EL-HASÂİSU'L-KÜBRÂ | Peygamberimizin Evladı, Ezvacı, Ehl-i Beyti, Ashabı ve Kabilesinin O'nun Sebebiyle Kazandıkları Şeref ve Mertebeler

 Yüce Allah Kerîm Kitabında şöyle buyurmaktadır: "...Ey ehl-i beyt (Peygamber'in ev halkı)! Allah sizden kiri gidermek, sizi tertemiz yap­mak istiyor." [1]

Bir diğer âyetinde de şöyle buyuruyor: "Ey Peygamber eşleri! Sizden kim Allah'a ve Resûlü'ne itaate devam eder ve yararlı iş yaparsa, ona da mükâfatim iki kez veririz ve cennette onun için bol bir rızık hazırlamışızdır." [2]

Hâkim Ümmü Seleme'nin şöyle dediğini nakleder: "Ehl-i Beyt hakkındaki bu âyet, Resûlüllah benim evimdeyken nazil oldu. Ayetin nazil olmasından sonra Efendimiz, haber göndererek Ali, Fâtıma ve iki oğullarim getirtti de: "İşte benim ev halkım!" buyurdu.

Hâkim Huzeyfe'den de şu haberi nakleder: Peygamberimiz buyurdu: "Semâdan bir melek, Allah'tan izin alarak bana geldi, selâmim verip: "Fâtıma cennet kadınlarimn seyyidesi (efendisi) dir" müjdesini verdi."

Hâkim'in Ali'den rivayeti de şöyledir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Fâtıma'ya hitaben buyurdu: "Kızını Fâtıma, Allah senin hatırın için buğzeder, senin hatırın için razı olur!" [3]

Hâkim'in sahihtir kaydıyla Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayeti de şu mealdedir: "Fâtıma, Imrân kızı Meryem müstesna, cennet ehli kadınla­rın seyyidesidir!"

Hâkim, yine sahihtir kaydıyla Âişe'den rivayet eder, O şöyle der: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), hastalığı sırasında Fâtıma'ya dedi ki: "Sen, âlemlerin, mü'ıninlerin ve şu ümmetin bütün kadınlarimn seyyidesi ol­maktan razı değil misin?"

İbn-i Sa'd, Bern bin Azib'den naklen, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildirdi: "Süt emer sabî iken ölen şu oğlum İbrahim'in, süt emme müddeti cennette tamamlanacaktır. O bir sıddîktir!"

(Diğer rivayette: "O, bir sıddîk ve şehîddir" buyurulmuştur.)

Hâkim'in Huzeyfe'den rivayetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle bu­yurmuştur: "Cibril bana gelip: "Gerçekten Hasan ile Huseyn, cennet gençlerinin seyyidi (efendisi) dirler!" diye müjde eyledi."

El-Hâris bin Ebû Üsâme'nin Muhammed bin Ali'den rivayetine göre, o şöyle anlatmıştır: Hasan ile Huseyn, Peygamberimiz'in yanında güreşmeye başladılar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Haydi Hasan!" dedi. Fâtıma da: "Ey Allah'ın Resulü, sen Hasan'ı destekliyorsun! Yoksa Hasan'ı Hu-seyn'den daha mı fazla seviyorsun?" dedi. Peygamberimiz ise şu karşı­lıkta bulundu: "Cebrâîl gelmiş Huseyn'i destekliyor. Ben de Hasan'ı desteklemeyi arzu etmiştim."

(Bu rivayet mürseldir)

AhmedHâkim sahihtir kaydiyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rj,vâyet ederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Cennet kadınlarimn en faziletlisi: Hatîce binti Huveylid, Fâtıma binti Imrân, Asîye binti Müzâhim'dir!"

(Hâkim'in sahihtir kaydiyle naklettiği diğer rivayette ise, dört ka­dından biri ve başta olmak üzere Meryem zikredilmiştir.)

Ebû Ya'lâBezzâr ve Hâkim Ebû Zerr'den nakleder. O şöyle der: Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Haberiniz olsun, benim ehl-i beytimin sizin içinizdeki durumu, Nuh'un gemisine benze­mektedir! Gemiye binen kurtuldu, gemiyi terkedenler ise denizde bo­ğuldu."

Tirmizi hasendir, Hâkim de sahihtir kaydıyla Zeyd bin Erkam'dan rivayet eder. O şöyle der: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ey müslümanlar! Ben size iki büyük ve ağır emanet bıraktım: Biri Allah'ın kitabı, diğeri de ehl-i beytim'dir." [4]

Hâkim İbn-i Abbâs'tan naklen Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu­ğunu söyler: "Gökteki yıldızlar, yeryüzündeki insanların batmaması için bir emniyet sebebidir. Ehl-i Beytim de, ümmetimin fitne ve ihtilaflara düşmemesi için bir emniyet vesilesidir. Ehl-i Beytime muhalefet edildiği zaman, biliniz ki şeytanlar aranıza girmiş ve iblis'in grubu yüzgöster-meye başlamış demektir."

(Bu hadisi, Ebû Ya'lâ ve İbn-i Ebî Şeybe de Seleme bin el-Ekva'dan rivayet etmişlerdir.) [5]

Hâkim Enes yoluyla Resûlüllah'ın şu hadisini nakleder: "Ben dua edip Rabbim'den ebl-i beytimi istedim. Rabbim bana: Ehl-i Beytİm'den olup da aynı zamanda ehl-i tevhid olanlarim bağışlayacağim, onlara azab etmeyeceğini va'd buyurdu." [6]

Hâkim Câbir'den rivayet ediyor. O şöyle diyor: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir hadislerinde: "Hamza, şehîdlerin seyyidi, efendisidir!" buyurdu. [7]

Yine Hâkim Urve tarikiyle Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu­nu nakleder: "Cennet gençlerinin seyyidi, Ebû Süfyan'dır! Ebû Süfyan; Hâris'in oğludur, Haris Abdülmüttalib'in oğludur! O, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) amcasının oğludur!" [8]

Taberânî Ebû Ümame'den rivayet eder. O şöyle der: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Kişi, din kardeşi için yerinden kalkıp ona yer gösterir. Fakat Haşini oğulları, herhangi bir kimse için ayağa kalkmazlar!"

İbn-i Asâkir'in Enes'ten rivayeti de şöyledir: "Herhangi biri, yerin­den kalkmasın, ancak Hasan veya Hüseyn için, veya bunların zürriyeti için olursa başka!"

İbn-i Mâce Ebû Hüreyre'den rivayet ediyor. O şöyle diyor: Peygam­ber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde buyurdu: "Ashabıma sövmeyiniz! Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud Dağı kadar al­tim Allah yolunda infak etse, onlardan birinin faziletine yetişemez! Hatta bunun yarısına bile yetişemez!" [9]

Yine Ebû Hüreyre'den Tayatisi'nin rivayeti de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Birinin Uhud dağı kadar altim olsa da bunu Allah yo­lunda harcasa; dullara, yetimlere ve fakirlere sadaka olarak verse ve bununla ashabından birinin faziletine yetişmeyi niyet etse; ebediyen bu fazilete yetişemez! Hatta ashabımın, gündüzün bir saatinde kazandığı fazilete bile yetişemez!"

İbn-i Ebî Amr'ın Enes'ten rivayeti de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benim ashabım, kendisiyle yön tayin edilen gökteki yıldızlar gibidir! Yolcuların, yıldız batınca ne tarafa gideceklerini şaşırdıkları gibi, ashabımın izini kaybedenler de yollarim şaşırırlar."

Yine Enes'ten Ebû Ya'lâ ile Bezzâr'ın bir rivayeti var. Buna göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ashabım, sofradaki yemeğin ta­dim yerine getiren tuz gibidir! Onlarsız ümmetimin ağzimn tadı (huzu­ru) yerine gelmez!"

İbn-i Meni' ve Taberânî'nin Huzeyfe kanalıyla rivayet ettikleri hadis de şu anlamdadır: "Ashabımın benden sonra bir zellesi (sürçmesi) ola­caktır. Fakat Yüce Allah, onların bu hatasını bağışlayacaktır. Zira on­ların benimle beraber İslâm'a büyük hizmetleri olmuştur. Fakat onların bu hatasını, sonradan gelen bazı topluluklar kendilerine bir düstûr edi­necekler ve Allah onları bu yüzden yüzüstü cehenneme atacaktır!"

Yine İbn-i Meni'nin Enes'ten diğer bir rivayeti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benim ashabımı ve evlilik yoluyla bana akraba olanları hür­metle karşılayimz! Bu hususta benim hatırımı sayanlar, Allah'ın koru­ması altındadırlar. Benim hatırımı saymayanlar ise, Allah'tan uzaklaşmış olurlar ve onların akıbeti azaba duçar olmaktır!" [10]

Yine Enes'ten İbn-i Asâkir rivayet ediyor: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyur­du: "Peygamberlerden her birinin benim ümmetim içinde bir benzeri vardır. Ebû Bekir tbrahim (aleyhisselâm)'ın, Ömer Mûsa (aleyhisselâm)'ın, Osman Harun (aleyhisselâm)'ın, Ali de benim bir benzerimdir. Îsâ (aleyhisselâm)'a bakmak ve bununla sürura ermek isteyen birisi ise, İşte onun benzeri bulunan Ebû Zerr'e baksın!" [11]

İbn-i Asâkir, Büreyde'den de şu haberi nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ashabımdan biri bir beldede vefat ettiği zaman; o belde halkimn kıyamet günü imamı, yedicisi ve nuru olacaktır!"

(İbn-i Asâkir'in, Ali'den de bu mealde bir rivayeti vardır.)

Dârekutni Ali'den naklen der ki: "Bedir ehlinden biri vefat ettiği zaman onun cenaze namazında altı, diğer ashabdan biri vefat ettiği za­man beş, başkalarimn cenaze namazlarında ise dört tekbir alırdı." [12]

Hasan bin Süfyan Ebû'z-Zâhiriye tarikiyle el-Hâlis'ten şöyle riva­yet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kureyş'e, başka insanlara ve­rilmeyen bir hususiyet bahşedilmiştir."[13]

 

Peygamberimizin Bir Özelliği de, Bütün Ashabimn Adaletli ve İstikametli Olmalarıdır

Bu, bu ümmetin muteber ve mutemet âlim ve imamlarimn icmâıyla sabittir ve bunda ihtilaf yoktur. Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetini ve sözlerini nakleden râvilerin; adaletli olup olmadıklarından bahsedil­diği gibi, ashabın bazılarimn adaletli olup olmadıklarından bahsedile­mez. Zira onların hepsi udul, (adaletli ve istikametli) zatlardır. Bu hususta delil olarak, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) şu sözü yeterlidir: O, bu ha­dislerinde: "İnsanların en hayırlıları, benim asrımın insanlarıdır, yâni ashabımdır" buyurmuştur. [14]

 

Peygamberimizin Bir Özelliği de, Onunla Bir Lahzalık Buluşan ve Onu Gören Kimsenin Sahabi Oluşudur

 

Evet, O'imn bir Özelliği de budur. Fakat bir sahabi ile bir anlık buluşana, o sahâbi'nin tabiî denilmektedir. O kişiye, tabiî denilebilmesi için, o sahabi ile uzun müddet birlikte bulunması, uzun müddet onunla sohbet edip ondan faydalanmış olması aranır. Usûlcülere göre, en sahih kabul edilen söz, budur. Fark, hiç şüphesiz, Peygamberimiz'in peygam­berlik makam ve mansıbimn çok büyük ve yüksek olmasındandır. Pey­gamberlik nurunun ve feyzinin çok kuvvetli olmasından kaynaklan-lanmaktadır. Bunun içindir ki, sevgili Peygamberimiz'in bir defacık bir arabiye bakışı, aslında kupkuru ve nasibsiz bulunan bu ârâbinin, nûr ve feyizle dolmasına ve onun bir sâhâbi olmasına yetmektedir. Artık o kuru ve cahil Arabi, bir defacık Resûlüllah'ın nazarına mazhar olmakla, ilim ve hikmetle konuşan bir insan haline gelivermektedir. [15]

 

Peygamberimizin Bir Özelliği de, Hadîslerini Hıfzedip Taşıyan ve Başkalarına Nakleden Hadisçilerin, Hep Yüz Güzelliğine Sahip Olmalarıdır

 

Nitekim bazı alimlerimiz, "Ehl-i Hadis'ten hiç biri yoktur ki, fark edilecek şekilde onun yüzünde bir güzellik bulunmasın. Çünkü Pey­gamberimiz onlar hakkında dua buyurup: "Benim sözümü işitip de mu­hafaza eden ve başkalarına aktaran kimsenin, Allah yüzünü ak eylesin!" demiştir. Şu ümmetin içinde huffâz unvanıyla anılanlar onlardır. Onlar, gerçek manada, mü'ıninlerin emindirler. Hatib-i Bağdadi der ki: "Hafız lakabı, hadis ehline mahsustur. Diğer alimlere bu unvan verilmez."

Taberani Jbni Abbâs'tan şöyle nakleder:Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyur­du: "Allah'ım, benim halifelerime rahmet et!" Ashab sordu: "Senin hali­felerin kimlerdir?" Peygamberimiz de: "Benden sonra gelen ve benim sünnetimi, hadislerimi hıfzedip başkalarına güzelce öğreten kimseler­dir."[16]

 

------------------------

[1] Ahzab suresi, 33

[2] Ahzab suresi, 31

[3] Sahih hadiste: "Fâtıma benden bir parçadır! onu gadaplandıran beni gada-pfandırmış olur!" buyurulmuştur.

[4] İşte bu, meşhur Gadirhum Hadisidir. Bunu, Müslim ve İbn-i Hibban da rivayet etmiştir. Fakat bunların rivayetlerir,m sonunda: "Ehl-i Beytime riayetsizlik hususunda Al­lah'tan korkunuz, Allahtan korkunuz" buyurulmuştur. Şiiler ise, bu Gadirhum Hadisini, kendi iddia ve davetlerinin bir merkezi haline getirmişler ve kendi hayallerinden başka bir yerde mevcudiyeti bulunmayan birtakım suret ve renkleri bu hadise ilave etmişlerdir ve demişlerdir ki: "İşte Rasulullah, o gün orada Ali'yi vasiyy tayin etmiştir." Tabii ki bunun aslı yoktur ve daha bunun gibi nice asılsız şeylerle doldurulmuş cüd cild kitaplar meydana getirmişlerdir.

[5] İbn-i Tahir Tezkira'sında şöyle der: "Zehebi'nin bildirdiğine göre, Ahmed, Yahya, Nesai ve İbn-i Hıbbân; bunun ravisi Huleyd bin Dâlec'in zayıf ve metruk olduğunu bildirmiş­lerdir. Kütübü Sitte'nin hiç birinde ondan rivayette bulunulmamıştır.

[6] Taberani'nin de bunun benzeri bir rivayeti var. Fakat onun senedinde; hata eden, yanlış nakleden, kim olduğu tanınmıyan râvî bulunmaktadır.

[7] Hadis'in devamında: "Zâlim bir hükümdara karşı durup, ona Allah'ın emrini ve nehyini tebliğ eden ve o zâlim tarafından öldürülen kimse de!" buyurulmuştur.

[8] Bu sırada Ebû Süfyan, Huneyn'de Resûlüllah'ın atimn Özengisini tutmakta idi.

[9] Bunu, BuhârîMüslimEbû Dâvûd veTirmizi de Ebû Said el-Hudri'den rivayet etmişlerdir

[10] Tirmizi'nin Abdullah bin Mugaffil'den rivayeti ise şu mealdedir: "Ashabım hak­kında Allah'tan korkunuz, Allah'tan korkunuz! Onları oklarimza hedef etmeyiniz! Onları kim severse, şüphesiz bana olan sevgisi sebebiyle sevmiştir. Onlara buğzeden de, bana olan buğzu sebebiyle buğzetmişdir."

[11] Tirmizi'nin Enes'ten olan rivayeti şöyledir: "Ümmetim içinde ümmetime en merhametli olanı, Ebû Bekir'dir! Allah'ın emri hakkında en şiddetli olanı Ömer, hayası en fazla olanı Osman, hüküm vermede en ileri olanı Ali, helâl ve haramları en iyi bileni ise Muâz bin Cebel'dir. Miras hukukuna en iyi vakıf olanı Zeyd bin Sabit, Kur'an kıraatinde en ileri olanı Übeyy bin Ka'b'dır! Şüphesiz her kavmin bir emini vardır. Bu ümmetin emini ise Ebû Ubeyde bin el-Cerrah'tır! Şu gök kubbesinin altında Ebû Zerr'den daha doğru sözlü birisini ise bula­mazsınız! O, takvasında Îsâ'ya benzer."

[12] Beyhekî'nin rivayeti de şöyledir: "Peygamberimiz'in zamanında, cenaze na­mazlarında, dört, beş, altı ve yedi tekbir alimrdı. Ömer İse, ashab ile istişare neticesinde, dört üzerindeki ittifakı sağladı."

 [14] Bu hadis, üzerinde ittifak edilen ve pek çok sahabi tarafından nakledilmiş bu­lunan bir hadistir. Ashabın cümlesinin adaletli olduğunu bildiren ayetler de vardır. Birinin meâii şöyledir: "Böylece biz, sizi orta bir ümmet yaptık." (Bakara, 143). Bunun manası: "Biz sizi, hayırlı, adaletli, İlim ve amelle nefislerini tezkiye etmiş bir ümmet kıldık" demektir. Keza: Nisa 115. âyeti, Al-i Imran 110. âyetleri de bu hususa delil teşkil eden âyetlerdendir.