Geceleyin taşlı yerde yürürken tırnaklarıyla ateş çakan atlara,
3
Sonra at sahiplerinin baskın yapması sebebiyle sabah vakti düşmana karşı baskın yapan atlara,
4
Derken orada düşman mevziinde veya o vakitte hızlı koştukları için tozu dumana katanlara, orayı harekete geçirenlere,
5
Ve böylece bununla kopardığı o tozla düşmandan oluşan topluluğun ortasına girenlere yemin ederim ki,
Fiil cümlesi isim üzerine atfedilmiştir. Çünkü bu isimler fiil mânâsındadırlar. Yani “Vellâti adevne, feevreyne, feeğerne “.
6
Muhakkak kâfir insan Rabbine karşı çok nankördür. Yüce Allah'ın nimetini inkâr eder.
7
Yaptığı işler sebebiyle kendisi de buna nankörlüğüne şahittir.
8
Gerçekten O, mal sevgisine aşırı derecede düşkündür.
Malı aşırı sever. Bu yüzden malı vermek istemez. Malda cimrilik eder.
9
Fakat bilmez mi ki, kabirlerin içindeki ölüler deşilip çıkarıldığı tekrar diriltildiği zaman,
10
Göğüslerde kalplerde küfür ve imandan ne varsa toplanıp ortaya çıkarıldığı açıklandığı vakit,
11
Rableri o gün, onlardan pekâlâ haberdardır. Onları bilir ve inkârlarından dolayı onları cezalandırır.
Âyet-i kerîme’de geçen zamir “insan“ mânâsına itibarla çoğul olarak tekrarlanmıştır. Bu cümle ise “ya'lemu“ fiilinin mef'ûlüne delâlet etmektedir. Yani bahsedilen vakitte benim onu cezalandıracağımı bilmedi mi? Yine Âyet-i kerîme’de Yüce Allah'ın ilmini o güne tealluk (tahsis) etmesinin sebebi, o günün, amellerin karşılığının verileceği gün olmasıdır. Yoksa Yüce Allah daima haberdardır, (onları o günde bilir başka günlerde de bilir).