92 - LEYL SÛRESİ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle başlarım.
1
Gökle yer arasında bulunan her şeyi karanlığıyla kaplayıp örttüğü zaman geceye yemin ederim,
2
Tecelli ettiği, açılıp ortaya çıktığı zaman gündüze de,
Bu iki Âyet-i kerîme’de geçen “ izâ” lâfzı, sadece zarfiyet içindir. Âmili ise kasem fiilidir.
3
Erkek ile dişiyi, Âdem ile Havva'yı yahut her erkek ile dişiyi -Bizegöre hünsa-i müşkil olan herkes, Allahü teâlâ katında ya erkek ya da dişidir. Dolayısıyla; erkek ve kadınla konuşmamaya yemin eden kimse, hünsa-i müşkil ile konuşmakla yeminini bozmuş olur- yaratana da yemin ederim ki,
Âyet-i kerîme’de geçen “ ma” lâfzı, “men“ mânâsında, ya da masdariyyedir.
4
Sizin sa'yınız, ameliniz çeşitlidir, muhteliftir. Kiminiz itâat edip cennet için amel etmekte, kiminiz de isyan edip cehennem için amel etmektedir.
5
Ama kim Allah'ın hakkını verir ve Allah'tan korkarsa,
6
Ve o en güzeli, “ Lâilâhe illallah “sözünü -iki yerde de bu mânâd adır- tasdik ederse,
7
Biz onu en kolayına, cennete müyesser kılacağız.
8
Fakat kim Allah'ın hakkına cimrilik eder de kendini O’nun sevabından müstağni sayarsa,
9
Ve o en güzeli yalanlarsa,
10
Biz ona o en zoru, ateşi kolaylaştıracağız, hazırlayacağız.
11
Cehennem ateşine yuvarlandığı zaman o kimseye, malı fayda vermez.
Âyet-i kerîme’de geçen “ ma” lâfzı, nâfiyedir.
12
Şüphesiz ki, bize düşen doğru yolu göstermektir. Doğru yolu, dalâlet yolundan ayırıp ortaya koymaktır ki, birinci yola girilerek emrimize, ikinci yola irtikab etmekten kaçınarak da nehyimize uyulsun.
13
Ve hiç şüphesiz âhiret de, birincisi de dünya da bizimdir. Dolayısıyla kim onları bizden başkasından isterse, mutlak suretle yanılmış olur.
14
İşte ey Mekkeliler! Ben sizi köpüren, alevler saçan bir ateşle uyardım, korkuttum.
Âyet-i kerîme’de geçen “ Telezzâ” lâfzında; sıganın aslındaki iki Ta'dan biri, hazf edilmiştir. Ta'nın subutü ile de okunmuştur.
15
Oraya ancak en bedbaht olan, bedbaht olan girer.
16
Öyle ki, peygamberi yalanlamış imandan yüz çevirmiştir!
Âyet-i kerîme’nin ifade ettiği bu sınırlama tevil edilmiştir. Çünkü Allahü teâlâ, “Bundan (şirkten) aşağısını dilediği kimse için bağışlar “ (Nisa: 116) buyurmaktadır. Dolayısıyla maksat; ebedî olarak girmek, şeklinde olmaktadır.
17
Ve en çok takva olan (takva sâhibi) ondan uzaklaştırılır.
18
Ki o, malını temizlenmiş olarak, malı sayesinde Allahü teâlâ katında temizlenmiş olduğu hâlde verir.
Şöyle ki, onu görsünler ve desinler, düşüncesinden ırak; sırf Allahü teâlâ'nın rızası için çıkartır ve böylece Allah katında temizlenmiş olur.
Bu âyet-i kerîme, Hazret-i Ebû Bekr es-Sıddîk (radıyallahü anh) hakkında nâzil olmuştur. Kendisi îman ettiği için işkenceye maruz kalan Hazret-i Bilal'i satın alıp âzad edince, kâfirler;”Ebû Bekr bu işi, Bilal'in ona olan bir iyiliği dolayısıyla yapmıştır“ dediler. Bunun üzerine de şu Âyet-i kerîmenâzil olmuştur:
19
Onun yanında hiç kimsenin mükâfatlandırılacak bir nimeti yoktur.
20
Ancak, Lâkin bu işi, yüce Rabbinin rızası için, Allah'ın sevabını arzuladığı için yapmıştır.
21
Ve ileride muhakkak cennette kendisine bahşedilecek olan sevaptan râzı olacaktır. Âyet-i kerîme, Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) gibi davranan herkese şamildir. Yani bu kimse cehennem ateşinden uzaklaştırılır, sevaplandırılır.