İtikadımız Ehli Sünnet

KUR'AN-I KERİM
  • KUR'AN-I KERİM OKU
  • AÇIKLAMALI MEÂL
  • TEFSİRLER
  • KUR'AN-I KERİM İLİMLERİ
  • ELİF-BÂ VE TECVİD
  • KONU FİHRİSTİ
  • KISSALAR
  • HADİS-İ ŞERİFLER
  • KÜTÜB-İ SİTTE
  • USÛL-İ HADÎS
  • FIKIH
  • FIKHİ MESELELER
  • USÛL-İ FIKIH
  • İLMİHAL
  • BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
  • İSLAMİ SORU VE CEVAP
  • FAZİLETLİ AMELLER
  • SÜNNET DUÂLAR
  • SALÂVAT-I ŞERİFELER
  • KASİDE-İ BÜRDE VE ŞERHİ
  • TASAVVUF VE AHLAK
  • İHYA-İ ULUMİD'D-DİN
  • NASİHATLER
  • PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)
  • HAYATI(Kaynak ve detaylı)
  • HAYATI(Sade Anlatım)
  • MU'CİZELERİ
  • ASR-I SAADET KRONOLOJİSİ
  • HİLYE-İ ŞERİF
  • VEDA HUTBESİ
  • KISSALAR
  • MUHTELİF (ÇEŞİTLİ)
  • KIYAMET ALÂMETLERİ
  • MÂRİFETNÂME
  • ESMÂ-i HÜSNÂ
  • AŞERE-İ MÜBEŞŞERE
  • DİNİ SÖZLÜK
  • EHLİ SÜNNET'İN TEMEL ESASLARI

    FIKIH | Y HARFİ

    Aradığınız kelimenin baş harfini aşağıdan seçiniz:

    A
    B
    C
    Ç
    D
    E
    F
    G
    H
    I
    İ
    K
    L
    M
    N
    O
    Ö
    P
    R
    S
    Ş
    T
    U
    Ü
    V
    Y
    Z
    • Y
    • YABANCI ERKEGE BAKMAK 
    • YAGMUR DUASI (İSTİSKA) 
    • YAKIN AKRABA EVLİLİGİ 
    • YAKIN AKRABA EVLİLİKLERİ 
    • YAKINLAR VE MAHREMLİK 
    • YAKINLARI ZİYARET 
    • YALAN 
    • YALAN SÖYLEMENİN CAİZ OLDUGU YERLER VAR MIDIR. 
    • YALAN YEMİN 
    • YARATMA VE KESB TEORİSİ 
    • YAS TUTMAK 
    • YAŞAM SİGORTASI 
    • YATAK ODASINDA KUR'AN-I KERİM BULANDURULABİLİR Mİ? 
    • YATIR, TÜRBE VE KABİR ZİYARETİ : 
    • YEMEK ADABI 
    • YEMİN 
    • YEMİN ÇEŞİTLERİ 
    • YEMİN KEFFARETİ 
    • YEMİNİN HAKİM KARARINA ETKİSİ 
    • YIKANMA (GUSÜL) 
    • YILBAŞI KUTLAMALARINA KATILMAK 
    • YOL KESME CEZASİ 
    • YOLCULUK NAMAZI 
    • YOLCULUKTA MAHREMLİK 
    • YUNANİSTAN GİBİ İSLAM'A İNANMAYAN BİR DEVLET TARAFINDAN TAYİN EDİLEN BİR DİN GÖREVLİSİNİN ARKASINDA NAMAZ KILMAK CAİZ MİDİR? 
    • YÜZ DEGNEK CEZASI 
    • YÜZÜK TAKMAK 

    İletişim Formu

    Ad

    E-posta *

    Mesaj *

    Ehl-i Sünnetin Esasları

    Allahü teâlâ’ya Îmân

    1) Şüphesiz ki, Allah, birdir, O’nun hiçbir ortağı yoktur.

    2) Hiçbir şey O’nun benzeri değildir.

    3) Hiçbir şey onu âciz bırakamaz.

    4) O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.

    5) (Allahü teâlâ) başlangıçsız olarak kadîmdir ezelîdir, sonsuz olarak dâimdir ebedîdir.

    6) Ne sonu gelir, ne de yok olur.

    7) Yalnız O’nun irâde edip dilediği olur.

    8) Vehimler O’na erişemez. Kavrayışlar O’nu idrâk edemez.

    9) O hiçbir yaratığa benzemez.

    10) O Hayy’dır diridir, ölmez, Kayyûm’dur, uyumaz.

    11) Muhtaç olmamak üzere “yaratan”dır. Külfetsiz olarak “rızık veren”dir.

    12) Korkusuzca “öldüren”dir ölümü yarattığından ve öldürdüğünden dolayı O’nu hesaba çeken yoktur. Meşakkatsizce “dirilten”dir.

    14) O “Hâlik/Yaratıcı” ismini sıfatını mahlûkatı yarattığından itibaren kazanmadığı gibi, “Bâri/Yoktan Var Eden” ismini sıfatını bütün yaratıkları meydana getirmekle de kazanmış değildir.

    15) O, kendisini Rabb olarak tanıyacak hiçbir varlık yokken “Rubûbiyyet”in manasına sahipti. Hiçbir mahlûk yokken de “Hâlik” olmak manasına sahipti.

    16) O Hayat verdikten sonra da ölüleri Dirilten olduğu gibi, onlara hayat vermeden önce de bu isme müstehaktı. Aynı şekilde bütün yaratıkları Var etmeden önce de O Hâlik ismine müstehaktı.

    17) Çünkü O, herşeye kâdir’dir, herşey O’na muhtaçtır. Her iş, O’nun için kolaydır. O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. “Hiçbir şey, O’na benzemez. O herşeyi işitendir, herşeyi görendir. (eş-Şûrâ 42/11)

    18) O bütün mahlûkatı ilmiyle bilerek ilmine uygun olarak yaratmıştır.

    19) Ve o yaratıklar için “kaderler” takdir etmiştir.

    20) Onlar için “eceller” tayin etmiştir.

    21) Yaratıkları yaratmadan önce hiçbir şey O’na “gizli” değildi. Onları yaratmadan önce, onların ne şekilde “amel edecekler”ini biliyordu.

    22) Onlara kendisine itâat etmelerini emretmiş ve kendisine isyan etmelerini yasaklamıştır.

    23) Herbir şey O’nun takdiri ve meşî’eti dilemesi ile cereyan eder. O’nun meşî’eti gerçekleşir. Kulların ise kendileri için dilediğinden başka istekleri geçerli olmaz. Böylece onlar için O’nun dilediği şeyler olur, dilemediği hiçbir şey olmaz.

    24) O’ndan bir lütuf olmak üzere dilediğine hidayet verir, dilediğini korur ve dilediğine afiyet verir. Adaletinin bir tecellisi olarak da dilediğini saptırır ve dilediğini yardımsız ve belâlarla yüzyüze bırakır.

    25) Hepsi de O’nun lütfü ve adaleti arasında meşî’eti çerçevesinde gider, gelirler.

    26) O, zıtları muhalifleri olmaktan ve denkleri misli ve benzerleri bulunmaktan yücedir, uzaktır.

    27) O’nun kazasını reddedecek biri yoktur. Kimse O’nun hükmüne karşı çıkamaz, kimse O’nun emrine karşı gelemez.

    28) Bütün bunlara îman ettik ve bütün bunların O’ndan geldiklerine kesin olarak inandık.

    Hazret-i Peygamber’e Îmân

    29) Muhakkak Muhammed aleyhisselâm O’nun seçilmiş kuludur. Seçkin Peygamberidir, kendisinden razı olunmuş Rasûlüdür.

    30) O, peygamberlerin sonuncusudur.

    Müttakîlerin imâmıdır reîsidir.

    Rasûllerin seyididir efendisidir.

    Âlemlerin Rabbi’nin habîbidir en çok sevdiği Peygamberidir.

    31) Ondan sonraki herbir nübüvvet iddiası, tam bir sapıklık ve hevâya nefse tapınmadır.

    32) Bütün insanlara ve cinlere hak ile, hidayet ile, nûr ve ışık olarak gönderilmiş bir peygamberdir.

    Kur’ân-ı Kerîm’e Îmân

    33) Şüphesiz ki Kur’ân, Allah’ın kelâmıdır. Ondan keyfiyetsiz bir şekilde ve sözlü olarak sadır olmuştur. Allah onu rasûlüne vahiy olarak indirmiştir. Mü’minler de bu şekilde onu hak bilerek tasdik etmişlerdir. Onun hakikaten Allah’ın kelâmı olduğuna kesinlikle inanmışlardır. O yaratılmışların sözü gibi mahlûk değildir. Her kim Kur’ân’ı işitir de onun insan kelâmı olduğunu iddia ederse, kâfir olur. Allah böyle bir kimseyi kınamış, ayıplamış ve onu Sekar’a (Cehenneme) atacağını bildirmiştir. Yüce Allah söyle buyurmaktadır: “Ben onu Sekar’a sokacağım” (el-Müddesir 74/259). Yüce Allah, “Bu insan sözünden başka bir şey değildir” (el-Müddesir, 74/25) diyen kimseleri, Sekar ile tehdit ettiğine göre; kesin olarak şunu bilmiş ve inanmış oluyoruz ki: O insanları yaratanın kelâmıdır/sözüdür ve insanların sözüne hiçbir şekilde benzemez.

    Hak Teâlânın Sıfatları

    34) Yüce Allah’ı insanlara ait hususiyetlerden birisi ile vasfeden bir kimse kâfir olur. Artık kim basiretiyle bunları anlarsa, gerekli şekilde ibret almış olur ve kâfirlerin sözlerine benzer söz söylemekten uzak durur. Yüce Allah’ın sıfatlarının insanların sıfatlarına benzemediğini de kat’î olarak bilmiş olur.

    Ru’yetüllah

    35)Cennet ehlinin ru’yeti (Allah’ı görmesi) – ihata ve keyfiyetin idraki söz konusu olmaksızın – Yüce Allah’ın Kitabında beyan ettiği şekliyle bir gerçektir: “O günde yüzler var ki apaydınlıktır. Rablerine bakıcıdırlar.” (el-Kıyâme, 75/22-23) Bunun açıklanması ise Yüce Allah’ın muradı ve bildiği şekildedir. Bu hususta bize kadar gelmiş Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem’den rivayet edilmiş, bütün sahih hadisler de onun dediği gibidir ve bunların manası murad ettiği şekildedir. Bizler bu konuda görüşlerimizle te’villerde bulunarak ve vehimlere kapılarak açıklamalar yapmaya kalkışmayız. Çünkü Yüce Allah’a ve Rasûlüne teslim edip de kendisi için müteşabih olanların bilgisini bilenlere havale edenler dışında hiç kimse dininde selâmete ulaşamaz.

    Teslim ve İstislâm

    36) İslâm’ın ayağı ancak teslim oluşun ve teslimiyet gösterişin üzerinde sapasağlam durabilir.

    Her kim, öğrenilmesi mümkün olmayan bir şeyi öğrenmeye tâlip olur da, mevcut bilgisi ile sâlim bir kanaate sahip olamazsa, onun bu talebi, kendisinin hâlis tevhid’i, sâfî marifeti ve sahih imanı elde etmesine imkân vermez.

    (Böyle bir kimse) vesveselere kapılmış, şaşkın, şüphe ve tereddüt içerisinde, yolunu şaşırmış bir halde; küfür ile iman, tasdik ile yalanlama, ikrar ile inkâr arasında gider, gelir. Ne tasdik eden bir mü’min, ne de yalanlayan ve inkâr eden bir kimse olur.

    37) Cennette Allah’ın görülmesini herhangi bir vehim ile kabul eden yahut belli bir anlayışa göre te’vil edenlerin ru’yetüllaha imanları sahih olamaz Zira ru’yetüllah’ın da, rubûbiyete izafe edilen herbir hususun da, asıl te’vili, te’vili terketmek, teslim yoluna bağlanmaktır. Müslümanların dini de bu yol üzeredir.

    (Sıfatları) nefy etmekten ve teşbihten sakınmayan bir kimsenin ayağı kayar ve tenzihi isabet ettiremez.

    Şüphesiz ki yüce ve celil olan Rabbimiz vahdaniyet sıfatları ile mevsuftur. Bir ve tek olmak vasıflarına sahiptir. Yaratıklar arasında O’nun (sıfatlarındaki manaya sahip) gibi hiçbir kimse yoktur.

    38) O (Allahü teâlâ) sınırlardan ve nihaî noktalardan yüce ve münezzehtir. Erkân, organ ve araçlardan münezzehtir.

    39) “Mi’rac haktır. Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- İsra ile (geceleyin) yürütülmüştür. Uyanıkken bedeni ile Mi’rac’la semavâta yükseltilmiştir. Daha sonra da yüce Allah’ın dilediği yüceliklere çıkartılmıştır. Allah, ona dilediği ikramlarda bulunmuş ve vahyettiği şeyleri vahyetmiştir. “Kalp gördüğünü yalanlamadı” (en-Necm, 53/11), dünyada da, âhirette de Yüce Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun.

    Havza iman, Şefâat ve Mîsak

    40) “Yüce Allah’ın ona ikram ve ümmetine de bir yardım olmak üzere lütfedeceği Havz da haktır”

    41) Haberlerde de rivayet edildiği üzere O’nun, onlara (ümmetine) sakladığı şefaati de haktır.

    42) Yüce Allah’ın Âdem’den ve onun zürriyetinden almış olduğu mîsak haktır.

    Yüce Allah’ın ilmine îman

    43)Yüce Allah ezelden beri cennete gireceklerin sayısını, cehenneme gireceklerin sayısını bütünüyle ve bir defada bilmiştir. Bu sayıya ne bir şey eklenir, ne ondan bir şey eksiltilir. Yine onların yapacaklarını bildiği fiillerini de aynı şekilde bilmiştir.

    Kulların fiilleri

    44) Herkes ne için yaratılmışsa, o şey ona kolaylaştırılır.

    Ameller de sonuçlarına göredir. Saîd kimse Allah’ın kazası gereği mutlu olandır, şakî olan kimse de Allah’ın kazası gereği bedbaht olandır.

    Kaza ve Kadere îman

    45) Kader asıl itibariyle yüce Allah’ın mahlûkatındaki bir sırrıdır. Buna ne mukarreb bir melek, ne mursel bir peygamber muttali olmuştur. Bu hususta derinliğine dalmak ve üzerinde çokça düşünmek, ilâhi yardımdan uzak kalmaya götüren bir yol, mahrumiyete ulaştıran bir merdiven, tuğyana iten bir basamaktır. O bakımdan bu husustaki kıyas, düşünce ve vesveselerden alabildiğine sakınmak lazımdır. Çünkü yüce Allah kader ilmini mahlûkatına karşı kapalı tutmuştur. Onun hakkında tartışmayı da yasaklamıştır. Nitekim yüce Allah Kitabında şöyle buyurmaktadır: “O yaptığından sorgulanmayandır. Fakat onlar sorgulanacaklardır.” (Enbiya 21/23) Buna göre kim “niye yaptı?” diye soracak olursa, Kitabın hükmünü reddetmiş olur. Kitabın hükmünü reddeden de kâfirlerden olur.

    46) İşte bunlar Yüce Allah’ın dostlarından (veli kullarından) kalpleri (iman) nuru ile aydınlanmış kimselerin gerek duyduğu şeylerin özetidir ve bu, ilimde derinleşmiş olanların mertebesidir Çünkü ilim 2 türlüdür: Birisi mahlûkat arasında var olan (onlar tarafından bilinen) bir ilimdir, diğeri ise mahlûkat arasında bulunmayan bir ilimdir. Var olan ilmin inkârı küfürdür, olmayan ilmi bilmek iddiasında bulunmak da küfürdür. İman var olan ilmi kabul edip bulunmayan ilmi elde etmeyi terketmedikçe sabit olmaz.

    Levh-i Mahfuz’a ve Kalem’e İman Etmek

    47) Biz Levh’e ve Kalem’e de iman ederiz. (Levh’e kalem ile) yazılan herşeye de.

    Yüce Allah’ın orada olacak diye yazdığı bir şeyin olmamasını sağlamak üzere bütün mahlûkat bir araya gelip toplansalar, buna güç yetiremezler. Aynı şekilde yüce Allah’ın orada olmayacak diye yazmış olduğu bir şeyin olması için hepsi bir araya gelecek olsalar, yine buna güç yetiremezler. (Çünkü) Kalem kıyamete kadar olacak şeyleri yazmış ve artık (mürekkebi) kurumuştur.

    48) Kul şunu bilmelidir ki, yüce Allah’ın yarattığı ve meydana gelen her bir hususa dair bilgisi ezeldendir. O bakımdan O, bunu son derece muhkem ve kat’î bir şekilde takdir etmiştir. Göklerde ve yerdeki yaratıklardan hiçbir kimse bunu nakzedemez; kimse onu bozamaz, izâle edemez, değiştiremez, başka bir yere havale edemez, eksiltemez, O’na bir şey ilâve edemez.

    İşte bunlar inanılması gereken esaslar, marifetin temelleri, Yüce Allah’ın tevhid ve rubûbiyetini kabul etmenin kapsamı içerisindedir. Nitekim yüce Allah Kitâb-ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır: “Ve O herşeyi yaratıp inceden inceye takdir ve ta’yin etmiştir.” (el-Furkan, 25/2); “Allah’ın emri yerini bulan bir kaderdir.” (el-Ahzab 33/38)”

    Kader hususunda kalbi hastalanan – bir nüshada: hastalıklı kalbini kaybeden – kimselere yazıklar olsun! Çünkü böyleleri vehimleriyle gaybta son derece gizli bir sırrı ortaya çıkarmaya çalışmışlar; buna dayanarak söyledikleri ile de günahkâr bir iftiracı olup çıkmışlardır.

    Bu hususta “yani kader hakkında” söyledikleri ile o günahkâr “günah kazanmış” bir iftiracı olarak döner.

    Arş ve Kürsî

    49) Arş ve Kürsî haktır.

    50) O’nun Arş’a da, Arş’ın dışındaki varlıklara da ihtiyacı yoktur.

    51) O herşeyi kuşatandır ve herşeyın üstündedir. Bütün mahlûkat ise böyle bir kuşatıcılıktan âcizdir”

    Yüce Allah için kelâmın ispatı

    52) Bizler deriz ki: Muhakkak Allah, İbrahim’i halil edinmiş, Mûsa ile özel bir şekilde konuşmuştur. Buna iman eder, bunu tasdik eder ve teslimiyetle kabul ederiz.

    Meleklere, Peygamberlere ve semâvî Kitaplara iman

    53) Meleklere, peygamberlere, rasûllere indirilen kitaplara iman ederiz. Onların hepsinin apaçık hak üzere olduklarına da şahitlik ederiz.

    54) Biz kıblemiz ehlini, Peygamber – sallallahü aleyhi ve sellem – getirdiklerini itiraf edenler olarak kaldıkları, söylediği ve haber verdiği herşeyi tasdik ettikleri sürece müslümanlar ve mü’minler olarak adlandırırız.

    Allah’ın zâtı hakkında ve Allah’ın dini hususunda tartışmalara girmenin yasağı

    55) Allah’ın zâtı hakkında ileri geri konuşmayız, Allah’ın dini üzerinde de tartışmalara girmeyiz.

    56) Kur’ân hakkında mücadele etmez, onun âlemlerin Rabbinin kelâmı olduğuna şâhitlik ederiz. Onu er-Rûhu’l-Emin indirmiştir ve Rasûllerin efendisi Muhammed – sallallahü aleyhi ve sellem-e öğretmiştir. O, Yüce Allah’ın kelâmıdır, yaratıkların hiçbir sözü ona denk olamaz. Onun mahlûk olduğunu söylemeyiz ve müslüman cemâate muhalefet etmeyiz.

    Ehl-i kıbleyi günahı sebebiyle tekfir etmemek

    57) Kıble ehlinden hiçbir kimseyi bir günah sebebiyle -helâl kabul etmediği sürece- tekfir etmeyiz.

    Mürcie’yi red

    58) “İman ile birlikte günah işleyene günahı zarar vermez.” demeyiz.

    59) Mü’minler arasından ihsan edicileri (yüce Allah’ın) affedeceğini, onları rahmetiyle cennete girdireceğini ümit ederiz. Bununla birlikte onlar hakkında (azap görmeyeceklerine dair) emin olmayız. Onların cennetlik olduklarına şahitlik etmeyiz. Günahkârlarına mağfiret diler ve onlar için korkarız, hiçbir ümitlerinin olmadığını söylemeyiz.

    Ümit ve Ye’s

    60) Güven duymak ve ümit kesmek İslam dininden çıkmaya sebeptir. Hak yol ise ehl-i kıblenin yolu olan ikisi arasıdır.

    61) Kul kendisini imana girdiren bir şeyi inkâr etmedikçe, imandan çıkmaz.

    İmanın tarifi

    62) İman dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir.

    63) Rasûllullah – sallallahü aleyhi ve sellem – den sahih olarak gelen şeriat ve beyan (açıklama)ların tamamı haktır.

    64) İman birdir, iman ehli imanın esası bakımından birbirlerine eşittir. Aralarında fazilet ve üstünlük farkı, haşyet, takva, hevâya muhalefet ve evlâ olanı yapmaya devam etmekle ortaya çıkar.

    65) Mü’minlerin hepsi Allah’ın velileridir.

    Allah nezdinde en kerim olanları, Allah’a en çok itaat edenleri ve Kur’ân’a en çok uyanlarıdır.

    İmanın erkânı

    66) İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayrıyla şerriyle, acısıyla tatlısıyla kadere ve (hepsinin) Allah’tan geldiğine iman etmek demektir.

    67) Biz bütün bunlara iman edenleriz. Peygamberleri arasında kimseyi diğerinden ayırmayız. Hepsinin getirdiklerini tasdik ederiz.

    68) “Muhammed – sallallahü aleyhi ve sellem – ümmeti arasından büyük günah işleyen kimseler, muvahhid olarak öldükleri, Allah’ın huzuruna O’nu bilip tanıyanlar olarak çıktıkları takdirde, tevbe etmemiş olsalar dahi, cehennem’de ebedi kalmazlar. Onlar Allah’ın meşiet ve hükmüne tabidirler. Dilerse onları mağfiretine alarak lütfuyla affeder. Yüce Allah Kitabında buyurduğu gibi: Ve bundan başkasını dilediği kimseleri bağışlar (en-Nisa 4/48 ve 116).

    Dilerse adaleti gereği onları cehennem ateşinde azaplandırır, sonra da onları oradan rahmetiyle ve kendisine itâat eden şefaatçilerin şefaatiyle çıkartır. Sonra da onları cennetine gönderir. Çünkü Yüce Allah kendisini bilip tanıyanların mevlâsıdır. Onları her iki diyarda da kendisini inkâr eden, hidayetinden uzaklaşıp hüsrana uğrayan ve O’nun dostluğuna nail olamayan kimseler gibi kılmaz. Allah’ım, ey İslâm’ın ve müslümanların hakiki mevlâsı! İslâm ile senin huzuruna çıkıncaya kadar, sımsıkı İslâm’a sarılmamızı ihsan eyle!

    69) Ehl-i Kıble mensubu olan iyi ve fâcir (günahkâr) herkesin arkasında namaz kılınacağı ve onlardan ölenlerin cenaze namazının kılınacağı görüşündeyiz.

    70) Onlardan herhangi bir kimse hakkında kesin olarak cennetliktir ve cehennemliktir, demeyiz.

    Mü’minler bu hususta herhangi bir şeyi açıkça ortaya koymadıkça, onlar hakkında küfür, şirk ya da münafıklık ettiklerine dair şahitlikte bulunmayız, onların iç hallerini yüce Allah’a bırakırız.

    71) “Biz – kendilerine karşı kılıç çekmek vacib olanlar müstesnâ – Muhammed – sallallahü aleyhi ve sellem – ümmetinden herhangi bir kimseye karşı kılıç çekileceği görüşünde değiliz.

    72) (Şer’î yönetimde) bize yöneticilik edenlere ve emir sahiplerimize karşı çıkıp ayaklanmayı – haksızlık etseler dahi – uygun görmeyiz. Onlara beddua etmeyiz, onlara itaat etmekten el çekmeyiz. Onlara itaati Aziz ve Celil olan Allah’a itaatin bir parçası ve bir fariza olarak görürüz. Elverir ki, bize bir masiyet emretmesinler. Onların salâh bulmaları ve selâmetlikleri için dua ederiz.

    73) Sünnet’e ve cemâate tabi oluruz. Şâz görüşlerden, ihtilâftan ve tefrikadan da uzak dururuz.

    74) Adâlet ve emânet ehlini severiz, zulüm ve hıyanet ehline de buğzederiz.

    75) Allah ve Rasûlüne teslimiyet gösterip, hakkında şüpheye düştüğü hususların bilgisini gerçek âlimine havale eden kimseler dışındakiler, dinlerinde selâmete eremezler.

    76) Yolculukta da, mukîm iken de – rivayetlerde geldiği üzere – mestler üzerine mesh edileceği görüşündeyiz.

    Hac ve cihadın, Kıyâmet gününe kadar geçerliliği (vâcip olması)

    77) Hac ve cihad iyileriyle, kötüleriyle müslüman olan ulü’l-emr ile birlikte Kıyamet gününe kadar geçerlidir. Hiçbir şey bunları iptal etmez ve bunların farziyetlerini kaldırmaz.

    78) Kirâmen Kâtibin Melekleri’ne iman ederiz. Allah onları üzerimize koruyucular olarak tayin etmiştir.

    79) Âlemlerin ruhlarını kabzetmekle görevli olan Ölüm Meleğine de iman ederiz.

    80) Ehil olan kimseler için kabir azabına, kabir’de Münker ve Nekir’ın kişiye Rabbi, dini ve peygamberi hakkında – gerek Rasûlüllah – sallallahü aleyhi ve sellem – in, gerek Ashâb-ı Kiram’dan (Allah hepsinden razı olsun) gelen haberlere uygun olarak – soru sormalarına da (iman ederiz).

    81) Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir yahut ateş çukurlarından bir çukurdur.

    Âhiret gününe ve orada olacakların hepsine iman

    82) Ba’s’a (öldükten sonra dirilişe), Kıyamet gününde amellerin karşılıklarının verileceğine, arz’a, hesab’a, kitapların (amel defterlerinin} okunmasına, sevaba, cezaya, Sırat’a ve Mizan’a da iman ederiz.

    Cennet ve cehenneme iman

    83) Cennet ve cehennem yaratılmışlardır. Ebediyyen sonları gelmez ve yokolmazlar. Şüphesiz yüce Allah cennet ve cehennem’i diğer mahlûkattan önce yaratmıştır. Her ikisine de girecekleri yaratmıştır. Onlardan dilediği kimseleri kendisinin bir lütfü olarak cennete, yine onlardan dilediği kimseleri adaletinin bir tecellisi olarak cehenneme koyacaktır. Herkes de kendisi hakkında hüküm verilip bitirilmiş sonuç için amel eder ve ne için yaratılmış ise sonunda oraya varacaktır.

    84) Hayır ve şer de kullar hakkında takdir edilmiştir.

    85) Kendisi ile fiilde bulunmanın gerekli olduğu istitâ’a (güç yetişir) fiil ile birlikte olup da mahlûk’un kendisi ile nitelendirilemeyeceği tevfîk kabilindendir. Sağlıklı oluş genişlik ve imkân buluş, araçların esenlikte oluşu yönünden istitâ’a ise fiilden öncedir ve hitap da bununla alâkalıdır. Bu da Yüce Allah’ın: “Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez” (bakara, 2/286) âyetinde beyan edildiği gibidir.

    86) Kulların fiilleri Allah’ın yaratması ve kulların da kesbi iledir.

    Teklif, Takat’e Göredir

    87) Yüce Allah onları ancak takat getirebilecekleri şeylerle mükellef tutmuştur. Onlar da ancak kendilerini mükellef tuttuğu şeylere takat getirebilirler. İşte bu da “lâ havle ve la kuvvete illâ billah” sözünün açıklamasıdır.

    Biz bu sözle: Hiçbir kimse Allah’ın yardımı olmadıkça Allah’a isyandan uzak kalmaya çare bulamaz, başka bir tarafa yönelemez ve herhangi bir harekette bulunamaz. Yüce Allah’ın tevfıki olmadıkça da hiçbir kimse Allah’a itaati yerine getirmeye, onun üzerinde sebat göstermeye güç bulamaz, demek istiyoruz.

    88) Her şey, Yüce Allah’ın meşîeti ilmi, kaza ve kaderi ile cereyan eder. O’nun meşîeti bütün meşietlere galip gelir. O’nun kazası da bütün çareleri yenik düşürmüştür. O dilediğini yapar ve asla zulmetmez: O işlediklerinden sorumlu değildir. Halbuki onlar, sorumludurlar (el-Enbiyâ 21/23).

    Sözleri ile Allah’ın kazasından şer’î olanı değil, kevnî kazayı kastetmektedir. Çünkü kaza, hem kevnî, hem şer’î olabilir. İrade, emir, izin, Kitab, hüküm, haram kılmak gibi kelimeler ve buna benzer tabirler böyledir.

    Kevnî kaza Yüce Allah’ın: “Böylece onları yedi gök olmak üzere 2 günde yarattı (Kadâhünne)” (Fussilet, 47/72) âyetinde beyan edilmektedir.

    Dini ve şer kaza (hüküm) Yüce Allah’ın şu âyetinde ifade edilmiştir:

    Rabbin şunları hükmetti (Kadâ): Kendisinden başkasına ibadet etmeyin” (el-İsra 17/23)

    89) Hayatta olanların dua ve sadakalarının ölülere bir faydası vardır.

    Ehl-i sünnet âlimleri, ölülerin hayatta olanların yaptıkları işlerden şu 2 yolla yararlanacaklarını ittifakla kabul etmektedirler:

    1- Ölünün hayatta iken sebep olduğu işler,

    2- Müslümanların ölene dua etmeleri, mağfiret dilemeleri, sadaka ve haccetmeleri.

    Bununla birlikte haccın sevabından ölüye ne ulaşacağı hususunda görüş ayrılığı vardır. Muhammed b. el-Hasen – rahmetüllahi aleyh – şöyle demiştir: Ölüye sadece hac için yapılan harcamanın sevabı ulaşır. Haccetmenin sevabı ise haccedenedir.

    Genel olarak âlimler ise, haccın sevabı kendisi adına hac yapılanadır, sahih olan görüş de budur.

    Oruç, namaz, Kur’ân okumak ve zikir gibi bedenî ibadetler hususunda da görüş ayrılığı vardır.

    Ebû Hanife, Ahrned ve selefin cumhûru, ulaşacağı görüşündedirler.

    Şafiî’nin meşhur görüşü ile Malik’in görüşü, ulaşmayacağı şeklindedir.

    Kelâmcılardan bid’at ehli bazı kimselerin kanaatine göre ise, ne dua, ne de başka hiçbir şey ölüye ulaşmaz. Onların bu kanaatleri ise, Kitab ve sünnetle reddolunur. Şu kadar var ki, onlar Yüce Allah’ın müteşabih bir takım âyetlerini de delil göstermişlerdir:

    “İnsan için çalıştığından başkası yoktur” (en-Necm, 53/39)’,

    “Ve siz ancak işlediğinizin karşılığını görürsünüz” (Yasin, 36/54),

    “Herkesin kazandığı kendisine, yaptığı da aleyhinedir” (el-Bakara, 2/286)

    Peygamber – sallallahü aleyhi ve sellem – de şöyle buyurduğu sabittir:

    Âdemoğlu öldüğünde ameli kesilir. 3 şey müstesna (Amel defteri kapanmaz, sevap yazılmaya devam eder):

    1. Sadaka-i câriye,

    2. Kendisine dua edecek salih bir evlât,

    3. Kendisinden sonra yararlanılacak bir ilim bırakması.

    (Müslim 1631; Tirmizî 1376; Ebû Dâvûd 2880; Nesâi, VI, 251)

    90) Yüce Allah duaları kabul eder, ihtiyaçları karşılar.

    Allahü teâlâ ganîdir, bizler fakiriz

    91) O herşeye mâlik’tir, hiçbir şey O’na mâlik olamaz. Bir göz açıp kapayıncaya kadar Allah’a muhtaç olmamak düşünülemez. Bir göz açıp kapayıncaya kadar Allah’a muhtaç olmadığını zanneden küfre sapar ve helâk olanlardan olur. Bu, açık bir gerçek ve hiçbir kapalılığı bulunmayan bir ifadedir.

    92) Yaratıklardan kimseye benzemesi söz konusu olmaksızın Allah, hem gazab eder, hem (merhamet eder) razı olur.

    Rasûlüllah’ın ashâbını sevmek

    93) Rasûlüllah – sallallahü aleyhi ve sellem – in ashâbını sever, onlardan herhangi birinin sevgisinde aşırı gitmeyiz. Onlardan herhangi birinden de beri/uzak olduğumuzu söylemeyiz. Onlara buğzedenlere ve hayırdan başka onlar hakkında konuşanlara biz de buğzederiz. Onlardan ancak hayırla bahsederiz. Onları sevmek dindir, imandır, ihsandır. Onlara buğzetmek ise küfürdür, nifaktır, tuğyandır.

    94) Rasûlüllah – sallallahü aleyhi ve sellem -den sonra, halifeliği ilk – ve onun faziletinin, bütün ümmetin de önünde oluşunun bir işâreti olarak

    Ebû Bekr es-Sıddîk – radıyallahü anh – için sabit kabul ederiz.

    Sonra Ömer b. el-Hattâb – radıyallahü anh -ın halifeliğini (kabul ederiz).

    Sonra Osman – radıyallahü anh – için (halifeliği sabit görürüz).

    Sonra Ali b. Ebî Tâlib – radıyallahü anh – için (halifeliği sabit görürüz).

    İşte râşid halifeler ve hidayete ermiş imâmlar bunlardır.

    95) Rasûlüllah – sallallahü aleyhi ve sellem – in isimlerini saydığı ve kendilerini cennet ile müjdelediği on kişinin de, Rasûlüllah – sallallahü aleyhi ve sellem – in lehlerine yaptığı şehadete binâen, cennetlik olduklarına biz de şahitlik ederiz. Çünkü onun sözü hakkın kendisidir. Bunlar:

    Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, ez-Zübeyr, Sa’d, Saîd, Abdu’r-Rahmân b. Avf ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh’dır (radıyallahü anhüm) ki, o bu ümmetin de emînidir. Allah hepsinden razı olsun.

    96) Rasûlüllah – sallallahü aleyhi ve sellem – in ashabı ve her türlü pislikten tertemiz zevceleri ile her türlü kirlilikten uzak mukaddes zürriyetleri hakkında güzel söz söyleyen kimse, münafıklıktan beri olur.

    97) Önceki selef âlimleri ile onlardan sonra gelen tâbiîn -haber ve eser ehli ile fıkıh ve nazar ehli- ancak güzellikle anılırlar. Onlardan kötülükle söz eden, hak yolun dışında bir yol üzerindedir.

    Peygamberlerin evliyadan üstünlüğü

    98) Hiç bir veli zâtı, hiç bir peygamber’den – aleyhi’s-selâm – üstün tutmayız. Hatta, bir tek peygamber dahi bütün velilerden daha faziletlidir, deriz.

    99) Onların (evliya’nın sahih yolla) gelen kerametlerine ve güvenilir kimselerden sahih olarak bize ulaşan rivayetlerine inanırız.

    Kıyâmete iman

    100) Deccal’in çıkması, Meryem oğlu Îsa – aleyhi’s-selâm – nın sema’dan inişi gibi Kıyâmet alâmetlerine iman ederiz. Güneşin batısından doğacağına, Dâbbetü’l-arz’ın bulunduğu yerden çıkacağına da inanırız.

    101) Hiçbir kâhini, hiçbir arrâf’ı; Kitab’a, sünnete ve ümmetin icmâ’ına muhalif herhangi bir iddiada bulunanı da tasdik etmeyiz.

    102) (Ehl-i sünnet) cemâati(ni) hak ve doğru, tefrikayı (bu cemaatten ayrılmayı) sapıklık ve azap olarak görürüz.

    103) Allah’ın yeryüzünde ve semadaki dini birdir. O da İslâm dinidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

    “Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm’dır” (Al-i Imran, 3/19) ve Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

    “Ve size din olarak İslâm’ı beğenip seçtim” (el-Mâide, 4/3).

    104) O din aşırı gitmek ile kusurlu kalmak arasında, teşbih ile ta’til arasında, Cebriyye ile Kaderiyye arasında, kendisini emin hissetmek ile ümit kesmek arasında bir yoldur.

    Bu, bizim dinimiz

    105) İşte bu, bizim dinimiz, zâhiren ve bâtınen itikadımızdır. Bizler, yüce Allah’a, sözünü ettiğimiz ve açıkladığımız hususlara muhalefet eden herkesten uzak olduğumuzu bildiririz.

    Ehli sünnet i'tikadı kasidesi

    BED'Ü'L-EMÂLÎ

    Doğru i’tikâd yazar, Emâlî’nin başında,
    İncîler gibi olan nazmı, tevhîd hakkında.
     
    Mevlâmız, mahlûkların ilâhıdır biliniz,
    Kemâl sıfatlar ile, muttasıftır Rabbimiz.
     
    O, Hayy’dır, hayattadır, her işte tedbîr eder.
    O, vardır, zülcelâldir. Her şeyi takdîr eder.
     
    Hayrı ve şerri ister, irâde sıfatıyla,
    Ancak şerden, kötüden, râzı değildir asla.
     
    Allahın sıfatları, değil zâtının aynı,
    Aynı zamanda bil ki, olamaz zâtından ayrı.
     
    Zâta ve fi’le âit, Allahın sıfatları,
    Öncesi yok, kadîmdir, yok zeval bulmaları.
     
    Ona (şey) deriz ancak, hiçbir şeye benzemez.
    (Zât) da denilir ancak, altı yön düşünülemez.
     
    Başka değildir ismi, O’nun müsemmâsından,
    Bildirildi bu ma’nâ, İslâm ulemâsından.
     
    Rabbim cevher değildir ve hiç olamaz cisim.
    Ne şümûllü bir bütün, ne de ondan bir kısım.
     
    Cüz’i lâ yetecezzâ, var şeksiz inanmalı,
    Ey Müslümanlar, bunu, inkârdan sakınmalı.
     
    Mahlûk ve hadîs değil, asla, Kur’ân-ı kerîm,
    Rabbin kelâm sıfatı, vardır, zâtıyle kâim.
     
    “Allah Arş üstündedir” buyurur Rabbimiz,
    Lâkin keyfiyyetini, anlıyamaz aklımız.
     
    Zât, sıfat ve fi’liyle, benzemez mahlûklara,
    Ey Ehl-i sünnet kanma, böyle inanmayanlara.
     
    Allahü teâlânın, üstünden vakit geçmez.
    Zamandan münezzehdir, hâlden hâle de girmez.
     
    Münezzehdir Rabbimiz, hanımdan hizmetçiden,
    Oğlu ve kızı yoktur, beridir her birinden.
     
    Keza yok ihtiyâcı, yardımcıya mu’îne,
    Herşeyin sahibidir, vardır kendi kendine.
     
    Öldürür her canlıyı, sonra diriltecektir.
    Amellerine göre, karşılık verecektir.
     
    Hayır ehli içindir. Cennetler ve ni’metler.
    Kâfir olanlar ise, Cehenneme giderler.
     
    Cennet ile Cehennem, hiç yok olmıyacaktır.
    İçlerinde olanlar, devamlı kalacaktır.
     
    Mü’minler Rablerini, görecekler Cennette,
    Ancak nasıl olduğu, bilinemez elbette.
     
    Onu gören mü’minler, ni’metleri unutur.
    Yazık Mu’tezileye, inkâr eden mahrûmdur.
     
    Hak teâlâ üstüne, kula en yarar fi’li,
    Yaratmak vâcib değil, vâcib der Mu’tezilî.
     
    Bütün Peygamberleri, tasdik etmek lazımdır.
    Meleklerin hepsine, îmân etmek de farzdır.
     
    Hâşimî ve zî-cemâl, Nebîmiz en sondadır.
    Ancak sadr-ı muallâ, şerefi de O’ndadır.
     
    İhtilafsız olarak, İmâm-ül-enbiyâdır.
    Şek şüphe olmaksızın, O, Tâc-ül-asfiyâdır.
     
    O’nun dîni, her vakit, bakîdir, devamlıdır,
    Getirdiği hükümler, kıyâmete kadardır.
     
    Mütevâtir ve meşhûr, haberlerle mansûsdur.
    Mi’râc-i Resûlullah, yalnız O’na mahsûsdur.
     
    Peygamberlerin hepsi, elbette emandadırlar,
    Asla isyan etmezler ve azil olunmazlar.
     
    Kâdından ve köleden, kötü iş sahibinden,
    Peygamber gelmemiştir, bunların hiçbirinden.
     
    Zülkarneyn ve Lokman’ın, Peygamber veya velî,
    Oldukları hakkında, cidali terk etmeli.
     
    Îsâ aleyhisselâm muhakkak gelecektir.
    Şaki, fesat Deccâli, elbet öldürecektir.
     
    Evliyânın dünyâda kerâmetleri vardır.
    Bunlar Rabbin velîye ikramı, ihsânıdır.
     
    Bir velî, hiçbir zaman, Nebîden ve Resûlden,
    Şerefte üstünlüğü, olamaz hiçbir yönden.
     
    Ebû Bekr-i Sıddîk’ın, Esbâbın tamâmından,
    Üstünlüğü açıktır, bir ihtimâl olmadan.
     
    Ömer İbn-ül-Hattâb’ın, Osman ibni Affân’dan,
    Rüchânı, fadlı vardır, bir şüphe bulunmadan.
     
    Osmân-ı Zinnûreyn de, doğrusunu istersen,
    Üstündür muharebe safındaki Ali’den.
     
    Üçünden sonra üstün, bu ümmetin içinde,
    Âişe-i Sıddîka, ba’zı hasletleriyle,
     
    Fâtıma-i Zehrâ’dan, üstündür, inan böyle.
    Birkaç fırkadan başka haddi tecâvüz eden,
     
    Olmadı Eshâba ve Yezîd’e la’net eden.
    Mukallidin îmânı, kıymetli, muteberdir.
     
    Çok çeşitli ve keskin, delîlle müdelleldir.
    Âlemleri yaratan, Rabbini kim tanımaz,
     
    Eğer akıllı ise, cehli ma’zûr sayılmaz.
    Daha önce îmânı, olmıyan bir kimsenin,
     
    Son nefeste îmânı, kabûl olmaz bilesin.
    Kerrâr olan Ali’dir, bu da mühimdir dinde.
     
    Îmândan sayılmazlar, bütün hayırlı işler,
    İbâdetler îmânın, parçası değildirler.
     
    Asla hüküm verilmez, kâfir ve mürted diye,
    Zinâ eden, katleden, mal gasb eden kimseye.
     
    Bir kimse irtidâda, ne zaman niyet eder,
    Hak dîninden sıyrılıp, dışarı çıkar gider.
     
    Küfür olacak sözü, gafletle ve bilmeden,
    Zor görmeden söyleyen, denildi, çıkar dinden.
     
    Sarhoş hâldeki insan, düşünmeden hezeyan,
    Ve lagv söyler ise, kâfir olmaz o zaman.
     
    (Mer’i) ve (Şey) denilmez (Ma’dûma), yok olana,
    Hilâli görmek kadar, açık delîl var buna.
     
    Tekvin ile mükevven bil, farklı iki şeydir.
    Böyle inananların, görüşü kuvvetlidir.
     
    Helâl gibi rızıktır, haram olarak gelen,
    Kötü görünse bile, doğrudur böyle bilen.
     
    Kabirde suâl vardır, tevhîdden, i’tikâddan,
    Her şahsa sorulacak, kaçış yok imtihandan.
     
    Fâsıkların bir kısmı, kâfirlerin tamâmı,
    Kötü işleri için, görür kabir azâbı.
     
    İnsanlar ameliyle, Cennete giremezler,
    Ancak Hak teâlânın fadlı ile girerler.
     
    Öldükten sonra tekrar, insanlar dirilecek,
    Sakınmalı günahtan, hesabı verilecek.
     
    Defterler verilecek, bir kısmına sağ yandan,
    Bir kısmına da soldan veyahut da arkadan.
     
    Ameller tartılacak, geçilecek Sırattan,
    Şüphesiz olacaktır, değildir bunlar yalan.
     
    Mü’minlerin günâhı, dağlar gibi olsa da,
    Şefaat edecektir, hayır ehli orada.
     
    Sapık yolda olanlar, inkâr etseler bile,
    İnanmamız lâzımdır, duânın te’sîrine.
     
    Sonra yaratıldığı için, Dünyâ hadîstir,
    Heyulanın aslı yok, bu söz felsefededir.
     
    Çok zamanlar ve hâller, geçse de üzerinden,
    Şimdi vardır muhakkak Cennet ve Cehennem.
     
    Günâhı fazla fakat, îmân sahibi olan,
    Cehennemde ebedî, kalmaz böylece inan.
     
    Ehl-i sünnet üzere, tevhîd hakkında yazdım.
    Fevkalâde bal gibi, te’sîrli oldu nazmım.
     
    Bu nazm, mü’min kalblere, rahatlık, neş’e verir.
    Âb-ı Zülâl gibidir, rûhlara hayat verir.
     
    İnanıp, ezberleyip, anlamağa çalışın,
    Ni’met içinde olup ihsânlara kavuşun.
     
    Tazarrû hâlinizde, yâd ederek hayr ile,
    Duâda bulununuz, zaman zaman bu kula.
     
    Umulur ki fadlıyla, Rabbim beni effetsin.
    Âhırette ebedî, se’âdet ihsân etsin.
     
    Hayır duâ ederse, biri, bir vakit bana,
    Ben de bütün gücümle, duâ ederim ona.
     

    Siracüddîn el-Fergânî

    72 Büyük Günah

    • A. İmanın Şartlarıyla İlgili Büyük Günahlar
    • -Allah'a şirk koşmak.
    • -Falcılara, kahinlere, sihirbazlara, gâipten (:gaybden) haber verdiklerini iddia edenlere inanmak ve kapılmak.
    • -Allah'tan başkasına yemin etmek.
    • -Dininden dönüp mürted olmak.
    • -Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip unutmak; okumasını öğrendikten sonra unutmak.
    • -Dünyaya muhabbet etmek/bağlanmak. Dünya muhabbetine düşüp âhireti unutmak, dinî vazifeleri terk etmek.
    • -Hz. Peygamber (asm)'e yalan/hilaf (:gerçek dışı) söz isnad etmek, onun söylemediği bir sözü söylemek.
    • -Hz. Peygamberc(asm)'in ashabına/sahabeye dil uzatmak/kötü söz söylemek ve onlara sövmek.
    • -Mukaddesata küfretmek, bunları alaya almak.
    • B. İslâm'ın Şartlarıyla İlgili Büyük Günahlar
    • -Bir namaz vaktini kaçıracak kadar cünüplükten temizlenmemek; cünüp gezmek.
    • -Vaktinden evvel ezan okumak ve namaz kılmak.
    • -Beş vakit namazı vakitlerinde kılmayıp kazaya bırakmak.
    • -Bir özür olmadığı halde, Ramazan orucu tutmamak, Müslümanların önünde oruç yemek.
    • -Malının zekâtını ve mahsulünün öşürünü vermemek.
    • C. Helal-Haramla İlgili Büyük Günahlar
    • -Helalı helal bilip itikat etmemek; haramı/haram olanı, haram bilip itikat etmemek.
    • -Erkekler ve kadınlar, şehveti tahrik edecek şekilde giyinmek.
    • -Erkekler ipekli giyinmek, âlâyişli/gösterişli bir şekilde süslenmek.
    • -Edep yerlerini/avret mahallini açmak, başkasına göstermek; başkasının avret yerine bakmak.
    • -Kadınlar erkek elbisesi giymek; erkekler kadın elbisesi giymek; karşı cinse benzemeye çalışmak.
    • -Karnı doyduktan sonra yemek/yemeğe devam etmek.
    • -Şarap ve alkollü içkiler içmek; Keyif verecek (esrar, eroin gibi uyuşturucu) şey yemek-içmek.
    • -Köpek artığını yemek.
    • -Domuz eti ve yağı yemek.
    • -Ölmüş hayvan (meyte:leş) eti yemek ve yedirmek.
    • -Birbirine nişan almak/nişan dökmek (dövme yaptırmak gibi).
    • -Faiz (riba) almak ve vermek, tefecilik yapmak.
    • -Hırsızlık etmek.
    • -Elin/başkasının malını zorla gasbetmek/cebren almak.
    • D. Ahlâkla İlgili Büyük Günahlar
    • -Anaya babaya asi olmak, onları dövmek.
    • -Sıla-i rahmi terk/kat-ı rahim etmek; akrabalarla bağlantıyı kesip, onları ziyaret etmemek, varsa hâcetlerini görmemek.
    • -Haset etmek.
    • -Emanete hıyanet etmek.
    • -Müslüman veya kâfir bütün insanlara hıyanet etmek.
    • -Mü'minin, imana ve İslam'ın emirlerine itaate dair olan taraflarını alaya almak.
    • -Küfür ve fuhuş sözler konuşmak.
    • -Söz/laf taşımak, koğuculuk etmek (:nemîme).
    • -Gıybet/dedikodu etmek.
    • -Mü'min kardeşinin hatırını/gönlünü yıkmak/kalbini kırmak.
    • -Namuslu kadınlara dil uzatmak/bir saliha/namuslu hatuna fahişe demek, namuslu kadınlara ait aile sırlarını yaymak.
    • -Kadınlar, erkeklerinin yatağından kaçmak.
    • -Avretler (:kadınlar) erinin ziyanına varmak/kocasından izinsiz ziyarete gitmek.
    • -İki kızkardeşi birden nikâh altında tutmak
    • -Ehlinin (karısının) oyluğunu (:avret ve mahrem yerlerini) anasının oyluğuna benzetmek (zıhar yapmak:Türkçede 'anam avradım olsun' demek gibi).
    • -Ehlinin anasına sövmek.
    • -Cahil kalmak; dinî vazifeleri, farzları, vacipleri, sünnetleri öğrenmeyip, cahillikte ısrar etmek. (Dünya ve âhiret işlerine ve dinine ait bilgileri -farzları ve haramları- öğrenmemek, cahillikten sakınmamak. Dinî hükümleri öğrenmeyenler, rahatlıkla haram işleyebilir).
    • -Cahillik ne musibettir bilmemek (Bilmediğini bilmeyen de rahatlıkla harama düşebilir).
    • -Ölçüyü ve tartıyı düzgün ve adaletli yapmamak, hileli yapmak.
    • -Allah Teâlâ'nın azabından emin olmak/korkmamak; kurtuluşa ermiş özel kişilerden olduğu sanısına kapılmak.
    • -Allah'ın rahmetinden ümit kesmek.
    • -Zina etmek, meşru olmayan şehevi zevkler peşinde koşmak; kendine zina ettirmek.
    • -Eşcinsel ilişkiye girmek (livâta etmek, sevicilik yapmak, kendisine livâta ettirmek).
    • -Loğusa ve âdet halinde karısına yaklaşmak/cinsel ilişkiye girmek.
    • -Mecburiyet olmadan/özürsüz elin/başkasının avretine (avradına)/karısına kızına şehvetle bakmak.
    • -Kibirlenmek/tekebbür etmek(:büyüklük taslamak; kendini üstün görmek; tevazudan uzaklaşmak); Kibirlenip insanlara zulüm ve tahakküm etmek.
    • -Haksız yere yetim malı yemek. (Nisa, 4/10)
    • -Ölüm döşeğindeyken varisten/mirasçıdan mal kaçırmak.
    • -Yalan söylemek
    • -Yalan/boş yere yemin etmek, çok çok yemin etmek.
    • -Yalan yere/yalancı şahitlik yapmak; hak/doğru şahitliğe varmamak/gitmemek.
    • -Canlı bir hayvanı ateşe atmak.
    • -Cimrilik ve hasislik/nekeslik etmek (bul ve şuhh).
    • -Yapılan iyiliği başa kakmak/Bir adama iyilik edip sonra başına kakmak.
    • -Zorunlu olmayarak kahkahayla çok gülmek.
    • -Tegannî etmek (ahlâksız şarkılar söylemek).
    • E. Günahlarla İlgili Büyük Günahlar
    • -Günah/küçük günah işlemekte ısrar etmek/Çok çok günahına musır olmak.
    • -Harem-i Kâbe'de günah işlemek.
    • G. Toplum Hayatıyla İlgili Büyük Günahlar
    • -Ülülemre (devletin meşru yönetimine ve kanunlarına) itaat etmemek; devlete, amirlere isyan etmek.
    • -Haksız yere, bilerek adam öldürmek.
    • -İntihar etmek.
    • -Harpte düşmandan korkup kaçmak; Allah yolunda cihadı terk etmek.
    • -Rüşvet almak ve vermek.
    • -Gücü yeten kimsenin münkeri/kötülüğü menetmemesi/engellememesi.

    54 Farz

    • 1. Allah-ü Teàlâ'yı bilip ibadet etmek.
    • 2. Helâlinden yemek ve içmek.
    • 3. Abdest almak.
    • 4. Beş vakit namaz kılmak.
    • 5. Cünüplükden gusletmek.
    • 6. Kişinin rızkına Allah-ü Teàlâ'nın kefil olduğunu hak bilmek.
    • 7. Helâlden pâk libas giymek.
    • 8. Hakk'a tevekkül etmek.
    • 9. Kanaat etmek.
    • 10. Nîmetlere mukabil Hak Teàlâ'ya şükretmek.
    • 11. Hak'tan gelen kazàya razı olmak.
    • 12. Belâlara sabretmek.
    • 13. Günahlara hemen tövbe etmek.
    • 14. İhlâs üzere ibadet etmek.
    • 15. Şeytanı düşman bilmek.
    • 16. Huccet ile amel etmek.
    • 17. Ölümü hak bilmek.
    • 18. Hak Teàlâ'nın sevdiğini sevip, sevmediğinden kaçmak.
    • 19. Babaya ve anaya iyilik etmek.
    • 20. El-emrü bil-ma'ruf ve nehy-ü anil münker yapmak (iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak).
    • 21. Akrabayı ziyaret etmek (sıla-i rahim yapmak).
    • 22. Emânete hıyânet etmemek.
    • 23. Dâimâ Allah-ü Teàlâdan korkup, ferahı terk etmek.
    • 24. Allah-ü Teàlâ'ya ve Rasûlüne itaat etmek.
    • 25. Günahlardan kaçıp ibadetle meşgul olmak.
    • 26. Din reislerine itaat etmek.
    • 27. Aleme ibret nazarıyla bakmak.
    • 28. Tefekkür etmek.
    • 29. Dilini fuhuş sözlerden korumak.
    • 30. Kalbini pâk tutmak.
    • 31. Hiç kimse ile alay etmemek.
    • 32. Harama bakmamak.
    • 33. Sözlerinde sàdık olmak.
    • 34. Kulağını münkerâtı dinlemekten men etmek.
    • 35. İlim taleb etmek.
    • 36. Kile ve terazisini hak üzere tutmak.
    • 37. Hakk'ın azabından emin olmayıp dâimâ korkmak.
    • 38. Fukaraya sadaka vermek ve yardım etmek.
    • 39. Hakk'ın rahmetinden ümidini kesmemek.
    • 40. Nefs-ü hevâsına uymamak.
    • 41. Allah rızası için yemek yedirmek.
    • 42. Kifayet miktarı rızık taleb etmek.
    • 43. Malının zekâtını vermek.
    • 44. Hayız ve nifas halinde iken eşine yaklaşmamak.
    • 45. Cem-i mâsiyetten kalbini pâk tutmak.
    • 46. Kibirliliği terk etmek.
    • 47. Baliğ olmamış yetimin malını muhafaza etmek.
    • 48. Taze gençlere yakın olmamak.
    • 49. Mâlî ve bedenî kudreti olduğu zaman hac etmek.
    • 50. Zulümle kimsenin malını yememek.
    • 51. Hakk'a şirk koşmamak.
    • 52. Zinâdan kaçınmak.
    • 53. Şarap ve içki içmemek.
    • 54. Yalan yere yemin etmemek.