EL-İTKÂN | ÂYETLERDE KİNAYE VE TA'RİZ


 

54 - ÂYETLERDE KİNAYE VE TA'RİZ

4413 Kinaye ve tariz, belağat ve fesahatin bir nevidir. Yukarıda ifade edildiği gibi kinaye, tasrih'den daha beliğdir. Beyan ulemasının tarifine göre kinaye, kelimenin ifade ettiği lüzumlu mânanın kasdedilmesidir.

et-Tibî şöyle der: Kinaye, kelimenin kendi mânasına eşit bir başka mâ­nada kullanılması, bunun melzum mânaya intikal ettirilmesidir. Kur’ân'da mecâzın varlığını kabul etmeyenler, kinayenin de mecâz sayılmasından dolayı, Kur-an'da varlığını kabul etmemişlerdir. Bu konudaki ihtilaf önceki bahiste ele alın­mıştı.

1- Kinayenin Kullanıldığı Yerler

4415 a- Kudretin yüceliğini göstermek üzere kullanılır. ***** «Odur ki sizi bir tek nefisten yarattı..» (Araf, 189.) âyetinde bir nefis­ten Hazret-i Adem (aleyhisselâm) kinaye edilmiştir.

b- Bir kelimeyi, daha güzeliyle ifade etmek üzere kullanılır; ***** «Şu benim biraderimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu var benimse bir tek dişi koyunum var..» (Sâd, 23.) âyetinde, A-raplarda âdet olduğu üzere, ***** kelimesiyle, kadın kinaye edilmiştir. Çünkü kadının adını açıkça zikretmemek, onu açıkça zikretmekten daha güzeldir. Bu yüzden Hazret-i Meryem hariç, Kur’ân'da hiçbir kadın, adıyla zikredilmemiştir. Su-heyli, fesahat ulemasının âdeti hilafına, Kur’ân'da Hazret-i Meryem'in adıyla zik­redilmesinin özel bir sebebi olduğunu söyler. Sultanlar ve yüksek mevkide bu­lunanlar eşlerini, topluluk içinde adlanyla çağırmazlar. Bunun yerine ***** ve ***** kelimelerini kullanırlar. Cariyelerini çağıracaklan zaman, bu yola baş­vurmadan, doğrudan doğruya adlarıyla çağırırlar. Nasraniler Hazret-i Meryem hak­kında kötü sözler söylediklerinden, Cenabı Hak Kur’ân'da isimini açıkça zikret­miştir. Hazret-i Meryem'in ismen zikredilmesi, kendisine sıfat olan ubudiyeti tekid, değil, Hazret-i İsa'nın babasız dünyaya geldiğini göstermek içindir. Yoksa Hazret-i İsa'ya da bir baba nisbet edilirdi.

c- Açıkça ifadesi kabih olan kelimeyi, başka bir kelime ile kullanmaktır.

Bu bakımdan Cenabı Hak, cima kelimesi yerine, mülamese, mübaşeret, ifşa, rafes, duhul, ***** «..onlarla bir gizliye sözleşmeyin..» (Bakara 235.) âyetindeki sirr, ***** «..eşine yaklaşınca..» (Araf, 189.) âyetindeki gişyan kelimelerini, kinaye olarak kullanmıştır.

Gene İbn-i Abbâs'dan rivâyetin de şöyle der: Allahü teâlâ Kerimdir, istediği ismi kinaye olarak kullanır. Refes kelimesi, cimadan kinayedir.

Allahü teâlâ, Yûsuf (aleyhisselâm)a karşı, kadının talebini ***** «(Yûsuf'un) evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murat almak istedi..» (Yûsuf, 23.) âyetinde muravede, ***** «..onlar sizin elbiseniz-dir, siz de onların elbisesiniz..» (Bakara, 187.) âyetinde cima veya kucaklaş­madan kinaye olarak libas, ***** «Kadınlar sizin, tarlanızdır..» (Ba­kara, 223.) âyetinde cimadan kinaye olarak hars, ***** «..yahut biriniz tuvaletten gelmişse..» (Mâide, 6.) âyetinde bevlden kinaye olarak gâit kelimelerini kullanmıştır. Gâit kelimesi aslında, güven duyulan yer mânasınadır.

***** «..ikisi de yemek yerlerdi..» (Mâide, 75.) âyetinde, Hazret-i Meryem ve oğlunun kazai hacetinden kinaye olarak, yemek yeme ile, ***** «..yüzlerini ve sırtlarını dövmeğe başladıkları zaman nasıl!.» (Muhammed, 27.) âyetinde, makad kelimesinden kinaye olarak dübür kelimesi­ni kullanmıştır. İbn-i Ebî Hâtim, bu âyetin tefsirinde Mücahid'in şöyle dediğini rivâyet eder: Âyetteki dübür, makad demektir, Cenabı Hak bunu kinaye olarak kullanmıştır.

Bunun yanında, ***** «O ki ırzını korudu..» (Tahrim, 12.) âye­tinde ise, ferci açıkça zikretmiştir. Bunun izahı şöyle yapılır: Âyette ferc, göm­lek yırtığı mânasındadır. Bu ifade, kinayenin en latif ve en güzelidir. Âyetin mâ­nası; Hazret-i Meryem'in elbisesine bir şüphe bulaşmadı, çünkü o, elbisesi temiz o-lan bir kadındı, demektir. Nitekim, iffetten kinaye olarak elbisesi temiz, eteği iffetli tabirleri, Araplar arasında kullanılan meşhur tabirlerdir. ***** «Elbiseni temizle.» (Müddessir, 4.) âyeti, bu kabildendir. Cebrâîl (aleyhisselâm)ın, Hazret-i Meryem'in fercine üflemesi nasıl vaki olabilir? Aslında bu üfürme, elbisenin cebine yapılan üfürmedir.

***** «elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri..» (Mümtehine, 12.) âyeti de bunun bir benzeridir. Bu durumda âyette, kinaye üstüne kinaye vardır. Benzeri durum, mecâzın mecâzında geçmiştir.

d- Belâgat ve mübalağa kastının bulunmasıdır.

***** «Süs içinde yetiştirilip de çekiş­meyi beceremiyecek olanı mı?..» (Zuhruf, 18.) âyetinde ciddi meseleleri dü­şünme, ince mânaları kavramadan uzak kalarak süslü ve zarif bir hayat içinde büyüyenler, kadın kelimesiyle kinaye edilmiştir. Şayet âyette kadın kelimesi kullanılsaydı, aynı mânayı kavramak mümkün olmazdı. Ayette murad edilen, meleklerin bu durumdan uzak tutulmasıdır.

***** «..Hayır, Allah'ın iki eli de açıktır, dilediği gibi verir..»

(Mâide, 64.) âyeti, Cenabı Hakkın cömertliğinin genişliği, kereminin çokluğun­dan kinayedir.

e- Kısıltma kasdının bulunmasıdır. Birkaç kelime yerine, ***** kelimesiyle yapılan kinayeler bu kabildendir. ***** «..Ne kötü şey yapıyorlar­dı!» (Mâide, 79.), ***** «Yok eğer yapamadınızsa ki asla yapa-mıyacaksınız..» (Bakara, 24.) âyetleri buna misaldir. Son âyetin mânası, ben­zeri sûreyi getiremezsiniz, demektir.

f- Uğrayacağı akibeti bildirmektir. ***** «Ebû Leheb'in iki eli kurusun (yokolsun)» (Tebbet, 1.) âyetinin mânası, cehennemlik olan Ebû Le­heb'in gideceği yer, cehennem ateşidir. ***** «boy­nunda hurma lifinden bir ip olarak.» (Tebbet, 5.) âyetinin mânası ise, nemime yapan Ebû Leheb'in karısının akibeti, boynuna zincir vurulmuş vaziyette, cehennemde yakılacak, demek olur.

Bedruddin b. Mâlik, «el-Misbah fi Telhisi'l-Miftah» adlı eserinde şöyle der: Tasrih'den kinayeye dönüş; izah, mevsuf kelimenin duru­mu veya mikdarını beyan, medih veya zemme kasıt, ihtisar, sert, siyanet, tami-ye ve elgaz, zor olanı kolayla, çirkin bir mânayı güzel olanla ifade etme gibi maksatlarla yapılır.

4430 Zemahşerî, kinayenin garib bir nevini ortaya çıkarmıştır. Bu da, cümlenin zâhir mânası dışında ayrı bir mânaya gelmesi, kelimenin hakikat ve mecâz yö­nü aranmaksızın, maksadın kısaca ifade edilmesidir.***** Rahmân, arşa istiva etmiştir.» (Taha, 5. ) âyeti bu kabildendir. Ayetteki arş kelimesi, mülkden kinayedir.

Bir şeye istiva ancak o şeye sahip olmakla gerçekleşir. Bu yüzden arş, mülkden kinaye olarak gelmiştir. *****

«..Halbuki kıyamet günü yer, tamamen avucunun içindedir, gökler de sağ eline dürülmüştür..» (Zümer, 67.) âyeti de bu kabildendir. Ayetteki kabza ve yemin kelimelerinde, hakikat veya mecâz aranmaksızın Allah'ın azameti ve Celali kinaye edilmiştir.

4431 Kinayeye benzeyen müradif kelimeler, bedi' ilminin bir nevidir. Konuşan, bununla bir mâna murad eder. Bu mânayı işaretle bile olsa, aynı mânadaki ke­limeyle değil, müradifi olan başka bir kelimeyle ifade eder. ***** «İş bitirildi..» (Hûd, 44.) âyeti, bu kabildendir. Âyetin asıl mânası; Allah'ın, helakini emrettiği kimseler helak oldu, kurtuluşunu emrettikleri de kurtuldu, şeklin­dedir. Âyetin mânasında mevcut bu uzun ifade daha veciz olan, müradif kelime kullanılmıştır. Bu da, helak olacak olanın helaki, kurtulacak olanın kurtuluşu, kendisine itaat edilen amirin emriyle, hükmün mecburen icra edildiğini gösterir. Zira emir verebilmek için bir amir gerekir. Amirin cezalandırmasından korkmak, mükâfatına ümit bağlamak, amire itaati teşvik eder. Bütün bunlar, ancak müra­dif kelimelerle ifade edilir.

***** «Nihayet gemi Cudiye oturdu..» (Hûd, 44.) âyetinde­ki ***** kelimesi, gerçekte ***** mânasınadır. Özel mânası olan bu kelime

yerine müradifi bir kelimenin kullanılması, istivada sağa sola kımıldamadan o-turma mânasının bulunmasındadır. Bu da, ***** fiili ile ifade edilmez.

***** «Onlarda bakışlarını (yalnız eşlerine) diken (başka kimseye bakmayan öyle dilber)ler de vardır ki..» (Rahmân, 56.) âyetindeki ***** kelimesi, aslında ***** iffetli kadınlar mânasındadır. Cennette, iffet­lerinden dolayı gözlerini kocalarının dışında başka erkeklere çevirmeyen, an­cak onlara bağlı kalan kadınlara delalet etmek üzere müradifi ***** kelimesi kullanılmıştır.

Ulemadan bir kısmı şöyle der: Kinaye ile müradif arasındaki fark şudur; Kinaye, lazım mânadan melzum mânaya intikaldir. Müradif ise, mezkur mâna­dan metruk mânaya intikaldir. ***** «..ki kötülük edenleri, yaptıklarıyla cezalandırsın, güzel davrananları da gü­zellikle mükâfatlandırsın.» (Necm, 31.) âyeti müradif mânaya bir misaldir. Â-yetin, ikinci cümlesinde yer alan ***** fiili ile ***** arasında mutabakat gibi, birinci cümlede aynı mutabakat bulunduğu halde, Allahü teâlâ edebi bakımdan uygun olmayan ***** kelimesinin yerine onun müradifi olan ***** kelimesini kullanmıştır.

2- Kinaye ve Tariz Arasındaki Fark

Belâgat ulemasına göre, kinaye ile tariz arasındaki farkı göstermek üze­re, birbirine yakın bazı tarifler yapılmıştır.

Zemahşerî bunları şöyle tarif eder: Kinaye, bir kelimeyi, esas mânası dı­şındaki bir kelime ile ifade etmektir. Tariz ise, kelimenin zikredilen mâna dışın­da, zikredilmeyen bir mânada kullanılmasıdır.

İbnu'l-Esir de şöyle der: Kinaye, aralarında birleştirici bir vasıf olma kay­dıyla, hakiki veya mecâzi bir mânaya hamli mümkün bulunmayan, mutlak bir mânaya delalet eden kelimedir. Yardım bekleyen bir kimsenin ***** Vallahi, ben muhtacım, demesi, buna misaldir. Bu ifade, hakiki veya mecâzi olarak bu mânada kullanılmadığı halde, yardım talebini ortaya koymaktadır. Bu cümledeki yardım talebi, ifadenin dolaylı mânasından anlaşılmaktadır.

Subki, «Kitabu'l-İgrid fî'l-Farkı Beyne'l-Kinayeti ve't-Tariz» adlı eserin­de şöyle der: Kinaye, lüzumlu mânası kasdedilerek, kelimenin kendi mânasın­da kullanılmasıdır. Kinaye, kelimenin kendi mânasında kullanılması yönüyle ha­kikattir; bu mânayı aşarak, başka bir mâna kastetme de tarizdir. Kinayeden başka bir mâna kasdedilmeden, melzum mâna ile lazım mâna ifade edildiği takdirde kinaye, mecâz olur. ***** «De ki: 'Cehennem ateşi daha sıcaktır..» (Tevbe, 81.) âyeti buna misaldir. Âyette, cehennemin şiddetli sıcağı kasdedilmemektedir. Çünkü bu husus bilinen bir gerçektir. Aksine âyette ifade edilen, cehenneme girecek olanlardır. Dünyada Allah'ın emirlerini yerine getir­mek için gayret göstermeyenler, cehenneme girecekler, şiddetli sıcağıyla kar­şılaşacaklardır. Tariz ise, başkasına ima etmek üzere, kelimenin kendi mâna­sında kullanılmasıdır. ***** «Hayır, dedi, işte şu büyükleri yap­mış..» (Enbiya, 63.) âyeti buna misaldir. Âyetteki fiil, ilâh ittihaz edilen putların büyüğüne isnad edilmiştir. Güya büyük put, küçük putların kendisiyle birlikte i-badet edildiğine kızmış görünmektedir. Bu âyette, putların, ilâh olarak kendile­rine ibadet edilmesinin doğru olmayacağına dair putperestlere ima vardır. Bu yüzden onlar, büyük putun bu fiili yapamayacağını, gerçek ilahın asla aciz ka-lamayacağını bizzat görerek anlamışlardır.

Sekkaki de şöyle der: Tariz; sözü edilmeyen bir kimse için kullanılan ke­limedir. Bir kimseye söylenen sözle, bir başkasının kasdedilmesi, bu kabilden­dir. Buna tariz adı verilmesi, sözün bir başkasına söylendiğini göstermek üzere dolaylı ifadesidir. Arapların kullandığı ***** ona göz ucuyla baktı, mânasındadır.

et-Tibi ise tarizi aşağıdaki şıklarda görüldüğü gibi tarif eder:

a- Tariz; sözü edileni bir yönüyle yüceltmek için kullanılır. ***** «..kimini de derecelerle yükseltti..» (Bakara, 253.) âyeti buna misal­dir. Âyette, kadrini yüceltmek için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kasdedilmiştir. Çünkü o, şüphe götürmeyen bir şahsiyettir.

Ya, sertlikten kaçıp yumuşak davranmak için kullanılır. ***** «Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim?..» (Yâsin, 22.) âyeti buna misaldir. Âyetin mânası, sonundaki ***** ifadesinin delaletiyle, Size ne oluyor da Allaha ibadet etmiyorsunuz? demektir. ***** «Ondan başka tanrılar edinir miyim hiç?..» (Yâsin, 23.) âyeti de bu kabildendir. Âyet­teki hitabın güzelliği, hitap edilen kimseye, öfkelenmesini engellemek üzere hakkı duyurmaktır. Şöyle ki hitap eden, muhatabın batıla saplandığını açıkça belirtmemiş, bunu kabulde yardımcı olmadığını ifade ederek kendi iradesine bırakmıştır.

b- Hasmı tedrici bir şekilde kendi anlayış ve teslimiyetine bırakmak için kullanılır. *****«..eğer şirke düşersen amelin boşa gider..» (Zümer 65) âyeti buna misaldir. Âyette muhatap Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu hal­de, başkaları kasdedilmiştir. Çünkü Resûlüllah'ın şirkte olması, dinen mümkün değildir.

c- Zemmetmek için kullanılır.***** «..Ancak sağduyu sa­hipleri öğüt alır.» (Ra'd, 19.) âyeti buna misaldir. Bu âyette kâfirleri zemmet­mek üzere tariz vardır. Çünkü onlar, düşünemeyen hayvanlar gibidir.

d- Kötülemek ve azarlamak için kullanılır; ***** «Kız çocuğunun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu za­man » (Tekvir 9-10.) âyetleri buna misaldir. Bu âyetlerde, diri diri gömülen kız çocuklarına soru tevcih edilmesi, bunları diri diri gömenlerin kötülenmesi ve a-zarlanmasını gösterir.

Subki tarizi iki kısma ayırır:

a- Hakiki mânası murad edilerek, yukarıda geçtiği gibi kastedilen başka bir mânaya işaret etmektedir.

b- Hakiki mânası murad edilmeksizin, tarizden kastedilen manayı darb-ı mesel şekline getirmektir. ***** «Hayır dedi, işte şu büyükleri yapmış..» (Enbiya, 63.) âyetindeki Hazret-i İbrahim'in sözü buna misaldir.