EL-İTKÂN | ÂYETLERDE TAKDİM-TEHİR


 

44 - ÂYETLERDE TAKDİM-TEHİR

Bu konu, lâfzan mânasını anlamakta zorluk çekilen ve çekilmeyen âyetler olmak üzere iki kısma ayrılır:

1. Mânasını Anlamakta Zorluk Çekilen Âyetler

Bu gibi âyetlerde takdim-tehir olduğu anlaşılınca, zorluk ortadan kalkar. Bu konu, başlı başına bir eser yazmaya değer bir konudur. Selef uleması bazı âyetlerde bu konuya temas etmiştir.

İbn-i Ebî Hâtim; ***** «Onla­rın malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah onlara dünyada azabetmek istemiştir.» (Tevbe, 85.) âyetinde Katade'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Bu âyette takdim-tehir vardır. Âyette takdim-tehir olmasaydı: ***** «Onların bu dünya hayatındaki malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah onlara ahirette bununla aza­betmek istiyor..» şeklinde olurdu.

***** «Eğer Rabbin tarafından geçmiş bir söz ve belirtilmiş bir süre olmasaydı (bunların da mahvı) gerekli olurdu.» (Tâhâ, 129.) âyetinde İbn-i Ebî Hâtim, Katade'den yaptığı rivâyette şöyle dediğini nakleder: Bu âyette takdim-tehir vardır. Âyette takdim-tehir olmasaydı ***** «Bir söz ve bir süre olmasaydı (bunların da mahvı) gerekli olurdu. şeklinde olurdu.

***** «..kuluna Kitab'ı indirdi ve ona hiç bir eğrilik koymadı. (Onu) dosdoğru bir Kitap (olarak)..» (Kehf, 1-2.) âyetin­de Mücahid'den yaptığı rivâyette Mücahid şöyle demiştir. Bu âyette takdim-te­hir vardır. Eğer olmasaydı ***** «Kitabı dosdoğ­ru olarak indirdi ve ona hiçbir eğrilik katmadı.» şeklinde olurdu.

***** «..seni öldüreceğim ve bana yükselteceğim..» (Âl-i İmrân, 55.) âyetinde Katade'den yaptığı rivâyette, bu âyette takdim-tehir olduğunu, eğer takdim-tehir olmasaydı âyetin, ***** «bana yüksel­teceğim ve öldüreceğim.» şeklinde olacağını söyler.

***** «..hesap gününü unuttuklarından dolayı onlara çetin bir azap vardır.» (Sâd, 26.) âyetinde İkrime'den yaptığı rivâyette İkrime'nin şöyle dediğini nakleder: Bu âyette takdim-tehir vardır. Takdim-tehir olmasaydı âyet, ***** «Onlara, unutmalarından dolayı hesap gününde çetin bir azap vardır.» şeklinde olurdu.

İbn-i Cerîr ***** «..Eğer size Alla­h'ın lütfü ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç şeytana uyardınız..» (Nisâ, 83.) âyetinde İbn-i Zeyd'den yaptığı rivâyette şöyle dediğini nakleder: Bu âyet­te takdim-tehir vardır. Takdim-tehir olmasaydı âyet ***** «..kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde pek azı hariç onu yayarlardı. Allah'ın lütfü olmasaydı ne azınız, ne de çoğunuz kurtulamazdı.» şeklinde olurdu.

İbn-i Cerîr ***** «..'Allah'ı bize açıkça göster' demişlerdi..» (Nisâ, 153.) âyetinde İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Âyette takdim tehir var. Takdim tehir olmasaydı, ***** «onlar açıkça Allah'ı gör­mek istediklerini söylediler.» şeklinde olurdu.

***** «Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hak­kında birbirinizle atışmıştınız..» (Bakara, 72.) âyeti de bu kabildendir. Begavî, âyetin tefsirinde şöyle der: Bu âyet tilâvette muahhar olmakla beraber kıssanın başlangıcıdır. Vâhidî de şöyle der: Katilin kim olduğu hakkında ithilaf, sığırın ke­silmesinden önce mevcuttu. Fakat âyetin bu kısmını tehir etmiştir. Allahü teâlâ ***** «Allah size bir sığır boğazlamanızı emreder..» (Baka­ra, 67.) buyurunca, âyete muhatap olanlar sığırın ancak kaybolan katili bulmak için kesildiğini anlamışlardır. Sığırın kesilmesindeki hikmeti öğrendiklerinde Allah, ***** «Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız..» kavmi Musa (aleyhisselâm)a meseleyi sorduklarında ***** «..Allah size bir inek kesmenizi emrediyor..» (Bakara, 67.) şeklinde cevap vermiştir.

***** «..Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü?..» (Furkan, 43.) âyeti de bu kabildendir. Âyette takdim-tehir olmasaydı ***** şeklinde olurdu. Âyetin ***** arzusunu ilâh edinen kimseyi..» şekli mezmum değildir. Burada ikinci meful, önemine binaen tekaddüm etmiştir. ***** «O (Rab) ki otlağı çıkardı. (Yeşillendirdikten) sonra da onu kupkuru, siyah bir çöpe çevirdi. (Petrole dönüştürdü.)» (A'la, 4-5.) âyetleri de bu kabildendir. Âyetteki ***** kelimesi ***** kelimesiyle tefsir edilmiş, ***** kelimesine sıfat yapılmıştır. Bu durumda âyet ***** «Allah onu yeşillendirdikten sonra kupkuru yaptı.» şeklini almıştır. ***** ke­limesini tehir etmesi, fasılaya riayettendir.

***** «..ve simsiyah (yollar yarattık)..» (Fatır, 27.) âyeti de bu kabildendir. Takdim-tehir olmasaydı ***** şeklinde olurdu. Çünkü ***** kelimesi, koyu siyah mânasındadır.

***** «..güldü, biz de ona İshak'ı müjdeledik..» (Hûd, 71.) âyeti, takdim-tehir olmasaydı ***** «biz onu müjdeledik, o da güldü.» şeklinde olurdu.

***** «O, (kadın) andolsun ona niyeti kur­muştu. Eğer Rabbinin burhanını görmemiş olsaydı, o da onu arzu etmişti.» (Yûsuf, 24.) âyeti, takdim-tehir olmasaydı ***** şeklinde olurdu. Böylece Yûsuf (aleyhisselâm)ın şehvetine kapılması önlenmiştir.

2. Mânasını Anlamakta Zorluk Çekilmeyen Âyetler

Bu konuda Şemsuddin b. Sâig «el-Mukaddimetu fî Sırrı elfâzı'l Muhkaddimeti» adlı eseri kaleme almıştır. Müellif bu şekil­deki takdim-tehirdeki hikmet, takdim edilenin önem kazanmasıdır. Araplar, açıklanması önemli olan ifadeyi takdim ederler, sözlerinde bunun ne ölçüde be­yan edileceğini çok iyi bilirler, bundaki hikmeti anlarlar. Bu hikmet, icmali olan hikmettir. Takdimin sebep ve sırlarındaki tafsili hikmet, Kur’ân-ı Kerim'de on şekilde tezahür eder:

a- Önemli konularda teberrüken Allah ismi takaddüm etmiştir. ***** «Allah, kendisinden başka (gerçek) tanrı bulun­madığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de..» (Âl-i İmrân, 18.) ile ***** «Bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın, Resûlünün...» (Enfâl, 41.) âyetlerinde teberrük vardır.

b- ***** «Kim Allah'a ve Resûlüne itaat ederse..» (Nisâ, 69.), ***** «Allah ve melekleri Peygambere salât etmek­te..» (Ahzâb, 56.) ***** «..Allah'ı ve Resûlünü hoşnut etme­leri..» (Tevbe, 62.) âyetlerinde Allah lâfzının tekaddüm etmesi, tazim ifade eder.

c- ***** «Müslüman erkek ve Müslüman kadınlar..» (Ah­zâb, 35.) âyetinde erkeğin kadına takdimi teşrif ifade eder: ***** «..Hüre hür, köleye köle, kadına kadın..» (Bakara, 178.) âyetin­de ***** lâfzı, ***** «..ölüden diriyi çıkarır..» (En'am, 95.), ***** «Dirilerle ölüler bir olmaz..» (Fâtır, 22.) âyetlerinde ***** lâfzı, ***** «Sizin için atları, katırları, merkebleri binek hay­vanı..» (Nahl, 8.) âyetinde ***** lâfzı, ***** «..gözlerinde ve kulaklarında..» (Bakara, 7.), ***** «..çünkü kulak, göz, gönül..» (İsrâ, 36.)

ve ***** «Allah işitmenizi ve gözlerinizi (elinizden) alsa..» (En'am, 46.) âyetlerinde ***** kelimeleri de böyledir. İbn-i Atiyye, Nakkaş'ın; bu âyetlerde işitmenin görmeden daha üstün olduğunu, Allah'ın sıfatla­rından olan Semi' ve Basîr terkibinde Semi' sıfatının bu yüzden takdim ettiği­ne dair sözünü nakleder.

***** «Peygamberlerden söz almıştık. Ey Muhammed, senden, Nuh'dan..» (Ahzâb, 7.) âyetinde Resûlüllah'ın Nuh (aleyhisselâm)a, ***** «Resullerden ve nebilerden..» (Hac, 52.) âyetinde resûlün ne­biye, ***** «Muhacir ve Ensâr'dan (İslam'a gir­mekte) ilk öne geçenler ile..» (Tevbe, 100.) âyetinde Muhacirin Ensâr'a, bazı âyetlerde ins'in cin'ne, Nisâ sûresindeki âyette enbiyanın sıddık'a, sıddık'ın şehid'e, şehidin salih kullara, İsmail (aleyhisselâm)ın İshak'a, Allah'ın kelimi olması dolayısıy­la Musa (aleyhisselâm)ın Harun (aleyhisselâm)(Tâhâ sûresindeki fasıladan dolayı Hazret-i Harun'un Hazret-i Musa'ya takaddümü hariç), Bakara sûresindeki âyette, efdaliyetinden dola­yı Cebrâîl (aleyhisselâm)ın Mikail (aleyhisselâm)a, ***** «Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.» (Abese, 32.) ile ***** «..göklerde ve yerlerde olan kimseler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar Allah'ı tesbih eder­ler..» (Nur, 41.) âyetlerindeki âkilin gayrı âkile takdimi de, teşrifinden dolayıdır.

***** «..ondan kendilerinin de hayvanlarının da yediği ekini çıkarıyoruz.» (Secde, 27.) âyetinde ***** kelimesinin ***** den önce gelmesi ***** kelimesinin daha önce cümlede geçmiş olmasındandır. Bu yüzden ***** ın önce gelmesi, uygun olmuştur. Abese sûresinde ise durum bu­nun tersidir, ***** «İnsan yediğine şöyle bir baksın..» (Abese, 24.) çünkü burada önce ***** kelimesi geçtiği için âyet, ***** şek­linde siyaka uygun bir biçimde geliyor.

Pek çok âyette Mü’min kelimesi, küffar kelimesine, ashabı yemin, ashabı şimale, sema kelimesi arza, güneş kelimesi ***** «Allah yedi göğü birbiri üstünde tabaka tabaka yarattı. Ve ayı bunların içinde bir nur, güneşi de bir lamba yaptı.» (Nuh, 15-16.) âyetleri hariç, aya takaddüm etmiştir. Buradaki takaddüm, fasılaya riayet için olduğu kadar, âyetteki zamirinin kendilerine dönmesi hasebiyle, semavat ehlinin aydan daha çok faydalandığı için geldiği de söylenir.

İbnu'l-Enbari şöyle der: Denilir ki ayın yeryüzüne bakan kısmı yeryüzündekilere, diğer kısmı da sema ehline ışık saçar. Bu yüzden Cenab-ı Hak, ayın sema ehline daha çok ışık verdiğinden, Nuh sûresinin 16. âyetinde ***** zamiri­ni, sema ehline ait kılmıştır.

*****«..görülmeyeni ve görüleni bilen..» (Zümer, 46.) âyetin­de olduğu gibi gayb kelimesi, şehadet kelimesinden önce gelmiştir. Çünkü gaybı bilmenin derecesi daha üstündür. ***** «..O gizliyi de, on­dan daha gizlisini de bilir..» (Tâhâ, 7.) âyetinde ise fasılaya riayet edilerek gayb daha sonraya bırakılmıştır.

d- Dördüncüsü, münasebet ifade etmesidir. Bu da iki şekilde olur. Ya, ***** «Akşamleyin meradan getirdiğiniz, sa­bahleyin de meraya saldığınız zaman onlardan zevk alırsınız..» (Nahl, 6.) âyetinde olduğu gibi, siyakı kelamdan dolayı tekaddüm eden ifade ile münase­betin bulunmasındandır. Âyette hayvanların meraya gidiş-dönüşlerindeki güzel­lik, her iki durumun aynı güzellikte olmasından dolayı değil, siyakdan dolayıdır. Hayvanların tok karnına akşam vakti meradan dönüşlerindeki güzellik, aç kar­nına meraya gidişlerindeki güzellikten daha farklıdır. Buna benzer bir diğer âyet de: ***** «Onlar ki harcadıklarında, ne israf ederler, ne de cimrilik eder..» (Furkan, 67.) âyetidir. Bu âyette israfın nefyi tak­dim edilmiştir. Çünkü şeref infaktadır.

***** «..size korku ve umut veren şimşeği göstermesi.» (Rûm, 24.) âyeti de bu kabildendir. Yıldırım; şimşeğin ilk çakmasıyla meydana gelir. Fakat yağmur, ardarda şimşek çakmasından sonra yağmağa başlar ki beklenen yağmur, korku veren şimşekten sonra gelir.

***** «Onu ve oğlunu âlemlere bir işaret yaptık.» (Enbiya, 91.) âyetinde Hazret-i Meryem'in ismi oğlunun ismine tekaddüm etmesi, ***** «..O ki ırzını korudu..» cümlesinde geçmesinden dolayıdır. ***** «Meryem oğlunu ve annesini bir işaret kıldık..» (Mü’minûn, 50.) âyetinde, aynı sebebten dolayı Hazret-i İsa'nın ismi, annesinin isminden önce geçmiştir. Bir önceki 49. âyette Hazret-i Musa'nın isminin geçmesi bunu münasip kılmıştır. ***** «..onların hepsine hüküm­darlık ve bilgi verdik..» (Enbiya, 79.) âyetinde geçen ***** kelimesi, bir önceki âyette ***** «..hani onlar,..bir ekin hakkında hükmediyorlardı..» şeklinde geçmesinden dolayı, ***** kelimesinden önce gelmiştir.

Ya da takdim veya tehirden ibaret olan lâfzın münasebetidir. ***** (Hadid, 3.), ***** «Andolsun sizden önce gelenleri de bildik, sonra gelenleri de bildik.» (Hicr, 24.), ***** «Sizden (hayırda) ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için (uyarıcı­dır).» (Müddessir, 37.), ***** «..önde veya sonda ne yaptığı..» (Kıyame, 13.), ***** «Bir çoğu önceki (ümmetlerdendir). Bir çoğu da sonrakilerden.» (Vakıa, 39-40.), ***** «iş eninde sonunda Allah'a aittir..» (Rum, 4.), ***** «..ilkte de sonda da hamd Allah'a mahsustur..» (Kasas, 70.) âyetleri buna misaldir. ***** «Son da ilk de Allah'ındır.» (Necm, 25.) ve ***** «..sizi ve önce gelenleri bir araya topladığımız..» (Mürselât, 38.) âyetlerinde ise, fası­laya riayet edilerek takdim-tehir, lafız münasebetine aykırı olarak gelmiştir.

e- Kelimeyi takdim etmek sûretiyle, kelimenin önemini belirtmektir, ***** «..yapacağı vasiyetten, ya da borcundan sonradır.» (Nisâ, 11.) âyetinde olduğu gibi vasiyet kelimesi, borç kelimesine takdim edil­miştir. Halbuki borç, dini yönden vasiyetten daha önemlidir.

f- Takdimin, önceliğe sahip olmasındadır. Bu öncelik; ya gecenin gün­düze, karanlığın aydınlığa, Hazret-i Adem'in Hazret-i Nuh'a, Hazret-i Nuh'un Hazret-i İbrahim'e, Hazret-i İbrahim'in Hazret-i Musa'ya, Hazret-i Musa'nın Hazret-i İsa'ya, Hazret-i Davud'un Hazret-i Süleyman'a, ***** «Allah meleklerden de insanlardan da elçiler seçer..» (Hac, 75.) âyetinde olduğu gibi melâikenin beşere, Ad kavminin Semud kavmine, ***** «..hanımlarına ve kızlarına söyle..» (Ahzâb, 59.) âyetinde olduğu gibi kadınların çocuklara, ***** «..O'nu ne uyuklama, ne de uyku tutar..» (Bakara, 255.) âyetinde olduğu gibi, uyuklama­nın uykuya takdimi, var olma yönüyle zamana bağlıdır.

Ya, ***** «İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde» (A'la, 19.), ***** «..Bundan önce de insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil'i indirmişti..» (Âl-i İmrân, 3.) âyet­lerinde olduğu gibi nüzûl sırasına bağlıdır. Ya da ***** «..rüku ve sec­de edin..» (Hac, 77.), ***** «..yüzünüzü ve ellerinizi yıkayı­nız..» (Mâide, 6.), ***** «..safa ile merve Allah'ın nişanelerindendir.» (Bakara, 158.) âyetlerinde olduğu gibi, teklif ve vucubiyetindeki ter­tibe bağlıdır. Bu yüzden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Allah nasıl başlamışsa biz de öyle başlarız, buyurmuştur. Ya da ***** «..ikişer, üçer, dörder..» (Nisâ, 3.), ***** «üç kişi gizli konuşsa mutlaka dördüncüleri O'dur. Beş kişi konuşsa mutlaka altıncıları O'dur..» (Mücâdele, 7.) âyetlerinde olduğu gibi, bizzat sayı ve tertibe bağlıdır. Bütün sa­yıların tertibi de böyledir. Bu tertibin, kendinden sonraki sayıya nazaran bir ön­celiği vardır. ***** «..Allah için ikişer ikişer ve tek tek kalkı­nız..» (Sebe, 46.) âyetinde ise, cemaata ve hayırlı işlerde beraberliğe teşvik ol­duğundan, bu tertibe uyulmamıştır.

g- Takdimin, sebebe bağlı olmasıdır. Aziz kelimesinin Hâkim kelimesine takdimi buna misaldir. Çünkü Allahü teâlâ Aziz'dir, bundan dolayı da Hâkim'dir. Alim sıfatı da Hâkim sıfatına tekaddüm etmiştir. Çünkü Hâkim olmak, ilme bağlı­dır. En'am sûresinde Hâkim sıfatının Alim sıfatına takdimi, teşri makamında ol­masından dolayıdır. Fatiha sûresinde ibadetin, yardım dilemeye takdimi, yardı­mın gerçekleşmesine sebeb olmasındandır. ***** «..Allah, tevbe edenleri ve temizlenmek isteyenleri sever..» (Bakara, 222.) âyetinde

tevbe temizliğe sebeb olduğundan, ***** «..her günahkar iftiracıya..» (Câsiye, 7.) âyetinde iftira, günaha sebeb olduğundan, ***** «..Mü’min erkekler gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler..» (Nur, 30.) âyetinde bakmak, kadının fercine bakmağa yönelik olduğundan, te­kaddüm etmiştir.

h- Takdimin, kesrete bağlı olmasıdır. ***** «..sizin bir kıs­mınız kâfir, bir kısmınız da Mü’min'dir..» (Tegâbun, 2.) âyetinde, küfür ehlinin çokluğu sebebiyle kâfir kelimesi, Mü’min kelimesinden önce gelmiştir, ***** «..onların bir kısmı kendine yazık eden..» (Fâtır, 32.) âyetinde zalimler, muktesıd ve hayırda yarışanlara oranla çoğunlukta olduğundan tekaddüm et­miştir. Erkek hırsız çoğunlukta olduğundan kadın hırsıza, zina eden kadın ço­ğunlukta olduğundan zina eden erkeğe tekaddüm etmiştir. Pek çok âyette gö­rüldüğü üzere rahmet, azab kelimesinden önce gelmiştir. Rahmetim gadabımı geçti, hadisi kudsisi, buna işaret etmektedir.

İbnu'l-Hâcib, «el-Emâli» adlı eserinde ***** «..eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. On­lardan sakının..» (Tegâbun, 14.) âyeti hakkında şöyle der: Bu âyette zevceler, tekaddüm etmiştir. Âyetteki gaye, aile fertleri arasında düşmanların var oldu­ğunu haber vermektir. Düşmanlık, evlattan ziyade zevcelerden geldiği daha çok görüldüğünden, tekaddüm etmiştir. ***** «Mallarınız ve ev­latlarınız sizin için bir imtihan vesilesidir..» (Tegâbun, 15.) âyetinde, malın ev­lada tekaddümü de bu kabildendir. Çünkü mal, fitnenin başlıca sebebidir, ***** «Hayır, (Rabbinin bu kadar iyiliğine rağmen yine) in­san azar; kendini zengin (kendine yeterli) gördüğü için.» ('Alak, 6-7.) âyetleri bunun bir delilidir. Fitnenin meydana gelmesinde evladın rolü, mal gibi değildir. Bu yüzden mal, evlada takdim edilmiştir.

ı- Takdim, az önemliden çok önemliye doğru bir terakkiye göre yapılır, ***** «Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yok­sa tutacak elleri mi var?...» (A'raf, 195.) âyetinde, değere göre terakki gayesi görülür. Çünkü el, ayaktan, göz elden, duyma görmeden üstündür. Daha de­ğerli olanın tehir etmesi, bu nevidendir. Rahmân ve Rauf sıfatlarının Rahim sıfa­tına, ***** «..Resûl bir Nebi idi..» (Meryem, 51.) âyetinde olduğu gibi Resûlün Nebiye takdimi, buna misaldir. Bu hususta bazı görüşler ileri sürülmüş­tür, bunların en meşhuru, fasılaya riayet edilmesi görüşüdür.

i- Takdim, çok önemliden az önemliye doğru gerileme şeklinde yapılır. ***** «..kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutmaz..» (Bakara, 255.)***** «..ne küçük, ne de büyük hiçbir şey bırakmıyor herşeyi sayıp döküyor..» (Kehf, 49.),

***** «Ne Mesih, Allah'a kul olmaktan çekinir, ne de gözde me­lekler Allah'a kul olmaktan çekinmezler..» (Nisâ, 172.) âyetleri buna misal getirilmiştir.

İbn-i Sâig'in bu konuda ileri sürdüğü sebebler, bunlardan ibarettir. Bazı ulema, başka sebebler de ileri sürmüşlerdir.

Allah'ın kudretini en bariz şekilde ifade eden (yılanın karnı üzerine yürü­mesi) kelimesinin tekaddümû, bunlardan biridir. ***** «Onlardan kimisi karnı üzerinde yürür.» (Nûr, 45.) âyeti ile ***** «..Dâvud'a dağları ve kuşları boyun eğdirdik..» (Enbiya, 79.) âyeti bu­na misaldir. Zemahşerî, son âyetin tefsirinde şöyle der: Dağların zikri, kuşlara tekaddüm etmiştir. Çünkü dağların Hazret-i Davud'un emrine verilmesi ve Allah'ı teşbih etmeleri, Allah'ın kudretine delâlet bakımından gerçekten hayret verici­dir. Bu yönüyle, Kur’ân'ın îcâzını en mükemmel şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü cansız olan dağlar, bunu yapmaktadır. Oysa kuşlar, öten canlılardır.

Fasılaya riayet de, bu sebebler arasında sayılmıştır, ileri de buna dair bolca misal verilecektir.

Elli Beşinci Bölümde görüleceği gibi, ihtisas için hasr ifade etmesi de bu
sebeplerden biri sayılmıştır. 

Bazan bir kelime, bir âyette takdim, diğer âyette tehir edilebilir. Bunun sebebi ya, daha önce görüldüğü gibi, kelimenin siyaka uygun düşmesi bakı­mından takdim-tehir yapılmasıdır, ya da, kelimenin kendisine verilen önem ba­kımından, âyetin bu kelime ile başlayıp bitmesidir. ***** «O gün bazı yüzler ağarır..» (Âl-i İmrân, 106.) âyeti buna misaldir. Ya da ***** «..secde ederek kapıdan girin ve 'hitta' (ya Rabbi bizi affet) de­yin..» (Bakara, 58.)«..(Allah'a niyaz edip bizi) af­fet deyin ve secde ederek kapıdan girin..» (A'raf, 161.), ***** «Gerçekten Tevrat'ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nur vardır...» (Mâide, 44.), ***** «,.De ki: 'Öyleyse Musa'nın, insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği..» (En'am, 91.) âyetlerinde olduğu gibi, fesahat sanatını göstermek, sözü değişik üslupda kullanmak gaye­si ite yapılan, takdim-tehirdir.