KUR'AN-I KERİM MEALİ | NEBE' SURESİ




Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre ismini ikinci âyette geçen “en-Nebe’” kelimesinden almıştır.
Sûrede başlıca kâînata âit deliller, kıyâmetin başlangıcı, öldükten sonra dirilme, hesap için toplanma ve ahirette mü’minlerin kavuşacakları cennet ve nimetleri anlatılmaktadır.
Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.
78/1. (Kureyşliler) hangi (büyük) şeyi birbirlerine (veya alay ederek peygamber “aleyhisselâm”a ve Mü’minlere) soruyorlar?
78/2. O büyük haberi1(öldükten sonra dirilmeyi veya Kur’ân-ı Kerîm’i) mi?
1[Resûlüm] de ki: "Bu [Kur’ân] büyük bir haberdir, ama siz [kâfirler] ondan yüz çeviriyorsunuz. Bk. Sâd 38/67-68.
78/3. Ki onlar, onun (öldükten sonra dirilme veya Kur’ân) hakkında ayrılık içindedirler.
78/4. Hayır (ihtilâfa ve soruşturmaya lüzum yok), ileride (kıyâmet gününde, inkârlarının neye sebep olduğunu) bilecekler.
78/5. Hayır hayır, elbette yakında (görüp) bileceklerdir.
78/6. (Ancak daha âhiret hayatı başlamadan önce yüce kudretimize işaret eden şu konular üzerinde bir düşünsünler:) Biz, yeryüzünü bir döşek (karargâh) yapmadık mı?
78/7. Dağları da (yer sükûnet bulsun, çalkalanmasın, üzerindekilerle birlikte başka tarafa meyletmesin diye) birer direk (olarak dikmedik mi?)
78/8. Sizleri de (erkek ve dişi olarak) çift çift yarattık.
78/9. Uykunuzu (vücudunuzun[ dinlenmesi ve yorgunluğunuzun gitmesi için) bir dinlenme yaptık.
78/10. Geceyi (sizi sarıp örten) bir örtü yaptık.
78/11 Gündüzü çalışıp kazanma zamanı kıldık.
78/12. Üstünüze sağlam yedi (gök) bina etdik.
78/13. (O göğe) parıl parıl parlayan bir kandil (güneş) astık.
78/14. (Rüzgârlar ile) yığılıp sıkışan (bulut)lardan şarıl şarıl su indirdik.
78/15. Onunla (su ile) taneler (hubûbat, meyvalar) ve otlar çıkaralım diye.
78/16. (Yine o su ile ağaçları) sarmaş dolaş (olmuş) bağlar, bahçeler (yaratalım diye).
78/17. Şüphesiz ki, (hak ile bâtılın ve haklı ile haksızın ayırt edileceği) o fasl (kıyâmet) gününün vakti, elbette tespit edilmiştir.
78/18. Sûr'a üfürüleceği o gün, (mezarlarınızdan kalkıp hepiniz mahşere) bölük bölük gelirsiniz.
78/19. (O gün) semâ (gökler, meleklerin inlemesi ile) açılıp kapı kapı olmuştur.
78/20. Dağlar yürütülüp serap olmuş (buharlaşıp ortadan kaybolmuş)tur1.
O gün [kıyâmet gününde] yer, başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilecek, [insanlar kabirlerinden çıkıp zât ve sıfatlarında eşi ve benzeri olmayan] tek ve her şeye hâkim bulunan Allah'ın huzurunda toplanacaklardır. Bk. İbrâhîm 14/48.
"Kıyâmet günü insanlar, beyaz, bembeyaz, has unun çöreği gibi bir yerde toplanacaklar. Orada hiç kimsenin bir işareti (evi, bağı vb.) olmayacaktır" Bk. Buhârî, Rikâk 44; Müslim, Münâfikûn 28, (2790).
78/21. Muhakkak ki cehennem, (meleklerin kâfirleri) gözetleme (ve pusuya düşürme) yeri olmuştur.
(Hadis-i şeriflerde buyrulmuştur:
Hazret-i Âişe “radıyallahu anha” anlatıyor: "Ateşi hatırlayıp ağladım, Resûlüllah “aleyhissalâm” beni görünce: "Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
Ben de: "Cehennemi hatırladım da onun için ağladım! [Ya Rasûlallah!] Siz, kıyâmet günü, ailenizi hatırlayacak mısınız?" dedim. Buyurdu ki:
"Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz:
1. Mîzân yanında. Tartısının ağır mı, yoksa hafif mi geldiğini öğreninceye kadar. [Bk. Enbiyâ 21/47; Şûra 42/17.]
2. Sahifelerin uçuştuğu zaman. Kendi defterinin sağına mı, soluna mı, yoksa arkasına mı düşeceği belli olana kadar. [Bk. İnşikâk 84/7-12; Vâkı’a 56/8-9.]
3. Sırât'ın yanında. Cehennemin iki yakası ortasına [üzerine] kurulur. Bunu geçinceye kadar. Bk. Ebû Dâvûd, Sünen 28, (4755).
Cehennemin üzerine Sırât kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle Sırât'tan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelâmı da:
Allahümme sellim, Allahümme sellim [Ey Rabbimiz selâmet ver, ey Rabbimiz selâmet ver!]" olacaktır. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Hazret-i Peygamber: Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü? diye sordu. Ashâb-ı Kirâm: "Evet!" deyince, Peygamber “aleyhissalâm” devam etti:
İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğünün ne kadar olduğunu, Allah'tan başka kimse bilmez. İnsanları [kötü] amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı [kötü] ameli sebebiyle helâk olur. Bir kısmı da ateşin içine düşer, sonra kurtulur. Allahü teâlâ, ateş ehlinden [cehenneme girecek olanlardan] kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irâde edince, meleklere emreder. Melekler o kimseleri, secde izleriyle [Bk. Fetih 48/29.] tanırlar. Çünkü Allahü teâlâ secde mahallinin yakılmasını ateşe haram etmiştir. Bk. Buhârî, Rikâk 52, Ezân 129, Tevhîd 24; Müslim, Îmân 299, [182]; Tirmizî, Cennet 20, [2560]).
78/22. (Cehennem) azgınlar (küfürde ve zulümde haddi aşanlar) için (varılacak son) dönüş yeridir.
78/23. (Kâfirler) orada çağlar boyunca (sonsuz olarak) kalacaklardır.
78/24. Orada ne (rüzgârın veya gölgenin yahut uykunun verdiği) bir serinlik (rahat ve huzur bulurlar), ne de içilecek bir şey tadarlar!
78/25. Sadece (son derece) kaynar su ve irin.
78/26. (Bu öyle) bir ceza(dır) ki, (işledikleri amellerine) tam uygundur.
 78/27. Çünkü onlar, (tekrar dirilip âhirette) hesaba çekileceklerini hiç ummuyorlardı.
78/28. Âyetlerimizi (Kur’ân’ı) hep yalan sayıp durmuşlardı.
78/29. Biz ise her şeyi bir Kitapta (Levh-ı Mahfûz'da) saymış (yazıp tespit etmiş)izdir.
78/30. (O kâfirlere şöyle denilir:) Şimdi tadın (çekin cezânızı), artık size azâbı artırmaktan başka bir şey yapmayız!
78/31. Şüphesiz müttakîler (takva sâhipleri ki, dinin emirlerini yapan ve yasaklarından kaçan Müslümanlar) için (her korkudan) kurtuluş (ve her arzuya kavuşma) vardır. (Onlar cennettedirler. Cennette:)
78/32. Bahçeler ve üzümler.
78/33. Göğüsleri (yeni) tomurcuklanmış aynı yaşta kızlar.
78/34. (Cennet şarabı ile) dopdolu kadeh(ler var).
78/35. Orada ne boş (bâtıl, anlamsız, hoşa gitmeyen) bir lâf işitirler, ne de bir yalan.
78/36 (Bütün bunlar, takva sâhiplerinin işledikleri güzel amellere) bir karşılıktır ki, Rabbinden bir ihsân ve yeterli (“Bu bana yeter!” deyinceye kadar) bir bağıştır.
78/37. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, Rahmân’dır. (Varlıklar, O’nun izni olmadan) O’na hitâpta bulunmaya (O’nunla konuşmaya) muktedir olamaz (güç yetiremez)ler.
78/38. O gün Rûh (Cebrâîl “aleyhisselâm” veya Allah'ın ordularından melek olmayan bir ordu yahut Allah'ın Âdemoğulları suretinde yarattığı varlıklar veyahut meleklerin en büyüğü ya da meleklerin en şereflileri) ve melekler, saf saf (sıra sıra) dururlar. (Halk konuşamaz.) Ancak Rahmân (olan (Allah’)ın (şefâat için) izin verdiği (melekler ve mü’minler) konuşabilir. O (konuşan)da (konuştuğu zaman ancak) doğruyu söyler. (Kâfirler hiç konuşamazlar. Mü’minler ise Hak teâlâ’nın adâletine inandıklarından dolayı konuşma talebinde bulunmazlar. Ancak şefâat için izin verilenler konuşabilirler.)
78/39. İşte bu (geleceği) hak (gerçek ve kesin olan) (kıyâmet) gün(ü)dür. Artık dileyen kimse, (îman edip sâlih amel işleyerek) Rabbine götürecek bir yol tutsun!
78/40. (Ey Mekke kâfirleri!) Biz sizi yakın bir azap (âhiret azâbı) ile uyardık. O gün kişi, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (hayır ve şer/kötülük olarak âhirete götürdüğü) işlere bakar ve kâfir: (Hayvanların birbirlerinden haklarını alıp toprak olduklarını ve başına gelecek azâbı görünce) "Keşke ben (de), toprak olsaydım!" der.