EL-İTKÂN | KUR’ÂN'DA MEVCUT İSİM, KÜNYE VE LÂKABLAR


 

69 - KUR’ÂN'DA MEVCUT İSİM, KÜNYE VE LÂKABLAR

Kur’ân'da nebi ve resûllerden meşhur olanlarına ait yirmi beş isim vardır:

1- Rusul ve Enbiya İsimleri

1- Adem (aleyhisselâm)

5444 İnsanlığın babası Hazret-i Adem (aleyhisselâm)dır.

Bir kısım ulema kelimenin, ***** vezninde ***** kelimesinden türemiş bir a-fat olduğunu, bu yüzden gayrı munsarif kelime sayıldığını söylemiştir.

Cevaliki şöyle der: Dördü hariç, bütün peygamber isimleri, aslen Arap­ça değildir. Arapça olanlar; Adem, Salih, Şuayb ve Muhammed'dir.

İbn-i Ebî Hâtim, Ebû'd-Derda tarikıyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Hazret-i Adem'e topraktan yaratıldığı için bu ad verilmiştir.

Bazı ulema bu ismin ***** vezninde, aslı ***** olan Süryani dilinde bir keli­me olduğunu, ikinci elifin hazfiyle muarrab olduğunu (Arapçalaştığını) söyler.

Sa’lebî ise, İbrani dilinde toprağa ***** denildiği, bu yüzden Hazret-i Adem'e bu ad verildiğini söyler.

İbn-i Ebî Hayseme, Hazret-i Adem'in 960 sene yaşadığını, «Tehzibu'l-Esma ve'l-Lügat» adlı eserinde belirtir.

Nevevî Tehzib adlı eserinde; tarih kitaplarının ifadesine göre Hazret-i Adem­in 1000 sene yaşadığını söyler.

2- Nuh (aleyhisselâm)

5451 Cevaliki, bu kelimenin muarrab bir isim olduğunu, Kirmani de, sakin mâ­nasında Süryani bir isim olduğunu söyler. Hâkim «Müstedrek»inde, Hazret-i Nuh nefsi için çokça ağladığından kendisine bu ad verildiğini, aynı zamanda Abdulgaffar da denildiğini söyler. Sahâbenin çoğuna göre, Hazret-i İdris'den önce yaşamıştır.

Bir kısım ulema da künyesinin, Nuh b. Lemk b. Mettuşelah b. Enhuh ol­duğunu, sonradan Araplaştığını, bir rivâyete göre de Hazret-i İdris'in kendisi oldu­ğunu söyler.

Taberani, Ebû Zerr'in şöyle dediğini nakleder: Ya Resûlüllah, peygam­berlerin ilki kimdir? Resûlüllah; Adem (aleyhisselâm)dır. Sonra kimdir? Resûlüllah; Nuh (aleyhisselâm)dır. Bu iki peygamber arasında 20 asır vardır, buyururlar.

Müstedrek sahibi, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder. Hazret-i Adem ile Hazret-i Nuh arasında 20 asır vardır. Müstedrek sahibi İbn-i Abbâs'dan merfuan şunu da nakleder 'Allahü teâlâ, Nuh (aleyhisselâm)ı 40 yaşında iken peygamber yaptı. Nuh (aleyhisselâm) 950 sene yaşayarak insanları vahdaniyeti ilahiye'ye davet etti. Tu-fan'dan sonra da, insanlar çoğalıp yeryüzüne yayılıncaya kadar, 60 sene daha yaşadı.

İbn-i Cerîr; Nuh (aleyhisselâm)ın, Hazret-i Adem'in vefatından 126 sene sonra dünyaya geldiğini söyler.

Nevevî «Tehzib» adlı eserinde; en uzun ömürlü peygamberin Hazret-i Nuh olduğunu belirtir.

3- İdris (aleyhisselâm)

Hazret-i Nuh'dan önce yaşadığı söylenir. İbn-i İshak'a göre, insanlar arasında nübüvvet verilen ilk peygamber olduğunu, Ahnuh b. Bedr b. Muhlail b. Enuş b. Kanan b. Şis b. Adem künyesiyle tanındığını söyler.

Vehb b. Münebbih'e göre, Hazret-i İdris, Nuh'un dedesidir. Süryani bir isim o lan Hanuh adıyla tanınmıştır. Bir rivâyete göre, çok okuduğunudan dolayı dira-se kelimesinden müştak olarak idris şeklinde Arapça bir isim olduğu söylenir.

«Müstedrek»de, zayıf bir senedle, Hasenu'l-Basri tarikıyle Semure-nin şöyle dediği rivâyet edilir: Hazret-i İdris; beyaz tenli, uzun boylu, iri göbekli, ge­niş omuzlu, vücudunda kılı az, gür saçlı, bir gözü diğerinden büyük, göğsünde lekesi olmayan bir ben bulunan peygamberdir. Allahü teâlâ insanların ona kar­şı düşmanlıklarını, kötülüklerini görünce onu altıncı kat göğe çıkarmıştır. ***** «Onu yüce bir yere yükseltmiştik.» (Meryem, 57.) âyeti, buna işaret etmektedir.

İbn-i Kuteybe, Hazret-i İdris'in 350 yaşında iken göğe çekildiğini zikreder.

İbn-i Hibbân «Sahih»inde şöyle der: Hazret-i idris, hem nebi, hem de resûl idi. Kalemi ilk kullanan O olmuştur.

«Müstedrek»de, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediği rivâyet edilir: Hazret-i İd-ris'le Nuh arasında 100 sene geçmiştir.

4- İbrahim (aleyhisselâm)

Cevaliki şöyle der: İbrahim, Arapça olmayan eski bir isimdir. Araplar bu kelimeyi çeşitli şekillerde telaffuz etmişlerdir. Bunların en meşhuru İbrahim'dir. İbraham şeklinde de telaffuz edilir. Kırâat-ı Sebada, İbrahim ve İbrahem şeklin­de okunur. Bu kelime, merhametli baba mânasında Süryani dilinde bir isimdir. Kirmânî «Acaib» adlı eserinde belirttiğine göre, keskin bakışlı mânasında, Berheme kelimesinden türemiştir. Tam ismi; Tarah b. Azar b. Nâhur b. Şâruh b. Râgû b. Fâleh b. Âber b. Şâlah b. Erfahşez b. Sam b. Nûh'dur

Vakidi, Hazret-i Adem'in yaratılışından 2000 sene sonra dünyaya geldiğini söyler.

«Müstedrek»de, İbnu'l-Museyyeb tarikıyle Ebû Hüreyre'nin şöyle dediği rivâyet edilir: Hazret-i İbrahim 120 yaşında sünnet edilmiş, 200 yaşında iken vefat etmiştir.

Nevevî ve diğer ulema; Hazret-i İbrahim'in 175 sene yaşadığına dair rivâyet­te bulunmuşlardır.

5- İsmail (aleyhisselâm)

Cevaliki, İsmain şeklinde okunduğunu söyler. Nevevî ve diğer ulema, Hazret-i İbrahim'in büyük oğlu olduğunu belirtirler.

6- İshak (aleyhisselâm)

Kardeşi İsmail'den 14 sene sonra doğmuş ve 180 sene yaşamıştır. Ebû Ali b. Miskeveyh «Nedimu'l-Ferid» adlı eserinde, İshak'ın İbrani dilinde çok gülen mânasına geldiğini belirtir.

7- Yakub (aleyhisselâm)

Bu peygamber 147 sene yaşamıştır.

8- Yûsuf (aleyhisselâm)

İbn-i Hibbân «Sahih»inde, Ebû Hüreyre'den yaptığı rivâyette tam adını şöyle verir: Kerim b. Kerim b. Kerim, Yûsuf b. İshak b. İbrahim'dir.

«Müstedrek» sahibi, Hasenu'l-Basri'den şunu nakleder: Hazret-i Yûsuf, kuyuya 12 yaşında iken atılmış, babasına 80 yaşından sonra kavuşmuş, 120 yaşında vefat etmiştir.

Buhârî'nin rivâyetine göre kendisine, güzelliğin yarısı verilmiştir. Bazı ulema ***** «Daha önce Yûsuf da size açık mucizeler getirmişti..» (Mü’min, 34.) âyetine dayanarak Resûl olduğunu söyler. Bir rivâyete göre âyette geçen Yûsuf, Hazret-i Yakup'un oğlu Yûsuf değil, Yûsuf b. İfraim b. Yûsuf b. Yakub'dur. Kirmânî «Acaib» adlı eserinde, ***** «Ki (o) bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun.» (Meryem, 6.) âyetinden hareketle, benzeri bir isim yanlışlığını zikrederek şöyle der: Cumhur'a göre âyetteki Ya­kup, Yakup b. Mâsân'dır. Hazret-i Zekeriyya'nın karısı, İmrân b. Mâsân'ın kızı, Mer­yem'in kızkardeşidir. Yakub'un, Yakub b. İshak b. İbrahim olduğunu söylemek garibdir.

Kirmani'nin garib olarak vasıflandırdığı bu söz, aslında meşhurdur. Garib olan, Yakub'un ilk künyesidir. Nevf b. Bikali'nin rivâyetine göre, bunun gariblikte bir benzeri şudur: Kehf sûresindeki Hızır (aleyhisselâm) kıssasında zikredilen Musa, İsrail oğullarının peygamberi değil, Musa b. Menşa b. Yusuf'tur. Bir rivâyete gö­re İbn-i İfraim b. Yûsuf'tur. İbn-i Abbâs bunu yalanlamıştır. Bundan daha garib olanını Nakkaş ve Maverdi rivâyet etmişlerdir: Mü’min sûresinde (34. âyet) zik­redilen Yûsuf, cinlerden biridir. Allah onu bir resûl olarak göndermiştir. İbn-i Askerîn rivâyetine göre Âl-i İmrân sûresinde zikredilen İmrân, Hazret-i Meryem'in babası değil, Hazret-i Musa'nın babasıdır.

Yûsuf kelimesinin altı çeşit telaffuzu vardır. Sin harfi, ya hemze ve terkile beraber, üç hareke ile okunur. Doğru olan görüş, bu kelimenin Arab asıllı olmadığı ve herhangi bir kelimeden türemediğidir.

9- Lût (aleyhisselâm)

İbn-i İshak şöyle der: Adı; Lût b. Hâran b. Âzer'dir. «Müstedrek»de ise İbn-i Abbâs'ın rivâyetine göre Lût, Hazret-i İbrahim'in kardeşinin oğludur.

10- Hûd (aleyhisselâm)

Kâb'a göre, insanlardan Hazret-i Adem'e en çok benzeyendir. İbn-i Mesûd i-se, Onun güçlü-kuvvetli olduğunu söylemiştir. Bu iki söz, «Müstedrek»de mevcuttur. İbn-i Hişam, isminin Âber b. Erfahşez b. Sam b. Nuh olduğunu söy­ler. Bir kısım Ulemaya göre tercih edilen ismi şöyledir: Hûd b. Abdillah b. Ra-bah b. Havez b. Us b. İram b. Sâm b. Nuh.

11- Salih (aleyhisselâm)

Vehb'e göre adı; Salih b. Ubeyd b. Hâyir b. Semud b. Hâyir b. Sâm b. Nuh'dur. Henüz akıl baliğ olduğu sırada peygamber olmuştur. Hazret-i Salih, hafif penbe tenli, düz saçlı idi. Kırk sene ömür sürdü. Şamlı Nevfu'l-Bilkali şöyle der: Hazret-i Salih, Arap asıllı idi. Allah Taâlâ Ad kavmini helak edince, arkadan Semud kavmi yaşadı. Allah onlara genç yaşta Hazret-i Salih'i peygamber olarak gönderdi. Saçı ağarıp ihtiyarlayıncaya kadar kavmini Allah'a imana davet etti. «Müstedrek»de rivâyet edildiğine göre Hazret-i Nuh ile Hazret-i İbrahim arasında peygam­ber olarak sadece Hûd ile Salih (aleyhime’s-selâm) vardır.

İbn-i Hacer ve diğer ulema şöyle der: Kur’ân'ın ifadesine göre Ad kavmi, Nuh (aleyhisselâm)ın kavminden sonra yaşadığı gibi, Semud kavmi de Ad'dan sonra yaşamıştır.

Nevevî «Tehzib» adlı eserinde Salebe'nin şöyle dediğini nakleder: Bu peygamberin tam ismi: Salih b. Ubeyd b. Useyf b. Mâşic b. Ubeyd b. Ha-zer b. Semud b. Ad b. Us b. lram b. Sam b. Nuh'dur. Allah Hazret-i Salih'i genç yaşta kavmine peygamber olarak göndermiştir. Kavmi, Hîcâz'la Şam arasında yaşayan Araplardandı. Aralarında 20 sene yaşadıktan sonra 58. yaşında iken Mekke'de Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.

12- Şuayb (aleyhisselâm)

 İbn-i İshak şöyle der: Adı; İbn-i Mikabil'dir. Bunu «İhtisaru'l-Müs-tedrek»inde Zehebi kendi hattıyla ifade etmiştir. Bazıları da adının İbn-i Mil-kayin olduğunu söyler. Bir rivâyete göre İbn-i Mikyel b. Yeşcen b. Lavi b. Ya-kup adını taşıdığı da söylenir. Nevevî'nin, kendi elyazısı ile yazdığı «Tehzib» inde şunu gördüm: Şuayb b. Mikyel b. Yeşcen b. Medyen b. İbrahim el-Halil, Hazret-i Şuayb'e enbiyanın hatibi adı verilir. Medyen ve Eyke kavimlerine resûl ola-rak gönderilmiştir; çok namaz kılardı. Ömrünün son günlerinde gözlerini kaybetmiştir. Bazı ulema, Medyen ve Eyke halkının ayrı ümmet olduğu görüşünde­dir. İbn-i Kesir şöyle der: Bu iki kavme, ölçü ve tartıyı hakkıyle ifa etmeleri için Şuayb'ın vaaz etmesi, her ikisinin de aynı milletten olduklannı gösterir. İbn-i Kesir, Suddi ve İkrime'den şöyle dediklerini rivâyet ederek Medyen'le ilgili şu delili ileri sürer: Allah, Şuayb (aleyhisselâm)dan başka hiçbir nebiyi, iki kavme gönder­memiştir. Bir kere Medyen'e göndermiş, onları korkunç bir sayha yok etmişti. Bir kere de Eyke'ye göndermiş, bulutun altına sığındıklan sıcak bir günde Allahü teâlâ azabıyla onları helak etmiştir.

İbn-i Ebî Asakir, Tarih'inde, Abdullah b. Amr'dan merfuan şu haberi rivâyet etmiştir: Medyen ve Eyke halkı, iki ayrı ümmettir. Cenabı Hak onlara Şuayb (aleyhisselâm)ı göndermiştir. İbn-i Kesir, bu rivâyetin garip olduğunu söyler, merfu olması zayıftır. Bazıları Hazret-i Şuayb'ın üç ayrı ümmete gönderildiği, üçüncüsünün Eshâbı Ress olduğu görüşündedirler.

13- Musa (aleyhisselâm)

Adı; Musa b. İmrân b. Yaşkur b. Fâhes b. Lâvi b. Yakub'dur. Bu nesebde ihtilaf yoktur. Musa, Süryani dilinde bir isimdir.

Ebû'ş-Şehy, İkrime tarikıyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: Musa adıyla adlandırılması, ağaçla su arasına atılmasındandır. Kıpti dilinde su ***** ile, ağaç da ***** ile söylenir. Buhârî'de Hazret-i Musa'nın, uzun boylu, kıvırcık saçlı, öfkeli bir kimse olduğu söylenir. Sa’lebî, Onun 120 sene yaşadığını kaydeder.

14- Harun (aleyhisselâm)

Hazret-i Musa'nın öz kardeşidir. Sadece ana tarafından veya sadece baba ta­rafından kardeş olduğu da söylenir. Bunu «Acaib» adlı eserinde Kirmani rivâyet etmiştir. Hazret-i Musa'dan daha boylu idi, gerçekten fasih konuşurdu, Hazret-i Musa'dan önce vefat etmiş, kendisinden bir sene önce dünyaya gelmiştir.

İsra hadis'inde şöyle denir: Beşinci semaya çıkarıldım. Orada, Harun'la karşılaştım. Sakalının yarısı beyaz, yarısı da siyahdı. Sakalı öyle uzundu ki gö­beğine, kadar iniyordu. Resûlüllah Cebrâîl'e: Bu kimdir diye sordu. Kavmi ara­sında sevilen Harun b. İmran'dır cevabını verdi.

 İbn-i Miskeveyh, Harun'un İbrani dilinde sevilen kimse mânasında oldu­ğunu söyler.

15- Davud (aleyhisselâm)

İsmi, Davud b. İsa b. Avbed b. Baar.b. Selmun b. Yahşun b. Uma b. Ya-. rab b. Râm b. Hadran b. Fâris b. Yehuze b. Yakub'dur.

Tirmizî; Hazret-i Davud'un insanlar arasında en çok ibadet eden bir peygam­ber olduğunu, Kab ise Onun; kırmızı yüzlü, düz saçlı, beyaz tenli, kıvırcık uzun sakallı, güzel ses ve ahlâklı olduğunu, nübüvvet ve mülkün idaresini elinde tut­tuğunu söyler.

Nevevî'nin ifadesine göre yüz sene yaşamış, kırk sene hükümdarlık etmiş, on iki evlat bırakmıştır.

16- Süleyman (aleyhisselâm)

Davud (aleyhisselâm)ın oğludur. Ka'b; Hazret-i Süleyman'ın beyaz tenli, cüsseli, güler yüzlü, güzel görünüşlü, huşu ve tevazu sahibi olduğunu söyler. Babası, yaşının küçüklüğüne rağmen, üstün zekası ve ilminden dolayı, birçok işlerinde kendisine danışırdı. İbn-i Cu­beyr, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: İki Mü’min dünyaya hakim oldu; bunlar: Süleyman ile Zülkarneyn'dir. Dünyaya hakim olan iki Kâfir de Nemrud ile Buhtu-Nasr'dır. Tarihçiler, onun 13 yaşında iken hükümdar olduğunu, Beyt-i Makdis'i hükümdarlığının dördüncü senesinde yaptırmağa başladığını, 53 yaşın-da iken vefat ettiğini söyler.

17- Eyyûb (aleyhisselâm)

İbn-i İshak, Beni İsrail'den olduğu sahih olsa da, nesebinde doğru olarak babasının Ebyad adında olduğu bilinmektedir, der. İbn-i Cerîr adının; Eyyub b. Mûs b. Ravh b. ls b. İshak olduğunu söyler. İbn-i Asakir, annesinin, Lut (aleyhisselâm)ın kızı, babasının da Hazret-i İbrahim'e îman edenlerden biri olduğunu söyler. Bu izaha göre, Hazret-i Musa'dan önce yaşaması gerekir. İbn-i Cerîr ise, Hazret-i Şuayb'den son­ra yaşadığını, İbn-i Ebî Hayseme de, Süleyman (aleyhisselâm)dan sonra yaşadığını, yet­miş yaşında iken, yedi sene süren bir hastalığa tutulduğunu söyler. Bazı rivâyetlere göre bu hastalık üç veya on üç sene sürmüştür. Taberani'nin rivâyeti­ne göre, 93 sene yaşamıştır.

18- Zülkifl (aleyhisselâm)

Bir rivâyete göre Hazret-i Eyyub'un oğludur. «Müstedrek»de Vehb'in şöyle dediği rivâyet edilir: Allah, Eyyub (aleyhisselâm)den sonra oğlu Bişr b. Eyyubu ne­bi olarak gönderdi ve adını Zülkifl koydu. Kendisine Tevhid'e daveti emretti. 75 yaşında iken öldü. Ömrünü tamamiyle Şam'da geçirdi.

Kirmani'nin rivâyetine göre; İlyas veya Yuşa b. Nun veya peygamber o-larak adı Zülkifl, veya verdiği sözü yerine getiren salih bir kul veya ***** (Âl-i İmrân, 37.) âyetinde geçen Zekeriyya (aleyhisselâm) olduğu söylenir.

İbn-i Asker de şu rivâyetlerde bulunur: Allah'ın enbiyadan diğerlerine verdiği amelin iki katını tekeffül ettiği bir nebidir veya O, nebi değildir, el-Yesa onu kendine vekil yapmıştır. Gündüzleri oruç, gecelerini namazla ihya etmiştir, veya gündüzleri yüz rekat namazla geçirmiştir, veya adı el-Yesa'dır, diğer adı da Zülkifl'dir.

19- Yûnus (aleyhisselâm)

Metta'nın oğludur. Abdurrazzak «Tefsir»inde, annesinin Metta adını taşıdığını söyler. İbn-i Hacer; «Buhârî»deki İbn-i Abbâs hadisine dayanarak, bu adın doğru olmadığını, annesine değil, babasına nisbet edilmesi gerektiğini söyler, bunu da sahih kabul eder. İbn-i Hacer ayrıca, nesebi ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlamadığını, İran meliklerinden biri zamanında yaşadığını ilâve e-der. İbn-i Ebî Hâtim, Ebû Melike'den yaptığı rivâyete göre balığın karnında kırk gün yaşamıştır. Caferi Sadık'a göre yedi, Katade'ye göre üç gün kalmıştır. Şa-bi'den yapılan rivâyete göre balık, Hazret-i Yunus'u kuşluk vakti yutmuş, yatsı vak­tinde ağzından bırakmıştır.

Yunus kelimesinde altı telaffuz şekli mevcuttur. Nun harfinin vav ve hemze ile okunan üç telaffuzu vardır. Bunların en meşhuru, vav ile birlikte nun-un zammiyle okunan şeklidir. Ebû Hayyân, Talha b. Musarrifin, Yûnis, ve Yûsif şeklinde okuduğunu, bunların ***** ve ***** fiillerinden türeyen iki Arapça isim olduğunu söylemiştir. Bu şekildeki kırâat, şaz'dır.

20- İlyas (aleyhisselâm)

İbn-i İshak, adının İlyas b. Yâsin b. Fenhas b. Ayzar b. Harun'un kardeşi Musa b. İmrân olduğunu, İbn-i Asker de, Kutebi'den rivâyetle Onun, Yûşa'ın to­runu olduğunu söyler. Vehb'e göre; Hızır (aleyhisselâm) kadar uzun ömürlü olmuş, kıya­mete kadar yaşayacağını söylemiştir.

İbn-i Mesûd'dan yapılan bir rivâyete göre, İlyas (aleyhisselâm), İdris (aleyhisselâm)ın kendi­sidir, İlyas'daki hemze, hemze-i katidir. Bu isim, İbrani dilinde mevcut bir isim­dir. ***** (Sâffât, 130.) âyetinde olduğu gibi sonuna ya ve nun harfleri ilâve edilmiştir. İdris de ***** şeklinde okunmuştur. İlyas'ı ***** şeklinde o-kuyan kıraata göre murad, âl-i Muhammed'dir.

21- el-Yese' (aleyhisselâm)

İbn-i Cubeyr, adının el-Yesa' b. Ehtub b. Acuz olduğunu, ekseriyetin lamı şeddesiz okuduğunu, Bazılarının da Ve'l-Liyesa' şeklinde telaffuz ettiklerini, bu durumda acem bir isim olduğunu söyler. Bir rivâyete göre de ***** fiilinden alınmış Arapça bir isim olduğu söylenir.

22- Zekeriyya (aleyhisselâm)

Süleyman b. Davud'un zürriyetindendir. Oğlunun öldürülmesinden sonra şehid edilmiştir. Oğlu dünyaya geldiğinde 92 yaşında idi. 99 yaşında, 120 ya­şında olduğuna dair rivâyetler de vardır. Zekeriyya ismi, acem bir isimdir. Beş ayrı telaffuzu vardır. Bunların en meşhuru, med ile okunan şeklidir, kasr ile de okunur. Her iki rivâyet şekli, kıraatı seba'da vardır, yanın şeddesi ve tahfifi ile telaffuz edilebilir.

23- Yahya (aleyhisselâm)

Hazret-i Zekeriyya'nın oğludur. Kur’ân'ın ifadesine göre ilk defa Yahya adını alan kimse Yahya (aleyhisselâm)dır. Hazret-i İsa'dan altı ay önce dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta iken nübüvvetle müjdelenmiştir. Hazret-i Yahya işkence ile şehid edilmiştir. Allah kâtiline Buhtu-Nasr ve ordusunu musallat ederek cezalandırmıştır. Yahya ismi, hakkında Arapça olduğu kadar, Arapça değildir, diyenler de vardır. Vâhidî her iki kavle göre bu isim, gayri munsarifdir der.

Kirmani şöyle der: Yahya Arapça bir isimdir. Bu adı, Allah'ın kendisini i-manla ihya ettiği veya annesinin hayatta kalan ilk çocuğu olması sebebiyle, veya şehid edildiğinden dolayı, şühedanın ise diri olması sebebiyle bu adın ve­rilmiş olduğudur. Ayrıca ***** kelimesinin ***** ölür mânasına gelmesidir; nitekim ***** çöl kelimesinin ***** helak olma yeri mânasına geldiği gibi.

24- İsa b. Meryem binti İmrân (aleyhisselâm)

Allahü teâlâ onu, babasız dünyaya getirmiştir. Hazret-i Meryem on veya on beş yaşında iken oğlu İsa'ya bir saat, üç saat, altı ay, sekiz ay veya dokuz ay hamile kaldığı söylenir.

İsa (aleyhisselâm) 33 yaşında iken Allah katına çekilmiştir.

Bazı hadislere göre Hazret-i İsa, tekrar yeryüzüne inecek, Deccalı öldürecek, evlenerek çocuğu olacak, hac farizasını ifa edecek, yeryüzünde yedi sene yaşadıktan sonra Resûlüllah'ın yanına defnedilecektir. Buhârî'nin rivâyetine göre, güvercin yavrusu gibi kırmızı tenli, orta boyludur. İsmi, İbrani veya Süryanidir.

İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Peygamber­lerden iki ismi olan, Hazret-i İsa ile Hazret-i Muhammed (aleyhime’s-selâm)dır.

25- Muhammed (aleyhisselâm)

Muhammed (aleyhisselâm)ın adları çoktur; Muhammed ve Ahmed, Kur’ân'da geç­mektedir.

İbn-i Ebî Hâtim, Amr b. Murre'nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir:

Beş peygamberin, henüz doğmadan isimleri konmuştur.

Bunlar: ***** «..Benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müj­delemeye geldim..» (Saff, 6.) âyetinde Muhammed,

 ***** «..Biz sana bir oğul müjdeleriz. Adı Yahya'dır..» (Meryem, 7.) âyetinde Yahya,

 ***** «Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı..» (Âl-i İmrân, 39.) âyetinde İsa,

 ***** «..Biz de İshak'ı müjdeledik, İshak'ın ardın­dan da (torunu) Yakub'u..» (Hûd, 71.) âyetinde de, İshak ve Yakub (aleyhime’s-selâm)dır.

Râgıb şöyle der: Hazret-i İsa'nın Hazret-i Muhammed'i Ahmed adıyla müjdelemesi, O'nun kendisinden ve daha önceki peygamberlerden, daha çok hamdettiğine işarettir.

2- Melek İsimleri

Kur’ân'da geçen melek isimleri şunlardır:

1-2) Cibril ve Mikâil

Bu iki kelimenin bazı telaffuz şekilleri vardır: Cibril, Cebril, Cebrâîl, Cebrayil, Cebrâîl, Cebreille, telaffuzları bunlardan Bazılarıdır. İb-nu Cinni bu kelimenin aslında Kivriyal olduğunu, çokça kullanıldığından Arapça-ya çevrildiğini söyler.

Mikail, Mikayil, Mikeil ve Mikal şeklinde okunur. İbn-i Cerîr, İkrime tarikıy­le İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Cibril Abdullah, Mikail ise Ubey-dullah demektir. Çünkü, sonu il ile biten her kelime, Allah'a kulluk eden mâna­sındadır. İbn-i Cerîr, Abdullah b. Haris'den yaptığı rivâyete göre, il kelimesi İb­rani dilinde Allah demektir. İbn-i Ebî Hâtim, Abdulaziz b. Umeyr'in şöyle dediği­ni rivâyet eder: Melekler de Cibril adı, Allah'ın hadimi demektir.

Ebû Hayve ***** «..Biz de ruhumuzu (Cebrâîli) Ona gönder­dik.» (Meryem, 17.) âyetindeki ***** kelimesini nun'un şeddesiyle okumuştur. İbn-i Mihran bunu, Cebrâîl'in adı şeklinde tefsir etmiştir. Bu rivâyeti Kirmani nakletmiştir.

3-4) Harut ve Marut

İbn-i Ebî Hâtim, Hazret-i Ali'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Harut ve Marut, semadaki meleklerden ikisidir. Bu iki melek hakkında, müstakil bir risale yaz­mıştım.

5) Ra’d

Tirmizî, İbn-i Abbâs'dan yaptığı rivâyette Yahudiler Resûlüllah'a Ra'd'ın ne olduğunu bize söyler misin şeklindeki soruları üzerine Resûlüllah: Bulutları yönetmekle vazifelendirilen meleklerden bir melektir, demiştir. İbn-i Ebî Hâtim, İkrime'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Ra'd, Allah'ı tesbih eden bir melektir. Mücahid'e ra'd sorulduğunda şu cevabı verir: O, bir melektir. ***** «..Gök gürültüsü övgüsüyle..» âyetinde, bu mâna ifade edilmektedir.

6) Berk

İbn-i Ebî Hâtim, Muhammed b. Müslim'in şöyle dediğini rivâyet eder: Öğ­rendiğimize göre berk; biri insan, biri öküz, biri kartal, biri de aslan yüzü olmak üzere dört ayrı yüzü olan bir melektir. Kuyruğunu salladığında şimşek meyda­na gelir.

7) Mâlik

 Cehennemin bir bekçisidir.

8) Sicill

İbn-i Ebî Hâtim, Ebû Cafer-i Bâkır'ın şöyle dediğini nakleder: Sicill, Harut ve Marut'un yardım ettiği bir melektir. İbn-i Ömer'den rivâyet ettiği­ne göre Sicill, melektir. Süddi'nin rivâyetine göre de, Suhuf emanet edilen bir melektir.

9) Kaîd

Mücahid'in ifadesine göre, günahları yazan bir meleğin adıdır. Bunu Ebû Naim «Hilye» adlı eserinde zikretmiştir. Bu meleklerin sayısı do­kuzdur.

10) Zülkarneyn

İbn-i Ebî Hâtim'in merfu, mevkuf ve maktu olarak çeşitli tarikle yaptığı rivâyetlere göre bu, meleklerden biridir. Şayet bu rivâyet sahih kabul edilecek olursa, sayıları on olur.

11) : Ruh

İbn-i Ebî Hâtim, AR b. Ebî Talha tarikıyle İbn-i Abbâs ***** (Nebe, 38.) âyetinde şöyle demiştir: Ruh kelimesi, meleklerin en büyüğüne ve­rilen addır. Bununla sayıları on bir olur.

12) Sekine

Rağıb «Müfredat»ında ***** «O, Mü’minlerin kalblerine huzur indirdi ki..» (Feth, 4.) âyeti hakkında şöyle dediğini gördüm: Sekine, Mü’minlere sükunet getiren ve kalbine güven veren bir melek­tir. Sekine aynı zamanda, Hazret-i Ömer'in lisanıyle konuşan bir melektir.

3- Sahâbe İsimleri

Zeyd b. Haris

Kur’ân'da Sahâbe'den sadece Zeyd b. Haris'in ismi zikredilmiştir.

Sicill

Ebû Dâvud ve Nesâî'nin Ebû'l-Cevza tarikıyle İbn-i Abbâs'dan yaptıkları bir rivâyete göre Sicill, Resûlüllah'ın katiplerinden biridir ve Kur’ân'da adı geç­mektedir.

4- Enbiya ve Resûller Dışındaki İsimler

Kur’ân'da enbiya ve resuller dışında önceki kavimlerde yaşayanların i-simleri mevcuttur.

İmrân bunlardan biridir. Hazret-i Meryem'in babasıdır. Hazret-i Musa'nın babası veya Meryem'in kardeşi Harun olduğu da söylenir. Müslim'in rivâyet ettiği ha­diste görüldüğü gibi, Hazret-i Musa'nın kardeşi değildir. Buna dair, kitabın sonunda bilgi verilecektir.

Üzeyr ve Tubba' kelimeleri de Kur’ân'da yer almıştır.

ÜzeyrHâkim'in rivâyetine göre salih bir kuldu.

Kirmani'nin rivâyetine göre de nebidir.

Lokman; nebi olduğu söylenmişse de, ulemanın çoğu bunun aksi görüş­tedir.

İbn-i Ebî Hâtim ve diğer muhaddisler, İkrime tarikıyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet ederler: Lokman, marangozlukla uğraşan Habeşli bir köledir.

Mü’min sûresinde zikredilen Yûsuf ile Meryem sûresinin ilk âyetlerinde zikredilen Yakub, Kur’ân'da mevcut isimlerdendir.

***** «..Ben senden, Rahmân olan Allah'a (sığı­nırım). Eğer (Allah'tan) korkuyorsan, (bana dokunma).» (Meryem, 18.) âyetin­de geçen Takiyy kelimesi de, bu isimlerden biridir.

Sa’lebî'nin rivâyetine göre Takiyy, Allah'ın emirlerine herkesten daha çok uyan bir kimseydi. ***** «Takiyy gibi salih bir kimse isen sözü, bunu gösterir.

Bir rivâyete göre, kadınlara sarkıntılık yapan bir kimsedir.

Bir rivâyete göre de Hazret-i Meryem'in amca oğludur. Cebrâîl, bu kimsenin sûretine girerek Hazret-i Meryem'e gelmiştir. Bu rivâyeti «Acaib» sahibi Kirmânî nakletmiştir.

5- Bazı Kadın İsimleri

Kur’ân'da Hazret-i Meryem'den başka kadın adı zikredilmemiştir. Bu ismin Kur’ân'da zikredilmesindeki hikmet, kinaye bahsinde anlatılmıştır. Meryem, İbrani dilinde hizmetçi demektir.

Bir rivâyete göre ***** «Ba'l'e mi yalvarıyorsunuz..» (Sâffât, 125.) âyetinde geçen Ba'l kelimesi, insanların ibadet ettikleri bir kadın adıdır. Bunu İbn-i Asker hikaye etmiştir.

6- Kâfir İsimleri

Kur’ân'da Kâfir isimleri mevcuttur.

Karun

Karun, bunlardan biridir. İbn-i Ebî Hâtim'in İbn-i Abbâs'dan rivâyet ettiği­ne göre adı; Karun b. Yahserdir. Yahser, Hazret-i Musa'nın amca oğludur.

Calut, Hâman, Buşra

Calut, Hâman ve Yûsuf sûresinde ***** (Yûsuf, 19.) kavlinde geçen Buşra da bunlardan biridir. Bunu, Süddi'den İbn-i Ebî Hâtim rivâyet etmiştir.

Âzer, Tareh

Âzer, Hazret-i İbrahim'in babasıdır. İsmi Tareh, lakabı da Âzer olduğu söylenir. İbn-i Ebî Hâtim, Dahhak tarikıyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Hazret-i İbrahim'in babasının adı Âzer değil, Tareh'tır. Âzer, bir putun adıdır. Süddi'den yaptığı rivâyette ise, babasının adı Tareh'tır. Âzer ise bir put adıdır. Mücahid ise Hazret-i İbrahim'in babası, Âzer değildir, der.

Nesî de bu isimlerden biridir. İbn-i Ebî Hâtim, Ebû Vail'den yaptığı rivâyette şöyle dediğini nakleder: Nesî, Benu Kinane'den bir erkeğin adıdır. Mu­harrem ayını Safer ayı östererek, ganimetleri helal sayan bir kimsedir.

7- Cin İsimleri

Kur’ân'da, bazı cin isimleri mevcuttur.

İblis,

Cinlerin babası olan İblis, bunlardan biridir. Önceleri ismi Âzazil idi. İbn-i Ebî Hâtim Said b. Cübeyr tarikıyle İbn-i Abbâs'ın şu sözünü nakleder: İblis'in ilk adı Azâzil'dir.

İbn-i Cerîr, Süddi'nin şöyle dediğini nakleder: İblis'in ak adı Harisdi. Bazıları ise Haris'in Âzazil mânasına geldiğini söylerler.

İbn-i Cerîr, Dahhak tarikıyle İbn-i Abbâs'ın şu sözünü nakleder: İblise İb­lis adı verilmesi, Allah'ın hayrı tamamiyle ondan çekip alması ve yeisde bırakmasındandır.

İbn-i Asker; Hattabi'nin rivâyetine göre adının Katra olduğu, künyesinin de Ebû Kurdevs olduğunu nakleder. Ebû Kıtra veya Ebû Murra veya Ebû Lebi­ni künyelerini de Süheyli, «Ravdu'l-Enf» adlı eserinde rivâyet eder.

8- Kabile isimleri

Yecuc, Mecuc, Ad, Semud, Medyen, Kurayş ve Rum

Bunlar: Yecuc, Mecuc, Ad, Semud, Medyen, Kurayş ve Rum isimleridir.

9- Kavim isimleri

Nuh, Lût, Tubba, İbrahim, Eyke, Medyen, Ress

Bunlar: Nuh, Lût, Tubba, İbrahim, Eyke, Medyen, Ress kavimleridir. Bunlar, izafet şeklinde zikredilen kavimlerdir. İbn-i Abbâs'a göre Ress kavmi, Se­mud kavminin devamıdır. İkrime'ye göre Ress kavmi, Yâsin kavmidir. Katade'ye göre bunlar, Şuayb'in kavmidir. Bir rivâyete göre, Uhdud Eshâbı oldukları söy­lenir. İbn-i Cerîr bu görüştedir.

10- Put İsimleri

Vedd, Suva', Yegus, Yaûk, Nesr, Lât, Uzza ve Menat, Rucz

Kur’ân'da, insan adını taşıyan put isimleri şunlardır: Vedd, Suva', Yegus, Yaûk, Nesr, Bunlar Nuh kavminin putlarıdır.

Lât, Uzza ve Menat, Kureyş kabile­sinin putlarıdır. Rucz da bir put adıdır. Ahfeş, «Kitabu'l-Vahid ve'l-Cem» adlı eserinde bunun bir put adı olduğunu kaydeder.

Cibt ve Tagut

Cibt ve Tagut da, put adıdır. İbn-i Cerîr'in rivâyetine göre Bazı ulema bunların, müşriklerin taptıkları iki put olduğu görüşündedir. İkrime'den yaptığı rivâyete göre Cibt ve Tagut, birer put adıdır. ***** «Sizi ancak doğru yola götürüyorum..» (Mü’min, 29.) âyetindeki reşad kelimesini Kirmani, Firavn'ın putlarından biri olduğunu söyler.

Ba'l, Âzer

Ba'l kelimesi de İlyas kavminin taptığı bir put adıdır. Âzer de bir put adı­dır.

Vedd, Suva', Yaûk ve Nesr,

Buhârî, İbn-i Abbâs'dan şöyle rivâyet etmiştir: Vedd, Suva', Yaûk ve Nesr, Nuh kavminden bazı salih kimselerin adıdır. Bunlar helak olunca şeytan, bazı kimselere vesvese vererek toplantılarında bu adları taşıyan putlar bulundurmaları tavsiyesinde bulunmuş, bu vesveseye uyarak putları yapmışlardır. Bu salih kimseler, ölümlerinden sonra putlaştırılmışlar, cehaletten dolayı halk bunlara tapmağa başlamışlardır. İbn-i Ebî Hâtim, bunların; Adem'in sulbünden gelen evlatları olduğunu, Urve'den nakleder.

Buhârî, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini nakleder: Lât, hacılara çorba hazır­layan bir kimsedir. İbn-i Cinni'nin naklettiğine göre Lâtte kıraatı, bu mânaya gelmektedir. Aynı ifadeyi İbn-i Ebî Hâtim, Mücahid'den nakletmiştir.

11- Belde ve Mekân İsimleri

Kur’ân'da, şehir, köy, mekan ve dağ isimleri vardır.

Bekke, Mekke'nin bir diğer adıdır. Bekke kelimesindeki ba harfinin, mim yerinde kullanıldığı söylenir. Bunun aslı ***** iliği kemikten çektim, keli­mesinden gelmiştir. ***** Deve yavrusu, anasının sütünü tamamen emdi, cümlesi de bu mânadadır. Bu kelime, memleketteki bütün yi­yecekleri kendisine çeken mânasındadır. Bir rivâyete göre de günahları söküp attığından Mekke adını almıştır. Bir başka rivâyete göre suyu az olduğundan veya bir vadinin ortasında bulunduğu için dağlara yağan suları kendisine çek­tiğinden, bu ad verilmiştir.

Bir kavle göre Bekke kelimesinde ba harfi, kelimenin aslındandır. ***** kelimesinden alınmıştır. Bunun mânası, zalimin boynunu kırmaktır. Buna göre Bekke, zalimlerin korktuğu ve zillete uğradığı bir şehir mânasını taşır. Bir kavle göre de Tebakke kelimesinden alınmıştır. Bu kelime izdiham mânasındadır. Çünkü insanlar tavaf için burada toplanırlar.

Bir rivâyete göre MekkeHarem-i Şerif, Bekke de, Mescid-i Haram mâ­nasındadır. Ayrıca Mekke, şehrin adı, Bekke de, Kabe'nin adıdır. Veya sade­ce Kabe'nin adıdır.

Medine adı Ahzab sûresinde, münafıklardan söz ederken Yesrib olarak geçer. Yesrib, cahiliye devrinde Medine yerine kullanılırdı. Bir rivâyete göre Medine civarında bir yer adıdır veya bunu İrem b. Sam b. Nuh kabilesinden Yesrib b. Vail'in adından alınmıştır. Çünkü Yesrib'e gelen ilk kimse bu kişi ol­muştur. Medine'ye Yesrib denmesi nehyedilmiştir. Çünkü Resûlüllah, fesad mânasına gelen bu isimden nefret ederdi. Yesrib kelimesi, kınama mânasına gelen ***** kelimesinden alınmıştır.

Bedir, Medine yakınında bir köy adıdır. İbn-i Cerîr, Şabi'nin şöyle dediği­ni rivâyet eder: Bedir, Cuheyne kabilesinden, Bedir adında birinin sahip olduğu yerin adıdır. Vakidi bu konuda şunu söyler: Bu adın verilişini, Abdullah b. Cafer ile Muhammed b. Salih'e söylediğimde reddederek şöyle dediler: Neden bura­ya mânası olmayan böyle bir ad verilsin! Burası sadece bir yer adıdır. Dahhak; Bedir, Mekke ile Medine arasındadır, demiştir.

Uhud, bu kelime ***** «O vakit siz (harp meydanın­dan) boyuna uzaklaşıyor, bir kimseye dönüp bakmıyordunuz..» (Âl-i İmrân, 153.) âyetindeki ***** kelimesinden şaz olarak alınmıştır.

Huneyn, Taif'e yakın bir köy adıdır.

Cem', Müzdelife'nin adıdır.

Meşari'l-Haram, Harem-i Şerif'deki bir dağın adıdır.

Naka', Kirmani'ye göre Arafatla Müzdelife arasında uzanan yerin adıdır.

Mısır ve Babil, lrak çevresinde yer alan bir kale adıdır.

Eyke ve Leyke, Şuayb kavminin birer şehridir. Leyke, bir belde adı ol­duğu gibi, Eyke de bir belde adıdır.

Hicr, Vadilkura'da şam civarında bulunan Semud kavminin yaşadığı bir yer adıdır.

Ahkaf, Umman ile Hadramevt arasında bulunan, kum tepelerinin adıdır. İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'dan yaptığı rivâyette buranın, Şam'da bir yer oldu­ğunu söyler.

Tûr-i Sina, Allah'ın, Hazret-i Musa'ya nidada bulunduğu yerin adıdır.

Cûdi, el-Cezire havalisinde bir dağ adıdır.

Tuvâ, bir vadinin adıdır. Bunu İbn-i Ebî Hâtim İbn-i Abbâs'tan naklen rivâyet etmiştir. Aynı rivâyete göre, Hazret-i Musa bu vadiyi geceleyin geçtiğinden Tu­vâ adı verilmiştir. Hasen'den yaptığı bir başka rivâyette ise, Filistin'deki bir vadi adıdır, iki kere mukaddes kılındığı için bu adı almıştır. Bişr b. Ubeyd'den yaptığı rivâyete göre Eyle'de bir vadi adıdır, iki kere bereketlendiğinden, vadiye bu ad verilmiştir.

Kehf, dağda oyulmuş bir mağara adıdır.

Rakimİbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Ka'b; Rakim'i Yahudilerin terkettikleri bir köy adı olduğunu sanar. Atıyye ve Said b. Cubeyr bunun bir vadi adı olduğunu söyler. Avfi tarikıyle İbn-i Abbâs'dan rivâyet ettiğine göre, Rakim, Filistin dışında Ukban ile Eyle arasında bir vadi adıdır. Katade Rakim'i, Kehf'in bulunduğu bir vadi adı olduğunu, Enes b. Mâlik ise Ra-kim'in köpek olduğunu söylemiştir.

Arimİbn-i Ebî Hâtim'in Ata'dan yaptığı rivâyete göre bir vadi adıdır.

Sarimİbn-i Cerîr'in Said b. Cubeyr'den yaptığı rivâyete göre Yemen'de bir yer adıdır.

Kaf, yeryüzünü çevreleyen bir dağ adıdır.

Curuz, bir yerin adıdır.

Tâgiye, Semud kavminin helak olduğu yerin adıdır. Her iki rivâyeti, Kir­mani yapmıştır.

12- Ahiretle İlgili Yer Adları

Firdevs; cennette en yüksek yerin adıdır.

İlliyyûn; cennette en yüksek yerin adı olduğu veya ins ve cinden salih a-melde bulunanların, amellerinin toplandığı bir yer adı olduğu söylenir.

Kevser, mütevatir hadis'de ifade edildiği üzere, cennette bir nehir adıdır.

Selsebil ve Tesnim; cennetteki iki pınarın adıdır.

Siccin; Kâfirlerin ruhlarının toplandığı yer adıdır.

SaûdTirmizî'nin Ebû Said'den merfuan rivâyetine göre cehennemde bir dağ adıdır.

Gayy, Esâm, Mevbik, Sair, Sâil, Veyl, Suhk; cehennemde bulunan vadi­lerin adıdır. İbn-i Ebî Hâtim, Enes b. Mâlikin ***** «biz onların arası­na tehlikeli bir uçurum koyduk..» (Kehf, 52.) âyetindeki Mevbik kelimesi, ce­hennemde mevcut irin vadisidir, sözünü nakleder. İkrime'den yaptığı rivâyette ise bu kelimenin, cehennemde bir nehir adı olduğunu söyler.

Hâkim, «Müstedrek»inde İbn-i Mesûd'un ***** «..Bunlar azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır.» (Meryem, 59.) âyetindeki Gayy ke­limesinin, cehennemde bir vadi adı olduğunu nakleder.

Tirmizî ve diğer hadis uleması, Ebû Said Hudri'den Resûlüllah'ın şöyle dediğini rivâyet ederler: Veyl, cehennemde Kâfirin kırk yılda ancak dibine vara­cağı bir vadi adıdır.

İbn-i Münzir, İbn-i Mesûd'un şöyle dediğini nakleder: Veyl, cehennemde bir irin vadisidir. İbn-i Ebî Hâtim, Ka'b'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Cehen­nemde galiz, mevbik, esâm ve gayy adında dört vadi vardır. Allah, cehennem ehline buralarda azabeder. Said b. Cübeyr'in şöyle dediğini nakleder: Saîr, ce-hennem'de bir irin vadisidir. Suhk da cehennem vadilerinden biridir. Ebû Zeyd' in ***** «..Bir isteyen istedi..» (Meâric, 1.) âyetinde şöyle dediğini rivâyet e-der: Âyetteki Sâil, cehennem vadilerinden bir vadidir.

Felakİbn-i Cerîr'in rivâyet ettiği merfu bir hadise göre, cehennemde bir kuyunun adıdır.

YahmumHâkim'in İbn-i Abbâs'dan rivâyet ettiğine göre bir dumandır.

13- Bir Yere Nisbet Edilen İsimler

Kur’ân'da ayrıca, bir yere nisbet edilen isimler mevcuttur.

Ummiy, bir rivâyete göre bu isim, ummu'l-kura olan Mekke'ye nisbet e-dilen isimdir.

Abkari, bir rivâyete göre, nadir olan her şeyin nisbet edildiği cinlere ait bir yer olan Abkar'a nisbettir.

Sâmiri, bir rivâyete göre, Sâmirun denilen yere nisbet edildiği gibi Sâmire'ye nisbet edildiği de söylenir.

Arbî, Hazret-i İsmail'in evinin bulunduğu sahanın adı olan Arbe'ye nisbet edi­len isimdir. Bu yeri belirtmek üzere şu beyit söylenmiştir:

***** Bir yer ki, oranın haramlarını (yasaklarını) oranın yöneticisinden baş­kası helale (yasal hâle) çeviremez, ifadesinde kastedilen zat Muhammed (aleyhisselâm)dır.

14- Güneş, ay, tarık ve şi'ra…

Kur’ân'da, güneş, ay, tarık ve şi'ra gibi yıldızların isimleri mevcuttur.

15- Uçan Mahlûkat İsimleri

Bazı ulema şöyle der: Allahü teâlâ Kur’ân-ı Kerim'de uçan mahlûkat ne­vinden on tanesinin adını zikreder. Bunlar; bıldırcın, sivri sinek, arı, örümcek, çekirge, hüdhüd, karga, ebabil ve karıncadır. ***** «Bize kuş dili öğ­retildi..» (Neml, 16.) âyetindeki kuş kelimesi, Hazret-i Süleyman'ın dilini anladığı karıncadır. İbn-i Ebî Hâtim, Şa'bi'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Hazret-i Süleyman'ın dilini anladığı karınca, uçan kanatlı karınca idi.

16- Kur’ân'da Mevcut Künye ve Lâkaplar

Kur’ân'da, sadece Ebû Leheb künyesi mevcuttur. Adı, Abduluzza ol­duğundan, ismiyle zikredilmemiştir. Çünkü bu isim, dinen haramdır. Bir rivâyete göre cehennemlik olduğundan bu künye ile zikredilmiştir.

Kur’ân'da mevcut lakablar şunlardır:

İsrail; Hazret-i Yakub'un lakabıdır. Mânası, Abdullah'dır. Bir rivâyete göre Saf-vetullah, bir rivâyete göre de Seyrullah mânasındadır. Çünkü Hazret-i Yakub, hicreti sırasında geceleyin yürümüştür. İbn-i Cerîr, Umeyr tarikıyle İbn-i Abbâs'dan yaptığı rivâyete göre İsrail, Abdullah mânasındadır.

Abd b. Humeyd «Tefsir»inde Ebû Meclez'in şöyle dediğini zikreder: Hazret-i Yakub, güçlü-kuvvetli bir kimseydi. Bir gün bir melekle karşılaştı. Onunla mücadeleye girişti. Melek onu yenerek iki yanına vurdu; Yakup, kendine yapı­lanı görünce meleğe sımsıkı sarılıp: Bana bir isim vermedikçe seni bırakmam dedi. Bunun üzerine melek kendisine İsrail adını verdi. Ebû Meclez, bu ismin, melek isimlerinden biri olduğunu söyler. Bu kelimenin değişik telaffuzları vardır. En meşhuru İsrail'dir. İsrayil şeklinde de telaffuz edilir.

Bazı ulema şöyle der: Yahudilere Kur’ân'da, Beni Yakup dışında Beni İs­rail lakabıyle hitap edilmiştir. Bu da şuna dayanmaktadır. Onlar, Allah'a ibadet­le emrolunmuşlar, kendilerine bir öğüt ve gafletten uyanmak üzere ecdadının dinine sarılmaları istenmiş, bu yüzden Allah'a ibadet mânasını taşıyan bir isim­le isimlendirilmişlerdir. Çünkü İsrail kelimesindeki il, Allah mânasındadır, İsra buna muzaf olmuştur. Cenabı Hak, Hazret-i İbrahim'e ihsan ve müjdede bulunurken, Yakup ismini zikretmiştir. Yakub'un zikri İsrail'den evladır. Çünkü Yakup baba­sından sonra Allah'ın ihsan ettiği bir peygamberidir. Bu yüzden Yakub adıyle tanınması uygun düşmüştür.

Mesih; Hazret-i İsa'nın lakabıdır. Mânası, sıddik demektir. Bir rivâyete göre, düztaban olmadığından veya hastalıklı bir kimseye dokunduğunda iyileştirdi­ğinden veya güzel olduğundan veya yeryüzünü dolaştığından, Mesih adı veril­miştir.

İlyas; bir rivâyete göre İdris (aleyhisselâm)ın lakabıdır. İbn-i Ebî Hâtim, hasen bir senedle İbn-i Mesûd'un şöyle dediğini rivâyet eder: İlyas, Hazret-i İdrisİsrail de Hazret-i Yakub'dur. İbn-i Mesûd ***** «İlyas da peygamberlerdendi.» (Sâffât, 123.) âyetini ***** «İdris de peygamberlerdendi» şek­linde, ***** «İlyas'a selam olsun.» (Sâffât, 130.) âyetini de ***** şeklinde okumuştur. Ubeyy b. Ka'b aynı âyetleri ***** ile şeklinde okumuştur.

Zülkifl; bir rivâyete göre İlyas'ın, bir rivâyete göre de Elyasanın, bir rivâyete göre Yûşa'ın, bir rivâyete göre de Zekeriyya'nın lakabı olduğu söylenir.

Nuh'un ismi Abdulgaffar, lakabı da Allah'a itaatte kendini çok zorladığın­dan bu mânaya gelen Nuh olmuştur. Bunu İbn-i Ebî Hâtim, Yezidu'r-Rukaşi'den rivâyet etmiştir.

Zülkarneyn'in ismi, İskenderdir. İbn-i Asker'in rivâyetine göre, Abdullah b. Dahhak b. Sa'd veya Münzir b. Mâissema veya Sa'b b. Karin b. Hammâl'dir. Kendisine Zülkarneyn lakabı verilmesi, arzın iki yönü olan doğu ve batıyı do­laşmasından gelmektedir. Bir rivâyete göre, Fars ve Bizans imparatorluklarının hükümdarı olmasından, başında iki perçemi bulunduğundan, tacında altından iki boynuz olduğundan, başındaki tacın iki yanında bakır bulunduğundan, ba­şındaki sarığın gizlediği iki küçük boynuzdan, başının bir tarafına vurulup öldü­ğü; Allah onu takrar dirilttikten sonra diğer tarafına vurulup tekrar öldüğünden, sağ ve sol elinin cömert olmasından, iki asır yaşadığından, zâhiri ve batıni san­cak verildiğinden, hidayet ve dalalet olan iki asırda yaşadığından dolayı, yuka-rıda sayılan sebeblerden biri sebebiyle kendine bu ad verilmiştir.

Firavn'ın adı Velid b. Musab, künyesi Ebû'l-Abbâs'dır. Ebû Velid veya Ebû Mürre olduğu da söylenir. Bir rivâyete göre Firavn; Mısırda hükümdarlık yapan her hükümdarın lakabıdır. İbn-i Ebî Hâtim, Mücahid'in şöyle dediğini rivâyet eder: Firavn, İstahr halkından Furslu biriydi.

Tubba'ın ismi Esad b. Melki-Kerib'dir. Tubba' adını alması, kendisine tabi olanların çokluğundandır. Bir rivâyete göre, her yemen kralına verilen lâkaptır. Bunların her birine, hilafetle olduğu gibi birbiri ardına krallık yaptıklarından Tubba adı verilmiştir.