EL-İTKÂN | KUR’ÂN’l İLK EZBERLEYENLER VE RİVAYET EDENLER


 

20 - KUR’ÂN’l İLK EZBERLEYENLER VE RİVAYET EDENLER

973 Buhârî Abdullah b. Amr b. Âs'ın, şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur’ân'ı şu dört kişiden alınız dediğini duydum. Bunlar; Abdullah b. Mesûd, Salim, Muaz ve Ubeyyu'bnu Ka'b'dır. Bu hadisdeki «alınız» ifadesi, onlardan öğreniniz, demektir. Bu dört zevattan ilk ikisi Muhâcirûndan, diğer ikisi de Ensâr'dandır. Salim, Ebû Huzeyfe'nin kölesi, Ma'kal'in oğludur. Muaz ise, Cebelin oğludur. Kirmânî; Resûlüllah bununla, kendisinden sonraki Kur’ân talimini yaptıracak olanları kasdetmiştir, der. Yani, bu dört Sahâbî, Kur’ân taliminde hizmeti geçen kişiler olarak tanındılar.

Onların Kur’ân taliminde tek kişi oldukları, tenkit edildi. Halbuki Kur’ân kıraatında mahir olan kurra sayısı, Resûlüllah'ın vefatından sonra kat kat artmıştı. Ebû Huzeyfe'nin kölesi Salim, Yemâme vakasında katledilmişti. Muaz b. Cebel, Hazret-i Ömer'in, Ubeyy ve İbn-i Mesûd, Hazret-i Osmanın hilafeti sırasında vefat etmişlerdi.

Zeyd b. Sâbit ise uzun müddet yaşamış, kırâat hususundaki riyaset kendisine kalmıştı. Zeyd b. Sâbit, Kur’ân'ın cem'i ile emrolunduğunda, kırâat ilmini bu üç kişiden aldığı anlaşılıyor. Bu sırada, Kur’ân'ın ezberlenmesinde, onların dışında başkalarının bulunamayacağı düşünülemez. Bilakis Sahâbe'den bir grup, onların ezberlediğinden daha fazlasını ezberlemişlerdi. Bi'ri Mâune faciasında şehid düşen Sahâbîlere kurra denildiğini, sayılarının yetmiş olduğu, Buhârî'nin «S a h i h»inde zikredilmiştir.

Yine Buhârî, Katâde'den şöyle rivâyet eder: Enes b. Mâlik'e; Resûlüllah devrinde, Kur’ân'ı kimler ezberlemişti? diye sordum. O da: Hepsi Ensârdan olmak üzere, dört kişidir. Bunlar; Ubeyyu'bnu Ka'b, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Zeyd'dir, dedi. Bunun üzerine, Ebû Zeyd kimdir, diye sorunca: Amcalarımdan birdir, cevabını verdi.

Buhârî, Zeyd b. Sâbit tarikiyle Enes'den şu rivâyeti nakleder: Enes, şöyle demiştir: Resûlüllah vefat ettiğinde Kur’ânı şu dört kişinin dışında, kimse hıfzetmemişti. Bunlar; Ebû'd-Derdâ, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Zeyddir.

Bu rivâyet, Katâde'nin rivâyetine iki yönden muhaliftir. Birincisi, Kur’ân'ı hıfzedenlerin, ancak bu dört kişi olduğu açıkça sınırlanmıştır. İkincisi de, Ubeyyu'bnu Ka'b yerine, Ebû'd-Derdâ zikredilmiştir. Bazı ulema, bu dört kişiyle sınırlamayı, kabu! etmemişlerdir.

Mâziri şöyle der: Enes'in rivâyetinde geçen «Kur’ânı onlardan başkası hıfzetmedi» sözü, gerçekten böyle olmasını gerektirmez. Enes bu sözünü, kendilerinden başka Kur’ânı ezberleyen kimselerin bulunduğunu bilmediğinden söylemiş olabilir. Sahâbe sayısının çokluğuna, çeşitli beldelere dağılmış olmalarına rağmen Kur’ânın ezberlenmesi, bu dört kişiyle sınırlanması nasıl mümkün olur? Bu ancak Enes'in, değişik beldelerde olan Sahâbenin her biriyle, tek tek görüşerek, kendisine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, Kur’ânın hıfzını tamamlayamadığını söylemesi ile mümkündür. Bu da son derece zor, alışılagelen adetin dışındadır. Kur’ânın hıfzı işini bu dört kişiyle sınırlaması, kendi bilgisine dayanıyorsa, bunun gerçekle bağdaşması mümkün değildir.

Enes'in bu sözünü bazı mülhidler istismar etmişlerse de, bu sözde onlara delil olacak bir durum yoktur. Sözü, zâhirine hamletmeyi kabul edemeyiz. Kabul etsek bile, gerçeğin böyle olduğunu nereden öğrenmişlerdir? Öğrendiklerini kabul edelim, fakat büyük çoğunluğun Kur’ân'ın tamamını ezberlemiş olması, diğer bir çoğunluğun bütünüyle ezberlemediğini gerektirmez. Ayrıca her ferdin, Kur’ân'ın tamamını ezberlemesi, tevatürün şartından değildir. Bilâkis her fert, ayrı ayrı yerlerden olsa bile, Kur’ân'ın tamamını ezberlemişlerse, tevatür şartı kâfi gelir.

979 Kurtubî şöyle der: Yemâme vak'asında, kurra'dan yetmiş kişi şehid edilmişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında da, Bi'r-i Maûne vak'asında aynı sayıda kurra şehid edilmişti. Enes'in bu dört kişiyi tahsis etmesi, başkalarına nazaran bunlara daha bağlı olması veya, aklına bunlardan başkasının gelmemesidir.

Kadı Ebû Bekri'l-Bâkıllânî şöyle der: Enes'in hadis'i çeşitli yönlerden cevaplanabilir

1 - Bu dört kişiden başka, Kur’ânı hıfzedenlerin olmadığını gerektiren bir mana yoktur.

2. Kur’ân'ın nâzil olduğu kırâat ve diğer vecihlerin hepsini, ancak bunların ezberlediği kastedilmektedir.

3. Kur’ân'ı, tilâvetinden sonra nesh edilenle edilmeyeni, ancak bunlar ezberlemişlerdi.

4. Bu dört Sahâbî, diğer Sahâbeye nazaran Kur’ânın tamamını vasıtasız olarak bizzat Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) fem-i saadetinden almış olmaları kastedilmektedir. Bazı Sahâbenin; Kur’ân'ı dolaylı yoldan almış olmaları ihtimal dahilindedir.

5. Bu dört sahabi, Kur’ân'ı öğrenmek ve öğretmekle meşgul olduklarından, bu özellikleriyle şöhret bulmuşlardır. Bunların bu özelliklerini bilenler, diğer Sahâbenin aynı özelliklere sahip olduklarını fark edememişlerdir. Böylece, Kur’ân'ı ezberleyenlerin bu dört kişiye münhasır kalması, o kimsenin bilgisine dayanmaktadır ki durum, tamamen bunun tersinedir.

6. Kur’ân'ın cem'inden maksat, Kur’ân'ın yazılışıdır. Bu hal, diğerlerinin Kur’ân'ı ezberden cem' etmelerine engel değildir. Fakat bu dört Sahâbî Kur’ânı hem yazıya, hem de ezbere dayanarak cem' etmişlerdir.

7. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bunların dışında Kur’ân'ın hıfzını tamamlama mânasında onu cem' edenin var olduğunu, kimse beyan etmemiştir. Çünkü bunlardan her biri Kur’ân'ı, Resûlüllah'ın vefatından hemen önce inen son âyetle, hıfzını tamamlamışlardır. Belki bu son ve benzeri âyetler indiğinde,daha önce Kur’ân'ın tamamını ezberleyenlerden ancak bu dördü vardı. Her ne kadar son âyetin inişi sırasında, Kur’ân'ı bütünüyle hıfzetmemiş kimseler bulunmuş olsa bile, bunlar gibi Kur’ân'ı ezberleyenlerden değildi.

8. Kur’ân'ın cem'inden maksat, Kur’ân'ın emrine uymak ve gerektiği şekliyle amel etmektir. Ahmed b. Hanbel «e z - Z u h d» adlı eserinde, Ebû'z-Zâhiriyye tarikiyle şu rivâyette bulunmuştur Bir adam Ebû'd-Derdâ'ya gelerek: Oğlum Kur’ân'ı ezberledi, dedi. Ebû'd-Derdâ bu söz üzerine; «Allahım, bizi bağışla.. Kur’ân'ı ancak, onu işitip itaat edenler ezberlemiştir» diye niyazda bulundu.

981 İbn-i Hacer şöyle der: ileri sürülen bu ihtimallerin çoğunda, özellikle sonuncusunda, zorlama vardır. Aklıma bir başka ihtimal de geldi. Bu ihtimal, Kuran'ın ezberlenmesi, Evs kabilesi dışında, sadece Hazrec kabilesine ait olduğu kastedilmektedir. Bu işin iki kabile dışında, Muhacirûndan da olabileceğini gösterir. Çünkü Enes bu sözü, Evs ile Hazrec kabilesi arasında bir iftihar vesilesi yapmıştır.

Nitekim bunu İbn-i Cerîr, Said b. Ebî Arûbe tarikiyle Katâde ve Enesden yaptığı rivâyette Enes'in şöyle dediğini nakleder: Evs ve Hazrec kabileleri, tefahura kapıldılar. Bunlardan Evsliler; aramızda övündüğümüz, şu dört kişidir, dediler. Arşı titreten Sa'd b. Muaz, şehadeti iki şahit yerini tutan Huzeyme b. Sâbit, cenazesini meleklerin yıkadığı Hanzaletu'bnu Ebî Âmir, şiddetli rüzgarın kendisini koruduğu Âsım b. Ebî Sabittir. Hazrecliler bizim de iftihar edeceğimiz dört kişi vardır. Bunlar; başkalarının yapmadığı, Kur’ân'ın hıfzını yapanlar, diyerek adlarını saydılar.

İbn-i Hacer bu konudaki diğer bir görüşü, şöyle beyan eder: Bir çok hadisten anlaşıldığı üzere, Hazret-i Ebûbekr Kur’ân'ı Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatında ezberlemişti. Buhârî'nin ifadesine göre Hazret-i Ebûbekr, evinin avlusunda inşa ettirdiği mescid'de Kur’ân okurdu. Bu kıraati, o zamana kadar inen âyetlerle sınırlı kalıyordu. Hazret-i Ebûbekr'in Kur’ân'ı bizzat Resûlüllah'dan telakki etmesi, her ikisi Mekke'de iken aklının devamlı onda olması, her ikisinin de birbirlerinden çoğu zaman ayrılmaması, şüphe götürmeyen bir gerçektir. Öyle ki Hazret-i Âişe, Resûlüllah'ın sabah akşam kendilerine uğradığını, söyler. Resûlüllah'ın: Müslümanlara Allah'ın Kitab'ını en iyi okuyan, imamet eder sözü, Hazret-i Ebûbekr hakkında gerçekleşmiştir. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığında onu, Muhacirûn ve Ensâr'a imam tayin etmişti. Bu da Hazret-i Ebû Bekr'in Kur’ân'ı diğer Sahâbeden daha iyi okuduğunu gösterir. İbn-i Kesir, buna benzer bir rivâyeti, İbn-i Hacerden önce nakletmişti.

982 Burada şunu ilâve etmek isterim: İbn-i Eşte «K i t a b u' l - M e s â h i f» inde Muhammed b. Sîrin'den sahih bir senedle şunu rivâyet eder: Hazret-i Ebû Bekr, Kur’ân'ı cem' etmeden vefat etmiştir. Hazret-i Ömer, Kur’ân'ı cem' etmeden şehid edildi. İbn-i Eşte bunun izahını yaparken «Kur’ân'ı cem' etmedi» sözünü Bazılarının şöyle açıkladığını söyler; yani Kur’ân'ı bütünüyle ezberden okumadı, mânasına almışlardır.

İbn-i Hacer şöyle der: Ali b. Ebî Talib'den rivâyet edildiğine göre Hazret-i Ali, Resûlüllah'ın vefatı akabinde, Kur’ân'ı nüzûl sırasına göre cem' etmiştir. Bu rivâyeti İbn-i Ebî Dâvud nakleder.

Nesâî, sahih bir senedle Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini rivâyet eder: Kur’ânı cem' ettim, onu her gece okudum. Bu haber Resûlüllah'a ulaşınca: Onu her ayda bir kere hatmet... buyurdular.

Resûlüllah'ın Sağlığında Kur’ân'ı Ezberleyenler:

985 İbn-i Ebî Dâvud, Muhammed b. Ka'bi'l-Kurazi'den hasen bir senedle şöyle dediğini rivâyet eder: Kur’ân'ı Resûlüllah zamanında, Ensâr'dan beş kişi ezberledi. Bunlar; Muaz b. Cebel, Ubâdetu'bnu Sâmit, Ubeyyu'bnu Ka'b, Ebû'd-Derdâ, Ebû Eyyûbi'l-Ensârî'dir.

Beyhaki «M e d h a l» adlı eserinde İbn-i Sîrin'in şöyle dediğini nakleder: Kur’ân'ı Resûlüllah zamanında, haklarında ihtilaf edilmeyen şu dört kişi hıfzetmiştir. Bunlar; Muaz b. Cebel, Ubeyyu'bnu Ka'b, Zeyd ve Ebû Zeyd'dir. Buradaki üç kişiden ikisi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bunlar; Ebû'd-Derdâ ve Hazret-i Osman'dır. Bunların, Hazret-i Osman ve Temimu'd-Dâri olduğu da söylenir.

Beyhaki ve Ebû Dâvud, Şa'bi'nin şöyle dediğini rivâyet ederler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Kur’ân'ı altı kişi hıfzetmiştir.

Bunlar; Ubeyy, Zeyd, Muaz, Ebû'd-Derdâ, Sa'd b. Ubeyd, Ebû Zeyd ve Mucemmi' b. Câriye'dir. Mucemmi' iki veya üç sûre hariç, Kur’ân'ın tamamını Resûlüllah'dan almıştır.

 Ebû Ubeyd, «K i t a b u' l - K ı r a a t»ında şöyle der: Resûlüllah'ın Eshâbından olan kurra şunlardır:

Muhacirûndan; dört halife, Talha, Sa'd, İbn-i Me...-, Huzeyfe, Salim, Ebû Hureyre, Abdullah b. Sâib, Abadile adı verilen dört ..... Hazret-i Âişe, Hazret-i Hafsa ve Hazret-i Ümmü Seleme'dir.

Ensâr'dan ise; Ubâde b. Sâmit, künyesi Ebû Halime olan Muaz, Mucemmi' b. Câriye, Fudaletu'bnu Ubeyd ile Mesleme b. Muhalled'dir.

Bunlardan Bazıları, ezberlerini, Resûlüllahın vefatından sonra tamamladıklarını açıklamıştır. Ancak Enes'in hadisinde bu isimler belirtilmemiştir. İbn-i Ebî Dâvud, Temimu'd-Dâri ve Ukbetu'bnu Âmir'i bunlardan saymıştır. Ebû Âmir'd-Dânî'nin ifadesine göre, Ebû Mûsa'l-Eşarî de Kur’ân'ı hıfzedenlerdendir.

Enes'in ifadesinde geçen Ebû Zeyd'in, Benî Amr b. Avn'dan, Sa'd b. Ubeyd b. Nu'man olduğu söylenir. Buradaki Sa'd b. Ubeyd, Evs kabilesinden, Enes ise Hazrec kabilesindendir. Halbulki Enes, onu amcalarından biri olduğunu söylemişti. Bu görüş, makbul değildir. Ayrıca Şa'bi, Ebû Zeyd ve Sa'd b. Ubeyd'i, önceden geçtiği gibi Kur’ân'ı ezberleyenler arasında saymıştır. Böylece Ebû Zeyd'in, Sa'd, b. Ubeyd olmadığı anlaşılır.

990 Ebû Ahmedi'l-Askerî şöyle der: Kur’ân'ı Evs kabilesinden Sa'd b. Ubeyd dışında, kimse ezberlemedi. İbn-i Habib, «e l - M u h a b b i r» adlı eserinde: Sa'd b. Ubeyd'in Resûlüllah zamanında Kur’ân'ı ezberleyenlerden biri olduğunu söyler.

İbn-i Hacer ise: İbn-i Ebî Dâvud, Kays b. Ebî Sa'saî'nin, Kur’ân'ı ezberleyenler arasında bulunduğunu zikreder. Kays, Hazreclidir. Ebû Zeyd künyesi ile anılır, belki Ebû Zeyd budur, dediğini nakleder. Ayrıca, Sa'd b. Munzir b. Evs b. Zuheyr'i de zikreder. Bu kimse de Harzrec'lidir. Fakat, Ebû Zeyd künyesiyle tanındığına dair bir açıklama bulamadım, diye ilâve eder.

İbn-i Hacer ayrıca: İbn-i Ebî Davud'a bu müşkili kaldıracak bir rivâyet buldum. Buhârî'nin şartlarına uygun, Sümâme'ye isnaden Ebû Dâvud, Enes'den şunu rivâyet eder: Kur’ân'ı cemeden Ebû Zeyd'in adı, Kaysu'bnu's-Seken'dir. Bu kimse, amcalarımdan biri olan Adiyyu'bnu Neccâr kabilesindendir. Vefatında, bir verese bırakmadı, vârisleri biz olduk.

993 İbn-i Ebî Davud, Enesu'bnu hâlidi'l-Ensâri'nin şöyle dediğini nakleder Ebû Zeyd, adiyyu'bnu Neccâr Kabilesinden Kays b. Seken b. Ze'verâ'dır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dan hemen sonra vefat etmiş, ilmini beraberinde götürmüş, kendisinden istifade edilememiştir. Akabe ve Bedir ehlindendir. İsmi, Sâbit'tir, Evs, ve Muaz olduğuna dair rivâyetler vardır.

994 Kur’ân'ı ezberleyenler arasında, Şimdiye kadar isminden söz edilmeyen, Sahabi kadınlardan birini tesbit ettim. İbn-i Sa'd, «T a b a k a t»ında şu rivâyette bulunur: Bize Fadlu'bnu Dukeyn, ona Velid b. Abdillah b. Cemi' rivâyet etti. Velid de, ninem bana Abdullah b. Haris kızı Ümmü Varaka'dan şöyle nakletti, der: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Varaka'yı ziyaret eder, ona şehide diye hitabda bulunurdu.

Bu kadın, Kur’ân'ı ezberlemişti. Resûlüllah Bedir savaşına hazırlık yaparken, kadın, Efendimize şöyle dedi: Ya Resûlüllah, sizinle beraber savaşa katılmama izin verir misiniz? Yaralıları tedavi eder, hastalarınıza bakarım.. Belki Allah bana şehidlik rütbesi verir. Bunun üzerine Resullah: Allah sana şehidlik rütbesini bahsetmiştir, cevabını verdi.

Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, kendi ev halkının başında kalmasını tavsiye etti. Kadının bir müezzini vardı. Ev işlerini yürütmekle vazifelendirdiği kölesi ve ca­riyesi ona, hıyanette bulundular. Hazret-i Ömer: Allah'ın Resûlü'nün dediği çıktı. Re­sullah, haydi gidelim, şehideyi ziyaret edelim, derdi.

2- Kur'an Öğretmekle Meşhur Olanlar

995 Sahâbe-i Kirâmdan Kur'an'ı öğretmekle meşhur olanlar, şu yedi kişidir: Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Ubeyyu'bnu Ka'b, Zeyd b. Sabit, İbn-i Mes'ûd, Ebû'd-Derdâ, ve Ebû Musâ'l-Eş'ari. Zehebî, «Tabakâtu'l-Kurr â»sında böyle zikre­der.

Sahâbeden bir cemaat, kıraati Ubeyy'den almıştır. Bunlardan Bazıları: E-bu Hureyre, İbn-i Abbâs, Abdullah b. Sâib'dir. İbn-i Abbâs ayrıca Zeyd'den de okumuştur. Tabiûndan bir çoğu da, kıraati bunlardan almışlardır.

Bunlardan Medine'de bulunanlar; İbn-i Müseyyeb, Urve, Salim, Ömer b. Abdulaziz, Yesâr b. Süleyman ve Atâ, Muazu'l-Kârî adıyla meşhur olan Muaz b. Haris, AbdurRahmân b. Hurmuzi'l-A'rac, İbn-i Şihab ez-Zührî, Müslim b. Cun-deb ve Zeyd b. Eslem'dir.

Mekke'de bulunanlar; Ubeyd b. Umeyr, Atâ b. Ebî Rebâh, Tavus, Müca-hid, İkrime, İbn-i Ebî Muleyke'dir.

Kufe'de bulunanlar; Alkame, Evsed, Mesrûk, Ubeyde, Amr b. Şurahbil Haris b. Kays, Rabi' b. Husaym, Amr b. Meymûn, Ebû AbdirRahmân es-Sulemî, Zerr b. Hubeyş, Ubeyd b. Nudayle, Said b. Cübeyr, Nehâî ve Şa'bî'dir.

Basra'da bulunanlar; Ebû’l-Âliyye, Ebû Reca', Nasr b. Âsim, Yahya b. Ya-mer, Hasen, İbn-i Şîrîn ve Katâde'dir

1000 Şam'da bulunanlar; Hazret-i Osman'ın yakın arkadaşı Muğiretu'bnu Ebî Şiha-bi'l-Mahzûmî ile Ebû'd-Derda'nın yakın arkadaşı Halife b. Sa'd'dır.

Sonra bazı kimseler, kendilerini tamamen bu konuya verdiler, büyük bir titizlikle kıraatları tesbitte, itina gösterdiler. Hatta bunlar, kendilerine uyulan, u-zaklardan kendilerine gelinen birer İmâm durumuna yükseldiler. Bu imamlardan

Medine'de bulunanlar Ebû Ca'fer Yezîd b. Ka'ka', Şeybe b. Nesâh ve Nâfi' b. Ebî Nuaym'dır.

Mekke'de olanlar; Yahya b. Vessab, Âsim b. Ebî'n-Necûd, Süley­man el-A'meş, Hamze ve Kisâî'dir.

Basra'da olanlar; Abdullah b. Ebî İshâk, İsâ b. Ömer, Ebû Amr b. el-Alâ, Asım el Cuhderî ve Ya'kubu'l-Hadremî'dir.

Şam' dakiler; Abdullah b. Âmir, Atıyye b. Kasi'l-Kilâbî, İsmail b. Abdillah b. el-Muhacir Yahya b. Haris'l-Zemmârî ve Şurayh b. Yezîdi'l-Hadramî'dir.

1006 Bunlardan yedisi, kıraat imamı olarak şöhret buldular.

Nâfi'; aralarında Ebû Ca'fer'in de bulunduğu tâbi'ûndan 70 kişiden,

İbn-i Kesir; Abdullah b. Sâibi's-Sahabi'den,

Ebû Amr; tâbiun'dan,

İbn-i Âmir; Ebû'd-Derdâ ve Hazret-i Osman'ın arkadaşlarından,

Âsim; tâbiun'dan

Hamza; Âsim, A'meş, Sebiî, Mansûr b. Mu'temir ve başkalarından,

Kisâî; Hamza ve Ebû Bekr b. Ayyâş'dan kıraat almışlardır.

1007 Bundan sonra, kıraatlar çeşitli bölgelere yayıldı, değişik tarikler ortaya çıktı. Yedi tarikten her birinin iki ravisi şöhret buldu.

Nâfî'nin râviler; Kâlûn ve Verş.

İbn-i Kesir'in râviler; Kunbul ve Bezzî. Bunlar İbn-i Kesir'in ashabından rivâyet etmişlerdir.

Ebû Amr'ın râvileri; Dûrî ve Sûsî. Bunlar, Yezid yoluyla Ebû Amr'dan rivâyet etmişlerdir

İbn-i Âmir'in râvileri; Hişam ve İbn-i Zekvân'dır. Bunlar Ebû Amr'ın asha­bından rivâyet etmişlerdir.

Âsım'ın râvileri; Ebû Bekr b. Ayyaş ve Hafs'dır.

Hamza'nın râvileri; Halef ve Hallâd'dır. Bunlar, Selim'den rivâyet etmiş­lerdir.

Kisâî'nin râvileri; Dûrî ve Ebû'l-Hâris'dir.

1008 Daha sonra cehalet yayılınca, doğru ile yanlış birbirine karıştı. İşin ciddi­yetini idrak eden imamlar, son derece sıkı bir çalışmaya girdiler, harfleri ve kı­raatlan topladılar, rivâyet ve kıraat vecihlerini seçtiler, kıraatlan; sahih, meşhur ve şaz olarak birbirinden ayırıp bir usûle bağladılar, her biri hakkında kaideler koydular.

1009 Kıraatla ilgili ilk eser yazan, Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam'dır. Sonra; Ahmed b. Cubeyri'l-Kufî, Kâlûn'un ravisi İsmail b. İshak, Ebû Ca'fer b. Cerîr et-Taberî, Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed b. ed-Decuvanî ve Ebû Bekr b. Muca-hid, bu konuda eser verdiler. Bundan sonra her asırda, bu ilmin çeşitli yönle­rinde derli-toplu, müstakil, özlü ve geniş eserler ortaya çıktı. Öyle ki, kıraat imamları sayılamayacak derecede Çoğaldı.

Ebû Abdillah ez-Zehebî ile Ebû'l-Hayr b. el-Cezerî, kurrâ ile ligili Tabakat kitaplarını yazdılar.