar ismi geçenler), Allah’ın onlara nimet verdiği peygamberlerdendir. (Bunlar:) (Hazret-i) Âdem'in neslinden, (Hazret-i) Nûh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızdan, (Hazret-i) İbrahim ve İsrâil (Ya’kûb) neslinden, hidayet ettiğimiz (hak olan doğru yola ilettiğimiz) ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. (Hazret-i Ya’kûb, İbrahim aleyhisselâm’ın İsmâil ve İshak’tan sonraki üçüncü oğludur.)

19/59. Sonra onların (ismi geçen peygamberlerin) arkasından öyle (kötü) bir nesil (Yahudî ve Hristiyanlar) geldi ki, namazı bıraktılar, şehvetlerine (nefislerinin arzularına) uydular (Allah’a oğul isnat ettiler. Dinin yasakladığı şarap içmeyi ve yakın akraba evliliklerinden bazısını helâl saydılar). Onlar, bundan dolayı (cehennemde) büyük bir azaba uğrayacaklardır.

19/60. Ancak (ehl-i kitaptan küfürlerine) tevbe edip iman eden ve (namaz başta olmak üzere) salih amel işleyenler müstesna/başka. İşte onlar, cennete girecekler. Hiçbir şekilde zulme (sevapları eksiltilerek haksızlığa) uğratılmayacaklardır.

19/61. (Mü’minlerin girecekleri cennetler,) "Rahmân (olan Allah’)ın kullarına gıyâben (görmedikleri hâlde) va'dettiği Adn cennetleridir. Şüphesiz O’nun va'di kesinlikle gerçekleşir.

19/62. (Cennet’e girenler) orada boş (ve faydasız) söz işitmezler. Yalnızca (birbirlerine veya meleklerin onlara) "selâm!" (deyişini) işitirler. (Dünyada olduğu gibi) orada sabah ve akşam rızıkları da vardır (Burada “sabah ve akşam” tabiri, devamlılığı anlatmaktadır. Ne zaman isterlerse, istedikleri hemen önlerine gelir. Eğer talep olmazsa, dünyada gündüzün iki ucu arasındaki zaman mesafesi kadar bir zaman esas alınarak rızıklar/yiyecekler sunulur. Çünkü cennet’te gündüz ve gece yoktur. Onlar, daima nur içindedirler. Gündüzün miktarını perdelerin kalkmasıyla, gecenin miktarını da indirilmesiyle bilirler “Medârik, Begavî ve Mâturidî”.)  

19/63. İşte bu, öyle bir cennettir ki, biz ona kullarımızdan (Allah'a itâat etmek suretiyle) takva sâhibi olanları vâris kılacağız.

19/64. Peygamber aleyhisselâm, Müşriklerin, Eshâb-ı Kehf, Hazret-i Zülkarneyn ve Nûh aleyhisselâm ile ilgili sorularına hemen cevap vermedi. Vahyin gelmesini bekledi. Vahiy gecikince, Hazret-i Peygamber, Cibrîl-i Emîn’e: “Bizi öncekinden daha çok ziyaret etmene engel olan şey nedir?” diye sordu. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu: 

(Hazret-i Cebrâil, şöyle dedi:) "Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunların arasındakiler, hep O'nundur. Rabbin unutkan değildir." (Çünkü Müşrikler, Resûlüllah’a “rabbin seni unuttu” demişlerdi.)

19/65. (Yüce Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbi (Mâliki)dir. Şu hâlde, O'na ibâdet et ve O'na ibâdette sabırlı ol. Hiç, O'nun ismini taşıyan bir (benzer)ini biliyor musun?

19/66. (Öldükten sonra dirilmeye inanmayan) insan: "Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?" der.

19/67. (Öldükten sonra dirilmeye inanmayan o münkir) insan, daha önce (ana rahmine düşmeden önce) hiçbir şey değil iken, kendisini yarattığımızı düşünmez mi?

19/68. Rabbine yemin olsun, onları (kâfirleri) şeytanlarla beraber (diriltip) mutlaka haşredeceğiz (mahşerde toplayacağız). Sonra onları muhakkak (dizleri üzrine) çökmüş hâlde cehennem’in etrafında hazır bulunduracağız.

19/69. Sonra (cehennem’in etrafında bekleyen) her bir milletten, Rahman (olan Allah’)a karşı en (kâfir ve) isyankâr olanları mutlaka çekip ayıracağız.

19/70. Sonra, oraya (cehennem’e) girmeye en lâyık olanları muhakkak ki, en iyi biz biliriz (her şeye kâdir olan Allah bilir).

19/71. (Ey insanlar!) Sizden oraya (cehenneme) uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.

(Ayet-i Kerime’de buyruluyor: Cennettekiler, cehennem’in az da olsa sesini bile duymazlar. Canlarının çektiği her çeşit nimet içinde ebedî (sonsuz) olarak orada kalırlar “Enbiyâ,102”.

Hadis-i Şerif’te buyruluyor: Bütün insanlar Cehenneme mutlaka uğrayacaklar, sonra amelleri karşılığında oradan çıkıp kurtulacaklardır. Oradan ilk çıkacak olanların hızı, şimşeğin parlaması gibidir. Sonra rüzgar gibi, sonra atın koşması, sonra da devenin üzerindeki binici gibi, sonra da insanların koşması gibi, daha sonra da insanın yürümesi gibi sırattan geçip Cehennem’den kurtulacaklardır “Tirmizî, K. Tefsiri 20; Dârimî, Rıkâk 89”.)

19/72. Sonra (cehennem’den) takva sahibi olanları (günah işlemekten korkanları) kurtarırız ve zâlim (kâfir)leri orada diz üstü çökmüş hâlde bırakırız.

19/73. (Kur’an’dan) âyetlerimiz kendilerine (Mü'minlere ve kâfirlere) açık açık okunduğu zaman, kâfirler, Mü'minlere: "İki topluluktan (bizden ve sizden) hangisinin (dünyadaki mevkii ve) makamı daha hayırlı, (topluluk ve) meclisi daha güzeldir?" dediler. (Toplumda hangimiz daha saygılı ve itibarlıyız? Siz Müslümanlar, fakir, pejmurde ve güçsüzsünüz. Biz ise, zengin, güçlü ve itibarlıyız.)

19/74. Biz onlardan (zenginliği ile övünen kâfirlerden) önce, nice (isyankâr) nesilleri helâk ettik ki, onlar, eşya (malı, mülkü çok) ve görünüş bakımından daha (bakımlı ve) güzeldiler.

19/75. (Resûlüm,) de ki: "Kim dalâlet (şirk ve küfür) içinde ise, Rahman (olan Allah, hikmet gereği) ona, verdiği mühleti uzattıkça uzatsın. (Sakın buna bakıp, yanlış karara varmayın.) Nihayet onlara (tanınan mühlet dolunca,) va’d olunan azabı ya da Kıyamet’i gördüklerinde, kimin yeri daha (iyi veya) kötüymüş, kimin taraftarları daha (güçlü veya) zayıfmış bilecekler. (Kâfirler, Müslümanları, güçsüz, zayıf, bakımsız ve kötü olarak nitelendirmişlerdi.)

19/76. Allah, (iman ederek) hidayete kavuşanların hidayetini (yakîn ve basîretini) artırır. (Beş vakit namaz, sübhanallahi vel-hamdü lillâhi velâ ilâhe illâllahü vallahü ekber zikiri gibi “Beydâvî”) kalıcı (sevabı sonsuza kadar süren) salih ameller, Rabbinin katında hem sevap bakımından daha hayırlı, hem de sonuç itibariyle daha iyidir. (Buradaki “daha” kelimesi ile “kâfirlerin ellerinde olup da övündükleri geçici ve eksik nimetlerden daha hayırlıdır.” şeklinde karşılaştırma yapılmaktadır “Beydâvî”. Yoksa kâfirlerin hiç bir ameli hayırlı değildir. “İyi amelin sevabı, kötü amelin cezasından daha etkilidir, daha baskındır.” demektir “Beydâvî”.)

19/77. (Resûlüm,) âyetlerimizi inkâr eden ve (alay tarzında:) "(Ahiret’te) muhakkak bana mal ve evlât verilecek!" diyen (öldükten sonra dirilmeye ve hesaba inanmayan Âs b. Vâil adlı) kimseyi gördün mü?

19/78. (Ahiret’e inanmadığı hâlde, “orada bana mal ve evlât verilecek” diyen kişi) gaybı mı bildi, yoksa (söylediklerinin kendisine verileceğine dair) Rahmân (olan Allah’)dan bir söz mü (bilgi mi) aldı? (Bunu neye dayanarak söylüyor?)

19/79. Hayır! (O kişi, ne gaybı bilmiş, ne de bizden bir söz almıştır. O, yalancıdır). Biz, onun söylediklerini yazarız (yazdığımızı kendisine gösterir) ve azabını da uzattıkça uzatırız (azabını arttırırız).

19/80. Onun (Ahiret’te sahip olacağını) söylediği şeyler (mal, evlât ve mülk)e, biz varis olacağız (nesi varsa hepsi bize kalacaktır). O da (Kıyamet günü) tek başına (mal ve evlâtsız) bize gelecektir.

19/81. Onlar (İslam dinini kabul etmeyenler), kendileri için bir izzet (kuvvet ve şefâatçı) olsun diye, Allah'tan başka ilâhlar edindiler.

19/82. Hayır (o kâfirlerin azabına engel olacak hiçbir kuvvet yoktur)! Onlar (ilâh diye taptıkları), (Ahiret’te) onların ibâdetlerini inkâr edecekler ve kendilerine düşman olacaklardır (Yûnus,28).

19/83. (Resûlüm,) görmedin mi, biz şeytanları, o kâfirler üzerine saldık (musallat ettik). Onları (günaha) ittikçe itiyorlar (kışkırttıkça kışkırtıyorlar).

19/84. (Resûlüm,) o hâlde, onlar hakkında (azaba uğramalarını istemekte) acele etme. Çünkü biz onların (takdir ettiğimiz gün ve nefeslerini) sayıyoruz (takdirimizin dolmasına az zaman kaldı).

19/85. (Kıyamet) gün(ün)de müttakîleri Rahmân (olan Allah’ın huzurund)a binitli (süvari) olarak toplayacağız (ve sonra cennete sevk edeceğiz.)

19/86. Mücrimleri (dine göre küfür suçu işleyenleri) de cehenneme (yaya ve) susuz olarak süreceğiz.

19/87. (Ahiret’te) Rahmân'ın katında (şefâat için) söz (ve izin) almış olan (Müslüman)lardan başkaları, şefâat hakkına sahip olamayacaklardır. (Kâfirler asla şefâat edemezler ve şefâat olunmazlar.)

19/88. Onlar (Yahudiler, Hristiyanlar ve Müşrikler), "Rahmân (olan Allah), çocuk edindi." dediler.

19/89. (Ey kâfirler,) yemin olsun ki, siz, (Allah’a çocuk isnat etmekle) çok çirkin bir iddia (ve iftira)da bulundunuz.

19/90.Neredeyse ondan (Allah’a çocuk iftirasından dolayı) gökler parçalanacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp dağılacaktı.

19/91. (Kâfirlerin) Rahman (olan Allah’)a çocuk isnat etmelerinden dolayı (neredeyse gökler parçalanacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp dağılacaktı).

19/92. Hâlbuki Rahmân (olan Allah’)a çocuk edinmek (yüce zâtına) yakışmaz. (O, yüceler yücesidir. Bütün insanları O yaratmıştır, hepsi O’nun kullarıdır.)

19/93. Göklerde ve yerde bulunan herkes, (Kıyamet günü) Rahman (olan Allah’)a kul olarak gelecektir.

19/94. Yemin olsun, (Allah) onları(n hepsini ilmi ve kudretiyle) kuşatmış ve onları(n şahıs, nefes, rızık ve fiillerini) miktar olarak saymış (yazmış ve takdir kılmış)tır.

19/95. Onlar(ın her biri) Kıyamet günü O'na (Allah’ın huzuruna) tek başına (evlâdı, adamları ve yardımcıları olmadan) gelecektir.

19/96. İman edip (namaz, oruç, zekât ve cihad gibi) salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah,) onlar için (kendi aralarında) bir sevgi yaratacaktır (yaratır). (Allahü teâlâ o kişileri sever ve sevdirir. Buna göre insanlar [tanıyan bütün Müslümanlar] tarafından o kişiler, sevilir “Buhârî, Bed’ül-Halk 6”)

19/97. (Resûlüm,) biz, onu (Kur’an’ı) (Arapça indirip) senin diline kolaylaştırdık ki, onunla takva sahiplarini (cennetle) müjdeleyesin ve inat edenleri (küfürlerinden dönmeyenleri) de (azapla) korkutasın diye.

19/98. (Resûlüm,) biz onlardan (kâfirlikte ısrar edenlerden) önce nice (isyankâr) nesilleri helâk ettik. (Şimdi) onlardan herhangi birinden (bir varlık emaresi) hissediyor yahut onlara âit cılız bir ses  işitiyor musun?