EL-İTKÂN | KUR'AN’DA ARAP LÜGATl DlŞlNDAKİ KELİMELERLE NAZİL OLAN ÂYETLER


 

38 - KUR'AN’DA ARAP LÜGATl DlŞlNDAKİ KELİMELERLE NAZİL OLAN ÂYETLER

2641 Bu konuda bir kitap yazdım, «el-Muhezzeb fi mâ vaka'a fi'l-Kur'âni mine'l-mu'arreb» adını verdim. Kitabımın önemli bahislerinden Bazılarını, burada zikredeceğim.

Ulemâ, Kur'an'da Arap lugatı dışında kelimeler bulunup bulunmadığı konusunda, farklı görüşlere sahiptir. Aralarında; Şafiî, İbn-i Cerîr, Ebû Ubeyde, Kadi Ebû Bekr ve İbn-i Faris olmak üzere birçok ulema; ***** '... Arapça Kur'an ...' (Yusuf, 2.), ***** «Eğer biz onu yabancı -dilden- bir Kur'an yapsaydık muhakkak ki, âyetleri açık­lanmalı değil miydi? Araba mensup, Arapça olmayan -bir Kur'an- mı?' diyeceklerdi ...» (Fussilet, 44.) âyetlerine dayanarak, Kur'an'da yabancı asıllı kelimelerin bulunmadığı görüşündedirler. Şâfiî, aksi görüşte olanlara, şiddetle karşı çıkmıştır.

Ebû Ubeyde şöyle der: Kur'an'ı Kerim; açık bir dille, Arapça olarak nâzil olmuştur. O'nda, Arapça olmayan kelimelerin varlığını kabul edenler, ağır bir iddiada bulunurlar. Şu kelime Nebat dilinden gelmedir gibi görüş ileri sürenler daha da ileri gitmiş olurlar.

İbn-i Faris şöyle der: Şayet Kur'an'da Arapça dışında kelimeler bulunsaydı Arapların, bunların benzerlerini bulmaktan aciz kaldıkları, dolayısiyle bilmedikleri lügatları kullandıkları şüphesi doğardı.

İbn-i Cerîr şöyle der: Kur'an'da; Farsça, Habeşce, Nebatca ve benzeri dillerden alınan kelimelerin tefsirine dair İbn-i Abbâs ve diğer Sahâbeden varid olduğuna göre bu kelimeler, esasen Arap diline yerleşmiş, Araplar, iranlılar ve Habeşliler arasında müşterek kelimeler olmuştur.

Diğerleri şöyle der: Kur'an'ın kendi dilleriyle nâzil olduğu halis Araplar, seyahatlarında diğer dillerden muhtelif kelimeler almış, bunların bazı harflerini çıkartmak suretiyle kelime yapısını değiştirmiş, sonra da şiirlerinde ve konuşma dillerinde kullanmışlardır. Hatta bu kelimeler, fasih Arapçadan sayılmış ve dilde yerleşmiştir. İşte bu bakımdan başka dillerden gelen kelimeler, Kur'an'da yer almıştır.

Başkaları da şöyle der: Bu kelimeler, gerçek Arapçadır. Fakat Arap dili son derece geniş olduğundan bunlar, birçok Sahâbenin gözünden kaçmış olabilir. Nitekim İbn-i Abbâs ***** ve ***** kelimelerinin mânasını kavrayamamıştır, «e r - R i s a l e» adlı eserinde Şafî, bir dili bütünüyle ancak peygamberler bilir, demiştir.

Ebû'l-Meâli Uzeyzî b. Abdilmelik şöyle der: Bu kelimelerin Arap dilinde mevcut olması, dilin genişliğine ve kelime yönünden zenginliğine bağlıdır. Esasen Arapçada mevcut olan bu kelimelerin diğer dillere mensup olanlarca eskidenberi kullanılmış olmaları da mümkündür.

Kur'an'da yabancı asıllı kelimelerin bulunduğu görüşünde olanlar; ***** «.. Arapça Kur'an ...» (Yusuf, 2.) âyetini, nasıl Farsça kasidede bir tek Arapça kelimenin bulunması, kasideyi Farsça olmaktan çıkarmıyorsa, Arapça olmayan bazı kelimelerin Kur'an'da bulunması, Kur'an'ı Arapça olmaktan çıkarmayacağı şeklinde te'vile çalışmışlardır.

***** (Fussilet, 44.) âyetine ise; siyaktan anlaşıldığına göre «kelâm a'cemî,muhatap Arap mıdır?» manasını vermişler, nahivcilerin İbrahim kelimesindeki gayri munsarıflık illetini, alemlik ve ucmelikte kabul etmelerini, kendilerine delil olarak kullanmışlardır.

ileri sürülen bu delil, kabul edilmemiştir. Çünkü alem olan özel isimler, ihtilaf konusu değildir. Alem olan isimler dışında söylenecek söz, Kur'an'da alem isimlerin mevcudiyeti kabul edildiğine göre, cins isimlerin de mevcudiyetine hiç bir engel yoktur, şeklindedir. Bana göre Kur'an'da muarreb kelimelerin bulunduğunu gösteren en kuvvetli delil, İbn-i Cerîr'in sahih bir senedle, tâbi'ûnun ileri gelenlerinden biri olan Ebû Meysere'den yaptığı şu rivâyettir. Ebû Meysere şöyle demiştin Kur'an'da her dilden kelimeler mevcuttur. Bu rivâyetin benzerleri, Said b Cübeyr ile Vehb b. Munebbih'den de yapılmıştır.

Bu da gösterir ki, Kur'an'da bu gibi kelimelerin kullanılmasındaki hikmet, önceki ve sonraki kavimlerin ilimlerini, her konudaki bilgiyi ihtiva etmesidir. Kur'an'ın her şeyi ihata etmesi bakımındın, değişik dil ve lügatlara yer vermesi de zaruri idi. Bu yüzden Arapların çokça kullandığı, kulağa hoş gelen ve dile hafif düşen her lügattan kelimeler, Kur'an diline girmiştir. lbnu'n-Nakîb'in bu hu susu açıklayarak şöyle dediğini gördüm: Kur'an'ın diğer semavi kitaplara nazaran özelliklerinden biri de, bu kitaplarda, kendilerine nâzil olduğu kavmin dili dışında yabancı kelimelerin bulunmaması, Kur'an'da ise bütün Arap lehçelerine ait kelimeler bulunduğu gibi Arapça olmayan Rum, Acem ve Habeş gibi dillerden de pek çok kelime ihtiva etmesidir. ***** «Hiç bir peygamberi kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki ...»(ibrahim, 4.) âyetinden anlaşıldığına göre Cenabı Hak, her kavme, kendi dilini konuşan bir elçi göndermiştir. Halbuki Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün ümmetlere Peygamber olarak gönderilmiştir. Bu yüzden, kendisine indirilen Kitab'da, kavminin dili asıl olmakla beraber, her kavmin dilinden kelimeler bulunmaktadır.

Cüveynî'nin, Kur'an'daki muarreb kelimelerin mevcudiyetine dair, başka bir fayda zikrettiğini gördüm. Cuveynî şöyle der: ***** «... astarı atlas...» kelimesi Arapça değildir. Arapça olmayan bir kelime, fesahat ve belâgat bakımından, Arapça kelimeler seviyesinde olamaz, denilirse, şu cevabı veririz: Dünyanın bütün fasih dilcileri bir araya toplansalar, Kur'an'da geçen bu gibi kelimeleri kaldırıp yerlerine, fesahatta aynı değerde kelimeler koymaya çalışsalar, bu konuda aciz olduklarını anlarlar. Zira Allahü teâlâ, kullarını tâate teşvik ettiğinde şayet onlara güzel bir mükâfat vaadinde bulunmazsa, şiddetli azabla korkutmazsa, bu teşvikinde bir hikmet bulunmaz.

Fesahat bakımından vaad ve vaîd, gereklidir. Allah'ın vereceği mükâfata, akıllılar rağbet eder. Bu da; temiz bir mekân, iştah açıcı yiyecek, doyum olmayan içecek, değerli bir giyecek, en güzelinden bir eş ile kişilerin zevklerine göre değişen hususlara bağlıdır. Şu halde temiz yerlerin zikri ve bunun mükâfat olarak vaadedilmesi, her fasih olanın yapması gereken husustur. Şayet bu gibi vaadde bulunulmazsa, ibadetle emrolunan kimse, ibadeti karşılığında sadece yeme-içme ile vaadolunduğu takdirde, hapiste veya kötü bir yerde, bu yeyip içme bana lezzet vermez der. işte bu yüzden Allahü teâlâ, cennet ve ondaki güzel yerlerden söz etmiştir. Bunun yanısıra, giyeceklerin en değerli olanını zikretmesi de gerekiyordu. Dünyadaki elbiselerin en değerlisi ipektir. Fakat altın, değerine rağmen elbise yapımında kullanılmaz, ipekten yapılmamış bir elbisenin, ölçü ve tartıda bir değeri yoktur. Bazan yükte hafif olan, ağır olandan daha değerlidir. İpek giyecekler ise, ağırlığı kadar değer taşır. Bu yüzden fasih olan kimsenin vaadettiği şeyde, tartı ve pahanın en yüksek olanını zikretmesi, teşvik ve duada kusur etmemesi gerekir.

Yapılması zaruri olan bu husus ya sarih bir ifade ile zikredilir, ya da kapalı olarak. Şüphesiz sarih bir kelimeyle ifade etmek, daha veciz ve daha zâhiridir. Meselâ fasih olan bir kimse ***** kelimesini kaldırıp, yerine başka bir kelime koyacak olursa, aynısını bulması imkânsızdır. Çünkü, bu kelimenin yerini tutacak kelime, ya tek, ya da birkaç kelimeden müteşekkil olacaktır. Aslen Arap olan bile, bunun yerini tutacak, tek kelime bulamaz. Zira Araplar, daha önce bilmedikleri ipek elbise giymesini, İran'lılardan öğrenmişlerdir. Kalın dokunmuş ipek kumaş manasına gelen ***** kelimesinin yerini tutan bir kelime, Arap dilinde mevcut değildir. Araplar, Acemlerden duydukları bu kelimeyi dillerine almışlar, ipeğin kendilerinde az bulunması ve bu kelimeyi nadiren kullanmaları sebebiyle, karşılığında yeni bir kelime arama lüzumu hissetmemişlerdir.

Şayet bu kelimenin karşılğı, iki veya daha fazla kelime ile ifade edilecek olursa, belâgat esasları ihlâl edilmiş olur. Bir tek kelime ile ifadesi mümkün olan bir mânayı, iki kelime ile ifade etmek sözü uzatmak demektir. Buradan da anlaşılıyor ki, fasih dile sahip herkes, ***** «atlas astar» kelimesinin karşılığını bulamayacağından, aynen kullanma mecburiyetindedir. Benzeri bulunmayan fasih kelimeden daha beliğ olan bir kelime düşünülebilir mi?

Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, fukahanın Kur'anda muarreb kelimelerin varlığını kabul ettiklerine, dilcilerin de buna karşı çıktıklarına dair görüşlerini açıkladıktan sonra, kendi görüşünü şöyle ifade eder Bana göre doğru olan, iki görüşü de beraberce kabul etmektir. Şöyle ki; fukahanın dediği gibi Kur'an'daki bu kelimelerin aslı, başka dillerden gelmiş olmasına rağmen, Araplar bu kelimeleri kullanmış, kendi kelime kalıplarına çevirerek Arapçalaştırmışlar, böylece Arapça bir kelime haline getirmişlerdir. Bu kelimeler Arap diline yerleştiğinden Kur'an'ı Kerim de, aynı kelimeleri kullanmıştır. Kur'an'daki bu kelimelerin Arapça olduğunu söyleyenlerin sözü nasıl doğru ise, Arapça değildir diyenlerin sözü de o derece doğrudur. Cevâlikî İbnu'l-Cevzî ve Bazı ulema, bu görüşü benimsemişlerdir.

Alfabetik sıraya göre Kur'an'ı Kerimde mevcut olan bu kelimeler şunlardır:

***** Seâlibî «F ı k h u' l - L u g a» adlı eserinde bu kelimenin Farsça, Cevâlikî kökünden muarrab olduğunu «su yolu» veya «suyu kolayca boşaltmak» mânasına geldiğini ifade ederler.

*****: Şeyzele'nin naklettiğine göre Mağrib dilinde bu kelime «ot» mânasındadır.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, ***** mânası: «Ey yer, suyunu çek.» (Hûd, 44.) âyetinde, Vehb b. Munebbih'den rivâyet ettiğine göre bu kelime, Habeşcedeki ***** kökünden gelmektedir. Ebû’ş-Şeyh, Cafer b. Muhammed tarikiyle babasından naklettiğine göre bu kelime Hind dilinde ***** «suyu iç» mânasındadır.

*****: Vasıtî «e l - i r ş a d», adlı eserinde göre bu kelime ibrani dilinde ***** mânasında «Toprağa bağlandı» demektir.

*****: İbnu'l-Cevzî «Funûn'ul - Efnan » adlı eserinde, Habeş dilinde bu kelimenin «sevinç, sürur» mânasına geldiğini söyler.

***** Bu kelimeyi muarreb sayanın sözüne göre, ve Hazret-i ibrahim'in babasının adı, ne de bir putun adıdır. İbn-i Ebî Hâtim, Mu'temir b. Süleyman'ın babası: ***** (En'âm, 74.) âyetindeki bu kelimeyi merfû okuduğunu ve şöyle dediğini nakleder; Duyduğuma göre bu kelimenin mânası «topal» demektir, Hazret-i İbrahim'in babasına söylediği en ağır bir kelimedir. Bazıları da kendi dillerinde bu kelimenin «ey hata eden» mânasına geldiğini söylerler.

*****: Ebû'l-Leys, Tefsirinde ifade ettiği üzere bu kelime başka dillerde Arapçadaki *****(kabileler) kelimesi gibidir.

*****: İbn-i Ebî Hâtim'in Dahhâk'dan rivâyetine göre bu kelime Acem dilinde «ipekten dokunmuş kalın kumaş» manasına gelir.

*****: Vasıtî «e l - i r ş â d» adlı eserinde belirttiği gibi bu kelime Süryani dilinde «kitaplar» demektir. İbn-i Ebî Hâtim'in Dahhak'tan rivâyet ettiğine göre Nebat dilinde bu kelime, aynı manada kullanılmaktadır.

*****Ebû'l-Kasım «L u g a t u' l - K u r' a n» adlı eserinde, kelimenin «verdiğim söz» manasına geldiğini belirtir.

*****İbnu'l-Cevzî bu kelimenin Nebat dilinde «bardaklar» mânasına geldiğini söyler. İbn-i Cerîr'in Dahhâk'dan rivâyetine göre bu kelime «kulpu bulunmayan testi» demektir.

*****: İbn-i Cinnî'nin ifadesine göre bu kelime Nebat dilinde Allah'ın adıdır.

*****: İbnu'l-Cevzi'nin belirttiğine göre bu kelimenin manası Zenci dilinde «incitici» demektir. Şeyzele de aynı kelimenin İbrani dilinden geldiğini söyler.

*****Şeyzele'nin zikrettiğine göre bu kelime Mağrib dilinde «bir şeyin ermesi ve pişmesi» demektir. Ebû'l-Kasım bu kelimenin Berberi dilinden geldiğini ***** (Rahmân, 44.) âyetinde «sıcaklığın son derecesi» mânasında ***** (Gâşiye, 5.) âyetinde ise «sıcaklık» mânasında kullanıldığını söyler.

*****: Ebû’ş-Şeyh b. Hibbân, İkrime tarikiyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: Bu kelime Habeş dilinde «kavrayan, anlayan, inanan» demektir. İbn-i Ebî Hâtim benzer rivâyeti, Mucahid ve İkrime'den yapmıştır. Amr b. Şurahbilden yaptığı bir rivâyette ise bu kelimenin Habeş dilinde merhametli mânasına geldiğini söyler. Vasıtî ise kelimenin İbrani dilinde «dua» manasında olduğunu söyler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, Amr b. Şurahbil'den yaptığı rivâyette bu kelimenin Habeş dilinde «tesbih eden» mânasına geldiğini söyler. İbn-i CerîrŞurahbil'den yaptığı bir rivâyette ***** (Sebe', 10.) âyetinin tefsirinde bu kelimeye Habeş dilinde «tesbih et» mânasının verildiğini söyler.

*****: Şeyzele bunun «başka millet» mânasına geldiğini söyler. Zerkeşî «e l - B u r h â n»ında Kıbtî dilinde bu kelimenin «başka» mânasına geldiğini çünkü Kıbtîler ***** kelimesini ***** kelimesini de ***** şeklinde kullandığını söyler.

*****: Zerkeşî'nin belirttiğine göre Şeyzele ***** (Rahmân, 54.) âyetinde bu kelimenin Kıbtî dilinde «dış görünüşü» mânasına geldiğini söyler.

*****: Firyabi'nin Mücâhid'den rivâyet ettiğine göre ***** (Yusuf, 65.) âyetini «bir merkep yükü» şeklinde mâna vermiştir. Mukatil'den yaptığı bir rivâyette, Mukâtil bu kelimenin ibrani dilinde «sırtına yük yüklenen her hayvan» mânasına geldiğini söyler

*****: Cevalikî «K i t a b u' l - M u a r r e b» adlı eserinde bu kelimenin «biat ve kilise» mânasına geldiğini söyler. Bazı ulema, biat ve kilise kelimelerinin de Farsça' dan Arapça'ya geçmiş kelimeler olduğunu söylerler.

*****Cevaliki bu kelimenin Farsça'dan muarreb olduğunu zikreder. *****İbn-i Ebî Hâtim, Said b. Cübeyr'den ***** «ve mahvettikçe etsinler diye» (isrâ, 7.) âyetindeki bu kelimenin Nebat dilinde «helak» mânasında olan ***** kökünden geldiğini söyler.

*****Ebû'l-Kasım «L u g a t u' l - K u r' a n» adlı eserinde ***** (Meryem, 24.) âyetindeki bu kelimenin Nebat dilinde «karın» mânasına geldiğini zikreder Kirmani «el-Acâib» adlı eserinde, bir tarihçiden benzerini nakleder. *****: İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder Bu kelime Habeş dilinde «Şeytana» verilen addır. Abd b. Humeyd'in İkrime'den yaptığı bir rivâyette de bu kelime, Habeş dilinde «şeytan» demektir. İbn-i Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den rivâyet ederek kelimenin Habeş dilinde «sihir yapan sihirbaz» mânasına geldiğini söyler.

*****Kelimenin Arabça olmadığı, Farsça veya İbranî dilinden geldiği, aslının ***** olduğu söylenir.

*****İbn-i Ebî Hâtim, İkrime'den yaptığı bir rivâyette bu kelimenin Habeş dilinde «vacib oldu, gerekti» mânasına geldiğini söyler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'dan yaptığı bir rivâyette ***** (Enbiya, 98.) âyetindeki bu kelimeye Zenci dilinde «cehennem odunu» şeklinde mâna verir.

*****Bu kelimenin Arabça olmadığı, «doğru söyleyin»mânasına geldiği ifade edilir.

*****İbn-i Ebî Hâtim, Dahhak'ın şöyle dediğini rivâyet eden Bu kelime Nebat dilinde «yıkayıcılar» demektir. Aslı ***** dir.

*****: Nâfi b. Ezrak'ın İbn-i Abbâs'a sorduğu sorular arasında geçmişti. Mânası Habeş dilinde «günah» demektir.

***** ([2]): Mânası Yahudi dilinde «okudun» demektir.

***** Cevalikî ve diğer ulemanın belirttiğine göre bu kelime Farsçadır.

*****Ebû Naim «D e l â i l u 'n - N u b ü v v e» adlı eserinde İbn-i Abbâs' dan naklettiğine göre bu kelime Yahudi lisanında «sövmek» tir.

*****Cevalikî ve Ebû Ubeyde'nin belirttiklerine göre Araplar bu kelimeyi bilmiyorlardı. Bunu ancak fukaha ve ilim erbabı bilir ve kullanırdı. Ebû Ubeyd: Öyle zannediyorum ki bu kelime Arapça değildir, ibrani veya Süryânî dilinden gelmiştir derken, Ebû'l-Kasım da Süryanî bir kelime olduğunu belirtir.

***** Lugatçı Ebû Hâtim Ahmed b. Hamdan «K i t â b u' z - Z i n e» adlı eserinde bu kelimenin Süryanî dilinden geldiğini söyler.

***** Muberred ve Sa'lebî, kelimenin İbrani dilinden geldiğini, aslının ***** şeklinde noktalı ***** ile yazıldığını söyler.

***** Kirmânî «el-Acâib» adlı eserinde kelimenin «kuyu» mânasında Acem dilinden alınmış bir kelime olduğunu söyler.

***** Şâzeli'nin ifadesine göre bu kelime Rumcada «tahta parçası, levha» demektir. Ebû'l-Kasım «üzerinde yazı bulunan levha» olduğunu, Vâsıtî de «üzerinde divit bulunan levha» olduğunu söyler.

***** İbnu'l-Cevzî «F ü n u n u' l - E f n â n» adlı kitabında bu kelimeyi muarreb kabul eder. Vasıtî ise ibrani dilinde «dudağın kımıldaması» mânasında olduğunu söyler.

*****: Ebû'l-Kasım ***** «Denizi durgun ve açık bırak...»(Duhan, 24.) âyetindeki bu kelimenin Nabat dilinde «sakin ve durgun», Vasıtî ise Süryani dilinde «sakin» mânasına geldiğini söyler.

***** Cevaliki, insanların bir nesline verilen, Arapça olmayan bir kelimedir, der.

*****: Cevalikî ve Sealibî, bunun Farsça bir kelime olduğunu söylerler.

*****: İbn-i Merdeveyh, Ebû'l-Cevzâ tarkiyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini nakleden Bu kelime Habeş dilinde «adam» demektir. İbnu'l-Cinnî «e l - Muhteseb fî İ'rabi'ş-Şeyvaz» adlı eserinde «kitab» mânasına geldiğini, Bazı ulema da Farsçadan muarreb olduğunu söyler.

*****: Firyabi'nin Mücâhid'den rivâyetine göre kelimenin mânası Farsçada «önceleri çamur, sonradan taş olan madde» demektir.

*****: Ebû Hâtim «K i t a b u' z - Z i n e» adlı eserinde bu kelimenin Arapça olmadığını söyler.

*****: Cevaliki; bu kelime Farsçadan muarrebtir. Aslı ***** dir. «dehliz» mânasına gelir, der. Diğerleri de; Farsçada ***** kelimesinden geldiğini «evi çevreleyen duvar» mânası taşıdığını söyler.

*****İbn-i Ebî Hâtim, Mücâhid'den (Meryem, 24.) âyetindeki ***** kelimesinin Süryani dilindeki «nehir» mânasına geldiğini söyler. Said b. Cübeyr, kelimenin Nabat dilinden, Şeyzele de Yunancadan geldiğini söylerler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Cüreyc tarikiyle İbn-i Abbâs'dan ***** (Abese, 15.) âyetindeki bu kelimenin Nabat dilinde «kurra» mânasına geldiğini nakleder.

*****: Cevaliki, kelimenin Arapça olmadığını söyler.

*****; Vasıtî ***** «... kapısından hepiniz secde edici olarak girin ...» (Araf, 161.) âyetindeki bu kelimelerin Süryani dilinde «boyun eğmek» mânasına geldiğini söyler.

*****: İbn-i Merdeveyh, Avfî tarikiyle İbn-i Abbâs'dan rivâyet ettiğine göre . bu kelime Habeş dilinde «sirke» demektir.

*****: Cevalikî kelimenin Arapça olmadığını söyler.

*****: İbn-i Hacer bu kelimeyi bir şiirinde kullanır. Diğer ulemanın bu kelimeyi kullandığını görmedim.

*****: Cevalikî bu kelimenin Farsçada «ince atlas» mânasına geldiğini, Ebû'l-Leys ise; Lugatçılar ve müfessirler bu kelimenin ittifakla muarreb olduğunu söylediklerini nakleder. Şeyzele ise kelimenin Hind dilinden geldiğini söyler.

*****: Vasıtî ***** «... kapının yanında kocasına rastgeldi ...» (Yusuf, 25.) âyetindeki bu kelimenin Kıbti lisanında «kocası» mânasına geldiğini, Ebû Amr ise Arapçada böyle bir kelime tanımadığını söyler.

*****İbn-i Ebî Hâtim ve İbn-i Cerîr, İkrime'den yaptıkları rivâyette kelimenin Habeş dilinde «güzel» mânasına geldiğini söylerler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, Dahhâk'dan yaptığı rivâyette kelimenin Nabat dilinde «güzel» mânasına geldiğini söyler.

*****Cevalikî; bazı lugatçıların ifadesine göre bu kelimenin Süryani asıllı olduğunu söyler.

*****: Nakkaş ve İbn-i Cevzî'nin belirttiklerine göre bu kelime, Rumcada «yol» mânasına gelir. Böyle bir ifadeyi Ebî Hâtim'in «e z - Z i n e» adlı kitabında da gördüm.

*****: İbn-i Cerîr (Bakara, 260.) âyetindeki bu kelime hakkında İbn-i Abbâs'dan yaptığı rivâyete göre Nabat dilinde «parçala» mânasına geldiğini söyler. İbn-i Cerîr, benzer rivâyeti Dahhâk'dan da yapmıştır. İbn-i Münzir, Vehb. b. Munebbih'den yaptığı rivâyette, Kur'an'da bütün dillerden kelimelerin bulunduğunu söyler. Kendisine, Rumcadan bir kelime var mıdır denildiğinde; «onları parça parça kes» mânasında ***** kelimesinin Rumca olduğu cevabını verir.

*****; Cevalikî bu kelimenin İbrani dilinde «Yahudi kiliseleri» mânasına geldiğini, aslı ***** olduğunu söyler. İbn-i Ebî Hâtim, Dahhâk'dan, benzeri bir rivâyette bulunmuştur.

***** Hâkim «M u s t e d r e k»inde İkrime tarikiyle İbn-i Abbâs'ın bu kelime hakkında, Habeş dilinde «Ya Muhammed» mânasına geldiğini rivâyet eder. İbn-i Ebî Hâtim, Said b. Cübeyr tarikiyle İbn-i Abbâs'ın bu kelimenin Nabat dilinden geldiği sözünü nakleder. Said b. Cübeyr'den yaptığı diğer rivâyette ise bu kelimenin Nebat dilinde «ey adam» mânasına İkrime'den yaptığı bir rivâyette ise kelimenin, aynı mânada fakat, Habeş dilinden geldiğini söyler. *****: Habeş dilinde «kâhin» demektir.

***** Şeyzele'nin ifadesine göre bu kelime Rumca'da «bir şeye yönelmek, kasdetmek» manasınadır.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'dan yaptığı rivâyete göre bu kelime Habeş dilinde «cennet» demektir. Ebû’ş-Şeyh, Said b. Cübeyr'den yaptığı rivâyette kelimenin Hind dilinde bulunduğunu söyler.

*****Firyabi, Mücâhid'den yaptığı rivâyette bu kelimenin Süryani dilinde «dağ» mânasına geldiğini, İbn-i Ebî Hâtim'in Dahhâk'dan yaptığı rivâyette ise Nebat dilinden alındığını söyler. Ayrıca İbrani dilinde «adam, erkek» mânasına geldiği söylenir.

*****Ebû'l-Kasım ***** «... 'İsrâil oğullarını köleleştirmen karşısında, o başıma kaktığın da bir nimet midir'? dedi» (Şuarâ, 22.) âyetindeki bu kelimenin Nebat dilinde «öldürücü» mânasına geldiğini söyler.

*****: İbn-i Cerîr, İbn-i Abbâs'ın Ka'b'a ***** (Tevbe, 72.) âyetini sorduğunda bu kelimenin Süryani dilinde «bağ-bahçe» mânasına geldiğini, Cuveybir Tefsirinde ise bu kelimenin Rumca olduğunu söyler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, Mücahid'in bu kelimeyi Habeş dilinde «içinde suyun biriktirildiği sonra da akıtıldığı set (baraj)» mânasına geldiğini söyler.

*****; Cevalikî ve Vasıtî'nin ifadesine göre bu kelime Türkçe'de «kirli soğuk su» demektir. İbn-i Cerîr'in, Abdullah b. Bureyde'den rivâyetine göre Tahâri dilinde bu kelime «kirli» demektir.

***** Ebû'l-Kasım bu kelimenin Habeş dilinde «eksildi» mânasına geldiğini söyler.

*****İbn-i Ebî Hâtim, Mücâhid'den yaptığı rivâyette bu kelime Rumcada «bahçe» demektir. Suddi'den yaptığı rivâyete göre Nebat dilinde bu kelime «bağ» demektir. Aslı ***** dir.

*****: Vasıtî, bu kelimenin ibrani dilinde «buğday» mânasına geldiğini söyler.

*****: Cevalikî bu kelimenin Arapça olmadığı söylenir, der. *****; İbn-i Ebî Hâtim, Mücâhid'den yaptığı rivâyette bu kelimenin Rumcada «adalet» mânasına geldiğini söyler.

*****: Firyabi, Mücâhid'den gelen bir rivâyette bu kelimenin Rumcada «adalet» mânasına geldiğini söyler. İbn-i Ebî Hâtim ise Said b. Cübeyr'den yaptığı bir rivâyette kelimenin Rumcada «ölçü, mizan» mânasına geldiğini söyler.

*****: İbn-i Cerîr, İbn-i Abbâs'dan yaptığı rivâyette bu kelimenin Habeş dilinde «aslan» mânasına geldiğini söyler.

*****: Ebû'l-Kasım bu kelimenin Nebat dilinde «kitabımız» mânasına geldiğini söyler.

*****: Cevalikî'nin Bazı ulemadan naklettiğine göre bu kelime, Farsça'dan muarrebtir.

*****: Vasıtî'nin dediğine göre bu kelime ibrani ve Süryanicede «çekirge türünden bir böcek» manasınadır. Ebû Amr ise, Arap dilinin hiçbir lehçesinde böyle bir kelime duymadım, Farsçadan muarreb olabilir, der.

*****Sealibî «F ı k h u' l - L u g a» adlı eserinde bu kelimenin Rumcada «on iki bin ûkiye (okka)» olduğunu el-Halil'in ifadesine göre bu kelime Süryani dilinde «bir öküz derisi dolusu altın veya gümüş» mânasına geldiğini söyler. Bazı ulema da bu kelimenin Berberi dilinde «bir miskal» olduğunu söyler. İbn-i Kuteybe şöyle der: İfrıkıyye dilinde bu kelime «sekiz bin miskal» dir.

*****Vasıtî bu kelimenin Süryani dilinde «uyumayan» mânasına geldiğini söyler.

*****: Cevalikî ve diğer ulema, kelimenin Farsçadan muarreb olduğunu söyler.

*****İbnu'l-Cezerî, bu kelimenin Nebat dilinde «bizden kaldır, sil» mânasına geldiğini söyler. İbn-i Ebî Hâtim, Ebû İmran el-Cevni'den ***** «..Rabbimiz, günahlarımızı bağışla..» (Âli İmrân, 193.) âyetindeki bu kelimenin Süryani dilinden geldiğini söyler.

*****İbn-i Ebî Hâtim, Ebû Musa'l-Eş'arî'den yaptığı bir rivâyette bu kelimenin Habeş dilinde «iki kat» mânasına geldiğini söyler.

***** Cevalikî bu kelimenin Farsçadan muarreb olduğunu zikreder.

*****; İbn-i Cerîr, Said b. Cübeyr'den yaptığı bir rivâyette bu kelimenin Farsçadan geldiği «battı, kayboldu» mânasında kullanıldığını söyler.

*****: Vasıti «e l - İ r ş â d»ında bu kelimenin «hurma ağacı» mânasına geldiği, Kelbî de, sadece Medine Yahudilerinin dilinde kullanıldığını söyler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim, Selemetu'bnu Temmâm eş-Şakrî'den yaptığı bir rivâyette bu kalimenin Habeş dilinde «dayanmak» mânasına geldiğini söyler.

***** Cevalikî bu kelimenin Arapça olmadığını zikreder.

***** Cevalikî, bazı lugat ulemasından naklettiğine göre kelimenin Arapça olmadığını söyler.

*****: Sealibî, kelimenin Farsçadan geldiğini söyler. *****; İbn-i Ebî Hâtim, Mücâhid'den rivâyetle kelimenin Habeş dilinde «fener» mânasına geldiğini söyler.

*****: Firyâbî, Mücâhid'den yaptığı rivâyette kelimenin Farsça da «anahtarlar» mânasına geldiğini söyler. İbn-i Durayd ve Cevalikî ***** ve ***** kelimelerinin anahtar mânasında, Farsça'dan muarreb olduğunu söylerler.

***** Vasıtî ***** «yazılmış bir kitap» (Mutaffifîn, 9.) âyetindeki bu kelimenin İbrani dilinde «yazılmış» mânasına kullanıldığını söyler.

***** Vasıti bu kelimenin Acem, bir rivâyette de Kıbt dilinde az mânasında kullanıldığını söyler.

*****: İbn-i Ebî Hâtim ***** (Enam, 75.) âyetindeki bu kelime hakkında İkrime'den yaptığı bir rivâyette bunun melek mânasına geldiğini, fakat Nebat dilinde ***** şeklinde kullanıldığını söyler. Ebû’ş-Şeyh bunu İbn-i Abbasdan rivâyet etmiştir. Vasıtî «e l- İ r ş â d» adlı eserinde kelimenin Nebat dilinde melek mânasına geldiğini belirtmiştir.

***** : Ebû'l-Kasım kelimenin Nebat dilinde firar mânasına geldiğini söyler.

***** İbn-i Cerîr, Suddi'den yaptığı rivâyette kelimenin Habeş dilinde asa mânasında kullanıldığını söyler.

***** : İbn-i Cerîr, İbn-i Abbâs'dan yaptığı bir rivâyette ***** (Müzzemmil, 18.) âyetindeki bu kelimenin Habeş dilinde dolu mânasına geldiğini söyler.

*****: Şeyzele'nin ifade ettiğine göre bu kelime Mağrib dilinde zeytinyağı tortusu mânasına geldiğini, Ebû'l-Kasım ise kelimenin aynı mânada Berber dilinden alındığını söyler.

*****: Hâkim «M ü s t e d r e k»inde İbn-i Mesûd'dan naklettiği bir rivâyette bu kelimenin Habeş dilinde geceleyin yapılan ibadet mânasına geldiğini söyler. Beyhaki benzeri rivâyeti İbn-i Abbâs'dan nakleder.

*****: Kirmânî «el-Acâib» adlı eserinde Dahhak'tan yaptığı rivâyete göre bu kelimenin Farçadan geldiği, aslının ***** olduğu, dilediğini yap mânasını taşıdığını söyler.

***** : Şeyzele ve başkalarının ifadesine göre bu kelimenin tevbe ettik mânasında ibranî dilinden alındığı söylenir.

***** : Cevalikî bu kelimenin Yehûd mânasına geldiğini, Arapça dışında bir kelime olduğunu söyler.

***** : İbn-i Ebî Hâtim, Meymûn b. -Mihrân'dan (Furkan, 63.) ***** âyetinde yaptığı bir rivâyette bu kelimenin Süryanî dilinde olgun, hikmetli kimseler mânasına geldiğini söyler. Ebû imrân el-Cevnî'den yaptığı bir rivâyette de kelimenin İbrani dilinden, geldiğini nakleder.

***** İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'dan yaptığı bir rivâyette bu kelimenin Kıbtî dilinde haydi gel mânasına geldiğini, İbn-i Cerîr'in el-Hasen'den yaptığı rivâyete göre de Süryânî dilinde aynı mânada kullanıldığını söyler. Ebû’ş-Şeyh'in İkrime'den rivâyetine göre bu kelime Hûran dilinden alınmıştır. Ebû Zeydi'l-Ensârî kelimenin İbranî dilinden geldiğini aslının ***** olduğunu ona gel mânası taşıdığını söyler.

*****Şeyzele ve Ebû'l-Kasım'ın naklettiğine göre kelimenin Nebat dilinde ön mânasına geldiği söylenir. Cevalikî bu kelimenin Arapça olmadığını zikreder.

*****: Cevalikî bu kelimenin Arapça olmadığını söyler. *****: Ebû'l-Kasım, kelimenin Nebat dilinde ip ve sığınak mânasına geldiğini söyler.

***** ; Cevalikî, Seâlibi ve diğerleri kelimenin Farsça olduğunu zikrederler.

***** fonu Ebî Hâtim, Dâvud b. Hind'den yaptığı bir rivâyette ***** ***** (inşikak, 14.) âyetindeki bu kelimenin Habeş dilinde geri döner mânasına geldiğini söyler. İbn-i Ebî Hâtim, benzer rivâyeti İkrime'den de nakleder. Bu rivâyet Nâfi b. Ezrak'ın İbn-i Abbâs'a sorduğu sorular arasında geçmişti.

*****İbn-i Merdeveyh, İbn-i Abbâs'dan yaptığı bir rivâyette ***** nin Habeş dilinde ey insan, İbn-i Ebî Hâtim'in de Said b. Cübeyr'den yaptığı rivâyete göre de bu kelimenin Habeş dilinde ey adam mânasına geldiğini söyler.

***** : İbnu'l-Cevzî, mânasının Habeş dilinde alayla gülerler olduğunu söyler.

***** : Bu kelimenin Mağrib dilinde pişti, olgunlaştı mânasına geldiği söylenir. Şeyzele bu kelimenin Kıbti dilinden geldiğini nakleder.

*****: İbn-i Kuteybe, kelimenin Süryani dilinde deniz mânasına geldiğini, İbn-i Cevzî bunun, ibrani dilinden, Şeyzele ise Kıbtî dilinden alındığını söyler.

***** : Cevalikî, kelimenin Arapça olmadığını, Yehûz b. Yakub'a mensup olanlara verilen bir ad olduğunu, Arapçaya ze yerine de harfi ile geçtiğini söyler.

Benim, senelerce süren uzun araştırmalarımdan sonra Kur'andaki muarreb kelimeler hakkında derlediklerim bunlardır. Benden önce hiçbir kitapta bu kelimeleri derleyen olmamıştır.

Buna rağmen Tacuddin b. Subki bu kelimelerden yirmi yedi tanesini yazdığı bir şiirinde zikretmiş, Ebû'l-Fadl b. Hacer yazdığı bir manzumede bunlara yirmi dört kelime ilâve etmiş, ben de geri kalan altmış küsür kelimeyi, her ikisinin zikrettiği kelimelere ilâve ettim. Böylece tamamı yüz kelimeyi geçmiştir.

Tacuddin b. Subki'nin nazmettiği beytler şunlardır

*****

*****

Bu konuda İbn-i Hacer'in nazmettiği beyitler de şunlardır:

*****

Bu konuda benim nazmettiğim beyitler ise şunlardır: