EL-İTKÂN | MUTLAK VE MUKAYYED ÂYETLER


 

49 - MUTLAK VE MUKAYYED ÂYETLER

4178 Mutlak; kayıtsız olarak kelimenin mahiyetini gösterir. Mukayyedle birlikte mutlak kelime, hususiyle birlikte umumi kelime gibidir.

Mutlak kelimenin mukayyed olmasına delil bulunursa mukayyed olur, ak­si halde mutlak, mutlak olarak, mukayyed de mukayyed olarak kalır. Çünkü Cenabı Hak bize, Arap diliyle hitap etmiştir.

Mutlak ve mukayyed'in tayininde ölçü şudur: Allahü teâlâ, belli bir du­rum veya şartla, bir konuda hüküm verir, sonra da aynı konuda mutlak olarak başka bir hüküm getirirse, bu iki durum ayrı ayrı incelenir. Şayet mutlak olan bu hükmü, mukayyed olan hükmün dışında başka bir temele dayamak mümkün değilse, bu hüküm mukayyed olur. Şayet dayandığı bir temel varsa ve yine bir başka temele dayanıyorsa, bu hükmün iki temelden birine dayatılmasında ter­cih yapılmaz.

Mutlak kelimenin delile dayanarak mukayyed olmasına misal; ricat, firak ve vasiyet konusunda şahidlerde adaletin şart olmasıdır. Şu âyetler bunun de­lilidir. ***** «..içinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun..» (Talâk, 2.), ***** «..Herhangi birinize ölüm gelip çattığı zaman (edeceğiniz) vasiyyet vaktinde içinizden adalet sahibi iki kişi(yi) şahit (tutun).» (Mâide, 106.). Alış-veriş ve buna ben­zer hususlarda şahadet, mukayyed değil mutlaktır. Şu âyetler de bunun delili­dir: ***** «..Alış-veriş yaptığınız zaman da şahid tutun..» (Bakara, 282.), ***** «..onlara mallarını geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun..» (Nisâ, 6.) âyet. Şu halde adalet, her iki du­rumda da şarttır.

Hükmün takyidine misal, karı-kocanın mirasıdır. ***** «..yapacağı vasiyyetten ya da borcundan sonradır..» (Nisâ, 11.) âyetindeki miras belli şartlara bağlanırken diğer miraslarda hüküm, mutlak olmakla bera­ber, vasiyyet ve borç ödeme şartına bağlanmıştır. Aynı şekilde katil keffaretinde Mü’min bir kadın köle azat edilmesi şart koşulurken, zıhar ve yemin gibi hu­suslarda verilecek keffarette şart yoktur, mutlaktır. Bu mutlak keffaret, kadın kölede olduğu gibi, mukayyed keffarettir.

Abdestte ***** «..dirseklere kadar..» (Mâide,6.) âyetinde olduğu gi­bi, dirseklere kadar kolların yıkanması mukayyed iken, teyemmümde bu husu­sun mutlak olması da bu kabildendir.

***** «..sizden kim dininden dönüp Kâfir olarak ölürse..» (Bakara, 217.) âyetinde, mürted olarak küfür üzere ölenin ame­linin yok olması mukayyed iken, ***** «..kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa çıkmıştır..» (Mâide, 5.) âyetinde amelin yok olması mutlak gelmiştir.

Dört ayaklı hayvanlardan akan kanın haramlığı mukayyed olarak gelmiş­ken bunların dışındakilerde haramlılık, mutlak gelmiştir.

Şâfiî mezhebine göre, yukarıda geçen bütün âyetlerdeki mutlak, mukay­yed üzerine hamledilir. Fakat Bazı ulema, mutlağı mukayyede hamletmezler. Zıhar ve yemin keffaretinde, Kâfir kadın kölenin azad edilmesi ile teyemmümde kolların dirseklere kadar meshedilmesine cevaz verirler ve mürted olanın işle­diği bütün amellerinin kayıtsız-şartsız yok olacağını belirtirler.

Tercih yapılmayan kısma misal ise, katil ve zıhar keffaretinde orucun aralıksız tutulması, temettü orucunun aralıklı tutulması mukayyed kılınmıştır. Ye­min keffareti için tutulan, Ramazan için kaza edilen oruç, mutlaktır. Bu orucun aralıklı veya aralıksız tutulmasının cevazı da mutlak olarak kalır. Bu mutlak hük­mü, birbirine ters düşen her iki kayda hamletmek mümkün olmadığı gibi, arala­rında tercih bulunmadığından bunlardan birine de hamletmek mümkün değildir.

Mutlak-Mukayyed ile İlgili Açıklamalar

Mutlağın mukayyede hamli mümkündür, diyecek olursak bu, lügat bakı­mından mı, yoksa kıyasla mı sorusunu aklımıza getirir. Bunu iki şekilde izah etmek mümkündür:

a- Araplar, umumiyetle sözü kısa ve veciz söylemek istediklerinden, mukayyedle iktifa ederek mutlak sözü tercih ederler.

b- İki hüküm aynı mânada olur, fakat mutlak ve mukayyed olmasa da aralarında bir fark bulunursa hüküm, yukarıda geçtiği gibi verilir. Fakat bu konu­da bazı hükümler bulunur, başka bir konuda bunların bir kısmı zikredilir, bir kısmı zikredilmezse, zikredilmeyenlerin diğerlerine ilhakı gerekmez. Mesela, abdest­te dört azanın yıkanması emredilmişken teyemmümde bunlardan sadece ikisi zikredilmiştir. Bunu abdestte zikredilen azalara hamlederek teyemmümde de baş ve ayakların toprakla meshedilebileceği söylenemez. Keza, zıhar keffare­tinde; fakirlere yemek yedirmek, oruç tutmak ve köle azad etme gibi şartlar zikredilirken, katil keffaretinde sadece ikisi zikredilmiş, fakirlere yemek yedirme şartı konulmamıştır. Bunu birincisine hamletmenin veya fakire yemek yedir­me yerine oruç tutmanın mümkün olacağı mânasında almamak gerekir.