EL-HASÂİSU'L-KÜBRÂ | TAMAMEN MÂNEVİ BÂZI ŞEYLERİ BİRER CİSİM ŞEKLİNDE VE SURETİNDE GÖRMEĞE DÂİR MUCİZELER

 

Peygamberimizin İlâhî Rahmeti ve Sekîneyi Görmesi  [1]

Sahihtir kaydiyle Beyhekî Selmân'dan şu haberi nakletmektedir: "Bir gün ben, Peygamberimizin ashabından bir topluluk içinde idim. Bu topluluk, Allah'ı zikretmekle meşgul idi. Derken bulunduğumuz yere Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrif ettiler. Bize doğru yönelip yaklaştılar. Ashâb da O'nun gelmekte olduğunu görünce, O'na olan tazınıleri sebebiyle sözü kestiler. Peygamberimiz: "Ne söylüyordunuz?" diye sordu ve ilâve bu­yurdu: "Ben, sizin yakimnızdan geçerken baktım, sizlerin üzerine in­mekte olan ilâhî rahmeti gördüm. Sizlere bunda ortak olabilmem için, buraya yaklaşıp aranıza katıldım.[2]

İbn-i Asâktr, Sa'd bin Mes'üd'dan şu haberi rivayet eder: "Pey­gamber (sallallahü aleyhi ve sellem) birgün oturuyordu. Derken nazarim yukarı çevirdi ve az sonra yere indirdi. Tekrar yukarı baktı. Niçin böyle yaptığim sormaları üzerine de: "Şu Ön taranmızdaki topluluk, Allah'ı zikrediyordu. Bu ee-beble üzerlerine melekler, ilâhî sekîneyi indirdi. Derken içlerinden biri, bâtıl bir söz sarfetti. Bu sebeble de üzerlerine inmiş bulunan sekîne yu­karı çekildi."

(Bu haber, mürseldir).

BeyhekîEbû Nuaymİbn-i Merdûye ve Târih'inde Buhârî Enes'ten şöyle rivayet ederler: "Birgün ben, Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'e gittim. Orada bazıları ellerini kaldırmış Allah'a dua ediyorlardı. Peygamberi­miz bana sordu: "Onların ellerinde ne olduğunu görüyorum. Bunu sen de görüyor musun?" Ben: "Ey Allah'ın Resulü, onların ellerinde ne var­dır?" dedim. Peygamberimiz de bana: "Nûr vardır!" buyurdu. Bunun ü-zerine ben: "Ey Allah'ın Resulü, dua buyurunuz da Allah bunu bana da göstersin!" ricasında bulundum. Peygamberimiz dua buyurdular ve yüce Allah, o nuru bana da gösterdi."[3]

Peygamberimizin Sıtma Hastalığim Görmesi ve Onun Sesini Duyması

İbn-i Sa'd ve Beyhekî, Sa'd'ın hizmetçisi Ümmü Tarık'tan şöyle rivayet etmektedirler: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evine gelip selam ,verdi ve içeri girmesine izin verilmesini istedi. Sa'd ses çıkarmadı. Peygam­berimiz üç defa izin talebinde bulundu. Cevab alamayınca dönüp gitti. Durumu gören ve üzülen Sa'd, beni koşturdu ve Hazret-i Peygamber'e yetişip: "Ey Allah'ın Resulü, bizler sâdece sizin selâmimzı ve bu duanızı, tekrar tekrar alabilmek isteğiyle size cevab vermemiştik" diyerek özür dileme­mi tembihledi. Ben de Hazret-i Peygamber'in evine giderek Sa'd'ın sözünü kendisine ulaştırdım. Bu sırada kapıda değişik bir ses duydum, fakat hiçbir şey göremedim. Bu sese Hazret-i Peygamber: "Sen kimsin?" diye sordu. O da: "Ben, Ümmü Müldem denilen sıtma hastalığıyım" karşılığim ver­di. Hazret-i Peygamber, kendisini iyi karşılamadı ve ona hitaben: "Sana merhaba yok, ehlen demek de yok" dedi. Sonra: "Kubâ ehline gitmek mi istiyorsun?" dedi. O da: "Evet" cevabim verdi. Peygamberimiz de: "Peki onlara git!" buyurdu. [4]

Beyhekî'nin Câbir bin Abdullah'tan olan rivayeti ise şöyledir: "Sıtma hastalığı, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip izin istedi. Peygamberimiz ona: "Sen kimsin?" diye sordu. O da: "Ümmü Müldem denilen sıtma" cevabım verdi. Peygamberimiz: "Kubâ'lılara gitmek mi istiyorsun?" decıi. O da;. "Evet" karşılığim verdi. Peygamberimiz de: "Peki" diyerek izin verdi. Sıtma oraya gitti ve onlar onun yüzünden çok çektiler. Hazret-i Pey­gamber'e gelip hallerini arz ettiler. Peygamberimiz de kendilerine: "İs­terseniz, size şifâ vermesi için Allah'a dua ederim, isterseniz sabredersiniz, hastalık da günahlarimza keffâret olur!" buyurdu. Onlar da: "Ey Allah'ın Resulü, sabredelim de günahlarımıza keffâret olsun!" dediler.

Yine Beyhekî'nin Selmân'dan rivayeti: "Sıtma, gelip Peygam-ber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) izin istedi. Peygamberimiz ona "kim" olduğunu sordu­ğunda: "Ben sıtmayım! Bedenleri eritir, kanlan emerim" dedi. Peygamberimiz de: "Haydi Küba'ya git!" buyurdu. Sıtma Küba'ya gitti. Onlar da Hazret-i Peygamber'e gelip hallerini arzettiler. Sıtmanın şiddetin­den sapsarı kesilmişlerdi. Hazret-i Peygamber kendilerine: "Dilerseniz size şifâ vermesi için Allah'a dua ederim. Dilerseniz sabredersiniz, hastalık da günahlarimzdan arınmanıza vesîle olur" buyurdu. Onlar da "sabre­delim" dediler.[5]

Peygamberimizin Fitneleri Görmesi ve Haber vermesi Mucizesi

Buharî ve Müslim Üsâme bin Zeyd'den şöyle rivayet ederler. O de­miştir ki: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'deki kalelerden birinden sarkarak buyurdu ki:"

"Benim görmekte olduğumu sizler de görebiliyor musunuz? Ben, gerçekten fitnelerin vukua geleceği yerleri görmekteyim!"[6]

Dünyânın Temessül Ederek Peygamberimize Görünmüş Olması Mucizesi

Beyhekî ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Zeyd bin Erkam'dan şöyle rivayet eder: "Bir gün biz, Ebû Bekr el-Sıddîk'ın yanında idik. O, su iç­mek istedi. Kendisine bal şerbeti getirdiler. Bunu eline alan Ebû Bekir, ağlamaya başladı ve yanındakileri de ağlattı. Yanındakiler: "Ya Ebâ Bekr, neden ağlıyorsunuz?" diye sordular. O da dedi ki: "Bir gün ben, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem), bir şeyi üzerinden defetmekle meşgul olduğunu gördüm. Fakat onun üzerinden defetmeye çalıştığı şeyi göremiyordum. Kendisine dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, siz neyi defetmeye çalışıyor­sunuz?" Buyurdular ki: "Dünyâ bana temessül edip göründü. Ben de kendisine: "Haydi defol!" diye mukabele ediyordum. Nihayet onu üze­rimden defettim. Fakat o da giderken bana şöyle diyordu: "Sen-, .benden kurtuldun amma senden sonrakiler kurtulamayacaklar!"

Hafız Bezzâr, bu hususla ilgili bir rivayetini, şu sözlerle yapmak­tadır: Peygamberimiz buyurdu: Dünya bana uzanıp sokulmak istedi. Fakat ben ona: "Benden uzak ol!" dedim. O da benden uzaklaştı. Fakat uzaklaşırken şöyle söyledi: "Evet, ben sana ulaşamıyacağım!" [7]

İmâm-ı Ahmed de Kitabü'z-Zühd adlı eserinde Atâ bin Yesâr'dan şu haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: Dünya bana, gayet tatlı ve güzel bir şekilde geldi. Bana sokulup kendisini kabul ettirmek istedi. Fakat ben ona: "Sen bana lâzını değilsin, benden uzak ol!" diyerek karşılık verdim. O da bana: "Her ne kadar sen benden uzak kalsan da, senden başkası benden uzak kalamaz!" diyerek çekip gitti,"[8]

Peygamberimizin Cuma Gününü ve O Gündeki Duaların Kabul Olunduğu Saati Görmesi

BezzârEbû Ya'lâTaberanî ve İbn-i Ebî'd-Dünya iyi tarikler ile Enes'teû şöyle rivayet ederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Cebrâîl bana geldi, elinde bir ayna vardı. Bembeyaz parlayan bu aynanın içinde siyah bir nokta vardı. Bunun sırrim ondan sordum. O da dedi ki: "Bu, Cum'a, Günüdür. Rabbin bunu sana ve senin ümmetine bir bayram olarak lut-fetmektedir." Ben daha sonra:'Peki bu siyah nokta nedir?" diye sordum. Cebrâîl de: "Bu da, Cum'a Günündeki duaların kabul olunduğu saate işarettir11 dedi. [9]

Yerin ve Göklerin Melekûtunun Peygamberimize Tecelli Etmesi

İmâm-ı Ahmed ve Taberani Abdurrahman bin Âişe el-Hadraml'den, o da Peygamberimizin ashabimn birisinden şöyle rivayet eder: "Bir gün kuşluk vakti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bizını yanımıza geldi. Kendileri çok iyi bir durumda idi, sevinç ve sürurundan yüzü gülüyordu. Biz, Ondan bunun sebebini sorduğumuzda, şu karşılığı verdiler:

imdi ben, neden memnun ve mesrur olmayayım? Geceleyin Rabbim bana en güzel bir surette geldi (tecellî etti) de buyurdu ki: "ey Muhammedi" Ben de: "Buyur Rabbim, buyur!" dedim. Rabbim buyurdu ki: "Mele-i Âlâ (yüce topluluk), hangi hususta birbiriyle ihtilaf ve mü­nakaşa etmektedirler?" Ben de Rabbim'in bu sorusuna cevaben: "Bil­miyorum" dedim. Bunun üzerine Rabbim, elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki, bu sırada ben, onun serinliğini göğsümde hissettim ve sonunda bana yerin ve göklerin melekûtu tecellî etti."

Bunu Peygamberimiz'den rivayet eden der ki: Bundan sonra Pey­gamberimiz, Kur'an'ın şu mealdeki ayetini okudu: "Böylece biz, İbrahim'e de kesin İnananlardan olsun diye, göklerin ve yerin me-lekûtunu gösteriyorduk." [10]

(Bu hadîs, aslında pek çok tarîklerden rivayet edilmektedir ve metni hayli uzundur. Biz burada kısa kestik.[11]

Mûsannafında İbn-i Ebî Şeybe, Abdurrahmân bin Sâbıt'tan rivayet eder. O şöyle demiştir: "Rasulullah bir hadîslerinde şöyle buyur­muştur:

"Yüce Allah bana en güzel bir surette tecelli buyurup dedi ki: "Mele-i Âlâ, hangi hususta birbiriyle çekişmektedirler?" Ben de cevaben dedim ki:

"Rabbim, benim bu hususta bir bilgim yoktur."

Bunun üzerine Rabbim elini iki omuzum arasına koydu ve ben bu sırada O'nun elinin serinliğini iki göğsüm arasında hissettim. Bundan sonra bana ne sordu ise, büyük bir rahatlık içinde cevablandırdım."

Bunu Bezzâr da Sevbân'dan rivayet etmiştir. Onun bu rivayetinde de şu ifadeler bulunmaktadır:

"Derken yerde ve göktekilerin melekûtu gözümün önünde canlan­dırılıp bana gösterildi."

Yine Bezzâr'ın bu konuda İbn-i Ömer'den de bir rivayeti bulun­maktadır. Onun bu rivayetinde ise aynen şöyle denilmiştir:

"Ben, namazgahımda namazımı kılmış uzanmıştım. Derken ağır­lık basıp uyumuşum. Derken Rabbim Tebâreke ve Teâlâ hazretleri bana en güzel bir şekilde tecellî buyurup sordu." ilâ âhirihî.

Taberânî'nin Ebû Ümâme'den rivayeti ise şöyledir:

Rabbim bana en güzel bir surette tecellî buyurup sordu: "Ey Mu-hammed, şu Mele-i Âlâ, hangi konuda birbiriyle çekişip durmaktadır­lar?" Ben: "Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine Rabbim, elini iki göğsümün arasına koydu da bu makamda bana ne sordu ise, cevâbim bildim ve verdim." ilâ âhirihî [12]

Peygamberimizin Berzah, Cennet ve Cehennem Gibi Bâzı Makam ve Mekanları Görmesi

İbn-i Mâce Fâtıma binti'l-Huseyn tarîki ile babası Hüseyn'den şu haberi rivayet eder: "Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlu Kâsxm, yedi günlük çocuk iken vefat ettiği zaman Hâdice dedi ki: "Eğer yüce Allah, ona süt emme süresini tamamlayıncaya kadar Ömür verseydi, çok sevinecektim." Bunun üzerine Peygamberimiz: "Onun süt emme süresini tamamlaması, cennette olacaktır" buyurdu. Hadîce de dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben bunun böyle olacağını bilseydim, şüphesiz onun ayrılığına dayanmam daha kolay olurdu."

Hadîce'nin bu sözü üzerine Peygamberimiz buyurdu ki: "Ey Hâdice, eğer istersen onun sesini sana duyurması için Allah'a dua ede­yim." Hâdice de buna, şu karşılığı verdi: "Hayır ey Allah'ın Resulü, zira bunun böyle olduğuna dâir Allah'ı ve O'nun Resûlü'nü tasdik etmem, benim için kâfidir."

Yine Ahmed ve Bezzâr Câbir'den şöyle rivayet ederler; "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Neccar oğullarından birine ait bir hurma bahçesine girmişti. Vaktiyle cahiliye zamanında Neccar oğullarından ölenlerin kabirlerinde azab olunmakta olduklarim duyunca, derhal oradan dışarı çıktı ve ashabına, kabir azabından Allah'a sığınmalarim emretti."

Müslim Zeyd bin Sabit'in şöyle dediğini rivayet eder: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine ait bir katıra binmiş vaziyette Neccar 0ğullanndan birinin hurma bahçesine girmişti. Katır birdenbire ürktü ve neredeyse Peygamberimiz'i düşürecekti. Orada beş-altı kadar kabir göze çarpmakta idi. Peygamberimiz: "Bunların ne zaman vefat ettiklerini bi­len var mı?" diye sordu. Birisi: "Bunlar, câhiliye zamanında öldüler" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Eğer hepinizin toptan helak ol­manızdan korkmasam, onların azâb içinde çıkardıkları iniltileri sizlere de duyurması için Allah'a dua ederdim. Fakat bu taktirde sizler hepiniz ölürdünüz ve cenazelerinizi kadıracak kimse bulunmazdı."

Buhârî ve Müslim İbn-i Abbâs'tan şöyle rivayet ederler: "Peygam­ber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bu iki kabrin sahihleri azab olunmaktadırlar. Azab sebebleri ise çok büyük değildir. Bunlardan birisi, bevilden istibra etmediği için; diğeri ise kişiler arasında söz taşıdığı için bu azaba maruz kalmıştır."

Peygamberimiz böyle buyurduktan sonra eline yeşil bir dal aldı ve onu ikiye ayırarak her bir parçasını bir kabrin üzerine koydu. Kendisine niçin böyle yaptığı sorulunca da: "Umulur ki, bu dallar kuruyuncaya kadar bu kişilerin azabimn hafifletilmesine vesile olur." [13]

İbn-i Cerîr Kitâbus-Sünneh adlı eserinde Ebû Ümâme'den şu ha­beri vermektedir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine Kabristanına geldiği za­man, gözüne iki yeni kabir ilişti ve şöyle buyurdu: "Siz bu kabirlere, fülân ve fülân kişileri mi defnettiniz?" Oradakiler: "Evet" dediler. Pey­gamberimiz de: "Şimdi o fülân kişi kabrinde azab olunmağa başladı. Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ona öyle bir darbe indir diler ki, onu insanlar ve cinlerden başka bütün varlıklar işittiler. Eğer kalblerinizdeki karışıklık ve fazla konuşmanız olmasaydı, raunakkak şimdi benim duyduğumu sizler de duyardimz. Şimdi öbür kabirdeki de aynı şekilde azab olunmaktadır. Kendisine indirilen darbenin şiddetiyle bütün kemikleri kırılmış ve kabri ateşle dolmuştur."

Oradakiler dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, acaba bunların günah­ları ne idi?" Peygamberimiz de şu cevabı verdiler: "Bu iki kişiden şu adam, bevilden sakınmazdı. Öteki ise, insanları yerip çekiştirirdi."

İmâm-ı Ahmed, güzel senedle Cabir bin Abdullah'tan şöyle nakle­der: "Bir gün biz, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte idik. Bir anda çirkin bir koku duyuldu. Resûlullah Efendimiz: "Bu çirkin koku nedir biliyor mu­sunuz?" diye sordu ve şöyle buyurdu: "Bu, mü'ıninleri çekiştirip gıybet edenlerin kokusudur!"

İsbehânî el-Tergîb adındaki kitabında Cerir bin Abdullah'tan şöyle rivayet eder: "Biz, Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sahraya uğradık. Bir binitli, binitini bize doğru hızla sürerek yaklaştı ve yanımıza geldi. Peygambe­rimiz ona: "Nereden geldiğini" sordu. O kişi de: "Malımın, evladımın ve aşiretimin yanından geliyorum" karşılığım verdi. Peygamberimiz: "Peki nereye gidiyorsun?" buyurdu. O da: "Ben, Allah Resühı'nün yanına gi­diyorum!" dedi. Peygamberimiz de: "Gerçekten isabet ettin ve Allah Re­sulüne kavuşmuş bulunuyorsun!" buyurdu ve ona İslâm'ı talim ve tebliğ eyledi. O sırada adamın devesi, köstebeğin eşeleyip toprağım çektiği yere basınca tepe-taklak yere yığıldı. Adam da devesinden tepe-taklak düşerek vefat etti. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de buyurdu ki: "Ben bu adamın vefatı sırasında, iki meleğin cennet meyvelerinden getirip onun ağzına verirlerken gördüm."

Buhârî ve Müslim, Esma'dan şu haberi naklederler: "Bir gün Gü­neş tutulmuştu. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini ibadete vererek na­maz kıldı, dualar edip Allah'a hamd ve senalarda bulundu. Sonra buyurdu ki:

"Ben, bana bundan önce gösterilmemiş bulunan söyleri burada gördüm! Bunlar bana bir bir burada gösterildi. Hattâ cennet ve cehen­nem bile gösterildi."

Yine Buhârî ve Müslim İbn-i Abbâs'tan şöyle rivayet ederler: Pey­gamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Güneş tutuldu. Peygamberimiz kendisini i-badete verip namaz kıldı. Sonra ashabına döndü. Ashab dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, biz senin önce bir şey tutacakmış gibi ehni uzattığim, sonra yüzünden bir şeyi defetmeye çalıştığim gördük. Bunun sebebi ne idi?" Peygamberimiz de şu cevabı verdi: "Ben önce bu makamımda cen­neti gördüm ve onun nimetlerinden bir salkım almak için elimi uzatmış bulundum. Eğer onu alabilmiş olsaydım, dünyanın sonuna kadar ondan yerdiniz de o tükenmezdi. Daha sonra da cehennemi gördüm. Onun ale­vinin şiddetinden sakınmak için olacak ki, yüzümden bir şeyi defediyor gibi yaptım ve ben, bugünkü kadar dehşetli bir manzara hiç görmedim. Yine gördüm ki, cehennem ehlinin çoğunluğunu kadınlar teşkîl ediyor­du."

Hakim Enes'ten şöyle rivayette bulunur: "Bir gece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kıldıktan sonra, elini ileriye doğru uzattı, sonra geri çekti.

Bunun sebebini sorduğumuzda: "Bana şu makamımda cennet arz edildi. Onun meyve ağaçlarimn dallarim, meyvelerinin çokluğundan sarkmış ve bana doğru yaklaşş gördüm. Ondan bir şey tutup almak istedim ve bana şuracıkta cehennem dahi arz edilip gösterildi. Hatta ben, kendimin ve sizlerin gölgesini cehenneme aksetmiş olarak gördüm. Yani o bana, bu derece yakından gösterildi. Sizinle benim aramdaki yerde."

Buhârî ve Müslim'in, îmran bin Husayn'dan rivayetleri ise şöyle­dir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: Ben, cennete ve cehenneme muttali olup gördüm. Cennet ehlinin çoğunun fakirler, cehennem ehlinin çoğu­nun da kadınlar olduğunu müşahede ettim."

Hâkim Âişe'den şu haberi nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyur­du: "Ben, cennete girdim ve orada birisinin Kur'an okumakta olduğunu duydum. Bunun kim olduğunu sorduğumda bana şu cevab verildi: "Bu Kur'an okuyan, Harise bin Nûmân'dır! İşte iyiler böyledir, iyiler böyle­dir!"

İbn-i Asâktr, Ebû Bekir bin Ayyaş tarikiyle Humeyd'den, o da Enes'ten şöyle rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ben cennete götürüldüm ve orada bana bir köşk gösterildi. Bu köşkün kime ait oldu­ğunu sorduğumda bana: "Ömer İbn-i'l-Hattab'a aittir" dediler. Ben, aynı zamanda o köşke girip içini de görmek istedimse de ey Ömer, senin kıs­kançlığim hatırlayarak bu isteğimden vazgeçtim."

Hadîs'in râvîsi Ebû Bekir bin Ayyaş der ki: "Ben bu hususta Hu-meyd'e: "Bu, uykuda mı olmuştur, yoksa uyanıkken mi olmuştur?" diye sordum. O da bana: "Uyanıkken olmuştur" diye cevab verdi." [14]

Buhârî Ebû Hüreyre'den şu haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben, Amr bin Amir el-Huzeî'yi cehennemin alevleri içinde ve barsakları dışarı çıkmış bir vaziyette azab olunmakta iken gördüm. Zira o, tevhid dininde ilk olarak putlar namına hayvan bırakmayı -ve onlara tapınmayı- icad eden adamdır." [15]

(Yine Buhârî'nin Âişe'den de bu mealde bir rivayeti vardır. Sa'dece fark: "Cehennem ateşini, alev dalgalarim birbiriyle vuruşur bir halde gördüm" tabirinden ibarettir).

Hakim sahihtir kaydiyle Ebû Hüreyre'den şöyle rivayet eder: "Ra-sulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Cebrâîl benim elimden tutup cennete götürdü ve ümmetimin cennete gireceği kapıyı bana gösterdi." Peygamberimiz bunu buyurduğu zaman, yanındaki Ebû Bekir: "Ey Allah'ın Resulü, o sırada sizinle beraber olup cennetin kapısını görmeyi çok isterdim" dedi. Peygamberimiz de ona cevaben: "Ey Ebû Bekir, gerçekten sen, ümme­timden ilk cennete girecek olan kimsesin!" buyurdu. [16]

Besmelesiz Yenen Bir Şeyin Yenmesi Esnasında Meydana Gelen Fevkalâde Bir Olay

Buhârî'nin Sahîh'ine almayıp Târih'inde zikrettiği, Hâkimin de sahihtir kaydıyla naklettiği bir habere göre, Ümeyye bin Muhaşi şöyle demiştir; "Bir gün adamın biri, bir şey yiyordu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona bakıyordu. Adam, o sırada Besmele çekmeyi unutmuştu. Yiyeceğini bi­tirdikten sonra: "Bismillahi evvelehû ve âhirahû" diyerek Besmele çekti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Şeytan, hep onunla beraber yiyordu. Fakat adam Besmele'yi çe­kince, şeytan bütün yediklerini çıkarmak zorunda kaldı."[17]

------------------------

 [10] En'am suresi, 75.