İslam Tarihi | Hicrî 11.Yıl


 

Üsâme b. Zeyd'in Şam Taraflarına Gönderilmek Üzere Hazırlanışı

Sefer Ne Zaman, Niçin, Nasıl Hazırlandı ve Nasıl Geri Kaldı? 

Hicretin 11. yılında Safer ayının çıkmasına dört gece kala, Pazartesi günü, Peygamberimiz aleyhisselam Müslümanlara Rumlarla çarpışmak üzere acele hazırlanmalarını emretti.

Müslümanlar, cihad özlemiyle Peygamberimiz aleyhisselamın yanından dağıldılar.

Peygamberimiz aleyhisselam, ertesi gün sabahleyin, Safer ayının çıkmasına üç gün kala, Salı günü, Üsâme b. Zeyd'i çağırttı ve ona:

" Ey Üsâme! 231 Şam'a, Belka' sınırına, Filistin'deki Dârum'a, 232 babanın öldürüldüğü yere kadar Allah'ın ismi ve bereketiyle git!

Seni bu orduya başkumandan yaptım!

Übnâ halkının üzerine ansızın var! Üzerlerine şimşek gibi saldır!

Giderken de hızlı git! Haberin önüne geç! (Varacağın yere haber ulaşmadan var!)

Yanına kılavuzlar al, casus ve gözcüleri önünden ilerlet!

Allah seni muzaffer kılarsa, onların içinde az kal! " buyurdu.

Safer ayının çıkmasına iki gece kala, Çarşamba günü olunca, Peygamberimiz aleyhisselamda şiddetli bir başağrısı, humma ve ateş başladı.

Peygamberimiz aleyhisselam, Safer ayının çıkmasına bir gece kala Perşembe günü sabahleyin biraz iyileşip Üsâme için kendi eliyle sancak bağladı ve:

" Ey Üsâme! Allah yolunda, Allah'ın ismiyle savaşa çık! Allah'ı inkâr edenlerle çarpış! 233

Savaşın! Fakat ahde Vefâsızlık etmeyin!

Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin!

Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin! Çünkü siz bilemezsiniz, belki onlar yüzünden ibtilâ ve musibete uğrayabilirsiniz!

Fakat, 'Ey Allah'ım! Bizim imdadımıza yetiş! Onların hakkından gel! Onlan bize zarar vermekten vazgeçir! ' deyin!

Onlar size kavuşurlarsa gürültü çıkaracaklar ve bağıracaklardır!

O zaman siz sükûnet ve vakarınızı muhafaza edin ve susun!

Birbirinizle çekişmeyin!

Sonra korku ile zaTa düşersiniz, rüzgârınız kesilip gider! [Enfal: 46]

'Ey Allah'ım! Biz Senin kullarınız! Onlar da Senin kullarındır!

Bizim perçemlerimiz de, onların perçemleri de Senin elindedir!

Onları ancak Sen yenersin! ' deyin!

İyi bilin ki, Cennet kılıçların parıltısı altındadır! " buyurdu. 234

Üsâmeye askerlerin Cürüfte karargâh kurmalarını emretti ve:

" Haydi, Allah'ın ismiyle hareket et! " buyurdu.

Üsâme, bağlanmış sancağı götürüp Büreyde b. Husayb'a verdi. 235

Karargâh Cürüfte, Süleyman Sikâyesi diye anılan yerde kuruldu.

İşinden boşalan, hemen karargâha koştu. 236

İlk Muhacir1erden237 ve Ensardan, 233 savaşa katılmaya hazırlanmayan kimse kalmadı. 239

Hepsi savaşa katılmaya hazırlandı. 240

Hazret-i Ebu Bekir, 241 Hazret-i Ömer, Ebu U beyde b. Cerrah, Sa'd b. Ebi Vakkas, Ebu’l- A' ver S aîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Katâde b. Numan, Seleme b. Eşlem b. Haris. , gibi birçok zâtlar bu orduya katılmış bulunuyorlardı.

Muhacirlerden bazı kişiler, 242 söylenmeye başladılar. 243

Bu hususta en ağır sözü söyleyen de, Ayyaş b. Ebi Rebia idi244 ve:

" İlk Muhacirlerin üzerine şu genç kumandan tayin olunuyor hâ?! " demişti. 245

Üsâme b. Zeyd o zaman onsekiz, 246 ondokuz yaşlarında idi. 247

Bu hususta laf çoğalmaya başladı. Hazret-i Ömer de, işittiği sözleri gelip Peygamberimiz aleyhisselama haber verdi. 248

Peygamberimiz aleyhisselam son derecede kızdı, başına bir sarık sarmış ve üzerinde saçaklı bir elbise olduğu halde Rebiülevvel'in 10'unda Cumartesi günü minbere çıktı. Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra:

" İmdi ey insanlar! Üsâme'yi kumandan yapışım hakkında bazınızdan bana erişen sözler ne oluy-or?! 249

Vallahi, siz şimdi Üsâme'nin kumandanlığına nasıl itiraz ediyorsanız, daha önce onun babasının kumandanlığına da öyle itiraz etmiştiniz! ?

Vallahi, o kumandanlığa nasıl lâyık ve benim katımda insanların nasıl en sevgilisi idiyse, 250 ondan sonra bu oğlu da kumandanlığa öyle lâyıktır! 251

Vallahi, 252 ondan sonra bu da benim katımda insanların en sevgililerindendir! 253

İkisi de her iyiliğe lâyıktır! 254

Size bunu tavsiye ediyorum. 255 çünkü o sizin hayırlı olanlarınızdan, 256 bu işe elverişli bulunan-larınızdandır! " buyurdu, 257 minberden inip evine girdi.

Üsâme ile gidecek olan Müslümanlar, gelip Peygamberimiz aleyhisselamla vedalaşülar. 258

Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı ağırlaşmıştı. 259

Fakat, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Üsâmeyi yollama işini yerine getiriniz! " buyuruyordu. 260

Peygamberimiz aleyhisselamın dadısı ve Üsâme'nin annesi Ümmü Eymen içeri girip:

" Yâ Rasûlalları! Üsâmeyi bir müddet karargâhta bıraksan olmaz mı?

Çünkü Üsâme bu haliyle giderse kendisine pek yararlı olmaz! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Üsâmeyi yollama işini yerine getiriniz! " buyurdu.

Halk karargâha gitti. Pazar gecesi orada yattılar. 261

Pazar günü, Üsâme karargâhtan geldi. Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı çok ağırlaşmıştı. Üsâme ağlayarak yanına girdi.

O sırada, Peygamberimiz aleyhisselamın ağzına ilaç veriliyordu. 262

Hazret-i Abbas Peygamberimiz aleyhisselamın yanında ve kadınlar da çevresinde bulunuyordu.

Üsâme, eğilip Peygamberimiz aleyhisselamı öptü. 263

Peygamberimiz aleyhisselam konuşamıyordu.

Ellerini, semaya kaldırdıktan sonra, Üsâme'nin üzerine indirdi.

Üsâme, bundan, Peygamberimiz aleyhisselamın kendisine dua ettiğini anladı. 264

Rebiülevvel'in 12. Pazartesi günü, Üsâme tekrar Peygamberimiz aleyhisselamın yanına geldi.

Peygamberimiz aleyhisselam, ayılmış, kendisine gelmiş bulunuyordu.

Üsâmeye:

" Allah'ın bereketi üzere kuşluk vakti yola çıkınız! " buyurdu.

Üsâme vedalaşarak karargâha döndü. 265

Peygamberimiz aleyhisselamın zevceleri, Peygamberimiz aleyhisselamın rahatlaşmasına, açılmasına sevinerek saçlarını taramaya başladılar.

O sırada, Hazret-i Ebu Bekir de içeri girdi ve:

" Yâ Rasûlallah! Allah'a hamd olsun ki, açılmış, ayılmış olarak sabaha çıktın!

Bugün, Hârice'nin kızının günüdür.

Bana izin ver de, onun evine gideyim" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam izin verince, Hazret-i Ebu Bekir kalkıp Medine'nin Avâlî semtindeki (Sünuh)'a gitti.

Üsâme, yola çıkacakların hemen karargâhta toplanmaları için halka seslendi. 266

Cürüfte orduya hareket emri verdiği ve kendisi hayvanına binmek istediği sırada, annesi Ümmü Eymen'in gönderdiği elçisi gelip Resûlullah aleyhisselamın Vefât ettiğini haber verdi.

Bunun üzerine Üsâme, Hazret-i Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Medine'ye geldiler.

Peygamberimiz aleyhisselamı Vefât etmiş buldular.

Rebiülevvel ayından oniki gece geçmişti.

Peygamberimiz aleyhisselam, Pazartesi günü, güneş semanın ortasından batıya doğru kaymaya başladığı sırada Vefât etmişti.

Cüruf karargâhındaki Müslümanlar Medine'ye döndüler.

Büreyde b. Husayb da, Üsâme'nin bağlanmış olan sancağı yanında olduğu halde Peygamberimiz aleyhisselamın kapısına kadar gelip, sancağı kapının yanına dikti.

Hazret-i Ebu Bekir'e bey'at edildiği zaman, Hazret-i Ebu Bekir, Büreyde b. Husayb'a sancağı Üsâme'nin evine götürmesini ve gazaya çıkıncaya kadar da açmamasını emretti. 267

-------------------------------------

231. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1117, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 190.

232. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 291, Taberî, Târih, c. 3, s. 188.

233. Vâkıdı, c. 3, s. 1117, İbn Sa'd, c. 2, s. 189-191.

234. Vâkıdı, Megâzî, c. 3, s. 1117-1118.

235. Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 190.

236. Vâkıdî, c. 3, s. 1118.

237. Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

238. İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

239. Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

240. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 291, Taberî, Târih, c. 3, s. 188.

241. İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

242. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 190.

243. İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

244. Vâkıdî, c. 3, s. 1118.

245. Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

246. İbn Sa'd, c. 4, s. 66.

247. Vâkıdî, c. 3, s. 1125.

248. Vâkıdî, c. 3, s. 1118.

249. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

250. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 20, Buhârî, c. 5, s. 145, Müslim, c. 4, s. 1184.

251. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190, Müslim, c. 4, s. 1184.

252. Müslim, c. 4, s. 1885.

253. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190, Ahmed, c. 2, s. 20, Buhârî, c. 5, s. 145, Müslim, c. 4, s. 1884.

254. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

255. Müslim, c. 4, s. 1884.

256. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

257. Müslim, c. 4, s. 1885.

258. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

259. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 190.

260. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

261. Vâkıdî, c. 3, s. 1119.

262. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190.

263. Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190-191.

264. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 301, Vâkıdî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, c. 2, s. 191.

265. Vâkıdî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, c. 2, s. 191.

266. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1120.

267. Vâkıdî. c. 3. s. 1120. İbn Sa'd. Tabakât. c. 2. s. 191.

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtı (Hicrî 11. yıl, Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi günü)

Peygamberimiz aleyhisselamın Ecelinin Yaklaşması ve Ahiret Yolculuğuna Hazırlanması

Peygamberimiz aleyhisselam, Nasr sûresinin inişinden beri, ecelinin yaklaştığını öğrenmiş ve:

" Ey Allah'ım! Seni tesbih eder (eksik sıfatlardan uzak tutar) ve Sana hamd ü sena ederim!

Ey Allah'ım! Beni yarlığa! Şüphe yok ki, tevbeleri en çok kabul eden ve merhametli olan Sensin Sen! " diyerek Allah'a hamd, teşbih ve istiğfara koyulmuş bulunuyordu. 1

Hazret-i Âişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselam son zamanlarında:

'Sübhanallah ve bihamdihi, estağfirullahe ve etûbü ileyhi=Allah'ı her türlü noksanlardan uzak tutar, O'na Kendi hamdi ile hamd ederim. Allah'tan yarlıganmamı diler ve O'na tevbe ederim' sözünü çoğaltınca:

'Yâ Rasûlallah! Ben ne diye 'sübhanallah ve bihamdihi' sözünü çoğalttığını görüyorum?

Sen bundan önce hiç böyle yapmazdın?' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Yüce Rabbim bana ümmetimde bir alâmet göreceğimi haber vermişti ki, o alâmeti gördüğüm zaman, Kendisine çok çok teşbih ve hamdiyle istiğfarda bulunacaktım.

İşte o alâmeti gördüm:

'Allah'ın yardımı ve fetih gelince, sen de insanların fevc fevc Allah'ın dinine gireceklerini görünce, hemen Rabbini hamdiyle teşbih et, O'nun yarlıgamasını dile! Şüphe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir! ' [Nasr: 1-3] buyurdu." 2

İbn Abbas der ki:

" Ömer b. Hattab beni meclisine Bedir savaşına katılmış yaşlı sahabilerle birlikte alırdı.

Bazısı buna içerlemiş olacak ki, kendisine:

'Bunu niçin bizimle birlikte alıyorsun?! Bizim onun kadar oğullarımız var! ' demiş.

Ömer de:

'O, bildiğiniz kimselerden değil! ' cevabını vermiş.

Yine bir gün, beni çağırıp onlarla birlikte meclise almıştı.

Sonradan anladım ki; o gün beni onlara göstermek için çağırmıştı.

'Yüce Allah'ın 'İzâ câe nasrullâhi vel feth... ' kelâmı hakkında ne dersiniz?' diye sordu.

Bazıları:

'Bize yardım ve fetih ihsan edildiğinde Allah'ı hamd ve istiğfar etmemiz emrolunmustur' dediler

Bazısı da sustu, birşey söylemedi.

Bana:

'Sen de mi böyle söylüyorsun ey İbn Abbas?' diye sorunca, ben:

'Hayır! ' dedim.

'Ya ne diyorsun?' diye sordu.

'Bu, Resûlullah aleyhisselamın ecelidir. Ona bunu bildiriyor. 'Allah'ın yardımı ve fetih geldiği vakit, o, senin ecelinin alâmetidir. Artık Rabbini hamd ile tesbit et, O'nun yarlıgamasını dile! Şüphe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir! ' buyuruyor' dedim.

Ömer

'Benim bildiğim de, ancak senin söylediğindir' dedi. 3

Nasr sûresi Allah tarafından bir davetçi idi, Resûlullahın dünyaya vedası idi." 4

" Bugün size dininizi ikmâl..." (Mâide: 3) mealli âyet nazil olduğu zaman Hazret-i Ömer ağlamış,

" Ne için ağlıyorsun! " diye sorulunca:

" Bu, kemâlden sonra noksan ifade eder! Bu, Peygamber aleyhisselamın Vefât edeceğini anlatıyor gibidir! " demişti. 5

Peygamberimiz aleyhisselam bir gün Hazret-i Fâtıma'ya gizlice:

" Cebrail heryıl Kur'ân'ı benimle bir kere mukabele ederdi. Bu yıl ise, iki kere mukabele etti.

Öyle sanıyorum ki, ecelim yaklaşmıştır! " buyurdu. 6

Cebrail aleyhisselamın Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamberimiz aleyhisselamla mukabele edişi, Ramazan aylarında idi.

Cebrail aleyhisselam Ramazan ayında her gece iner, Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamberimiz aleyhisselamla başından sonuna kadar mukabele ederdi. 7 Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtından önceki yılın Ramazan'ında ise, bu mukabele iki kere yapılmıştı. 8

Peygamberimiz aleyhisselam, Veda Haccında Müslümanlarla vedalaştı. 9

Veda Haccından dönerken, Gadîr-i Humm'daki hutbesinde de:

" Ey insanlar! Haberiniz olsun ki; ben de ancak bir insanım!

Çok sürmez, Yüce Rabbimin elçisi bana gelecek, ben de onun davetine icabet edeceğim! " buyur-m ustu. 10

Hazret-i Abbas, bir gün:

" Vallahi, ben Resûlullah aleyhisselamın içimizde ne zamana kadar sağ kalacağını öğreneceğim! " dedi ve ona.

" Yâ Rasûlallah! 11 Görüyorum ki; halk seni hem bizzat, hem de ayaktozlanyla rahatsız ediyorlar! 12

Sen üzerine çıkıp oturacağın birşey, 13 bir taht, 14 halkın tozundan toprağından ve düşmanlardan seni koruyacak15 bir çardaki 6 edinsen, 17 halka oradan konuşma yapsan olmaz mı?" diye sordu. 18

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Vallahi, 19 çok sürmez, 20 onları çağıracağım. 21

Onlar benim sırtımdan ridamı çekecekler. 22 Ökçeme basacaklar. Beni onların tozları bürüyecek. Nihayet Allah beni onlardan rahata erdirecektir! " buyurdu.

Hazret-i Abbas:

" Resûlullahın içimizde pek az kalacağını anladım. 23

Uyurken, rüyamda arzı semaya iple sımsıkı bağlanıp çekilir gibi görmüş, bunu Resûlullah aleyhisselama anlatmıştım.

Resûlullah aleyhisselam:

'Bu, senin kardeşinin oğlunun Vefâtıdır! ' buyurdu" demiştir. 24

Abdullah b. Mes'ud da:

" Peygamberimiz ve Sevgilimiz, Vefâtından bir ay önce bize Vefâtını haber verdi. 25

'Yâ Rasûlallah! Senin ecelin ne zaman?' diye sorduk.

'Ecel yaklaşmış; Allah'a, Cennetü'l-Me'vâ'ya, Sidretü'l-Müntehâ'ya, Refîku'l-Alâ'ya, Kandırıcı Doluya, N asib'e, mutlu ve kutlu yaşantıya dönüş yaklaşmış bulunmaktadır! ' buyurdu. 26

'Yâ Rasûlallah! Seni kim yıkasın?' diye sorduk.

'Ev halkımdan, yakınlık sırasına göre en yakın olanlar! ' buyurdu.

'Yâ Rasûlallah! Biz seni neyin içine sarıp kefenleyelim?' diye sorduk.

'İsterseniz, şu elbisemin içine, yahut Mısır bezine veya kumaşına sarınız! ' buyurdu.

'Yâ Rasûlallah! Senin üzerine cenaze namazını kim kılsın?' diye sorduk ve ağladık.

Kendisi de ağladı ve:

'Allah size rahmet etsin! Sizi peygamberinizden dolayı hayırla mükâfatlandırsın! 27 Siz, beni yıkadığınız ve kefenlediğiniz zaman şu şeririmin üzerine ve şu evimin içindeki kabrimin kenarına koyunuz!

Sonra, bir müddet benim yanımdan çıkıp gidiniz!

Çünkü, benim üzerime, ilk önce iki dostum, Cebrail ve Mikâil, sonra İsrafil, sonra da yanında melek ordularıyla birlikte ölüm meleği Azrail namaz kılacaktır! 28 Bundan sonra, takım takım giriniz, üzerime namaz kılınız ve salât ü selam getiriniz!

Fakat, överek, bağırıp çağırarak beni rahatsız etmeyiniz! 29

Üzerime namaz kılmaya önce ev halkımın erkekleri başlasın!

Sonra, onların kadınları kılsın!

Onlardan sonra da sizler kılarsınız! 30

Ashabımdan burada bulunmayanlara selam söyleyiniz!

Kıyamet gününe kadar şu kavmimden ve dinime, bana tâbi olacak olan kimselere de benden selam söyleyiniz! '

'Yâ Rasûlallah! Seni kabrine kimler koyacak?' diye sorduk.

'Ev halkımla birlikte birçok melekler ki, onlar sizi görürler, fakat siz onları göremezsiniz! ' buyurdu." 31

Vasile b. Eskâ' der ki:

" Resûlullah aleyhisselam, yanımıza çıkıp:

'Sanır mısınız ki, ben Vefâtça sizin sonuncunuzum?

Haberiniz olsun ki; ben Vefâtça sizden önceyimdir!

Sizler ardanda birbirinizi öldürür cemaatler halinde beni takip edeceksiniz! " buyurdu. 32

-------------------------------------

1. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 192, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 392.

2. İbn Sa'd, c. 2, s. 192-193, Ahmed, c. 6, s. 35, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 351.

3. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 337-338, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 94.

4. İbn Sa'd, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 192.

5. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 5, s. 215.

6. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 282, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 101.

7. İbn Sa'd, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 194-195, Ahmed, c. 1, s. 288, Müslim, c. 4, s. 1803.

8. İbn Sa'd, c. 2, s. 194-195, Buharî, c. 6, s. 102, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 562.

9. İbn Sa'd, c. 2, s. 184.

10. Ahmed, c. 4, s. 367, M üslim, c. 4, s. 1873.

11. Zührî, Megâzî, s. 133, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 433-434, İbn Sa'd, c. 2, s. 193 Dârimî, Sünen, c. 1, s. 37.

12. DârimP, c. 1, s. 37.

13. Zührî, s. 133, Abdurrenak, c. 5, s. 434.

14. İbn Sa'd, c. 2, s. 193.

15. Zührî, Megâzî, s. 133, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 434.

16. Dârimî, Sünen, c. 1, s. 37.

17. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 193, Dârimî, c. 1, s. 37.

18. Dârimî, c. 1, s. 37.

19. İbn Sa'd, c. 2, s. 193.

20. İbn Sa'd, c. 2, s. 193, Dârimî, c. 1, s. 37.

21. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434.

22. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, İbn Sa'd, c. 2, s. 193, Dârimî, c. 1, s. 37.

23. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, İbn Sa'd, c. 2, s. 193, Dârimî, c. 1, s. 37.

24. Bezzar ve Taberânîden naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 23-24.

25. İbn Sa'd, c. 2, s. 256, Taberî, Târftı, c. 3, s. 192, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 319 İbn Hacer, Metalibu'l-âliye, c. 4, s. 260.

26. İbn Sa'd, c. 2, s. 256-257, Taberî, c. 3, s. 192, İbn Esîr, c. 2, s. 320, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 253, İbn Hacer, Metalib, c. 4, s. 261.

27. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 256-257, Taberî, Târîh, c. 3, s. 192-193, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 320, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 253, İbn Hacer, M etâlibu'l-âliye, c. 4, s. 261.

28. İbn Sa'd, c. 2, s. 257, Taberî, c. 3, s. 193, Süheylî, Ravıdu'l-ünüf, c. 7, s. 590, İbn Esîr, c. 2, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 253, İbn Hacer, c. 4, s. 261.

29. İbn Sa'd, c. 2, s. 257, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 564, Taberî, c. 3, s. 193, Süheylî, c. 7, s. 590, İbn Esîr, c. 2, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 253, İbn Hacer, c. 4, s. 261.

30. İbn Sa'd, c. 2, s. 257, Belâzurî, c. 1, s. 564, Taberî, c. 3, s. 193, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 253, İbn Hacer, c. 4, s. 261.

31. İbn Sa'd, c. 2, s. 256-257, Belâzurî, c. 1 , s. 564, Taberî, c. 3, s. 192-193, Süheylî, c. 7, s. 590, İbn Esîr, c. 2, s. 320, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 253, İbn Hacer, c. 4, s. 261-262.

32. İbn Sa'd, c. 2, s. 193, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 106.

Peygamberimiz aleyhisselamın Bakiyy Kabristanında Gömülü Mü'minler ve Uhud Şehitleri İçin Dua Edişi

Yüce Allah tarafından, Peygamberimiz aleyhisselama:

" Git de, Bakiyy kabristanı halkı için dua et! " buyuruldu.

Peygamberimiz aleyhisselam dua edip dönünce:

" Git de, Bakiyy kabristanı halkı için tekrar dua et! " buyuruldu.

Peygamberimiz aleyhisselam gitti, onlar için:

" Ey Allah'ım! Bakiyy kabristanı halkını yarlığa! " diye dua etti.

Bakiyy kabristanından dönünce:

" Uhud şehitleri için de dua et! " buyuruldu.

Peygamberimiz aleyhisselam Uhud'a gidip, Uhud şehitleri için de dua etti. 33

Hazret-i Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselam bir gece ridasını ve ayakkabısını çıkarıp ayak ucuna koydu.

İzarının bir kısmını döşeğinin üzerine serip uzandı.

Biraz kestirdikten sonra, ridasını yavaşça aldı, ayakkabısını yavaşça giydi, kapıyı açıp dışarı çıktı, yavaşça uzaklaştı.

Hazret-i Âişe de hemen başörtüsüyle başını örttü, izarıyla büründükten sonra Peygamberimiz aleyhisselamın arkasından gitti.

Bakiyy kabristanına kadar Peygamberimiz aleyhisselamı takip etti.

Peygamberimiz aleyhisselam, bir müddet ayakta durduktan sonra, ellerini kaldırdı: 34

" Selam olsun size ey mü'minler diyarı!

Sizler, bizden önce gitmiş bulunuyorsunuz!

İnşaallah, biz de size katılacağız!

Ey Allah'ım! Onların ecirlerinden bizi mahrum etme!

Onlardan sonra bizleri fitnelere uğratma! " diyerek dua etti. 35

Peygamberimiz aleyhisselam bir müddet durdu, sonra ellerini kaldırdı, el kaldırışını üç kere tekrarladıktan sonra geri döndü.

Peydam berim iz aleyhisselam hızlı hızlı yürümeye başladı.

Hazret-i Aişe de hızlı yürüdü.

Peygamberimiz aleyhisselam koşmaya başladı.

Hazret-i Âişe de koşmaya başladı.

Peygamberimiz aleyhisselam eve yaklaştı.

Hazret-i Âişe, Peygamberimiz aleyhisselamdan önce eve girip yatağına uzandı.

Sonra, Peygamberimiz aleyhisselam içeri girdi. Girince, Hazret-i Âişe'ye:

" Ey Âişe! Neyin var? Ne için kuşkulandın?" diye sordu.

Hazret-i Âişe:

" Birşeyyokyâ Rasûlallah! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ya bana sen haber verirsin, ya da Latîf ve Habîr (herşeyden haberdar) bulunan Rabbim bana haber verecektir! " buyurdu.

Hazret-i Âişe:

" Baban, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Onu sen bana haber ver! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sen benim önümde bulunan karaltıyı gördüm mü?" diye sordu.

Hazret-i Âişe:

" Evet! Sırtıma vurup canımı acıttı! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Evet! Cebrail aleyhisselam bana gelip senden habersizce ayrılmam için bana seslendi. Ben de, senin yanına varmadan habersizce ayrılmayı kabul ettim.

Sen elbiseni çıkarınca, seni uyudu sandım, uyandırmak istemedim. Sen korkarsın diye çekindim.

Yüce Rabbin Bakiyy kabristanındaki halka gidip kendileri için mağfiret dilemeni sana da emrediyor! " buyurdu.

Hazret-i Âişe:

" Yâ Rasûlallah! Ben oraya gidip ne diyeyim?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" 'Selam ve Allah'ın rahmeti bu diyara bizden önce, bizden sonra gelen mü'min ve Müslümanların üzerine olsun!

İnşaallah, bizler de gelip size katılacağız! ' de! " buyurdu. 36

Peygamberimiz aleyhisselam gecenin sonuna doğru Bakiyy kabristanına gidip:

" Selam olsun size ey mü'minler diyarı! İnşaallah, biz de size katılacağız!

Ey Allah'ım! Bakiyyu'l-Garkad halkını yarlığa! " diye dua etmeye başladı. 37

Peygamberimiz aleyhisselamın azadlısı Ebu Nüveyhibe der ki:

" Resûlullah aleyhisselama Bakiyy kabristanında gömülü Müslümanlar için Allahtan mağfiret dilemesi emrolununca, üç kere geceleyin gidip mağfiret diledi.

İkinci gecede, 38 Resûlullah aleyhisselam geceyansı adam gönderip beni çağırttı. 39

Bana:

'Ey Ebu Nüveyhibe! Hayvanımın semerini vur! 40

Şu Bakiyy kabristanında gömülü halk için Allah'tan mağfiret dilemekliğim bana emrolündü. Sen de benimle git! ' buyurdu. 41

Resûlullah aleyhisselam hayvanına bindi, ben de yürüyerek42 kendisiyle birlikte gittim. 43

Bakiyy kabristanına varınca hayvanından indi, ben de hayvanını tuttum. 44

Resûlullah aleyhisselam, onların arasında durup:

'Esselâmü aleyküm ey kabirler halkı ! 45

İnsanların içinde sabahladığı şeylerden, sizin içinde sabahladığınız şey, sizin için daha mutludur! 46

Allah'ın sizleri ondan kurtarmış olduğunu bir bilseydiniz! 47

Birbiri ardınca kıt'alargibi karanlık geceler geliyor!

Onların sonradan gelenleri, öncekilerinden de kötü48 ve baskındır! ' buyurdu. 49

Sonra bana dönüp:

'Ey Ebu Nüveyhibe! Bana dünya hazinelerinin anahtarları ve dünyada temelli kalmak, sonra da Cennet verildi!

Ben bununla Rabbime kavuşmak ve Cennet arasında muhayyer kılındım.

Bunlardan birisini tercih etmekte serbest bırakıldım. 50

Ben de, Rabbime kavuşmayı ve Cenneti tercih ettim! ' buyurdu. 51

Kendisine:

'Babam, anam sana feda olsun! Sen dünya hazinelerinin anahtarlarını ve dünyada temelli kalmayı, sonra da Cenneti seçip alsaydınya! " dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Hayır! Vallahi ey Ebu Nüveyhibe! Ben Rabbime kavuşmayı ve Cenneti tercih etmiş bulunuyorum! ' buyurdu.

Bakiyy kabristanında gömülü Müslümanlar için Allah'ın mağfiretini diledikten sonra, döndü." 52

Hazret-i Âişe de der ki:

" Resûlullah aleyhisselamdan:

'Dünya ile ahiret arasında muhayyer kılınıp birini seçmekte serbest bırakılmadıkça hiçbir peygamber Vefât etmez! ' buyurduğunu hep işitir dururdum.

Peygamber aleyhisselamın ahiret âlemine alınmasına sebep olan buhha'ya tutulup nefes borusunun tıkandığı ve sesinin kalınlaştığı zaman:

'... Allah'ın kendilerine nimetlerverdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, salihlerle birlikte! Onlar ne iyi arkadaştırlar! ' [Nisa: 69] mealli âyeti okuduğunu Peygamber aleyhisselamdan işittim.

Sanırım ki; Peygamber aleyhisselam o zaman53 dünya ile ahiret arasında54 muhayyer kılınmış, ikisinden birini tercihte serbest bırakılmıştı." 55

Bakiyyü'l-Garkad'da gömülü Müslümanlar için dua ettiği gibi, 56 Uhud şehitleri için de dua ve istiğfar etmesi, Peygamberimiz aleyhisselama Allah tarafından emredilmişti. 57

Peygamberimiz aleyhisselam, bir gün Uhud'a gitti, Uhud şehitleri için dua etti. 58

Sonra, dönüp minbere çıktı. 59

Ölülere ve dirilere veda eder gibi, 60 buyurdu ki:

" Ben, sizin Kevser havuzuna ilk erişeniniz, karşılayanınız olacağım ! 61

Kevser havuzunun genişliği Eyle ile Cuhfe arasındaki mesafe gibidir. 62

Sizinle buluşma yerimiz, Havuzdur! 63

Ben sizin hakkınızda şehadet edeceğim!

Ben şu anda havuzumu görüyorum! 64

Şu anda bana yerin hazineleri, yerin anahtarları verildi!

Vallahi, 65 ben sizin için, benden sonra müşriklere dönersiniz diye korkmam!

Fakat, ben sizin için66 dünyaya kapılır ve onun üzerinde67 birbirinizi kıskanırsınız, 68 birbirinizi öldürürsünüz ve sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi siz de yok olup gidersiniz diye korkanım! " buyurdu. 69

-------------------------------------

33. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 205.

34. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 221.

35. İbn Sa'd, c. 2, s. 203, Ahmed, c. 6, s. 71.

36. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 221.

37. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 203-204.

38. Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 488.

39. İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 292, Ahmed, c. 3, s. 489, Taberî, c. 3, s. 190.

40. Ahmed, c. 3, s. 488.

41. İbn İshak, c. 4, s. 292, İbn Sa'd, c. 2, s. 204, Ahmed, c. 3, s. 489, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 38, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 544, Taberî, c. 3, s. 190.

42. Ahmed, c. 3, s. 488.

43. İbn İshak, c. 4, s. 292, İbn Sa'd, c. 2, s. 204, Ahmed, c. 3, s. 489, Belâzurî, c. 1 , s. 544, Taberî, c. 3, s. 190.

44. Ahmed, c. 3, s. 488.

45. İbn İshak, c. 4, s. 292, Ahmed, c. 3, s. 489, Dârimî, c. 1, s. 38, Belâzurî, c. 1 , s. 544 Taberî, c. 3, s. 190.

46. İbn İshak, c. 4, s. 292, İbn Sa'd, c. 2, s. 204, Ahmed, c. 3, s. 489, Dârimî, c. 1, s. 38, Belâzurî, c. 1, s. 544, Taberî, c. 3, s. 190.

47. Ahmed, c. 3, s. 489, Belâzurî, c. 1, s. 544.

48. İbn İshak, c. 4, s. 292, İbn Sa'd, c. 2, s. 204, Ahmed, c. 3, s. 489, Belâzurî, c. 1 , s. 544 Taberî, c. 3, s. 190.

49. Ahmed, c. 3, s. 488, Dârimî, c. 1, s. 38.

50. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 292, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 204, Ahmed, Müsned, c. 3, s. 489, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 38, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 544 Taberî, c. 3, s. 190.

51. İbn Sa’d, c. 2, s. 204, Belâzurî, c. 1, s. 544, Taberî, c. 3, s. 190.

52. İbn İshak, c. 4, s. 292, Ahmed, c. 3, s. 489, Dârimî, c. 1, s. 38, Taberî, c. 3, s. 190.

53. İbn Sa'd, c. 2, s. 229, Ahmed, c. 6, s. 176, Müslim, c. 4, s. 1893.

54. Ahmed, c. 6, s. 176.

55. İbn Sa'd, c. 2, s. 229, Ahmed, c. 6, s. 176, Müslim, c. 4, s. 1893.

56. İbn Sa’d, c. 2, s. 205.

57. İbn İshak, c. 4, s. 300, İbn Sa'd, c. 2, s. 205.

58. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 149, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 94, Müslim , c. 4, s. 1796.

59. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 205, Ahmed, c. 4, s. 149, Buhârî, c. 2, s. 94, Müslim, c. 4, s. 1796.

60. İbn Sa'd, c. 2, s. 205, Müslim, c. 4, s. 1796.

61. İbn Sa'd, c. 2, s. 205, Ahmed, c. 4, s. 149, Buhârî, c. 4, s. 94, Müslim, c. 4, s. 1796.

62. Müslim, c. 4, s. 1796.

63. İbn Sa'd, c. 2, s. 205.

64. İbn Sa'd, c. 2, s. 205, Ahmed, c. 4, s. 149, Buhârî, c. 2, s. 94.

65. Ahmed, c. 4, s. 149, Buhârî, c. 2, s. 94.

66. İbn Sa'd, c. 2, s. 205, Ahmed, c. 4, s. 149, Buhârî, c. 2, s. 94, Müslim, c. 4, s. 1796.

67. İbn Sa'd, c. 2, s. 205, Müslim, c. 4, s. 1796.

68. İbn Sa'd, c. 2, s. 205, Ahmed, c. 4, s. 149, Buhârî, c. 2, s. 94, Müslim, c. 4, s. 1796.

69. Müslim, c. 4, s. 1796.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hastalığını Hazret-i Âişe'nin Evinde Geçirmesine Muvâfakat Edilişi

Peygamberimiz aleyhisselam, Hazret-i Meymûne'nin evinde yedi gün oturdu. 70

Bir gün, bütün zevcelerini yanına çağırdı. 71 Hastalığını Hazret-i Aişe'nin evinde geçirmesi için kendilerinden muvafakat istedi. 72

Onlara:

" Ben yarın neredeyim?" diye sordu.

Nerede olacağını haber verdiler.

Bazıları da:

" Resûlullah aleyhisselam ancak Ebu Bekir'in kızının gününü ister! " dediler ve muvafakat ettiler ve:

" Yâ Rasûlallah! Sana helâldir, bizler ancak kızkardeşleriz! (Bu hususta kıskançlık etmeyiz! )" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam, onlara:

" Sizler, böyle yapmamı (hastalığımı Âişe'nin evinde geçirmemi) bana helâl ediyor musunuz?" diye sordu.

" Evet! " dediler.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam ridasını omuzuna aldı. 73

Hazret-i Âişe der ki:

" Peygamber aleyhisselamın hastalığı ağırlaşıp da ağrısı şiddetlendiği zaman, benim evimde bakılmak üzere zevcelerinden izin istedi, onlar da izin verdiler.

Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselam birtarafinda Abbas, diğer tarafında da başka biri* olduğu halde ayakları yerde sürünerek çıktı. 74 Peygamber aleyhisselamın benim evimde kalacağını işitince, acele kalkıp evime çekildim.

O sırada bir hizmetçim de bulunmuyordu.

Peygamber aleyhisselam için, yastığının içi ızhır otundan doldurulmuş bir döşek serdim. 75

Peygamber aleyhisselam eve gelip de ağrısı şiddetlendikten sonra: 76

'Muhtelif yedi kuyu suyundan 77 üzerime, ağız bağları çözülmedik yedi kırba su dökünüz! Böylelikle, vücudumda biraz hafiflik bulup belki halka vasiyette bulunabilirim' buyurdu.

Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselam zevcesi Hafsâ'nın malı olan bir leğen içine oturtuldu.

Sonra, o kırbaların suyunu üzerine dökmeye başladık.

Nihayet:

'Artık yetişir! ' diye bize işaret buyurdu." 78

-------------------------------------

70. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 546.

71. İbn İshak, c. 4, s. 292, Belâzurî, c. 1, s. 544, Taberî, c. 3, s. 191, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 224-225.

72. İbn İshak, c. 4, s. 292, Buhârî, c. 7, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 544, Taberî, c. 3, s. 191, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 225.

73. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 545.

* Hazret-i Ali (Zührî, Megâzî, s. 130, Ahmed, c. 6, s. 228).

74. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 232, Ahmed, c. 6, s. 34-38, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 57.

75. Ebu Hanfte, Müsned, s. 36.

76. İbn Sa'd, c. 2, s. 232, Ahmed. c. 6, s. 34-38, Buhârî, c. 1. S. 57.

77. İbn İshak, c. 4, s. 299, Dârimî, c. 1, s. 39.

78. Zührî, Megâzî, s. 131, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 43, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 232, Ahmed, Müsned, c. 6, s. 151 , 228, Buhârî, c. 1, s. 57, Dârimî, c. 1, s. 39.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hastalığının Ne Zaman Başlayıp Ne Kadar Sürdüğü, Hastalığının Ne Gibi Hastalıklar Olduğu

Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı Safer ayının son gecesinde, 79 Çarşamba günü, 80 Bakiyyu'l-Garkad kabristanına gidip evine döndükten sonra başağrısı ile başlamıştır. 81 Hazret-i Âişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselam Bakiyy kabristanından dönünce, beni de başı ağrır bir halde bulmuştu. 82 Ben:

'Vay başım! ' diyordum Resûlullah aleyhisselam:

'Vallahi yâ Âişe! Vay başım, diye ben demeliyim! ' buyurdu." 83 Resûlullah aleyhisselamın başağnsı gittikçe ilerliyordu. 84 Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı onüç gün sümnüştür. 85 Peygamberimiz aleyhisselamın hastalıkları:

1. Zehirlenme

2. Humma (şiddetli sıtma),

3. Buhha (nefes borusunun tıkanıp sesin kalınlaşması ve boğuklaşması) idi.

Hazret-i Âişe, Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı sırasında kendisine:

" Ey Âişe! Hayber'de tatmış olduğum zehirli etin acısını zaman zaman duyuyorum. Şu anda kalbimin damarının koptuğunu duymaktayım! " dediğini haber vermiştir. 86

Enes b. Malik de:

" Resûlullah aleyhisselamın küçük dili üzerinde bu zehrin izini ve tesirini görür dururdum" demiştim. 87

Ümmü Bişr b. Berâ' da der ki:

" Resûlullah aleyhisselam Vefâtlarıyla sonuçlanan hastalığa tutuldukları zaman, yanına varmıştım.

Kendisi humma nöbeti geçiriyordu.

Alnına elimle dokundum ve:

'Yâ Rasûlallah! Ben seni hiç kimsenin tutulmadığı hummaya tutulmuş görüyorum! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Bize verilecek ecir ve mükâfat kat kat olduğu gibi, ibtilâlalar da bize böyle kat kat olur! ' buyurdu ve:

'Halk benim hastalığıma ne diyor?' diye sordu.

'Halk, Resûlullahtaki hastalıkzâtülcenptir, diyorlar' dedim.

Resûlullah:

'Allah bana o hastalığı musallat kılmış değildir.

Bu, ancak halka şeytanın bir telkin ve vesvesesidir' buyurdu. 88

'Yâ Rasûlallah! Sen bu hastalığın neden ileri geldiğini sanıyorsun?

Ben oğlumun ölümünün ancak Hayber'de seninle birlikte yemiş olduğu zehirli koyun kebabından ileri geldiğini sanıyorum' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Ey Ümmü Bişr! Ben de bu hastalığımın ancak ondan ileri geldiğini sanıyorum ! 89

Hayber'de oğlunla tatmış olduğum zehirli etin acısından şu anda kalb damarımın koptuğunu duymaktayım. 90

Zaman zaman onun ağrısını, sızısını duyuyorum dur! ' buyurdu." 91

Ebu Ubeyde'nin halası ve Huzeyfe'nin kızkardeşi Fâtıma Hatun da der ki:

" Kadınlarla birlikte Resûlullah aleyhisselamın hastalığını yoklamaya gitmiştik.

Resûlullahı humma hararetinin şiddetinden sanki asılı bir sudan üzerine hep su damlıyormuş gibi buldum!

'Yâ Rasûlallah! Şifa bulman için Allah'a dua etsen! ' dedik.

Resûlullah aleyhisselam:

İnsanların en ağır ibtilâya uğrayanları peygamberlerdir.

Sonra, derecelerine göre, onlardan sonra gelenlerdir' buyurdu." 92

Ebu Saîd el-Hudrî de, Peygamberimiz aleyhisselamı hastalığı sırasında ziyarete gelmişti.

Peygamberimiz aleyhisselamın üzerinde bir şilte örtülü idi.

Ebu Saîd el-Hudrî şiltenin üzerine elini koyduğu zaman, Peygamberimiz aleyhisselamın vücudunun hararetini şiltenin üzerinden hissedip:

" Humman ne kadar da şiddetlidir! ?" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Bize ibtilâ böyle ağırlaştırılır, ecrimiz de kat kat verilir! " buyurdu.

Ebu Saîd el-Hudrî:

" İnsanların en ağır ibtilâya uğrayanları kimlerdir?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Peygamberlerdir! " buyurdu.

Ebu Saîd el-Hudrî:

" Sonra kimlerdir?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Salihlerdir! " buyurdu. 93

Abdullah b. Mes'ud da:

" Peygamber aleyhisselamın hastalığında vücudu hummanın hararetinden şiddetle sarsıldığı sırada yanına varmıştım.

'Yâ Rasûlallah! Sen çok şiddetli bir hummaya tutulmuşsun! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Evet! Ben sizden iki kişinin humması gibi hummaya tutuldum! ' buyurdu.

'Şüphe yok ki, sana iki ecir var! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Evet, öyledir. Hastalığa tutulan hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah onun kusur ve günahlarını ağacın yapraklarının döküldüğü gibi dökmesin! ' buyurdu" demiştir. 94

-------------------------------------

79. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 291.

80. İbn Sa'd, c. 2, s. 206.

81. İbn İshak, c. 4, s. 291 -292, Ahmed, c. 3, s. 489, Dârimî, c. 1, s. 39, Taberî, c. 3, s. 190.

82. İbn İshak, c. 4, s. 292, Ahmed, c. 6, s. 228, Belâzurî, c. 1, s. 544, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 224.

83. İbn İshak, c. 4, s. 292, İbn Sa'd, c. 2, s. 226, Ahmed, c. 6, s. 228, Buhârî, c. 7, s. 8, Dârimî, c. 1, s. 39, Belâzurî, c. 1, s. 544, Taberî, c. 3, s. 198.

84. İbn İshak, c. 4, s. 292, Ahmed, c. 6, s. 228, Belâzurî, c. 1, s. 544, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 224.

85. İbn Sa'd, c. 2, s. 206, Belâzurî, c. 1, s. 559-568.

86. Buhârî, c. 5, s. 137.

87. Müslim, c. 4, s. 1721.

88. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 679, İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 314.

89. Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 175, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 219, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 6, s. 572.

90. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 353, Vâkıdî, c. 3, s. 679, İbn Sa'd, c. 8, s. 314.

91. Vâkıdî, c. 3, s: . 679, İbn Sa'd, c. 8, s. 314, İbn Kayyım, c. 2, s: . 355.

92. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 369.

93. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 208.

94. İbn Sa'd, c. 2, s. 207-208, Buhârî, Sahih, c. 7, s: . 3.

Peygamberimiz aleyhisselamın Bir Yazı Yazdırmak İçin Kalem ve Kağıt Getirilmesini İstemesi

Saîd b. Cübeyr der ki:

" İbn Abbas:

'Perşembe günü! Nedir Perşembe günü?' dedi. 95

Sonra da ağlamaya başladı.

Gözyaşlarının inci taneleri gibi iki yanağına döküldüğünü gördüm. 96

Kendisine:

'Ey İbn Abbas! Nedir bu Perşembe günü?' diye sordum. 97

İbn Abbas:

'Resûlullah aleyhisselamın hastalığının şiddetlendiği gündür! 98

Resûlullah aleyhisselam, hastalandığı ve evinde de Ömerb. Hattab gibi bazı zâtlar bulunduğu sırada: 99

'Bana kalem ve kağıt getiriniz de, size bir yazı yazayım ki, bundan sonra hiçbir zaman dalâlete düşmeyesiniz, doğru yoldan sapmayasınız! ' buyurmuştu. 100

Ömer b. Hattab:

'Resûlullah aleyhisselama hastalığı baskın gelmiştir.

Yanınızda Kur" ân var! Allah'ın Kitabı bize yeter! ' dedi.

Bunun üzerine ev halkı anlaşmazlığa düştüler ve tartışmaya başladılar. 101

Kadınlardan birisi:

'Resûlullah aleyhisselama istediğini getiriniz! ' dedi.

Ömer b. Hattab:

'Sus! Siz onun sahibelerisiniz!

O hastalandığı zaman gözlerinizi sıkar, yaş çıkarırsınız! Sıhhatli olduğu zaman da boynundan tutarsınız (boğazını sıkarsınız)! ' dedi. 102

Peygamberimiz aleyhisselamın zevcesi Zeyneb de:

'Size bir ahid yazdırmak isteyen Peygamber Aleyhi sselamı ne diye dinlemiyorsunuz?' dedi. 103

Kimisi:

'Resûlullah aleyhisselam sizin için yazacağını yazsın! 104 Kalem ve kâğıdı kendisine yak-laştırınız! 105

Sizin için bir yazı yazsın da, hiçbir zaman yolunuzu şaşımnayasınız! '106 diyor, kimisi de:

'Ömer'in dediği yerindedir! ' diyordu. 107

Resûlullah aleyhisselamın yanında108 anlaşmazlığı çoğaltıp sözleri birbirlerine karıştırdı klan 109 ve Resûlullah aleyhisselama baygınlık getirdikleri zaman, 110 Resûlullah aleyhisselam:

'Yanımdan kalkınız! 111

Benim yanımda niza olmaz! 112

Beni kendi halime bırakınız!

Benim şu içinde bulunduğum hal, sizin beni davet ve meşgul ettiğiniz şeylerden hayırlıdır! ' buyurdun 113

Ne büyük musibettir o musibet ki; anlaşmazlıklara düşmek ve sözler birbirine karıştırılmak yüzünden Resûlullah aleyhisselamla onlar için yazacağı yazı arasına girilmiştir. 114

-------------------------------------

95. İbn S a'd, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 242-243, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 355, Buhârî Sahih, c. 5, s. 137, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1259.

96. İbn Sa'd, c. 2, s. 243, Ahmed, c. 1, s. 355, Müslim, c. 3, s. 1259.

97. Müslim, c. 3, s. 1257.

98. İbn Sa'd, c. 2, s. 242, Buhârî, c. 5, s. 137, Müslim, c. 3, s. 1257.

99. İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Buhârî, c. 7, s. 9, Müslim, c. 3, s. 1259.

100. İbn Sa'd, c. 2, s. 243, Ahmed, c. 1, s. 355, Buhârî, c. 5, s. 137, M üslim, c. 3, s. 1259.

101. Zührî, Megâzî, s. 236, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 438, İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1, s. 325, Buhârî, c. 5, s. 138, Müslim, c. 3, 5. 1259.

102. İbn Sa’d, c. 2, s. 243-244.

103. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 245.

104. Ahmed, Müsned, c. 1, s. 325.

105. Zührî, Megâzî, s. 136, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 430-439, İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1, s. 325, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 138, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1259.

106. Zührî, s. 136, Abdurrezzak, c. 5, s. 439, Buhârî, c. 5, s. 138, Müslim, c. 3, s. 1259.

107. Abdurrezzak, c. 5, s. 439, İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1, s. 325, Buhârî, c. 7, s. 9, Müslim, c. 3, s. 1259.

108. Müslim, c. 3, s. 1259.

109. Zührî, s. 136, Abdurrezzak, c. 5, s. 439, İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1, s. 325, Buhârî, c. 5, s. 138, Müslim, c. 3, s. 259.

110. İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1, s. 325.

111. Zühn, c. 136, Abdurrezzak, c. 5, s. 439, İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1 , s. 325, Buhârî, c. 5, s. 138, Müslim, c. 3, s. 1259.

112. Buhârî, c. 1, s. 37.

113. İbn Sa'd, c. 2, s. 242, Müslim, c. 3, s. 1258.

114. Zührî, s. 136, Abdurrezzak, c. 5, s. 439, İbn Sa'd, c. 2, s. 244, Ahmed, c. 1 , s. 325, Buhârî, c. 5, s. 138, Müslim, c. 3, s. 1259.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Ali'ye Yazdırmak İstediği Şeyler

Hazret-i Ali der ki:

" Resûlullah aleyhisselam, ağırlaştığı zaman:

'Ey Ali! Bana bir kürek kemiği getir de, benden sonra ümmetimi doğru yoldan saptırmayacak şeyi onun içine yazayım' buyurdu. 115

Resûlullah aleyhisselamın başı kollarımın arasında bulunuyordu. 116

Gidip gelinceye kadar kendisini kaybetmekten korktuğum için: 117

'Ben, buyuracaklarını ezberimde tutarım! ' dedim. 118

'Namaz kılmaya, zekat vermeye devam etmenizi, ellerinizdeki kölelerin haklarını gözetmenizi tavsiye ederim! ' buyurdu. 119

'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh' diyerek şehadette bulunmayı da emretti.

'Bu iki gerçeğe şehadette bulunana, Cehennem ateşi haram olur' buyurdu." 120

-------------------------------------

115. İbn Sa'd. Tabakât. c. 2, 5. 243.

116. İbn Sa'd, c. 2, s. 243.

117. İbn Sa'd, c. 2, s. 243, Ahmed, c. 1, s. 90.

118. Ahmed, c. 1 , s. 90.

119. İbn Sa'd, c. 2, s. 243, Ahmed, c. 1, s. 90.

120. İbn Sa'd. c. 2. s. 243.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Osman'la Gizli Konuşması

Peygamberimiz aleyhisselam, ziyaretine gelen Hazret-i Osman'ı görünce, ona:

" Yakınıma gel! " buyurdu.

Hazret-i Osman, yaklaşıp Peygamberimiz aleyhisselamın üzerine eğildi.

Peygamberimiz aleyhisselam ona gizlice birşey söyledi.

Hazret-i Osman başını kaldırınca, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sana söylediğim şeyi anladın mı?" diye sordu.

Hazret-i Osman:

" Evet! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam ona tekrar

" Yakınıma gel! " buyurdu.

Hazret-i Osman, Peygamberimiz aleyhisselamın üzerine tekrar eğildi.

Peygamberimiz aleyhisselam yine ona gizlice birşey söyledi.

Hazret-i Osman başını kaldırınca, Peygamberimiz aleyhisselam ona:

" Sana söylediğim şeyi anladın mı?" diye sorunca, o da:

" Evet, onu kulağım işitti, kalbim de ezberledi! " diye cevap verdi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam ona:

" Haydi git! " buyurdu. 121

-------------------------------------

121. Ahmed. Müsned. c. 6. s. 263.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Ebu Bekir Hakkında Yazı Yazdırmak İstemesi

Peygamberimiz aleyhisselam, rahatsızlığı ağırlaştığı sırada, Abdurrahman b. Ebu Bekir'e:

" Bana kalem kağıt getir de, Ebu Bekir için bir yazı yazayım (yazdırayım) ki, onun üzerinde anlaşmazlığa düşülmesin! " buyurdu.

Abdurrahman b. Ebu Bekir kalem kağıt getirmek için kalkınca:

" Otur! Ebu Bekir üzerinde anlaşmazlığa düşülmesine Allah da, Müslümanlar da razı olmaz! " buyurdu. 122

Sonra, Hazret-i Âişe'ye:

" Bana baban Ebu Bekir'i ve senin kardeşini çağır, bir yazı yazayım, yazdırayım.

Çünkü, ben bir heveslinin heveslenip:

'Ben bu işe herkesten önce gelirim! ' demesinden korkuyorum! 123

Oysa ki, Allah da, mü'minler de Ebu Bekir'den başkasına razı olmaz! " buyurdu. 124

Peygamberimiz aleyhisselam " Bana Ebu Bekir'i çağırınız" buyurduğu zaman, Hazret-i Ömer'i çağırmışlardı.

Peygamberimiz aleyhisselam, ayılınca tekrar:

" Bana Ebu Bekir'i çağırınız! " buyurdu.

Yine Hazret-i Ömer'i çağırdılar.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Herhalde sizler de Yusuf aleyhisselamın sahibeleri olan kadınlar takımındansınız! " * buyurdu. 125

-------------------------------------

122. Ahmed, c. 6, s. 47, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 541.

123. Müslim, Sahih, c. 4, s. 1857.

124. Müslim, c. 4, s. 1857, Belâzurî, c. 1, s. 541.

* Mısır azizinin karısı, içkicibaşının karısı, ekmekçibaşının karısı, seyisçibaşmın katısı, hapishane müdürünün karısı olup; bunlar Hazret-i Yusufu Mısır azizinin zevcesi Züleyhâ'ya boyun eğdirmek için kandırmaya çalışmışlardı (Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 316, Kurtubî, Tefsir, c. 2, s. 176).

125. İbn Sa’d, c. 2. S. 225.

Peygamberimiz aleyhisselamın Bir Uyarısı

Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı sırasında yanında konuşulurken, Hazret-i Ümmü Seleme ile Hazret-i Ümmü Habibe, Habeş ülkesinde içinde suretler bulunan bir kilise gördüklerini anlattılar.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Gerçekten de onlar içlerinde iyi bir kimse bulunur da ölürse, onun kabri üzerine bir mescid yaparlar, o suretleri bu mescide asarlardı.

Onlar, Kıyamet gününde Allah katında yaratıkların en kötüleri olacaklardır! " buyurdu. 126

Peygamberimiz aleyhisselam, Vefâtından beş gün önce, 8 Rebiülevvel Perşembe günü de:

" Dikkat ediniz! Sizden önceki kimseler, peygamberlerinin ve salih kişilerinin kabirlerini mescidler haline getirirlerdi.

Sizler sakın kabirleri mescid haline getirmeyiniz!

Ben sizi böyle şeyden men ederim! 127

Allah'ın laneti Yahudilerle Hıristiyanlara olsun ki, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edindil-er. 128

Allah peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen kavmi kahretsin! 129 Arap yanmadasında, 130 Arap toprağında131 iki din bırakılmayacaktır! " buyurdu. 132

-------------------------------------

126. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 239, Ahmed, Müsned, c. 6, s. 51, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 110-111, Müslim, Sahih, c. 1, s. 375-376..

127. İbn Sa'd, c. 2, s. 240, Müslim, c. 1, s. 377-378.

128. Zührî, Megâzî, s. 131, Abdumenak, Musannef, c. 5, s. 431-432, İbn Sa'd, c. 2, s. 240, Ahmed, c. 1, s. 218, Müslim, c. 1 , s. 377.

129. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 316, Ahmed, c. 6, s. 274.

130. İbn İshak, c. 4, s. 316.

131. İbn Sa’d, c. 2, s. 240.

132. İbn İshak, c. 4, s. 316, İbn Sa'd, c. 2, s. 240.

Peygamberimiz aleyhisselamın Müslümanlara Son Hitap ve Tavsiyeleri

Ensardan Numan b. Beşir'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı ağırlaştığı zaman, halk: "Ondan sonra bu işi kim yönetecek?" diye konuşmaya başladılar.

Kimisi: " Ebu Bekir yönetir! "

Kimisi de: " Übeyy b. Ka'b yönetir! " dediler.

Numan b. Beşir, Übeyy b. Ka'b'ın yanına varıp, ona: " Ey Übeyy! Halk Ebu Bekir'i Resûlullah aleyhisselamın yerine halife yapmak istiyorlar! ?

Hemen gidip bu işin ne olacağına bakalım! " dedi.

Übeyy b. Ka'b: " Benim bu hususta Ensar hakkında birşey işitmişliğim yoktur!

Allah onu vefât ettirinceye kadarda ben bunu kendisine anıcı değilim! " dedikten sonra, Numan b. Beşir'le birlikte gittiler.

Sabah namazından sonra kendisine çanak içindeki çorbadan yudumlattıkları sırada Peygamberimiz aleyhisselamın yanına girdiler.

Peygamberimiz aleyhisselam, çorbasını içmekten boşalınca, Übeyy'e dönüp: " Bu sana ne söylemişti?" diye sordu.

Übeyy b. Ka'b: " Bizi (Muhacirlere) tavsiye buyur! " dedi. 133

Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Abbas, Ensar meclislerinden bir meclise uğramışlardı. Ensarın ağladıklarını görünce, onlara: " Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordular.

Onlar da: " Resûlullah aleyhisselamın huzurunda bulunduğumuz günleri hatırladık! " dediler.

Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Abbas gelip bunu Peygamberimiz aleyhisselama haberverdiler. 134

" Ensarın kadınları erkekleri Mescidde ağlıyorlar! " denildi.

Peygamberimiz aleyhisselam: " Onlar niçin ağlıyorlar?" diye sordu." Sen öleceksin diye korkuyorlar! " dediler. 135 O sırada, Fadl b. Abbas Peygamberimiz aleyhisselamın yanına girmişti.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona: " Ey Fadl! Şu sarığı başıma sar! " buyurdu.

Fadl b. Abbas sarığı sarınca, 136 ona: " Tut elimden! " buyurdu. O da, Peygamberimiz aleyhisselamın elinden tuttu. 137

Peygamberimiz aleyhisselam, büyük bir ridayı sarınıp bürünmüş ve başını da boz bir sank ile bağlamış olduğu halde138 minbere oturdu; 139 ki bu, Peygamberimiz aleyhisselamın minbere son oturuşu idi. 140

Peygamberimiz aleyhisselam bu günden sonra bir daha minbere çıkmadı. 141 Minbere çıkınca, Fadl b. Abbas'a:

" Halka seslen! " buyurdu. Fadl b. Abbas seslenince, Müslümanlar Mescidde toplandılar. 142 Mescid Müslümanlarla doldu.

Peygamberimiz aleyhisselam, kelime-i şehadet getirdikten sonra: 143

" Ey insanlar! Ben size olan nimetinden dolayı O Allah'a hamd ederim ki, Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur! " diyerek 144 Allah'a hamd ü seneda bulundu. 145

Her zaman yaptığı gibi, Uhud günü şehit düşen Müslümanlar için de Allah'tan mağfiret diledi. 146 Sonra: " Ey insanlar! Yakınıma geliniz! " buyurdu. Müslümanlar Peygamberimize doğru geldiler. 147

" Ey insanlar! Bana haber verildiğine göre sizler, Peygamberinizin vefât edeceğinden korkuyormuşsunuz!

Benden önce gönderilip ümmeti içinde temelli kalmış bir peygamber var mıdır ki, ben de içinizde temelli kalayım?! İyi biliniz ki; ben Rabbime kavuşacağım! O'na siz de kavuşacaksınız! İlk Muhacirlere karşı hayırlı olmanızı, onların da aralarında birbirlerine karşı hayırlı olmalarını tavsiye ederim!

Yüce Allah:

'Asra andolsun ki, muhakkak insan kesin bir ziyandadır!

Ancak iman edenlerle güzel ve yararlı amellerde bulunanlar, bir de, birbirlerine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değildir' [Asr: 1-3] buyurmuştur.

Muhakkak ki, bütün işler Yüce Allah'ın izniyle cereyan eder. Geç olacak şeyleri acele istemeniz birşey sağlamaz! Çünkü, Yüce Allah hiç kimsenin acele etmesiyle acele etmez!

Allah, Kendisini yenmeye kalkanı yener, mahveder! Aldatmaya kalkanı da zararlı çıkarır!

'Demek, idareyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yeryüzünde fesat çıkaracak, akrabalık münasebetlerini bile keseceksiniz, öyle mi?!' [Muhammed: 22]148

Hiçbir peygamber, arkasında bir cemaat bırakmadıkça vefât etmemiştir. Ben de, sizin içinizde Ensarı bıraktım.

Allah'tan sakınmanızı ve onlara karşı iyi davranmanızı tavsiye ederim. Bilirsiniz ki, onlar mallarını sizinle bölüştüler! Size darlıkta da, bollukta da iyilik ve yardım ettiler! Onların hakkını tanıyınız! 149

Çünkü, onlar sizden önce Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş ve siz Muhacirlere iyilik etmiş olan kimselerdir. Onlar, meyve ve mahsullerini sizinle bölüşmediler mi? Onlar size yurtlarında yervermediler mi?

Kendileri muhtaç oldukları halde, sizi kendilerine tercih etmediler mi? 150 Ey Muhacirler cemaati! Siz çoğalmış olduğunuz halde sabaha çıktınız! Ensar ise çoğalmamış olarak sabaha çıktılar. 151 Ey Muhacirler cemaati! 52 İyi biliniz ki, Ensar cemaati gitgide azalacaklar, 153 hatta yemek içindeki tuz gibi olacaklar! 154 Sizler ise çoğalacaksınız! 155 Başka insanlar da çoğalacaklar! 156

Ensara karşı iyi davranmanızı size tavsiye ederim 1157 Çünkü onlar benim sırdaşlarım, 158 sığınağım ve barınağım oldular. 159 Onlar, üzerlerine aldıkları yardım vazifesini tamamıyla yerine getirmişlerdir. Kendilerine ancak mükâfat verilmesi kalmıştır. 160

Sizden, 161 Muhammed ümmetinden her kim bir iş başına geçer de bir kimseye zarar veya yarar vermeye gücü yetecek hale gelirse, 162 Ensardan iyilik edenlerin iyiliğini kabul, kötülük edenlerin de kötülüğünü affetsin! 163 Onların iyilerine iyilik ediniz! Kötülüklerinden de geçiniz! 64 İyi biliniz ki, ben sizden önce gidecek, sizi bekleyeceğim! Siz de gelip bana kavuşacaksınız! Dikkat ediniz! Sizinle buluşma yerimiz Havuz başıdır! Yarın benimle buluşmak isteyen, elini ve dilini günahtan çeksin! Ey insanlar! Günah, nimetlerin değiştirilmesine sebeb olur. Halk iyi olduğu zaman, yöneticileri de iyi olur. Halk kötü olduğu zaman, yöneticileri de kötü olur. 165

Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, 166 ben şu saatte Havuzumun üzerinde duruyor, 167 şu bulunduğum yerden Havuzuma bakıyorum! 168

Sânı yüce olan 169 Allah, bir kulunu dünya ile, 170 dünya zineti ile, 171 istediği 172 dünya nimetlerini kendisine vermekle 173 kendi katındaki nimetler arasında muhayyer kıldı. Bunlardan birisini seçmekte serbest bıraktı. O kul da174 ahireti, 175 Allah katında olanı tercih etti, seçti" buyurdu. 176 Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselamın kendisinden bahsettiğini anladı. 177 Cemaat içinde Hazret-i Ebu Bekir'den başka hiç kimse Peygamberimiz aleyhisselamın maksadını anlayamadı. 178 Hazret-i Ebu Bekir ağlamaya başladı. 179 Gözleri yaşla doldu. 180 Ağlayarak: 181 " Babam, anam sana feda olsun182 yâ Rasûlallah! Sana babalarımızı, analarımızı, 183 canlarımızı, mallarımızı, 184 evlatlarımızı 185 feda ederiz! " dedi. 186 Mescidde bulunan Müslümanlar, Hazret-i Ebu Bekir'in ağladığını görünce:

" Resûlullah aleyhisselam dünya hayatıyla Rabbine kavuşma arasında Rabbi tarafından muhayyer kılınan ve Yüce Rabbine kavuşmayı tercih eden salih bir kişiden bahsederken, şu şeyhin ağlama haline şaşmaz mısınız?! " dediler. Halbuki o, Resûlullah aleyhisselamın söylediği sözün mânâsını onlardan daha iyi biliyordu. 187

Ebu Saîd el-Hudrî der ki: " Ben kendi kendime: 'Allah'ın bir kulunu dünya nimetiyle ahiret nimetleri arasında muhayyer bırakmasında, onun da ahireti tercih etmesinde ne var ki, şu şeyhi ağlatıyor?! " demiş, 188 ona: " Ey Ebu Bekir! Sen bir kulun dünya ile ahiret arasında muhayyer kılınıp onun da ahireti tercih edişine ne diye ağlıyorsun?" diye sormuştum. 189 Meğer, muhayyer kılınan kul, Resûlullah aleyhisselammış! Bunu, Ebu Bekir bizden daha iyi biliyormuş! 190 Peygamberimiz aleyhisselam, Ebu Bekir'e bakıp: 191 " Ey Ebu Bekir! Ağlama 192

Ey insanlar! 193 İnsanlardan;194 canında, 195 malında, 196 arkadaşlığında197 bana karşı Ebu Bekir b. Ebu Kuhâfe'den daha fedakâr ve cömert davranan bir kimse yoktur. 198

Eğer, Rabbimden başka, 199 insanlardan dost tutmuş olsaydım, muhakkak ki Ebu Bekir'i dost tutardım! Fakat, İslâm kardeşliği 200 daha üstündür! 201 Haberiniz olsun ki, 202 sahibiniz, Yüce Allah'ın dostudur! 203 (Evlerinizden) şu Mescide açılan kapıları kapatınız! Yalnız Ebu Bekir'in kapısı açık kalsın! 204 Ben Ebu Bekir'in kapısının üzerinde bir ışık, başka kapıların üzerinde ise karanlık görüyorum ! 205 Nihayet, ben de bir insanım! 206 Aranızdan bazı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir! 207 Ben kimin malından ne almışsam, işte malım, o da gelsin alsın! İyi biliniz ki; benim katımda sizin en önde geleniniz, 208 en sevgili olanınız 209 varsa, hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden 210 kişidir ki, Rabbime onun sayesinde helâlleşmiş olarak, 211 gönül hoşluğu ve rahatlığı ile 212 kavuşacağımdır! 213

Hiç kimse 'Resûlullahın kin ve düşmanlık beslemesinden korkarım! ' diyemez! 214 İyi biliniz ki; 215 kin ve düşmanlık beslemek asla benim huyumdan ve halimden değildir! 216 Ben aranızda durup bu sözümü tekrarlamaktan kendimi müstağni göremiyorum! " buyurduktan sonra, sözlerini tekrarladı. 217

Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı: 218 " Senden bir isteyici istekte bulununca, sen ona üç dirhem vermemi emretmiştin, ben de vermiştim" dedi. 219

Peygamberimiz aleyhisselam: " Doğru söylüyorsun, dur! Ey Fadl b. Abbas! Buna üç dirhem ver! " buyurdu. 220

" Ey Allah'ım! Ben ancak bir insanım! Müslümanlardan hangi kişiye ağır bir söz söylemiş veya bir kamçı vurmuş veya lanet etmişsem, Sen bunu onun hakkında temizliğe, ecre ve rahmete ermesine vesile kıl! 221

Allah'ım! Ben hangi mü'mine ağır bir söz söylemişsem, Sen o sözümü Kıyamet gününde o mü'min için Sana yakınlığa vesile kıl! " diye dua etti. 222

Sonra da: " Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, o, onu hemen ödesin, dünyada rüsvay olurum demesin! İyi biliniz ki; dünya rusvaylığı ahiret rusvaylığından hafiftir" buyurdu. 223

Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı ve: 'Yâ Rasûlallah! Ben Allah yolunda savaş ganimetine hıyanet etmiş, üzerime üç dirhem geçirmiştim! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona: " Sen bu hıyaneti ne için yaptin?" diye sordu.

Adam: " Ona ihtiyacım vardı" dedi. Peygamberimiz aleyhisselam " Ey Fadl b. Abbas! Bu kişiden Beytü'l-mâl (hazine) hesabına üç dirhem teslim al! " buyurdu. 224

Peygamberimiz aleyhisselam: " Ey insanlar! 225 Nefsinden korkan varsa, ayağa kalksın da, kendisi için dua edeyim! " buyurdu. Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı: 226 " Yâ Rasûlallah! Ben çok pintiyim, korkağım, çok da uykucuyum! Allah'a dua et de, benden pintiliği, korkaklığı ve uykuculuğu girersin! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam ona dua etti. 227 Sonra, bir adam ayağa kalktı ve: " Yâ Rasûlallah! Ben çok yalancıyım! Çirkin sözlü, çirkin işliyim! Hem de uykucuyum! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam: " Ey Allah'ım! Ona doğru sözlülük ve iman olgunluğu nasip et! Uyumak istedikçe, kendisinden uykuyu gider! " diye dua etti.

Daha sonra, bir adam ayağa kalktı ve: " Vallahi yâ Rasûlallah! Ben de çok yalancıyım! Hem de münafığım! Benim işlemediğim hiçbir kötülük yoktur! " dedi.

Hazret-i Ömer, ona: " Be adam! Kendini rezil ve rüsvay ettin! " dedi. Peygamberimiz aleyhisselam: " Ey İbn Hattab! Dünya rusvaylığı ahiret rusvaylığından hafiftir! " buyurdu ve adam için de: " Ey Allah'ım! Ona doğru sözlülük ve iman olgunluğu nasip et! Kendisinin kötü işlerini hayra çevir! " diyerek dua etti. 228

Sonra, bir kadın ayağa kalkıp: " Bende şöyle şöyle haller var! Allah'a dua et de, benden bu halleri gidersin! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona: " Sen Âişe'nin evine git! " buyurdu. 229 Sonra, minberden indi. 230 Hazret-i Âişe'nin evine dönünce, kadının başına asasını koyduktan sonra, ona dua etti. Hazret-i Âişe, kadın daha yanından ayrılmadan Peygamberimiz aleyhisselamm duasının tesirini gördüğünü söyler. 231

-------------------------------------

133. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 259.

134. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 226.

135. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 252.

136. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 255.

137. Taberî, Târih, c. 3, s. 191.

138. İbn Sa'd, c. 2, s. 252, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 223, c. 4, s. 226.

139. Buhârî, c. 1, 5. 223, 0. 4, s. 226, Taberî, c. 3, s. 191.

140. Buhârî, c. 1, s. 223.

141. Buhârî, c. 4, 3. 226.

142. Taberî, c. 3, s. 191.

143. İbn Sa'd, c. 2, s. 251.

144. Taberî, c. 3, s. 191.

145. Zührî, Megâzî, s. 131, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 431, İbn Sa'd, c. 2, s. 225, 228, 255, Ahmed, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1, s. 223.

146. Zührî, s. 131, İbn İshak, c. 4, s. 299, Abdurrezzak, c. 5, s. 431, İbn Sa'd, c. 2, 228, 251.

147. Buhârî, c. 1, 3. 223.

148. Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 2, s. 434, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 463-464.

149. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, s. 11.

150. Kastalânî, c. 1, s. 484, Halebî, c. 3, s. 463-464.

151. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 259.

152. Zührî, Megâzî, s. 131, İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 4, s. 300, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 547.

153. Zührî, s. 131, Ahmed, Müsned, c. 3, s. 272, Buhârî, c. 1, s. 223.

154. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 259.

155. Zührî, s. 131, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 431.

156. İbn İshak, c. 4, s. 300, İbn Sa'd, c. 2, s. 251, Ahmed, c. 3, s. 272, Buhârî, c. 1, s. 223, c. 4, s. 227, İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 259.

157. Buhârî, c. 4, s. 226, Belâzurî, c. 1, s. 547.

158. Zührî, s. 131, İbn İshak, c. 4, s. 300, İbn Sa'd, c. 2, s. 251 , Ahmed, c. 3, s. 272, Buhârî, c. 4, s. 226, Belâzurî, c. 1 , s. 547.

159. Zührî, s. 131, İbn İshak, c. 4, s. 300, İbn Sa'd, c. 2, s. 251, Belâzurî, c. 1, s. 548.

160. Buhârî, c. 4, s. 226.

161. Buhârî, c. 4, s. 227.

162. Buhârî, c. 1, s. 233, c. 4, s. 227.

163. Zührî, s. 131 , Abdurrezzak, c. 5, s. 431, İbn Sa'd, c. 2, s. 252, Ahmed, c. 3, s. 272, Buhârî, c. 1, s. 223, c. 4, s. 227, İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 259.

164. Zührî, s. 131, İbn İshak, c. 4, s. 300, Abdurrezzak, c. 5, s. 431, İbn Sa'd, c. 2, s. 251 -252, Belâzurî, c. 1, s. 548.

165. Kastalânî, Mevâhib, c. 2, s. 484-485, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 464.

166. İbn Sa'd, c. 2, s. 231 , Dârimî, c. 1, s. 37.

167. İbn Sa'd, c. 2, s. 231 , Ahmed, c. 3, s. 91.

168. Dârimî, c. 1, s. 37.

169. Buhârî, c. 1, s. 119.

170. İbn İshak, c. 4, s. 299, Abdurrezzak, c. 5, s. 491 , İbn Sa'd, c. 2, 5. 227, Buhârî, c. 1, s. 119.

171. Ahmed, c. 3, s. 91, Dârimî, c. 1, s. 37.

172. Tirmizî, c. 5, s. 608.

173. Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608.

174. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 2099, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 277, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 119, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1854, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 678, Belâzurî, c. 1, s. 547.

175. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 91 , Dârimî, Sünen, c. 1, s. 37.

176. İbn İshak, c. 4, s. 299, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 443, İbn Sa'd, c. 2, s. 227 Ahmed, c. 3, s. 97, Buhârî, c. 1 , s. 119, Müslim, c. 4, s. 1854, Dârimî, c. 1, s. 37, Belâzurî, c. 1, s. 547.

177. Abdurrezzak, c. 5, s. 431, Belâzurî, c. 1, s. 547.

178. İbn Sa'd, c. 2, s. 231 , Ahmed, c. 3, s. 92, Dârimî, c. 1, s. 37.

179. Abdurrezzak, c. 5, s. 431, İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Buhârî, c. 1, s. 119, Müslim, c. 4, s. 1854, Dârimî, c. 1, s. 37, Belâzurî, c. 1, s. 547.

180. Dârimî, c. 1, s. 37.

181. Müslim, c. 4, s. 1854.

182. Ahmed, c. 3, s. 91.

183. İbn İshak, c. 4, s. 299, İbn Sa'd, c. 2, s. 231, Ahmed, c. 3, s. 91 , Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608, Dârimî, c. 1 , s. 38.

184. İbn Sa'd, c. 2, s. 231 , Ahmed, c. 3, s. 91, Dârimî, c. 1, s. 38, Belâzurî, c. 1, s. 547.

185. İbn Sa'd, c. 2, s. 231 , Ahmed, c. 3, s. 91, Belâzurî, c. 1, s. 547.

186. İbn İshak, c. 4, s. 299, Ahmed, c. 3, s. 91, Müslim , c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608, Dârimî, c. 1, s. 38, Belâzurî, c. 1, s. 547.

187. Ahmed, c. 3, s. 478, Tirmizî, c. 5, s. 607-608.

188. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Buhârî, c. 1, s. 119-120.

189. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 547.

190. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Buhârî, c. 1, s. 120, Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608.

191. Belâzurî, c. 1, 5. 547.

192. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Buhârî, c. 1, s. 120.

193. İbn Sa'd, c. 2, s. 227.

194. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Buhârî, c. 1, s. 120, Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608.

195. Ahmed, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1, s. 120.

196. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Ahmed, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1, s. 120, Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608.

197. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Ahmed, c. 3, s. 18, Müslim, c. 4, s. 1854, Tirmizî, c. 5, s. 608.

198. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Ahmed, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1, s. 120, Tirmizî, c. 5, s. 608.

199. Ahmed, c. 3, s. 18.

200. İbn Sa'd, c. 2, s. 227, Ahmed, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1, s. 120, Tirmizî, c. 5, s. 608.

201. Tirmizî, c. 5, s. 609.

202. Tirmizî, c. 5, s. 609.

203. Ahmed, c. 1, s. 377, Tirmizî, c. 5, s. 608.

204. Zührî, Megâzî, s. 131 , Abdurrezzak, c. 5, s. 431, İbn Sa'd, c. 2, s. 227-228, Ahmed, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1 , s. 120, Müslim, c. 4, s. 1854-1855, Tirmizî, c. 5, s. 608.

205. İbn Sa'd, c. 2, 5. 227.

206. İbn Sa'd, c. 2, 5. 255.

207. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, s. 193, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 319.

208. İbn Sa'd, c. 2, s. 255.

209. Taberî, c. 3, s. 191.

210. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, 5. 191.

211. İbn Sa'd, c. 2, s. 255.

212. Taberî, c. 3, s. 191.

213. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, s. 191, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 319.

214. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 331.

215. Taberî, c. 3, s. 191, Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 331.

216. İbn Sa'da, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, s. 191, Ebu’l-Fidâ, c. 5, s. 331.

217. Taberî, c. 3, s. 191.

218. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, s. 191.

219. Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 331.

220. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, s. 191, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 331.

221. Ahmed, c. 3, s. 400.

222. Buhârî, c. 7, s. 157.

223. Taberî, Târih, c. 3, s. 191, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 319.

224. Taberî, c. 3, s. 191, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 331.

225. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 255.

226. İbn Sa'd, c. 2, s. 255, Taberî, c. 3, s. 191, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 331.

227. İbn Sa'd, c. 2, s. 255.

228. Taberî, Târih, c. 3, s. 191-192, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 331.

229. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 255.

230. İbn Sa'd, c. 2, s. 231 , Dârimî, Sünen, c. 1, s. 38.

231. İbn Sa'd. c. 2. s. 255.

Mescide Açılan Kapılardan Hazret-i Ebu Bekir'in Kapısının Bırakılıp Başkalarının Kapatılışı

Mescidin çevresindeki evlerin kapılarından Hazret-i Ebu Bekir'in kapısından başkaları kapatıldı. 232 Hazret-i Ömer:

" Yâ Rasûlallah! Benim kapımı bırak, kapattırma da, onu açıp senin namaza çıktığına bakayım! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Hayır! " buyurdu.

Hazret-i Abbas:

" Yâ Rasûlallah! Adamların kapılarını mescide ne için kapadın?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ey Abbas! Ben ne kendiliğimden açtım, ne de kendiliğimden kapattım! " buyurdu.

-------------------------------------

232. Ibn Sa'd, c. 2, 5. 227.

Peygamberimiz aleyhisselamın Evinde Kıldırdığı En Son Namaz

Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı sırasında kıldırdığı en son namaz, akşam namazı idi.

Hazret-i Abbas'ın zevcesi Ümmü'l Fadl binti Haris:

" Resûlullah aleyhisselam, elbisesini giyinmiş olduğu halde Ve'l-Mürselât suresini okuyarak evinde akşam namazı kıldırdı.

Bundan sonra, ahiret âlemine alınıncaya kadar bir daha namaz kıldırmadı. 233

Resûlullah aleyhisselamdan akşam namazında okurken dinlediğim, Ve'l-Mürselât suresi idi" 234 demiştir.

-------------------------------------

233. Ibn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 228.

234. Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 6. s. 140. Buhârî. Sahih. c. 1. s. 185-186.

Peygamberimiz aleyhisselamın Bazı Sahabilerini Yanına Çağırışı

Hazret-i Aişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselam hastalığı sırasında: " Bana Ali'yi çağırınız! " buyurdu. Hazret-i Âişe:

" Sana Ebu Bekir'i de çağıralım mı?" diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselam: " Onu da çağırınız! " buyurdu. Hazret-i Hafsâ:

" Yâ Rasûlallah! Ömer'i de çağıralım mı?" diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselam: " Onu da çağırınız! " buyurdu.

Çağırılanlar toplandıkları zaman, Peygamberimiz aleyhisselam başını kaldırıp baktı. Hazret-i Ali'yi göremeyince, sustu. Hazret-i Ömer: " Resûlullah aleyhisselamın başından kalkınız, dağılınız! " dedi. 235

-------------------------------------

235. Ahmed, Müsned, c. 1, s. 356.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Ebu Bekir'i Namaz Kıldırmaya Memur Edişi

Peygamberimiz aleyhisselamın vefâtıyla sonuçlanan hastalığı sırasında namaz vakti gelmiş, ezan da okunmuş bulunuyordu. 236

Peygamberimiz aleyhisselam:

" İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.

" Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam, tekrar:

" Öyleyse, benim için leğene su koyunuz! " buyurdu.

Leğene su koydular, gusledip yıkandı. Ayağa kalkmaya davranırken bayıldı.

Sonra ayıldı ve yine:

" İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.

" Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam, yine:

" Benim için leğene su koyunuz! " buyurdu.

Oturup gusletti. Sonra ayağa kalkmaya davranınca yine bayıldı.

Sonra ayıldı.

Yine:

" İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.

" Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Benim için leğene su koyunuz! " buyurdu, tekrar oturup guslettikten sonra kalkmaya davrandı, yine bayıldı, sonra ayıldı.

Ayılınca:

" İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.

" Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar! " dediler.

O sırada Müslümanlar, Mescidde Peygamberimiz aleyhisselamı yatsı namazına bekleyip duruyorlardı. 237

Peygamberimiz aleyhisselam, namaz kıldırmaya kendisinde takat bulamayınca:

" Ebu Bekir'e söyleyiniz de, insanlara namazı kıldırsın! " buyurdu.

Hazret-i Âişe:

" Yâ Rasûlallah! Ebu Bekir yufka yürekli, 238 zayıf, ince sesli, Kur'ân okurken çok ağlayan bir zâttır! 239

Ağlamaktan, sesini işittiremez!

Senin makamına durup da insanlara namaz kıldırmaya dayanamaz! 240

Ömer'e emret de, insanlara namazı o kıldırsın! " buyurdu. 241

Hazret-i Âişe, Hazret-i Hafsâ'ya:

" Sen de Resûlullaha:

'Ebu Bekir senin makamında durursa, ağlamaktan, kıraatini insanlara işittiremez!

Ömer'e emret de, insanlara namazı o kıldırsın! ' de! " dedi.

Hazret-i Hafsâ da Peygamberimiz aleyhisselama böyle söyleyince, 242 Peygamberimiz aleyhisselam ona:

" Sus! 243 Muhakkak ki, sizler de Yusuf (aleyhisselam)ın sahibeleri takımından kadınlar gibisinizdir. 244

Ebu Bekir'e söyleyiniz diyorum! Namazı insanlara o kıldırsın! " buyurdu.

Hazret-i Hafsâ'nın Hazret-i Âişe'ye canı sıkıldı ve:

" Zaten senden bana hayır gelecek değildi ya! " dedi. 245

Hastalığın baygınlığı geçince, Peygamberimiz aleyhisselam Hazret-i Âişe'ye:

" İnsanlara namazı kıldırması için Ebu Bekir'e söyledin mi?" diye sordu.

Hazret-i Âişe:

" Yâ Rasûlallah! Ebu Bekir hem yufka yürekli, hem de insanlara sesini işittiremeyecek derecede ince, zayıf sesli bir adamdır!

Ömer'e emir buyursaydınız ya! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Muhakkak ki, sizler de Yusuf (aleyhisselam)ın sahibeleri takımından kadınlar gibisinizdir!

Ebu Bekir'e söyleyiniz, insanlara namazı o kıldırsın! " buyurdu.

Hazret-i Âişe:

" Vallahi, ben böyle söylemekle bu işin babam Ebu Bekir'e verilmesinden vazgeçirmek istemiştim!

Çünkü kendi kendime diyordum ki, 'Resûlullah aleyhisselamın makamında duracak kimseyi halk hiçbir zaman sevemeyecek! Çünkü, vuku bulacak her hadisede onu uğursuz sayacaklardır! '

Bunun için, bu işin babama verilmesinden vazgeçirmek istemiştim! " demiş; 246 Hazret-i Ebu Bekir'in imam olmaması için Peygamberimiz aleyhisselama iki-üç kere müracaat edişinin böyle düşünmesinden ve sanmasından ileri geldiğini açıklamıştır. 247

Peygamberimiz aleyhisselam, namazı kıldırması için Hazret-i Ebu Bekir'e adam gönderdi.

Adam:

" Resûlullah aleyhisselam insanlara namazı kıldırmanı sana emretti! " dedi.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Ey Ömer! İnsanlara namazı sen kıldır! " dedi.

Hazret-i Ömer:

" Buna sen daha lâyıksın! " dedi. 243

Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselamın mihrabına geçti. Geçince, kendisini ağlama tuttu. Ağlaya ağlaya mihrabdan ayrıldı.

Arkasındaki cemaat de Peygamberimiz aleyhisselamı önlerinde bulamadıkları için ağlaştılar.

Hazret-i Ebu Bekir'in durumunu Peygamberimiz aleyhisselama haber vermek ve cemaate namazı kimin kıldıracağını öğrenmek üzere müezzini gönderdiler.

O sırada Peygamberimiz aleyhisselam baygın bir halde bulunuyordu.

Peygamberimiz aleyhisselamın zevcesi Hazret-i Hafsâ:

" Resûlullah aleyhisselam ayılıncaya kadar Ömer'e söyleyiniz de, namazı kıldırsın! " dedi. 249

Abdullah b. Zem'a gidip cemaat arasında Hazret-i Ebu Bekir'i göremeyince, Hazret-i Ömer'e:

" Kalk ey Ömer! İnsanlara namazı kıldır! " dedi. 250

Hazret-i Ömer, cemaate namazı kıldırmaya durdu.

Peygamberimiz aleyhisselam ayılıp Hazret-i Ömer'in namaz tekbirlerini işitince:

" Tekbirinin sesini işittiğim kimdir?251 Ömer'in sesi değil mi bu?" diye sordu. 252

Peygamberimiz aleyhisselamın zevceleri: 253

" Evet yâ Rasûlallah! 254 Ömer b. Hattab'ın sesidir!

Müezzin gelip Ebu Bekir'in ağlamak yüzünden mihrabdan ayrıldığını ve cemaate namazı kıldırması için Peygamber aleyhisselamın birisine emir buyurmasını istediklerini söylediler.

Hafsâ da, 'Ömer'e söyleyiniz de insanlara namazı kıldırsın! ' dedi, " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Muhakkak ki, sizler de Yusuf aleyhisselamın sahibeleri takımından kadınlar gibisinizdir! 255

Ebu Bekir nerede?

İşin böyle olmasına ne Allah, ne de Müslümanlar razı olur!

İşin böyle olmasına ne Allah, ne de Müslümanlar razı olur! 256

Hayır! Hayır! Hayır! 257

İbn Ebi Kuhâfe nerede? İbn Ebi Kuhâfe nerede?

İnsanlara namazı İbn Ebi Kuhâfe kıldıracaktır! 258

Ebu Bekir'e söyleyiniz! İnsanlara namazı kıldırsın!

Peygamberin vekil bırakmadığına, insanlar itaat eder mi hiç?! " buyurdu. 259

Hazret-i Hafsâ:

" Yâ Rasûlallah! Hasta olunca mihraba ne için Ebu Bekir'i geçirdin?" diye sorunca, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Onu mihraba ben geçirmiş değilim, fakat Allah geçirmiştir! " buyurdu. 260

-------------------------------------

236. Buhârî, c. 1, 5. 162.

237. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 218, Ahmed, Müsned, c. 2, s. 52-53, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 168, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 311.

238. Zührî, Megâzî, s. 132, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 432-433, İbn Sa'd, c. 2, s. 217, Buhârî, c. 1, s. 165.

239. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 301, İbn Sa'd, c. 2, s. 219.

240. Mâlik, Muvatta', c. 1, s. 170, Buhârî, c. 1, s. 165.

241. İbn Sa'd, c. 2, s. 217, Buhârî, c. 1, s. 165.

242. Mâlik, c. 1, s. 171, İbn Sa'd, c. 3, s. 180, Buharî, c. 1, s. 165.

243. Buhârî, Sahih, c. 1, s. 165.

244. Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 473, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 217, Buhârî', c. 1, s. 165, Müslim, c. 1, s. 314.

245. İbn Sa’d, c. 3, s. 180, Buhârî, c. 1, s. 165, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 556.

246. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 303, İbn Sa'd, c. 2, s. 219.

247. Zührî, Megâzî, s. 132, Abdurrezzak, c. 5, s. 433, İbn Sa'd, c. 2, s. 217, Buhârî, c. 5, s. 140, Müslim, c. 1, s. 313.

248. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 218, Buhârî, Sahîh. c. 1, s. 168, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 312.

249. İbn Sa'd, c. 2, s. 221.

250. İbn Sa'd, c. 2, s. 220, Ahmed, Müsned, c. 4, s. 322.

251. İbn Sa'd, c. 2, s. 221.

252. Zührî, Megâzî, s. 132, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 432.

253. İbn Sa'd, c. 2, s. 221.

254. Zührî, Megâzî, s. 132, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 432.

255. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 221.

256. Zührî, s. 132, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 302-303, Ebu Dâvud, c. 4, s. 215.

257. İbn Sa'd, c. 2, s. 220, Belâzurî" , Ensâb, c. 1, s. 554.

258. İbn Sa'd, c. 2, s. 220.

259. İbn Sa'd, c. 2, s. 221.

260. İbn Abdi Rabbih. Ikdu'l-ferîti. c. 4. s. 256.

Hazret-i Ömer'in Abdullah b. Zem'a'ya Sitemlenişi

Abdullah b. Zem'a der ki:

" Resûlullah aleyhisselamın ağrıları şiddetlendiği zaman, ben de Müslümanlardan bazılarıyla birlikte yanlarında bulunuyordum.

Bilal, Resûlullah aleyhisselamı namaza çağırınca, Resûlullah aleyhisselam:

'İnsanlara namaz kıldırması için birisine söyleyiniz! ' buyurdu.

Ben gidip baktığımda halkın içinde Ömer'i gördüm. Ebu Bekir oralarda yoktu.

'Ey Ömer! Kalk! İnsanlara namazı kıldır! ' dedim.

O da kalktı, tekbir getirip namazı kıldırdı.

Ömer gür sesli bir kimse idi. 261

Resûlullah aleyhisselam, onun sesini işitince:

'Bu, Ömer'in sesi değil mi?' diye sordu.

'Evet yâ Rasûlallah! Onun sesidir! ' dediler. 262

'Ebu Bekir nerededir?

Buna ne Allah razı olur, ne de Müslümanlar!

Buna ne Allah razı olur, ne de Müslümanlar! ' buyurdu.

Haber salındı, Ebu Bekir gelip Ömer'in kıldırdığı namazdan sonra halka namaz kıldırdı.

Ömer bana:

" Yazıklar olsun sana ey Zem'a'nın oğlu! Ne yaptın bana!

Vallahi bana namaz kıldırmayı emrettiğin zaman, bunu ancak Resûlullah aleyhisselamın emrettiğini sanmıştım!

Böyle olmasaydı, insanlara namazı ben kıldırmazdım! ' dedi.

Ona:

'Vallahi Resûlullah aleyhisselam bana bunu senin kıldırmanı emretmedi.

Fakat, Ebu Bekir'i göremeyince, hazır bulunanların içinde halka namaz kıldırmaya en lâyık seni görmüştüm! ' dedim. 263

Hazret-i Ömer:

Keşke insanlara bu namazı ben kıldırmamış olsaydım! ' dedi." 264

-------------------------------------

261. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 303.

262. Zührî, Megâzî, s. 131-132.

263. İbn İshak, c. 4, s. 303, Ahmed, Müsned, c. 4, s. 322.

264. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 220-221.

Peygamberimiz aleyhisselamın Mescidde Namaz Kılan Cemaati Son Defa Seyredişi

Peygamberimiz aleyhisselam, Pazartesi günü 265 sabah namazında266 Hazret-i Aişe'nin kapısının perdesini açıp Mesciddeki cemaate baktı. 267

Peygamberimiz aleyhisselamın üzerinde nakışlı bir elbise vardı. 268 Cemaat, Hazret-i Ebu Bekir'in arkasında saf olmuşlardı. 269

Peygamberimiz aleyhisselamın yüzü mushaf gibi 270 bembeyazdı. 271

Peygamberimiz aleyhisselam, Müslümanların saflarını görünce, gülümsedi.

Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselamın cemaate namaz kıldırmak istediğini sanarak, ökçesinin üzerinde geriledi. 272

Cemaat de, Peygamberimiz aleyhisselama sevinmelerinden dolayı, az kalsın namazdan çıkacaklardı. 273

Peygamberimiz aleyhisselam, onlara:

" Olduğunuz yerde durunuz! 274 Namazınızı tamamlayınız! " diye eliyle işaret buyurdu. 275

" Ey insanlar! Muhakkak ki, Müslümanın göreceği veya ona gösterilecek salih, sadık rüyadan başka, peygamberliğin gönüllere sevinç verecek müjdecilerinden hiçbir şey kalmamıştır!

Haberiniz olsun ki; ben rükû ve secde halinde Kur'ân okumaktan nehyolundum.

Rükûda Yüce Rabbi tazim ediniz!

Secdede ise dua etmeye çalışınız!

Çünkü, secde halinde duanızını kabul olunması umulur! " buyurdu. 276

Perdeyi indirdi. 277

Bundan sonra, Peygamberimiz aleyhisselamın yüzünü bir daha göremediler. 278

-------------------------------------

265. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 216, Ahmed, Müsned, c. 3, s. 110, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 141.

266. Buhârî, c. 5, s. 141.

267. Ahmed, c. 3, s. 163, Buhârî, c. 5, s. 141.

268. Ahmed, c. 3, s. 202.

269. İbn Sa'd, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 1, s. 219, c. 3, s. 110, Buhârî, c. 5, s. 141.

270. Zührî, Megâzî, s. 132, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 433, İbn Sa'd, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 3, s. 163, Belâzurî, Ensâb, c. 1, 5. 561.

271. rfuJimed. c3, s. 302.

272. Zührî, s. 132, Abdurrezzak, c. 5, s. 433, İbn Sa'd, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 3, s. 163, Buhârî, c. 5, s. 141.

273. Zührî, s. 132, Abdurrezzak, c. 5, s. 433, Ahmed, c. 3, s. 196, Buhârî, c. 5, s. 141.

274. İbn Sa'd, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 3, s. 110.

275. İbn Sa'd, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 3, s. 163, Buhârî, c. 5, s. 141.

276. İbn Sa'd, c. 2, s. 216-217, Ahmed, c. 1, s. 219, M üslim, c. 1, s. 348.

277. Zührî, s. 132, Abdurrezzak, c. 5, s. 433, İbn Sa'd, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 3, s. 110, 163, Buhârî, c. 5, s. 141.

278. Ahmed, c. 3, s. 202.

Peygamberimiz aleyhisselamın Fakirlere Dağıtılmasını İstediği Birkaç Dinar Dağıtılmadıkça Uyuyamayışı ve Kızı ile Halasına Yaptığı Bir Uyarısı

Peygamberimiz aleyhisselamın vefât ettiği günde, 279 Hazret-i Aişe'nin yanında altı veya yedi dinar (altın lira) bulunuyordu.

Peygamberimiz aleyhisselam onları fakirlere dağıtmasını Hazret-i Âişe'ye emretmişti.

Hazret-i Âişe ise, Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığıyla oyalandığı için, onları daha fakirlere dağıtamamıştı.

Peygamberimiz aleyhisselam, Hazret-i Âişe'ye:

" Altı yedi dinarı ne yaptın? Fakirlere dağıttın mı?" diye sordu.

Hazret-i Âişe:

" Hayır! Vallahi, senin hastalığın beni meşgul etti, oyaladı! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam onları isteyip getirtti, avucuna aldı ve:

" Allah'ın Peygamberi Muhammed, bunları fakirlere dağıtmadığı, yanında bulundurduğu halde Rabbine kavuşacağını sanır değildir! " buyurdu. 280

Onların hepsini Ensar fakirlerinden beş ev halkına bölüştürdükten sonra:

" İşte şimdi rahatladım! " buyurdu ve uyudu. 281

Bu münasebetle İmam Kastalânî der ki:

" Peygamberler ulusu, Rabbü'l-âlemîn'in sevgilisi, geçmişteki ve gelecekteki kusurlan bağışlanmış bulunan Peygamberimiz aleyhisselam böyle yaparsa, üzerlerinde Müslümanların kanları ve kendilerine haram olan mal hakları bulunduğu halde Allah'a kavuşanların halleri nice olur, bir düşün! " 282

-------------------------------------

279. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 237.

280. İbn Sa'd, c. 2, s. 237-238, Ahmed, Müsned, c. 6, s. 104.

281. İbn Sa'd, c. 2, s. 237.

282. Kastalânî, Mevâhibu’l-ledünniye, c. 2, s. 480 481.

Hazret-i Abbas'ın Peygamberimiz aleyhisselam Hakkındaki Bir Teşhisi ve Hazret-i Ali'ye Bir Tavsiyesi

Hazret-i Ali Peygamberimiz aleyhisselamın yanından çıkınca, halk:

" Ey Ebu'l-Hasan! Resûlullah aleyhisselam bu gece nasıl sabahladı?" diye sordular.

Hazret-i Ali:

" Allah'a hamd olsun! Hastalığından iyileşti! " dedi.

Hazret-i Abbas, Hazret-i Ali'nin elinden tuttu ve:

" Ey Ali! Vallahi, sen üç gün sonra abdü'l-asâ (=emir kulu, başkasına tâbi) olacaksın. 283

Allah'a yemin ederim ki; ben Abdulmuttalib oğullarının yüzlerinde ölümü görüp anladığım gibi, Resûlullah aleyhisselamın yüzünde de ölümü gördüm, anladım!

Gel de, Resûlullah aleyhisselama gidelim. Eğer bu iş bizde ise, onu öğrenmiş oluruz!

Eğer bizden başkasında olacaksa, bizi insanlara tavsiye etmesini kendisinden isteyelim! " dedi.

Hazret-i Ali:

" Vallahi, ben bunu 284 yapmam ! 285

Vallahi, Resûlullah aleyhisselam bizi bundan men edecek olursa, artık Resûlullah aleyhisselamdan sonra hiç kimse bunu bize vermez! 286

Vallahi, ben bunu Resûlullah aleyhisselama hiçbir zaman sormam! " dedi. 287

-------------------------------------

283. Zührî, Megâzî, s. 133, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 304, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 435, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 245, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 363 Buhârî, Sahih, c. 5, s. 140-141, Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 565.

284. İbn İshak, c. 4, s. 304, İbn Sa'd, c. 2, s. 245, Ahmed, c. 1, s. 263, Buhârî, c. 1, s. 141 Belâzurî, c. 1. S. 565.

285. İbn İshak, c. 4, s. 304, Belâzurî, c. 1, s. 565.

286. Zührî, s. 134, İbn İshak, c. 4, s. 304, Abdurrezzak, c. 5, s. 435 436, İbn Sa'd, c. 2, s. 245, Ahmed, c. 1, s. 263, Buhârî, c. 1, s. 141. Belâzurî, c. 1, 5. 565.

287. İbn Sa'd, c. 2, s. 245, Ahmed, c. 1, s. 263, Buhârî, c. 5, s. 141.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hastalığının Şiddetlenişi

Hazret-i Aişe der ki:

" Ağrının, hiç kimseye Resûlullah aleyhisselama olduğu kadar ağır olduğunu görmedim! 288

Ölümün Resûlullah aleyhisselama olan şiddetinden sonra, ölümü şiddetli bulunan mü'mine imrenmekten de geri kalmadım 289

Hiçbirzaman hiçbir kimse için de şiddetli ölümü sevimsiz bulmadım! " 290

Resûlullah aleyhisselamın yanında kadeh içinde su bulunduruluyor, Resûlullah aleyhisselam suyun içine elini sokup suyu yüzüne sürüyor, sonra da:

" Ey Allah'ım! Ölümün akılları gideren acı ve sıkıntılarına karşı bana yardım et! " diyerek dua ediy-or, 291

" Yanıma yaklaşsana ey Cebrail! " buyuruyordu. 292

Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı bir ara büsbütün şiddetlenince, zevcesi Hazret-i Ümmü Seleme feryad etmişti.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sus! Kâfirden başkası fieryad etmez! " buyurdu. 293

Yine Hazret-i Âişe derki:

" Resûlullah aleyhisselam, hastalandığı zaman, Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerini okuyup bedenine üfler ve vücudunu eliyle mesheder, sığardı.

Resûlullah aleyhisselamın hastalığı şiddetlendiği zaman ben de ona Muavvizeteyn sûrelerini okumaya ve elinin bereketini umarak kendi eliyle kendisine meshetmeye başladım. 294

Cebrail'in Resûlullah aleyhisselama hastalığında okumuş olduğu295 istiâze duasını da:

'Ey insanların Rabbi! Şu hastalığı gider! Şifa ancak Senin elindedir!

Senden başka şifa verici yoktur!

Sen öyle bir şifa ver ki, hiçbir hastalık bırakmasın! ' diyerek okudum.

Resûlullah aleyhisselam:

'Üzerimden elini kaldır! Bu okuman bana yarar vermez! Ben müddetimi bekliyorum! ' buyurdu. 296

Peygamber aleyhisselam, bundan önce ne zaman hastalansa, Allahtan sıhhat ve afiyet dilerdi.

Fakat, Vefâtıyla neticelenen hastalığa tutulduğu zaman şifa için hiç dua etmedi ve:

'Ey nefs! Sana ne oldu ki, her sığınılacak yere sığınıyor, herşeyden medet umuyorsun?! ' diyerek nefsini kınadı." 297

Yine Hazret-i Âişe derki:

" Resûlullah aleyhisselamın yanında oturuyordum. 298

Resûlullah aleyhisselam Fâtıma'yı çağırttı. 299

Fâtıma yürüyerek geldi. Onun yürüyüşü Resûlullah aleyhisselamın yürüyüşünü andırdı. 300

Resûlullah aleyhisselam:

'Merhaba=Hoşgeldin kızım! ' buyurduktan ve onu sağına veya soluna oturttuktan sonra, kendisine gizlice birşey söyledi. Fâtıma ağladı.

Sonra ona gizlice birşey daha söyledi. Bu defa Fâtıma güldü. 301

Ben, bu günkü gibi, gülmenin ağlamaya, sevinmenin üzülmeye bu derece yakın olduğunu görmemiştim ! 302

Fâtıma'ya, bu ağlamasının ve gülmesinin sebebini sordum.

'Tutulduğu hastalığı neticesinde Vefât edeceğini haberverdi. Buna ağladım. Sonra, ev halkının kendisine ilk kavuşup katılanının ben olacağımı haber verince de güldüm! ' dedi." 303

-------------------------------------

288. Ibn Sa'd, c. 2, s. 207, Buhârî, c. 7, s. 3, Tirmizî, c. 4, s. 601.

289. İbn Sa'd, c. 2, s. 210.

290. Buhârî, c. 5, s. 140.

291. İbn Sa'd, c. 2, s. 257-258, Ahmed, c. 6, s. 64, Belâzurî, c. 1, s. 552.

292. İbn Sa'd, c. 2, s. 258.

293. İbn Sa'd, c. 2, s. 10.

294. İbn Sa'd, c. 2, s. 210.

295. Ahmed, c. 6, s. 260-261.

296. İbn Sa'd, c. 2, s. 211, Ahmed, c. 6, s. 261, Belâzurî, c. 1, s. 550.

297. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 257, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 550.

298. İbn Sa'd, c. 2, s. 247.

299. İbn Sa'd, c. 2, s. 247, Ahmed, c. 6, s. 282, Buhârî, c. 5, s. 138, Müslim, c. 4, s. 1904.

300. İbn Sa'd, c. 2, s. 247, Ahmed, c. 6, s. 282, M üslim, c. 4, s. 1904, Belâzurî, c. 1, s. 552.

301. İbn Sa'd, c. 2, s. 247, Ahmed, c. 6, s. 282, Buhârî, c. 5, s. 138, M üslim, c. 4, s. 1904.

302. Ahmed, c. 6, s. 282, Belâzurî, c. 1, s. 551.

303. İbn Sa'd. c. 2. s. 247. Ahmed. c. 6. s. 282. Buhârî. c. 5. s. 138. Müslim, c. 4. s. 1904.

Hazret-i Ali ile İki Oğlunun Peygamberimiz aleyhisselamı Ziyaretleri

Abdullah b. Abbas der ki:

" Abbas, Peygamber aleyhisselamı hastalığından ziyarete gelmişti.

Peygamber aleyhisselamı kaldırıp şeririnin üstüne oturttu.

Peygamber aleyhisselam, ona:

'Ey amca! Allah da seni yükseltsin! ' diyerek dua etti.

Abbas:

'Ali içeri girmek için izin istiyor! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselam:

'Girsin! ' buyurdu.

Ali, Hasan ve Hüseyin'le birlikte, Abbas:

'Yâ Rasûlallah! Bunlar senin evlatlarındır! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselam:

'Ey amca! Onlar senin de evlatlarındır! ' buyurdu.

Abbas:

'Ben onları severim! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselam:

'Senin onlan sevdiğin gibi, Allah da seni sevsin! ' buyurdu." 304

-------------------------------------

304. Taberânî, Mu’cemu’s-sağîr, c. 1, s. 90.

Peygamberimiz aleyhisselamın Son Defa Misvak Kullanışı

Hazret-i Aişe der ki:

" Allah'ın bana ihsan ettiği nimetlerden birisi, Resûlullah aleyhisselamın benim evimde, benim günümde ve başı benim göğsümde olduğu halde Vefât etmesidir! 305

Bir de, hamd olsun ki, onun dünyada bulunduğu günlerin son gününde, 306 ahiret gününün başın-da, 307 benim tükürüğümle onun tükürüğünü birarada birleştirmesidir! 308

Resûlullah aleyhisselamın başını göğsüme yasladığım sırada kardeşim Abdurrahman elinde bir misvakla eve girmişti. 309

Resûlullah aleyhisselam ona ve elindekine baktı. 310

Misvakı istediğini ani adı m. 311

'Yâ Rasûlallah! Bu misvakı 312 senin için alıp 313 sana vermemi arzu eder misin?' diye sordum.

Başıyla 'Evet! ' diye işaret buyurdu. 314

Ben de misvakı yumuşatıp kendisine verdim. 315

Resûlullah aleyhisselamın hiçbirzaman misvakla dişlerini bu derece şiddetli, 316 bu kadar güzel317 oğuşturduğunu görmemiş gibiyim.

Sonra misvakı bıraktı, misvak elinden düştü." 318

-------------------------------------

305. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 262, Buhâıî, c. 5, s. 141.

306. Ahmed, Müsned, c. 6, s. 48.

307. İbn Sa'd, c. 2, 5. 261.

308. İbn Sa'd, c. 2, s. 261 , Ahmed, c. 6, s. 48, Buhârî, c. 5, s. 141.

309. Buhârî, c. 5, s. 141.

310. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 304.

311. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 304, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 234, Buhârî, c. 5, s. 141.

312. Buhârî, c. 5, s. 141.

313. İbn İshak, c. 4, s. 305, İbn Sa'd, c. 2, s. 234.

314. İbn İshak, c. 4, s. 305, İbn Sa'd, c. 2, s. 234, Buhârî, c. 5, s. 141-142.

315. İbn İshak, c. 4, s. 305, İbn Sa'd, c. 2, s. 234.

316. İbn Sa'd, c. 2, s. 261.

317. İbn İshak, c. 4, s. 305, İbn Sa'd, c. 2, s. 234.

318. İbn Sa'd, c. 2, s. 261.

Peygamberimiz aleyhisselamın Ümmetine Son Tavsiyeleri

Peygamberimiz aleyhisselam, ayıldıkça: "Aman! Aman! Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Onların sırtlarına elbise giydiriniz! Karınlarını doyurunuz! Onlara yumuşak söz söyleyiniz! 319 Namaza, namaza devam ediniz!

Ellerinizdeki köleleriniz hakkında da Allah'tan korkunuz! " buyurmuştur. 320 Son nefesinde bile:

" Namaza! Namaza! Ellerinizdeki kölelerinize..." diye tavsiyede bulunmaktan geri durmamakta idi. 321

-------------------------------------

319. İbn Sa'd, c. 2, s. 254.

320. Ahmed. c. 1, s. 78.

321. İbn Sa'd, c. 2, s. 253, Ahmed, c. 3, s. 117, c. 6, s. 290, İbn Mâce, c. 2, s. 900-901.

Peygamberimiz aleyhisselamın En Son Uyarısı

Peygamberimiz aleyhisselamın en son uyarısı:

" Kadınlarınız ve ellerinizdeki köleleriniz hakkında Allahtan korkunuz! " buyruğu idi. 322

-------------------------------------

322. Zührî, Megâzî, s. 134, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 436.

Peygamberimiz aleyhisselamın Son Dakikaları ve Dilekleri

Rebiülevvel ayının onikinci 323 veya onüçüncü 324 Pazartesi günü, 325 kaba kuşluk vakti, 326 - güneş zevale (batıya kaymaya) doğru yaklaşırken -327 Peygamberimiz aleyhisselam son dakikalarını yaşıyordu. 328

Peygamberimiz aleyhisselamın başı Hazret-i Âişe'nin göğsüne yaslı bulunuyor ve Hazret-i Âişe:

" Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider, kaldır!

Gerçek tabib Sensin! Gerçek şifa verici Sensin! " diyerek şifa diliyor. 329 Peygamberimiz aleyhisselam ise:

" Hayır! 330 Ben Allahtan Refik-i A'lâ zümresine* katılmayı; 331 Cebrail, Mikâil ve İsrafil ile birlikte olmayı dilerim! 332

Ey Allah'ım! Beni yarlığa! Beni Refik-i A'lâ zümresine kavuştur! 333

Ey Allah'ım! Beni yarlığa! Bana rahmetini ihsan et! Beni Refik-i A'lâ zümresine kavuştur! " diyerek duaya devam ediyordu. 334

Hazret-i Âişe derki:

" Resûlullah aleyhisselamdan, sıhhatte iken, birçok defalar

'Hiçbir peygamber yoktur ki, ruhu, Cennetteki durağını görmedikçe alınmaz!

Sonra, durağına gitmesi arzusuna bırakılır! ' buyurmuştu.

Kendisi, hastalanıp ruhunun alınması zamanı gelince, başı benim dizimde bulunduğu halde, üzerine bir baygınlık geldi. Ayılınca, gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi ve:

'Allah'ım! Refik-i A'lâ zümresine kat! 'dedi.

Ben o zaman:

'Resûlullah bizi tercih etmiyor! ' dedim.

Anladım ki; Resûlullahın bu temennisi, vaktiyle sıhhatli zamanında bize söyleyip durduğu bir haberin kendisinde gerçekleşmesidir! " 335

-------------------------------------

323. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 191.

324. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 254.

325. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 304, Mâlik, Muvatta’, c. 1, s. 231, Vâkıdî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, c. 2, s. 191, Ahmed, c. 4, s. 364.

326. İbn İshak, c. 4, s. 304.

327. Vâkıdî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, c. 2, s. 191, Taberî, c. 3, s. 197.

328. İbn İshak, c. 4, s. 304, Vâkıdî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, c. 2, s. 191, Taberî, c. 3, s. 197.

329. İbn Sa'd, c. 2, s. 212, Ahmed, c. 6, s. 108.

330. İbn İshak, c. 4, s. 301, İbn Sa'd, c. 2, s. 230, Ahmed, c. 6, s. 274.

*Peygamberimiz aleyhisselamın özlediği Refik-i A'lâ, en yüksek makamlarda bulunan peygamberler cemaati (İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 246), Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler zümresi idi ki, bunlar ne güzel arkadaştırlar! (İbn Sa'd, c. 2, s. 229).

331. İbn Sa'd, c. 2, s. 211, Ahmed, c. 6, s. 120.

332. İbn Sa'd, c. 2, s. 230.

333. Ahmed, c. 6, s. 126.

334. İbn Sa'd, c. 2, s. 210, Ahmed, c. 6, s. 231, Buhârî, c. 5, s. 139, Belâzurî, c. 1, s. 549.

335. İbn Sa'd. Tabakât. c. 2. C. 2. s. 229. Ahmed. c. 6. s. 89. Buhârî. c. S. s. 144.

Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Fâtıma'ya Tavsiyesi

Peygamberimiz aleyhisselamın hastalığı ağırlaşınca Hazret-i Fâtıma, Peygamberimiz aleyhisselamı bağrına basıp:

" Vay babamın çektiği ıztıraba! " diyerek ağlamaya başlamıştı.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona:

" Bugünden sonra, babanın üzerinde hiç ızdırap kalmayacak! 336

Ey kızım!

Sakın ağlama!

Ben öldüğüm zaman İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! ' de! " buyurdu. 337

-------------------------------------

336. Buhâıî, c. 5, s. 144, Belâiun, Ensâb, c. 1 , s. 552.

337. İbn Sa'd. c. 2. s. 312. Belâzurî. c. 1. s. 553.

Peygamberimiz aleyhisselamın Baygınlıktan Ayıldığı Zaman Okuduğu Âyet

Peygamberimiz aleyhisselam, tutulduğu hastalığın baygınlığından ayıldığı zaman, Al-i İmran sünesinin:

" Muhammed bir resûlden başka birşey değildir. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir.

Şimdi o ölür veya öldürülürse ökçenizin üzerinden gerisin geriye mi döneceksiniz?

Kim böyle iki ökçesinin üzerinde ardına dönerse, elbette ki Allah'a hiçbir şeyle zarar vermiş olmaz!

Allah, şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir! " mealli 144. âyetini okudu. 338

-------------------------------------

338. Belâzurî. c. 1, 5. 553.

Cebrail aleyhisselamın Peygamberimiz aleyhisselamı Ziyareti

Cebrail aleyhisselam, Peygamberimiz aleyhisselamın eceline üç gün kaldığı ilk günde gelip:

" Ey Ahmed! Yüce Allah sana ikram olarak beni gönderdi. Sana soracağı şeyi senden daha iyi bildiği halde, sana 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ey Cebrail! Kendimi baygın bir halde buluyorum!

Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı bir halde buluyorum! " buyurdu.

İkinci gün, Cebrail aleyhisselam tekrar inip:

" Ey Ahmed! Yüce Allah sana ikram olarak beni gönderdi. Sana soracağı şeyi senden daha iyi bildiği halde, sana 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ey Cebrail! Kendimi baygın bir halde buluyorum!

Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı bir halde buluyorum! " buyurdu.

Üçüncü gün (Pazartesi günü) olunca, Cebrail aleyhisselam indi.

Cebrail aleyhisselamın yanında ölüm meleği (Azrail) de inmişti.

Cebrail aleyhisselam:

" Ey Ahmed! Yüce Allah sana ikram olarak beni gönderdi. Sana soracağı şeyi senden daha iyi bildiği halde, sana 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ey Cebrail! Kendimi baygın birhalde buluyorum!

Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı bir halde buluyorum! " buyurdu.

Bundan sonra ölüm meleği (Azrail) içeri girmek üzere izin istedi.

Cebrail aleyhisselam:

" Ey Ahmed! Bu ölüm meleği senin yanına girmek için izin istiyor!

Halbuki, o, senden önce hiçbir Âdem oğlunun yanına girmek için izin istememiştir!

Senden sonra da hiçbir Âdem oğlunun yanına girmek için izin istemeyecektir!

Kendisine izin ver! " dedi.

Ölüm meleği içeri girip Peygamberimiz aleyhisselamın önünde durdu ve:

" Yâ Rasûlallah! Yâ Ahmed! Yüce Allah beni sana gönderdi 339 ve senin her emrine itaat etmemi de bana emretti!

Sen istersen ruhunu alacağım!

İstersen, ruhunu sana bırakacağım! " dedi. 340

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ey ölüm meleği! Sen böyle yapacak mısın?" diye sordu.

Ölüm meleği:

" Ben bu hususta emredeceğin her şeyde sana itaatle emrolundum! " dedi.

Cebrail aleyhisselam:

" Ey Ahmed! Yüce Allah seni özlüyor! " dedi. 341

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Allah katında olan, daha hayırlı ve daha devamlıdır! 342

Ey ölüm meleği! Haydi, emrolunduğun şeyi yerine getir! 343

Ruhumu, canımı al! " buyurdu. 344

Peygamberimiz aleyhisselam, yanındaki su kabına iki elini batırıp ıslak ellerini yüzüne sürdü ve:

" Lâ ilahe illallah! Ölümün de, akılları başlardan gideren ıztırap ve şiddetleri var! " buyurduktan sonra, elini kaldırdı, 345 gözlerini evin tavanına dikti ve:

" Ey Allah'ım! 346 Refik-i A'lâya! " 347 diye diye mübarek ruhunu teslim etti. Eli yanına, 348 yanındaki suyun içine düştü. 349

Allâhümme salli alâ nebiyyinâ ve seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihi ve sellim!

Cebrail aleyhisselam:

" Selam olsun sana ey Allah'ın Resûlü! Bu, senin için yeryüzüne ayak basışlarımın sonuncusudur! " dedi. 350

Peygamberimiz aleyhisselamın üzerine bir örtü örttüler, çevresine oturup ağlaştılar. 351

Peygamberimiz aleyhisselamın ev halkı, o sırada hiçbir şahıs görmedikleri ve sezmedikleri halde:

" Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun! " diyerek kendilerine selam verildiğini ve taziyede bulunulduğunu işittiler. 352

Ehl-i Beyt de, selama aynı şekilde karşılık verdiler. 353

Nereden geldiği bilinemeyen ses şöyle konuştu:

" Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü size ecirleriniz tamamen verilecektir." (Âl-i İmran: 185)354

" Kim ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokuldu ise, artık o muhakkak muradına ermiştir." (Âl-i İmran: 185)355

" İyi biliniz ki; her musibetin Allah katında bir tesellîsi, her ölenin bir halefi, yerine geçeni, her Vefât edenin de bedeli vardır.

Allah'a sarılınız ve umacağınızı O'ndan umunuz!

Asıl musibete uğrayan, sevaptan mahrum kalandır!

Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun! " 356

Abdullah b. Ömer:

" Bu sözleri Ehl-i Beytin hepsi, Mescidde bulunanlar ve yoldakiler de işittiler! " demiştir. 357

Hazret-i Ali:

" Bu seslenenin kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.

" Hayır, bilmiyoruz! " dediler.

Hazret-i Ali:

" Bu, Hızır'dır. 358 Peygamberinizden dolayı sizi taziye ediyor! " dedi. 359

-------------------------------------

339. İbn S a'd, Tabakâtü'l-kü brâ, c. 2, s. 259, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 267-268, Ebu’l -Ferec İbn Cevzî, el -Vefâ, c. 2, s. 786 -787, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 258.

340. İbn Sa'd, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 259, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 565, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 268, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 338, İbn Hacer, Metali bu'l-âl iye, c. 4, s. 258.

341. İbn Sa'd, c. 2, s. 259, Beyhakî, c. 7, s. 210-211, 268, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, c. 2, s. 338, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 277, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 34-35, İbn Hacer, c. 4, s. 258-259.

342. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 565.

343. İbn Sa'd, c. 2, s. 259, Belâzurî, c. 1 , s. 565, Beyhakî, c. 7, s. 211, 268, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, c. 2, s. 238, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 277, Heysemî, c. 9, s. 35, İbn Hacer, c. 4, s. 259.

344. Belâzurî, c. 1, 5. 565.

345. Buhârî, c. 5, 5. 142.

346. İbn Sa'd, c. 2, s. 229, Ahmed, c. 6, s. 89.

347. Zührî, Megâzî, s. 134, İbn Sa'd, c. 2, s. 229, Ahmed, c. 6, s. 89, Buhârî. c. S, s. 142.

348. Buhârî, c. 5, s. 142.

349. Beyhakî, c. 7, s. 207, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 240.

350. İbn Sa'd, c. 2, s. 259, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 787, İbn Seyyid, c. 2, s. 338.

351. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 563.

352. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 259, Belâzurî, c. 1, s. 563, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 269, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 259.

353. Belâzurî, c. 1, 5. 564.

354. İbn Sa'd, c. 2, s. 259, Belâzurî, c. 1, s. 563, Beyhakî, c. 7, s. 289, İbn Seyyid, c. 2, s. 338.

355. Belâzurî, c. 1, 5. 564.

356. İbn Sa'd, c. 2, s. 259, Belâzurî, c. 1, s. 564, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 57-58, İbn Seyyid, c. 2, s. 338, Ebu'l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 550-551, İbn Hacer, c. 4, s. 259.

357. Belâzurî, c. 1, s. 564.

358. İbn Sa'd, c. 2, s. 260, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 550, İbn Hacer, c. 4, s. 259.

359. Belâzurî. c. 1. S. 564.

Peygamberimiz aleyhisselamın Yaşı

Peygamberimiz aleyhisselam Hicretin 11. yılında Rebiülevvel ayının onikinci Pazartesi günü Vefât ettiği zaman, 360 altmışüç yaşında idi. 361

-------------------------------------

360. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 272-273, c. 3, s. 8, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 568, İbn Abdi Rabbih, lkdu'l-ferîd. c. 4, s. 259.

361. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 35, İbn Sa'd, c. 3, s. 8, Ahmed, c. 1, s. 371, c. 4, s. 96, c. 6, s. 93, Buhârî, c. 4, s. 163, Tirmizı" , c. 5, s. 605-606, Belâzurî, c. 1, s. 579.

Hazret-i Fâtıma'nın Peygamberimiz aleyhisselama Ağıtı

Peygamberimiz aleyhisselam Vefât edince, Hazret-i Fatma:

" Ey Rabbine kendisinden daha yakını bulunmayan babam ! 362

Ey makamı Findevs cennetinde olan babam!

Ey Rabbin davetine icabet eden babam!

Ey Vefâtı bize Cebrail'ce haber verilen babam! " diyerek ağladı. 363

-------------------------------------

362. İbn Sa'd, c. 2, s. 311, Ahmed, c. 3, s. 197, Dârimî, c. 1, s. 41, İbn Mâce, c. 1, s. 522 Beyhakî, c. 7, s. 212, Taberânî, Mu'cemu's-sağîr, c. 2, s. 112.

363. İbn Sa'd, c. 2, s. 311, Ahmed, c. 3, s. 197, Buhârî, c. 5, s. 144, İbn Mâce, c. 1, s. 522 Dârimî, c. 1 , s. 41, Beyhakî. c. 7, 212, Taberânî, c. 2, s. 112.

Peygamberimiz aleyhisselamın Dadısı Ümmü Eymen Hatunun Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Ömer'i Ağlatması

Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtından sonra, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer'e:

" Haydi Ümmü Eymen'e gidelim de, Resûlullah aleyhisselam onu nasıl ziyaret ediyor idiyse, biz de ziyaret edelim! " demiş, gitmişler;

Ümmü Eymen ağlayınca, ona:

" Sen ne diye ağlıyorsun? Allah katındaki makamı Resûlullah aleyhisselam için daha hayırlıdır! " 364 demişler;

Ümmü Eymen'in:

" Ben Resûlullah aleyhisselam için Allah katındaki mertebesinin daha hayırlı olduğunu bilmiyorum diye ağlamıyorum!

Fakat, onun ölümüyle semadan vahiy kesildi de, ona ağlıyorum! " demesi Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Ömer'i son derecede rikkate getirmiş, onlar da kendisiyle birlikte ağlamaya başlamışlardır. 365

-------------------------------------

364. Ahmed, c. 3, s. 197, Ibn Mâce, c. 1 , s. 522, Dârimî, c. 1, s. 41.

365. Müslim, c. 4, s. 1907-1908, Beyhakî, c. 5, s. 266, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 275.

Medine'nin En Aydınlık ve En Karanlık Günleri

Enes b. Malik:

" Ben hiçbir zaman Resûlullah aleyhisselamla Ebu Bekir'in Medine'ye gelip girdikleri günden daha ziyalı ve daha güzel olan bir gün görmedim!

Resûlullah aleyhisselamın Vefâtı gününü de gördüm!

Kendisinin içinde Vefât ettiği günden daha karanlık, daha hayırsız, daha sevimsiz bir gün de görmedim 1366

Resûlullah aleyhisselamın Medine'ye gelip girdiği gün Medine'nin herşeyi aydınlanmış, Vefât ettiği gün de Medine'nin herşeyi kapkaranlık olmuştur! " 367 diyerek, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtından duyulan derin acıyı dile getirmiştir.

-------------------------------------

366. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 122, 240, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 41.

367. Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 588, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 57, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 7, s. 265, Ebu'l-Ferec, Vefâ, c. 2, s. 791, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 5, s. 274.

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtı Üzerinde Müslümanların Tereddüde ve Anlaşmazlığa Düşmeleri

Müslümanlar, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiğini işitince, Hazret-i Aişe'nin evinde toplandılar ve:

" Peygamberinize bir bakınız! Kendisi, bu durumu ile göğe urûc ettirilmiş olabilir! " dediler.

Peygamberimiz aleyhisselamın karnına varıncaya kadar baktılar ve:

" Nasıl ölmüş olabilir ki?! O, bizim üzerimize şahit dikilecek, biz de insanların üzerine şahit olacağız!

O, ölürse, halk üzerine nasıl galebe çalar?

Hayır! Vallahi o ölmemiştir!

Fakat, İsa b. Meryem gibi semaya kaldırılmıştır, geri dönecektir! " dediler ve:

" Ölmüştür! " diyenleri tehdit ettiler.

Hazret-i Âişe'nin evinin içinde ve kapısının önünde:

" Onu gömmeyiniz! Çünkü Resûlullah aleyhisselam ölmemiştir! " diyerek seslendiler. 368

Hazret-i Osman da:

" Resûlullah aleyhisselam ölmemiştir! Fakat İsa b. Meryem aleyhisselam gibi semaya ref'olunmuş, kaldırılmıştır! " diyordu. 369

Peygamberimiz aleyhisselam hakkında kimi " Vefât etti, " kimisi de " Vefât etmedi" diyerek anlaşmazlığa düşünce; Esma binti Umeys, elini Peygamberimiz aleyhisselamın iki küreği arasına koyup:

" Resûlullah aleyhisselam Vefât etmiştir! Çünkü onun iki küreği arasındaki peygamberlik hâtemi kaldırılmıştır! " dedi. 370

-------------------------------------

368. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 271.

369. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 567.

370. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 272, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 219, Kastalânî, Mevâhib, c. 2, s. 493.

* Peygamberlik hâtemi; Peygamberimiz aleyhisselamın iki kürek kemiğinin arasında, sol kürek kemiğinin ince taralı yanında, yumulu avuç gibi ve üzerinde küçük taneciklere benzer birtakım benler olup (İbn Sa'd, c. 1, s. 426, Ahmed, c. 5, s. 82-83, Müslim , c. 4, s. 1824) güvercin yumurtası (İbn Sa'd. c. 1, s. 425, Ahmed, c. 5, s. 90, Müslim, c. 4, s. 1823, Tirmizî, c. 5, s. 602), gelin çadırının iri düğmesi büyüklüğünde idi (Buhârî, c. 1, s. 56, Müslim, c. 4, s. 1823, Tirmizî, c. 5, s. 602). Üzerinde de ince tüyler bitmişti (Ahmed, c. 5, s. 77).

Müslümanların Mescidde Ağlaşmaları ve Hazret-i Ömer'in Konuşması

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtı üzerine Müslümanlar Mescidde ağlamaya başladılar.

Hazret-i Ömer'le Muğîre b. Şube izin alıp Peygamberimiz aleyhisselamın yattığı odaya girdiler. 371

Hazret-i Ömer:

" Yâ Rasûlallah! " diyerek seslendi.

Hazret-i Âişe:

" Bir saatten beri bayılmış bir haldedir! " dedi. 372

Peygamberimiz aleyhisselamın yüzünü açtılar.

Hazret-i Ömer:

" Vah! Bayılmış! Resûlullah aleyhisselamın baygınlığı ne kadarda ağır! " dedi. 373

Sonra yüzünü örttü.

Muğîre b. Şube ise hiç konuşmadı. 374

Kalktılar.

Kapının eşiğine gelince, Muğîre b. Şube, Hazret-i Ömer'e:

" Ey Ömer! Vallahi, Resûlullah aleyhisselam Vefât etmiştir! " dedi.

Hazret-i Ömer:

" Yalan söylüyorsun! Resûlullah aleyhisselam Vefât etmemiştir! 375

Münafıklar yok olmadıkça 376 Resûlullah aleyhisselam Vefât etmez!

Zaten sen fitneden ürperen, ürken bir adamsın! " dedi377

Münafıklar ise:

" Eğer Muhammed gerçekten peygamber olsaydı, ölmezdi! " diyorlardı.

Hazret-i Ömer:

" Hiç kimseden 'Muhammed aleyhisselam öldü! ' dediğini işitmeyeyim! Yoksa kılıcımı onun boynuna vururum! 378

Resûlullah aleyhisselam, Musa aleyhisselamın bayıldığı gibi bayılmıştır! 379

Musa'nın ruhunun urûc ettiği gibi, Resûlullah aleyhisselamın ruhu da urûc etmiştir! 380

Münafıklardan birtakım adamlar Resûlullah aleyhisselamın öldüğünü iddia ediyorlar.

Vallahi Resûlullah aleyhisselam ölmemiştir!

Fakat, Musa b. İmran'ın kırk gece kavminden ayrılıp Rabbine gittiği gibi, o da Rabbine gitmiştir!

Vallahi Resûlullah aleyhisselam da Musa gibi dönecek, öldüğünü iddia edenlerin elleri kesilecektir.  1

Vallahi ben Allah'ın Resûlullah aleyhisselamı 'Öldü' diyen münafık adamların dillerini kestirinceye kadar yaşatacağını umuyorum! " 382 diyerek konuşmaya devam etti, konuşa konuşa ağzı köpürdü. 383

-------------------------------------

371. Ibn Sa'd, c. 2, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 563.

372. Belâzurî, c. 1, 5. 563.

373. İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 563.

374. Belâzurî, c. 1, s. 563.

375. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 267, Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 563.

376. İbn Sa'd, c. 2, s. 267.

377. İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 563.

378. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 36.

379. Zührî, Megâzî, s. 133, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 434.

380. İbn Sa'd, c. 2, s. 266, Dârimî, c. 1, s. 40.

381. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 305, İbn Sa'd, c. 2, s. 266.

382. Zührî, s. 132-133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434.

383. İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 567.

Hazret-i Abbas'ın Konuşması

Hazret-i Abbas kalkıp:

" Ey insanlar! 384 Resûlullah aleyhisselamın Vefât etmeyeceği hakkında, sizden herhangi birinizde bize söylenecek bir ahdi, sözü var mıdır?" diye sordu.

" Yoktur! " dediler. 385

Hazret-i Abbas:

" Ey Ömer! Bu hususta sende de bir bilgi var mıdır?" diye sordu.

Hazret-i Ömer:

" Yoktur! " dedi. 386

Bunun üzerine, Hazret-i Abbas:

" Şahit olunuz ki; yalancıdan başka hiç kimse, Peygamber aleyhisselamın Vefât etmeyeceği hakkında kendisine söylediği bir sözü bulunduğuna, Vefâtından sonra şehadet edemeyecektir!

Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki; Resûlullah aleyhisselam ölümü tatmış bulunmaktadır! 387

Bunu, aranızda bulunduğu zaman Allah ona:

'Sen de muhakkak öleceksin, onlar da öleceklerdir!

Sonra, hiç şüphesiz, hepiniz Rabbinizin huzurunda muhakemeye duruşacaksınız! ' [Zümer. 30-31] buyurup haber vermiştir. 388

Ey kavim ! 389 Biliniz ki, Resûlullah aleyhisselam Vefât etmiştir! 390

Sizin her biriniz bir kez ölürken, o iki kere mi ölsün?!

O, Allah katında böyle olmaktan üstün ve uzaktır! 391

Vallahi, 392 o, doğru ve apaçık bir yol, 393 kesin deliller 394 bırakmadıkça; 395 helâli helâl, 396 haramı haram kılmadıkça; 397 evlenme, boşanma, savaş ve barış hükümlerini bildirmedikçe Vefât etmem iştir! 398

Ey kavim ! 399 Sahibinizi bekletmeden gömünüz! 400

Çünkü Resûlullah aleyhisselamın na'şı da herkesin na'şı gibi bozulabilir! 401

Sahibimizle bizim aramızdan çekiliniz! (Onu gömmemize engel olmayınız! ) 402

Eğer İbn Hattab'ın dediği, 403 sizin dediğiniz 404 doğru çıkarsa, Allah onun kabrinin üzerindeki toprağını giderip kendisini yanımıza çıkarmaktan âciz değildir. 405

Resûlullah aleyhisselam Vefât etmiştir! Çünkü o da nihayet bir beşerdir, insandır" dedi. 406

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiğine kanaat ettiler ve Ehl-i Beytin Peygamberimiz aleyhisselamı yıkamalarına ve kefenlemelerine engel olmaktan vazgeçtiler. 407

-------------------------------------

384. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, Beyhakî, c. 7, s. 217.

385. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, Beyhakî, c. 7, s. 217, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 243.

386. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 267, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 567, Beyhakî, c. 7, s. 217, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 243.

387. İbn Sa'd, c. 2, s. 272.

388. Vâkıdî, Megâzî, 1367-1948 baskı sı, s. 349.

389. Belâzurî, c. 1, s. 567.

390. İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Beyhakî, c. 7, s. 217, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 243.

391. İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Dârimî, c. 1, s. 401.

392. Belâzurî, c. 1, 5. 567.

393. Zührı, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Dârimî, c. 1, s. 40, Belâzurî, c. 1, s. 567.

394. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434.

395. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Dârimî, c. 1, s. 40, Belâzurî, c. 1, s. 567.

396. Zührî, s. 133, İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Belâzurî, c. 1 , s. 567.

397. İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 567.

398. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434, İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Dârimî, c. 1, s. 40, Belâzurî, c. 1, s. 567.

399. Dârimî, c. 1, s. 40, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 567.

400. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 267, Dârimî, c. 1, s. 40, Belâzurî, c. 1, s. 567.

401. Zührî, Megâzî, s. 133, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 435, İbn Sa'd, c. 2, s. 267.

402. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 435.

403. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434.

404. Dârimî, c. 1, s. 40.

405. Zührî, s. 133, Abdurrezzak, c. 5, s. 434 435.

406. Dârimî, c. 1, s. 40.

407. Vâkıdî, Megâzî, s. 1367-1948 baskısı, s. 349.

Hazret-i Ebu Bekir'in Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtını Haber Alıp Medine'ye Gelişi

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiği günde Hazret-i Ebu Bekir Medine'nin doğusundaki Sünuh'ta, 408 Ensar bahçelerinden birinde bulunan zevcesi Binti Hârice'nin yanında idi.

Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselamın rahatlaştığını görünce, kendisinden izin alıp oraya gitmişti.

Peygamberimiz aleyhisselamda gördüğü iyileşmenin ölüm rahatlığı olduğunu anlayamamıştı.

Sabahleyin halkın birşeyler konuştuklarını görünce, konuşulanları dinleyip haberini kendisine getirmesi için bir uşak gönderdi.

Uşak, döndüğü zaman:

" Onlardan işittim ki, Muhammed Vefât etti! " der demez, Hazret-i Ebu Bekir beyninden vurulmuşa döndü. 409

Salim b. Ubeyd de Sünuh'a gidip Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiğini Hazret-i Ebu Bekir'e haber verdi. 410

Hazret-i Ebu Bekir hemen atına binip Medine'ye geldi. 411 Mescide girdi.

O sırada, Hazret-i Ömer halka hitab ediyordu.

Hazret-i Ebu Bekir orada durmayıp Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiği eve, Hazret-i Âişe'nin evine vardı. 412

Peygamberimiz aleyhisselamın yanına girmek için izin istedi.

" Bugünden sonra Resûlullah aleyhisselamın yanına girmeye izin yok! " dediler.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Doğru söylediniz! " dedi, hemen içeri girdi.

Peygamberimiz aleyhisselamın üzerine çizgili bir kumaş örtülmüştü.

Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselamın yüzünü açıp baktı, ağlayarak alnından öptü ve:

" Vallahi, Resûlullah Vefât etmiş! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=Bizler Allah'ınız! Allah'ın kullarıyız! Ve bizler O'na dönücüleriz!

Babam, anam sana feda olsun!

Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; Allah sana hiç bir zaman iki kere ölüm acısı tattırmayacak! 413

Vallahi, Allah senin üzerinde iki ölümü birleştirmeyecektir! 414

Sen bir kere ölmüş ve mukadder olan ölüm geçidini geçmiş bulunuyorsun! Bundan sonra senin için bir daha ölmek yoktur! 415

Vâh benim peygamberim! " dedi, eğilip Peygamberimiz aleyhisselamın yüzünü öptü.

Başını kaldırdıktan sonra:

" Vâh benim dostum! " dedi, alnından öptü.

" Vâh benim güzidem, seçkinim! " dedi, tekrar alnından öptü ve:

" Sen sağ iken de güzeldin, ölü iken de güzelsin! Senin sağlığın da, ölülüğün de ne güzeldir! " diyerek Peygamberimiz aleyhisselamın yüzünün örtüsünü örttükten sonra, dışarı çıktı. 416

-------------------------------------

408. Ibn Sa'd, c. 2, s. 265, Beyhakî, c. 7, s. 215, Ebu'l-Ferec Ibn Cevzî, c. 2, s. 789, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 243.

409. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 36.

410. Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 244.

411. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 265, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 244.

412. İbn Sa'd, c. 2, s. 268.

413. İbn Sa'd, c. 2, s. 469, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 194.

414. Zührı, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 436, İbn Sa'd, c. 2, s. 265-268.

415. Zührî, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 436, İbn Sa'd, İbn Sa'd, c. 2, s. 268.

416. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 265-266, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 242.

Hazret-i Ebu Bekir'in Mesciddeki Konuşması

Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz aleyhisselamın yanından ayrılıp, Mesciddeki halkın yanına vardı.

Hazret-i Ömer, hâlâ Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât etmediği hakkındaki konuşmasını sürdürüyordu.

Hazret-i Ebu Bekir, ona:

" Otur artık ey Ömer! " dedi.

Hazret-i Ömer oturmaya yanaşmadı.

Hazret-i Ebu Bekir, sözünü iki üç kere tekrarladı, 417 cemaate de seslendi; oturdular ve sustular. 418

Hazret-i Ebu Bekir kalkıp şehadet getirmeye başlayınca, cemaat Hazret-i Ömer'in konuşmasını bırakarak Hazret-i Ebu Bekir'e yöneldiler. 419

Hazret-i Ebu Bekir şöyle konuştu:

" Yüce Allah, Peygamberine daha aranızda iken ölüm haberini vermişti.

Sizlerin de (eceliniz gelince) öleceğinizi haber vermiştir.

Resûlullah aleyhisselam ölmüştür!

Sizlerden de - Yüce Allahtan başka - hiçbir kimse sağ kalmayacaktır.

Nitekim, Yüce Allah, '... Allah'ın Zâtından başka herşey helak ve yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve sizler ancak O'na döndürülüp götürüleceksiniz! ' [Kasas: 8]

'Herşey fânidir, ancak ululuk ve ikram sahibi olan Rabbinin Zâtı bakidir! ' [Rahman: 27]

'Her can ölümü tadıcıdır. Yaptıklarınızın karşılığı, Kıyamet günü size muhakkak verilecektir! ' [Âl-i İmran: 185] buyuruyor.

Ey insanlar! 420 Dikkat ediniz! Sizlerden 421 kim Muhammed'e tapıyor ise, bilsin ki Muhammed (aleyhisselam) ölmüştür! 422

Sizlerden 423 kim de Allah'a ibadet ediyorsa, hiç şüphesiz Allah Hayydır, ölümsüzdür! 424

Yüce Allah:

'Ey Resûlüm! Elbette sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir! ' [Zümer 30]

'Muhammed bir resûlden başka birşey değildir. Ondan önce de nice resûller gelmiş geçmiştir. Şimdi o ölür yahut öldürülürse ökçenizin üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?! ' [Âl-i İmran: 144]425

'Kim böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse, elbette ki Allah'a hiçbir şeyle zarar vermiş olmaz! Allah şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir' [Âl-i İmran: 144] buyurmuştur." 426

Cemaat, Hazret-i Ebu Bekir'den dinledikleri âyetlerden sonra, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiğine artık iyice kanaat getirdiler. 427

Bu âyetler okununcaya kadar, Müslümanlardan birçokları onların nazil olduğunu bilmiyor gibiydiler. 428

Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer'e:

" Ey Ömer! Yoksa dininde kuşkun mu var?!

Yüce Allah'ın 'Ey Resûlüm! Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir! ' buyurduğunu işitmedin mi?" dediği zaman, Hazret-i Ömer

" Vallahi o günümden önce o âyetleri sanki hiç işitmemiş gibiydim! 429

Onları Ebu Bekir'den dinler dinlemez, dizlerimin bağı çözüldü, yere çöktüm.

Artık iyice kanaat getirdim ki, Peygamber aleyhisselam Vefât etmiştir! " dedi. 430

Peygamberimiz aleyhisselamın üzerine eğilip alnından öptü ve ağladı. 431

Hazret-i Ebu Bekir konuşmasını şöyle sürdürdü:

" Yüce Allah, Muhammed aleyhisselamı, Allah'ın dinini ayakta durduracak, Allah'ın emrini açıklayıp hâkim kılacak, tebliğ vazifesini yerine getirecek ve Allah yolunda savaşacak kadar ömür verip yaşattıktan sonra Vefât ettirmiştir!

Resûlullah aleyhisselam sizi açık delilden sonra şekavet üzerine helak olanlardan başkası helak olmayacak bir yol üzerinde bırakmıştır.

Ey insanlar! Allah'tan korkunuz! Dininize sımsıkı sarılınız! Rabbinize mütevekkil olunuz!

Allah'ın dini (İslâmiyet) yaşayacaktır!

Allah'ın Kelimesi tamamlanmıştır!

Allah, dinine yardım edenlerin ve dinini üstün tutanların yardımcısıdır!

Aramızda Allah'ın Kitabı bulunmaktadır!

O bir nurdur ve şifadır!

Allah Muhammed aleyhisselamı doğru yola onunla iletmiştir!

Allah'ın helâl ve haram kıldığı şeyler onun içindedir!

Vallahi, Allah'ın yaratıkları içinden bize sataşacak olanlarından kaygılanmayız!

Bundan sonra, Allah'ın sıyrılmış kılıçlarını ellerimizden bırakmayacak; Resûlullah aleyhisselamın yanında savaştığımız gibi, bize aykırı davrananlarla savaşacağız!

İsyan eden, başkaldıranlar, ancak kendilerine yazık ederier! " 432

-------------------------------------

417. Zührî, Megâzî, s. 134, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 436, İbn Sa'd, c. 2, s. 268.

418. Beyhaki, Delâilü'n-nübüvve, c. 7, s. 218.

419. Zührî, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 436 437, İbn Sa'd, c. 2, s. 268, Beyhakî, c. 7, s. 215-216.

420. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 36, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 563.

421. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 266.

422. Zührî, Megâzî, s. 134- Ebu Ha nffe, s. 36, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 437, İbn S a'd, c. 2, s. 268, B uhârf, Sahîh, c. 4, s. 194, Belâzurî, c. 1, s. 566.

423. İbn Sa'd, c. 2, s. 266.

424. Zührî, s. 134, Abdurrezzak, c. 5, s. 437, İbn Sa'd, c. 2, s. 268, Buhârî, c. 4, s. 494, Belâzurî, c. 1, s. 566.

425. Ebu Hanîfe, s. 36, Zührî, s. 135, Abdurrezzak, c. 5, s. 437, İbn Sa'd, c. 2, s. 268-269, Belâzurî, c. 1, s. 586.

426. Ebu Hanîfe, s. 36, Zührî, s. 134-135, Abdurrezzak, c. 5, s. 437, İbn Sa'd, c. 2, s. 268, Buhârî, c. 4, s. 194, Belâzurî, c. 1 , s. 566.

427. Zührî, s. 135, Abdurrezzak, c. 5, s. 437, İbn Sa'd, c. 2, s. 268.

428. İbn Sa'd, c. 2, s. 268, Belâzurî, c. 1, s. 566.

429. Belâzurî, c. 1, 5. 566.

430. Zührî, Megâzî, s. 135, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 437, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 268.

431. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 566.

432. Beyhakî, Delâilü'n-nübüv-vE, c. 7, s. 218, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 243.

Hazret-i Ömer'in Peygamberimiz aleyhisselama Ağıtı

Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir'in konuşmasından sonra Peygamberimiz aleyhisselama şöyle hitap ederek ağladı:

" Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!

Üzerine dayandığın hurma kütüğü, çoğalan halka hutbeni işittirmek için minber edindiğin zaman, senin ayrılığına dayanamayarak inlemeye başlamış; elini onun üzerine koyunca susmuştu.

Oysa ki, ümmetin senin ayrılığına ağlayıp sızlamaya ondan daha lâyıktırlar!

Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!

Senin Rabbin sana itaati Kendisine itaat saymak; 'Resûlullaha itaat eden Allah'a itaat etmiş olur' buyurmakla, Rabbinin katındaki üstünlüğünü son dereceye ulaştırmıştır!

Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!

Allah, seni peygamberlerin sonuncusu olarak gönderdiği halde, sana iman ve yardım etmeleri hakkında* önceki peygamberlerden ahd ve mîsak aldığını anmakla, senin Allah katındaki faziletini son dereceye ulaştırmıştır!

Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!

Cehennem halkının azab edilirlerken 'Eyvah! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resûlullaha itaat etseydik! ' [Ahzâb: 66] diyerek sana itaati özlemeleri, senin Allah katındaki faziletini son dereceye ulaştırmıştır! " 433

-------------------------------------

* Al-i İmran: 81.

433. Kastalânî, Mevâhibül-ledünniye, c. 2, s. 496, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 8, s. 287-288.

Halifelik Hususunda Müslümanlar Arasındaki Anlaşmazlıklar ve Girişimler

Peygamberimiz aleyhisselamdan sonra kimin halife olacağı meselesi bütün ağırlığıyla ortaya çıktı.

En başta Hâşimîler bu işi benimsemekte idiler.

Nitekim, daha Peygamberimiz aleyhisselam hayatta iken, Hazret-i Abbas Hazret-i Ali'yi bu işi Peygamberimiz aleyhisselamdan sorup öğrenmeye teşvik etmiş, fakat Hazret-i Ali menfi bir cevap alınması takdirinde bu kapının kendilerine temelli kapanmasına sebebiyet verilmiş olacağını ileri sürerek buna yanaşmamıştı. 434

Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Ebu Bekir'i mihraba geçirmek hususundaki ısrarı, 435 mescide açılan kapıların kapatılarak ancak Hazret-i Ebu Bekir'in kapısının açık bulundurulması, 436 Hazret-i Ebu Bekir için bir yazı yazdırmak istemesi 437 gibi vakıalar ise, Peygamberimiz aleyhisselamın bu husustaki temayülünü gösteriyordu.

Fakat, hemen herkes rahat rahat düşünüp karar verebilecek durumda değildi.

Halbuki, Ömer gibi bir zât bile ne yapacağını şaşırmış, Ebu Ubeyde b. Cerrah'a giderek:

" Uzat elini; sana bey'at edeyim! Çünkü, Resûlullah aleyhisselamın işittiğim buyruğu üzere, sen bu ümmetin emirisin! " demişti 438

Ebu Ubeyde b. Cerrah ise:

" Ben, bundan önce, Müslüman olduğun günden beri, böylesine zayıf bir görüşünü görmedim!

İçimizde Sıddîk, ikinin ikincisi* olan 439 ve Resûlullah aleyhisselamın imam olmasını emir buyurduğu, bize imamlık yapmış bulunan bir zât varken ve kendisi de ölmemişken onun önüne mi geçeceğim?! 440 Bana mı bey'at edeceksin?! " demişti. 441

Evs ve Hazrec diye anılan ve aralarında yıllarca süren düşmanlıklar İslâmiyefle unutturulmuş bulunan Ensara 442 gelince; bu iki kardeş kabile, İslâm davası uğrunda yapılan savaşlarda Kureyş müşriklerinin birçok ileri gelenlerini öldürmüş bulundukları için, fırsat bulunca - Cahiliye gayretine kapılarak - kendilerinden öç almaya kalkışılabileceği endişesi içindeydiler. 443

Bunun için, Peygamberimiz aleyhisselamdan sonraki yönetimde, hiç değilse Kureyşîlere eşit bir yetkiye sahip olmak istiyorlar

" Bir emir bizden, bir emir de sizden olsun! " diyorlardı. 444

Ama, kendi aralarında da bu hususta anlaşabilmiş değillerdi.

Hazrecîler Sa'd b. Ubâde'nin çevresinde, 445 Evsîler ise Useyd b. Hudayrin çevresinde toplanmış; 446 Ensar cemaati böylece ikiye bölünüp, aralarında yeniden rekabet başlamış bulunuyordu. 447

-------------------------------------

434. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 304, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 425, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 263, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 141, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 565.

435. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 217, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 165.

436. İbn Sa'd, c. 2, s. 277-228, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 270, Buhârî, c. 1, s. 120, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1854-1855, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 608.

437. Ahmed, c. 6, s. 47, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 541.

438. İbn Sa'd, c. 3, s. 181 , Ahmed, c. 1, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 579.

* Tevbe: 40.

439. İbn Sa'd, c. 3, s. 181 , Belâzurî, c. 1, s. 579.

440. Ahmed, c. 1, s. 35.

441. İbn Sa’d, c. 2, s. 181 , Belâzurî, c. 1, s. 579.

442. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 70.

443. İbn Sa'd, c. 3, s. 182, Belâzurî, c. 1, s. 580-581.

444. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 269, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 56, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 194, Belâzurî, Ensâb. c. 1, s. 580.

445. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 306-307, İbn Sa'd, c. 2, s. 269, Buhârî, c. 4, s. 194, Belâzurî, c. 1, s. 583.

446. İbn İshak, c. 4, s. 307.

447. Taberî, Târih, c. 3, s. 209.

Ensarın Benî Sâide Örtmesinde Sa'd b. Ubâde'ye Bey'ata Hazırlanmaları

Benî Sâide'nin örtmesinde toplanan Ensar: " Muhammed aleyhisselamdan sonra bu işe Sa'd b. Ubâde'yi vekil yapalım! " dediler.

Sa'd b. Ubâde'yi hasta olduğu halde oraya getirdiler.

Sa'd b. Ubâde, oğluna veya amcasının oğullarından bazılarına: " Ben söyleyeceklerimi hastalığımdan dolayı cemaatin hepsine söyleyip işittiremeyeceğim! Fakat, benim sözümü işiten onu işitemeyenlere ulaştırsın! " dedi. Sa'd b. Ubâde konuştukça, konuşmasını, birisi ezberleyip sesini yükselterek Sa'd b. Ubâde'nin adamlarına duyuracaktı.

Sa'd b. Ubâde Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle konuşmaya başladı:

" Ey Ensar cemaati! Arap kabilelerinden dinde sizin gibi kıdeme ve İslâm'da üstünlüğe sahip bir kabile yoktur!

Muhammed aleyhisselam kavminin içinde on küsur yıl kalıp onları Rahmân'a ibadete, putlardan ayrılmaya davet etti. Kendisine, kavminden pek az kimselerden başkası iman etmedi.

İman edenlerise, ne Resûlullah aleyhisselamı, ne onun dininin şerefini, ne de kendilerini zulüm ve işkencelerden koruyabildiler! Allah sizi üstün kılmayı dileyince, size ikramda bulunup nimetini tahsis etti; Kendisine ve Resûlüne inanmayı, Resûlullah ile ashabını korumayı, Resûlullahı ve dinini güçlendirmeyi, düşmanlanyla savaşmayı size nasip etti!

İnsanlar içinde, O'nun düşmanlarına karşı sizden daha şiddetlisi, düşmanları üzerinde sizden daha ağır basanı yoktur! Araplar ister istemez Yüce Allah'ın emriyle düzeldiler, yola geldiler. En uzaktakiler bile İslâmiyetin hükmüne boyun eğdiler. Nihayet, Yüce Allah Resûlünü yeryüzüne sizin sayenizde hakim kıldı. Arapları Resûlüne sizin kılıçlarınızla yaklaştırdı. Allah, Resûlünü, sizden hoşnut ve gözünün içi güler bir halde Vefât ettirdi. Öyleyse, bu işe herkesten önce siz el atmalı, siz başlamalısınız!

Çünkü bu iş herkesten önce size aittir! " Benf Sâide sakîfesinde (örtmesinde) toplananların hepsi Sa'd b. Ubâde'nin teklifini kabul ettiler, görüşünü muvafık ve sözlerini yerinde buldular.

Ona: "Biz seni bu işe vekil yapmak hususundaki görüşümüzden vazgeçmeyeceğiz!

Çünkü sen bizim içimizde mü'minlerin razı olmalarına en elverişli bir zâtsın! " 448 dedikten sonra, aralarında ileri geri konuştular: " Eğer Kureyş muhacirleri kabul etmeye yanaşmazlar ve 'Biz Muhacirleriz! Resûlullahın ilk sahabileriyiz! Onun kabilesiyiz ve dostlarıyız! Onun Vefâtından sonra bu işte bizimle niçin tartışıyorsunuz?! ' derlerse ne diyelim?" dediler.

İçlerinden bazıları: " Biz de, 'Öyleyse bir emir bizden, bir emir de sizden olsun! ' deriz ve bu işten başkasına hiçbir zaman razı olmayız! " dediler.

Sa'd b. Ubâde, bunu işitince:  " İşte bu, gevşekliğin başlangıcıdır! " dedi. 449

Peygamberimiz aleyhisselam Pazartesi günü kaba kuşluk450 veya zeval vaktinde (öğleye yakın bir vakitte) Vefât etmişti. 451

O gün, bir Müslüman Hazret-i Ömer'in kapısını çalıp: " Ömer b. Hattab! " diyerek seslendi.

Hazret-i Ömer: " Biz şimdi meşgulüz! " dedi ve:  " Ne istiyorsun?" diye sordu.

Kapıyı çalan zât: " Senin muhakkak benim yanıma çıkman gerektir! İnşaallah, yine geri döneceksin! " dedi.

Hazret-i Ömer dışarı çıktı. 452

Gelen zât " Şu Ensar kabilesinden Sa'd b. Ubâde ile birlikte olanlar Benî Sâidelerin suffasında (örtmesinde) toplandılar. Eğer halkın işiyle sizler ilgilenecek iseniz, onlar işlerini büyütmeden, Resûlullah aleyhisselamın evinde techiz-tekfin işinden boşalmayı beklemeden önce, onların yanına yetişiniz! " dedi. 453

Hazret-i Ömer bu haber üzerine hemen Peygamberimiz aleyhisselamın evine vardı. O sırada Hazret-i Ebu Bekir orada bulunuyor, Hazret-i Ali de Peygamberimiz aleyhisselamın teçhiz ve tekfini işiyle uğraşıyordu:

Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir'e: " Yanıma çıkıver! " diye haber gönderdi.

Hazret-i Ebu Bekir: " Ben şimdi meşgulüm! " dedi. Hazret-i Ömer " Ortaya çok önemli bir iş çıktı! Kendisinin muhakkak bulunması lâzım! " diye içeriye tekrar haber saldı. Bunun üzerine, Hazret-i Ebu Bekir dışarı çıktı. 454

Hazret-i Ömer: " Haberin olsun ki; Ensar bu işi (halifelik işini) Sa'd b. Ubâde'ye tevdi etmek üzere toplanmışlar. Sa'd b. Ubâde'nin onlara söylediği sözlerden birisi de, 'Bir emir bizden, bir emir de Kureyşten olsun! ' sözü imiş! 455

Haydi, sen şimdi bizi şu Ensar kardeşlerimizin yanına götür!

Kendileri ne üzerinde duruyorlar, bir bakalım! " dedi. 456

Acele onlara doğru yollandılar. Yolda Ebu Ubeyde b. Cerrah'a rastladılar. 457

Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah, üçü birlikte yürüyüp Benî Sâidelerin suffasına erişmek üzere gittiler. 458

Yolda, Ensardan iki salih zâta, Benî Aclanların kardeşi Uveym b. Sâide ile Ma'n b. Adiyy'e rastladılar.

Bunlar, Hazret-i Ebu Bekir ve arkadaşlarına: " Ey Muhacirler cemaati! Sizler nereye gitmek istiyorsunuz?" diye sordular. Onlar da: " Şu Ensar kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz! " dediler.

Uveym ile Ma'n: " Ey Muhacirler cemaati! Onların yanına varmanız size tavsiye edilmez!

Onlara yaklaşmayınız ve işinizi kendi kendinize hallediniz! " 459

Hazret-i Ebu Bekir'e de: " Yüce Allah fitne kapısını seninle kapatacak ve temelli de açılmayacaktır!

Ensar, şu Sa'd b. Ubâde'ye Beni Sâidelerin suffasında bey'at etmek istiyor! " dediler. 460

Hazret-i Ömer: " Vallahi, onların yanına gideceğiz! " dedi ve gittiler.

Beni Sâidelerin suffasına vardılar. Hazret-i Ebu Bekir ve arkadaşları, Beni Sâidelerin suffasına vardıkları zaman, bir adamın461 sergi üzerinde, bir yastığa dayanmış, 462 elbisesine bürünmüş olduğunu gördüler.

Hazret-i Ömer: " Kim bu?" diye sordu." Sa'd b. Ubâde'dir! " dediler.

Hazret-i Ömer: " Onun nesi var?" diye sordu." Hastadır! " dediler. 463

Sa'd b. Ubâde hummaya tutulmuştu. 464 Oturdular. 465

Hazret-i Ebu Bekir: " Bu toplantıdan maksadınız nedir?" diye sordu. 466

Ensarın hatibi ayağa kalkıp şehadet getirdikten ve Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra:

" Bizler, Allah'ın dininin yardımcıları ve derli-toplu İslâm askerleriyiz!

Ey Muhacirler cemaati! Sizler ise, bize nazaran azıcık bir cemaatsiniz! Ağıryürüyüşlüsünüz ve sayıca azınlıksınız! Hale bakınız ki; böyle bir cemaat bize ait bir işi ele geçirmek istiyor! " dedi ve sustu.

Hazret-i Ömer cevap vermeye davranınca, Hazret-i Ebu Bekir " Yavaş ol ey Ömer! " dedi.

Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir'in kendisinden daha ağırbaşlı , 467 daha bilgili. 468 daha yaşlı469 olduğunu bildiği için sustu. 470

Hazret-i Ebu Bekir, Sa'd b. Ubâde'ye: " Ey Ebu Sabit! Sen ne görüştesin?" diye sordu.

Sa'd b. Ubâde: " Ben de onlardan bir adamım! " dedi. (" Ben de onların görüşündeyim, " demek istedi. )471 Hubab b. Münzir: 472 " Bir emir bizden, bir emir de sizden olsun! 473

Ensarın dinî hizmeti yanında Muhacirlerin hizmeti az birşey kalır! " dedi.

Hazret-i Ömer: " Asıl Muhacirlerin dinî hizmeti yanında Ensarın hizmeti az birşey kalır! " dedi.

Hubab b. Münzir, Hazret-i Ömer'in sözünü reddetti. 474

Hazret-i Ömer: " Ey Ensar cemaati! Resûlullah aleyhisselamın halka namaz kıldırmaya Ebu Bekir'i memur ettiğini bilmiyor musunuz?" diye sordu. Ensar " Evet! Biliyoruz! " dediler.

Hazret-i Ömer: " Bundan sonra, Ebu Bekir'in önüne geçmeye hanginizin gönlü razı olur?" dedi.

Ensar: " Ebu Bekir'in önüne geçmekten Allah'a sığınırız! " dediler. 475

Beşir b. Sa'd: " Bu iş bizim aramızda üblüme gibi iki eşit parçadır! " dedi.

Hazret-i Ömer, ona: " Demek sen de böyle düşünüyorsun?! Allah aşkına! Resûlullah aleyhisselamdan, 'İmamlar Kureyş'tendi r! ' buyurduğunu sen işitmedin mi?" diye sordu.

Beşir b. Sa'd: " Vallahi evet! İşittim. Benim bumumu indirdin! " dedi.

Hazret-i Ömer: " Öyleyse, sen ne diye öyle konuşuyorsun?! " diyerek ona çıkıştı. 476

Ensarın hatibi Sabit b. Kays, kalkıp Ensarın faziletlerini dile getirdi. 477

Hazret-i Ebu Bekir, Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra: " Ey insanlar! Biz Muhacirler, insanların İslâmiyeti ilk kabul edenleri, soy-sopça en şereflileri, yurtça en üstünleri, yüzce güzelleri, Araplar içinde döl-döşçe insanların çokluk olanları ve akrabalık yönünden de Resûlullah aleyhisselama en yakın bulunanlarıyız.

Biz, sizden önce Müslüman olmuşuzdur! Nitekim, Yüce Allah, İslâm'da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle tâbi olanlar yok mu?' buyurmuş ve Kur’ân'da sizden önce anılmışızdır. Biz, Muhacirleriz! Sizler de, dinde bizim kardeşlerimiz, ganimetlerde bizim ortaklarımız, düşmanlara karşı da yardımcılarımızsınız! Bizi sizler barındırdınız, bize iyilikler ettiniz!

Allah sizleri hayırla mükâfatlandırsın! Biz emîrleriz, sizler de veziMersiniz! 478

Ey Ensar cemaati! 479 Yüce Allah taştan yontulmuş, ağaçtan yapılmış türlü türlü putlara tapan ve onları Allah katında kendileri için şefaatçi ve yararlı sayan insanları Allah'a ibadet ettirmek ve O'nun birliğine inandırmak için Muhammed aleyhisselamı peygamber ve ümmeti üzerine şahit olarak gönderdi. İsterseniz okuyunuz! 480 'Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarar veremeyecek olan şeylere taparlar! Bir de 'Bunlar Allah yanında şefaatçilerim izdir! ' derler. ' [Yunus: 18]

" ... Biz bunlara ancak bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz! ' derler' [Zümer3]." 481

Hazret-i Ebu Bekir, konuşmasına şöyle devam etti: " Atalarının dinini bırakmak Araplara çok ağır geldi.

Yüce Allah, Resûlünün kavminden, Resûlünü tasdik ve ona imanı, maddî hiçbir karşılık beklemeksizin iyilik etmeyi, kavminin en ağırzulüm ve işkencelerine ve yalanlamalarına onunla birlikte katlanmayı ilk olarak Muhacirlere tahsis ve nasip etti.

Onlar, Resûlullah ile görüşmelerine bütün halk muhalif oldukları, kendilerine kin ve düşmanlık besledikleri ve aleyhlerinde birleştikleri halde, sayıca az oluşlarından korkmadılar!

Yeryüzünde hiçbir şeyi şerik koşmadan Allah'a ilk ibadet olan, Allah'a ve Resûlüne ilk iman eden onlardı! Onlar, Resûlullahın dostları ve kabile halkıdırlar! Resûlullahtan sonra da, bu işe, insanların en çok lâyık ve müstahak olanıdırlar! Onlarla bu hususta çekişmeye ancak zalim ve haksız olanlar kalkışabilirler! " dedi482 ve Ensar hakkında inen âyetlerden ve Peygamberimiz aleyhisselamın onlar hakkındaki hadislerinden okumadık âyet ve hadis bırakmayarak: " Resûlullah aleyhisselamın; 'Bütün insanlar bir vadi yolunu tutup gitseler, Ensar da bir vadi yolunu tutsa, ben Ensarın tuttuğu vadi yolunu tutarım! ' buyurduğunu biliyorsunuzdur! 483 Ey Sa'd! Resûlullah aleyhisselamın yanında oturduğun sırada, 'Kureyşîler bu işin yöneticileridir! İnsanların iyileri, iyilerine uyarlar! Kötüleri de, kötülerine uyarlar! ' buyurduğunu sen de biliyorsun! " dedi.

Sa'd b. Ubâde: " Doğru söyledin! Biz vezirleriz, sizler de emîrlersiniz! " dedi. 484

Hazret-i Ebu Bekir, konuşmasını şöyle sürdürdü: " Ey Ensar cemaati! Ensarın dindeki hizmet üstünlüğünü ve İslâmiyeti kabulde yarışa girişlerinin büyüklüğünü hiç kimse inkâr edemez! Allah, dinine ve Resûlüne yardım eden sizlerden razı olmuş ve Resûlünü size hicret ettirmiş, zevcelerini ve ashabını içinizde ululamışûr! İlk Muhacirlerden sonra, bizim katımızda sizden başka üstün mevkilisi yoktur! Biz emirleriz, sizler de vezirlersiniz! Biz size danışmayı kaçırmaz ve hiçbir işi sizsiz yapmayız! 485

Ey Ensar cemaati! 486 Sizler, dile getirdiğiniz hayır ve iyiliklerin ehlisiniz! Fakat, bütün Araplar bu işe şu Kureyş kabilesinden başkası için hak tanımazlar! 487 Kureyşîler soy-sopları ve yurt kutsallığı bakımından Arapların eftiali ve üstünüdürler. 488 Akrabalıkyönünden de Resûlullah aleyhisselama daha yakındırlar! 489 Araplar ancak şu Kureyş kabilesi için dine girmişlerdir! 490 Sizin ileri gelenleriniz, Resûlullah aleyhisselamın 'İmamlar Kureyş'tendir! ' buyurduğunu biliyorlardır!

Peygamber aleyhisselam: 'Bu iş benden sonra Kureyş'tedir! ' buyurmuştur. Sizler İslâm'da bizim kardeşlerimiz, dinde ortaklanmızsınız! Sizler bize yardım ve iyilik ettiniz! 491 Bizi barındırdınız, kendinize ortak yaptınız! 492 Sizler bize insanların en sevgilisisiniz! " dedi.

Hubab b. Münzir: " Biz sizi de, üstünlüğünüzü de biliyoruz! 493 Ben, Ensarın kaşınıp rahatlayacakları dayanağı, yararlanacakları meyvalı budağıyım dır! Başları derde girdikçe, onlar bana başvurur; benim görüş, tedbir ve yardımlarımla rahata kavuşurlar! 494 Ey Kureyş cemaati ! 495 Bizden bir emîr, sizden de bir emîr olacaktır! " dedi. 496

Hazret-i Ömer: " Bir kında iki kılıç iyi olmaz! Emirler bizden, vezirler sizden! 497 Bir kında iki kılıç birleşmez! " dedi498

Hazret-i Ebu Bekir: " Hayır! Biz emîrleriz, sizler de vezirlersiniz! " dedi.

Hubab b. Münzir " Hayır! Vallahi, bu dediğini kabul etmeyiz! 499 Ey Ensar cemaati! Siz emîrinizi kendinizden seçiniz! İçinizde, gölgenizdeki insanlar size aykırı davranmaya cesaret edemeyeceklerdir! Hatta, sizin görüşünüz dışında hareket etmeyeceklerdir! Çünkü, sizler izzet, servet, sayı, kuvvet, tecrübe, cesaret, yiğitlik. , gibi birçok üstün vasıflara sahipsiniz! Halk ancak sizin ne yaptığınıza bakacaktır! Sakın bu hususta anlaşmazlığa düşmeyiniz ve görüşlerinizi bozmayınız! Onlar, ancak 'Bir emîr bizden, bir emîr de sizden! ' dediğinizi işitsinler! 500 Ey Ensar cemaati! Elinizdekine sahip olunuz! Şunun (Hazret-i Ebu Bekir'in ve Hazret-i Ömer'in) ve arkadaşlarının sözlerini dinlemeyiniz! Onlar sizin bu işteki nasibinizi gideriyorlar! Onların sizden istediklerini kabule yanaşmayınız! Kendilerini bu beldelerden sürünüz! Onlara bırakacağınız bu işe, vallahi siz onlardan daha çok lâyık ve müstahaksınız! " dedi. 501

Hazret-i Ömer, ona: " Allah seni kahretsin! " dedi.

Hubab b. Münzir " Hayır, seni kahretsin! " diye karşılık verdi. 502 Hazret-i Ömer Peygamberimiz aleyhisselamın sağlığında Hubab b. Münzir'le çekişmiş, Peygamberimiz aleyhisselam da onunla çekişmekten kendisini men etmişti.

Hazret-i Ömer bir daha ona kötü söz söylememeye yemin etmiş bulunuyordu. Bunun için, Hubab b. Münzir'e söyleyecek söz bulamadı. 503

Hazret-i Ebu Bekir: " Sizler, Muhacir kardeşlerinize Allah'ın fazlından ihsan ettiği şeyi kıskanmaya kalkışmayınız ! 504 Size yaraşan, böyle yapmamaktır! " dedi. 505

Hubab b. Münzir: " Ey cemaat! Vallahi, biz bu işin size verilmesini kıskanıyor değiliz! Fakat, biz babalarını ve kardeşlerini öldürmüş olduğumuz cemaatin iş başına geçirilmesinden korkuyoruz! 506

Biz ne seni kıskanıyoruz, ne de arkadaşlarını!

Fakat, idare öldürmüş bulunduğumuz kavmin eline geçer de, onlar bize karşı kin ve düşmanlık beslerler diye korkuyoruz! " dedi. 507

Ensarın hatipleri ayağa kalkarak: " Ey Muhacirler cemaati! Resûlullah aleyhisselam sizlerden birini bir yere gönderdiği zaman, bizden de bir adamı onun yanına katardı. Biz, bu işin de iki kişiye verilmesi gerektiğini sanıyoruz. Bir adam bizden, bir adam da sizden olsun! " dediler.

Ensardan Zeyd b. Sabit kalkıp: " Resûlullah aleyhisselam, Muhacirlerdendi. Biz de, Resûlullah aleyhisselamın yardımcıları idik. Onun yerine geçirilecek olanın da yardımcısıyız! " dedi.

Hazret-i Ebu Bekir: " Allah sizleri hayırla mükâfatlandırsın! Ey Ensar cemaati! Bu sözünüzde sebat ediniz! Vallahi, bundan başka türlü söylerseniz, sizinle anlaşanlayız! " dedi. 508

Ebu Ubeyde b. Cerrah: " Ey Ensar cemaati! Sizler, yardım edenlerin, barındıranların ilki olmuştunuz! Sakın bunu değiştirenlerin de ilki olmayınız! " diyerek seslendi. 509

Ensardan Ebu Numan Beşir b. Sa'd ayağa kalkıp: " Ey Ensar cemaati! Bizim vallahi bu dini kabulde yarışmaktan ve din yolunda müşriklerle çarpışmaktan maksadımız ancak Rabbimizin rızasını ve Peygamberimiz aleyhisselama itaat faziletini kazanmaktı. Bize bu yolda ne insanlara hâkim olmak, ne de dünya ve dünya malı yaraşır! Allah bize bu hususta velinimet ve nimettir. Biliniz ki; Muhammed aleyhisselam Kureyş'tendir. Onun kavmi de, bu işe herkesten daha çok lâyıktır ve önce gelir! Vallahi hiçbir zaman bu işte Allah beni onlarla niza eder, çekişir halde görmeyecektir! Allah'tan sakının! Onlara ne aykın davranın, ne de onlarla çekişin! " dedi. 510

O sırada, Ensardan Numan b. Beşir, Übeyy b. Ka'b'a giderek kapısını çaldı. Übeyy b. Ka'b elbisesine bürünmüş olarak dışarı çıktı.

Numan b. Beşir " Ben seni ne diye evinin kapısını üzerine kapatıp evinde oturmuş görüyorum! ? Halbuki şu senin kavmin Benî Sâidelerin içinde bulunuyor ve Muhacirlerle çekişip duruyorlar?! Haydi, hemen kavminin yanına git! " dedi.

Übeyy b. Ka'b hemen çıkıp Beni Sâidelerin suffasında toplanmış bulunan Ensarın yanına vardı.

Onlara: " Vallahi siz bu yönetim işinden hiçbir şeye müstahak değilsiniz! Bu iş, sizin dışınızda, (Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Ömer'e eğilerek) şu iki zâta aittir! Sonra üçüncüsü öldürülecek, yönetim çekilip alınarak orada olacak! " dedi ve " orada" derken de eliyle Şam tarafına işaret etti. 511

-------------------------------------

448. İbn Kuteybe, el-İmâme re's-siyâse, c. 1, s. 12-13, Taberî, Târih, c. 3, s. 207-208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 328.

449. Taberi, c. 3, s. 208, İbn Esîr, c. 2, s. 328.

450. İbn İshak, İbn Hişam, Sıre, c. 4, s. 303-304, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 224, İbn Esîr, c. 2, s. 321.

451. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 191, Taberî, c. 3, s. 197.

452. Musa b. Ukbe'den naklen Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 213.

453. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 307, Muhibbut-Taberî, c. 1, s. 212, 213.

454. Taberî, Târih, c. 2, s. 208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 328-329.

455. Taberî, Târih, c. 3, s. 208.

456. İbn İshak, c. 4, s. 307, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 55.

457. Taberî, c. 3, s. 208, Muhibbut-Taberî, c. 1, s. 213.

458. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 269, Buhârî, c. 4, s. 194, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 580, Taberî, c. 3, s. 208.

459. Zühri, Megâzî, s. 141, İbn İshak, c. 4, s. 309, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 442, Ahmed, c. 1, s. 55.

460. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferid, c. 4, s. 257, Belâzurî, c. 1, s. 581.

461. Zührî, Megâzî, s. 141, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 309, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 442, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 55.

462. Ahmed, 11, ş. 56, İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 257, Belâzurî, Ensâb, 11, s. 581.

463. Zühri, s. 141, İbn İshak, c. 4, s. 309, Abdurrezzak, c. 5, s. 442, Ahmed, c. 1, s. 56.

464. İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 257, Belâzuri, c. 1, s. 281.

465. İbn İshak, c. 4, s. 309.

466. Taberî, c. 3, s. 193.

467. Zühri, s. 141, İbn İshak, c. 4, s. 309, Abdurrezzak, c. 5, s. 442-443, Ahmed, c. 1, s. 56.

468. İbn İshak, c. 4, s. 309, Ahmed, c. 1, s. 56.

469. Abdurrezzak, c. 5, s. 443.

470. İbn İshak, c. 4, s. 309, Abdurrezzak, c. 5, s. 443, Ahmed, c. 1, s. 56.

471. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferid, c. 4, s. 257, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 581.

472. İbn Sa’d, Tabakâtü'l -kübrâ, c. 3, s. 182, Belâzuri, c. 1, s. 581 -582.

473. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, İbn Sa'd, c. 3, s. 182, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 56, İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 257.

474. İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 257, Belâzuri, c. 1, s. 581-582.

475. Ahmed, c. 1, s. 21, Belâzuri, c. 1, s. 580.

476. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 584.

477. Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 123.

478. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferid, c. 4, s. 58-59.

479. Zühri, Megâzî, s. 142, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 443.

480. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 14, Taberi, Târih, c. 3, s. 208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 329.

481. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 14, Taberi, Târih, c. 3, s. 208.

482. İbn Kuteybe, c. 1, s. 14, Taberi, c. 3, s. 208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 328.

483. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 5, Taberî, c. 3, s. 199, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 5, s. 191.

484. Ahmed, c. 1, s. 5, Taberî, c. 3, s. 199.

485. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 14-15, Taberî, Târih, c. 3, s. 208, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 329.

486. Zühri, Megâzî, s. 142, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 443.

487. Zühri, s. 142, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, Abdurrezzak, c. 5, s. 443, Belâzuri, Ensâb, c. 1, s. 584.

488. Zühri, s. 142, İbn İshak, c. 4, s. 310, Abdurrezzak, c. 5, s. 443, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 269, Ahmed, c. 1, s. 56, Buhâri, c. 4, s. 194, Belâzurî, c. 1, 5. 582.

489. Belâzurî, c. 1, s. 582.

490. İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 59, Belâzuri, c. 1, s. 582.

491. İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 59, 258, Belâzuri, 11, s. 582.

492. Belâzurî, c. 1, s. 582.

493. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 584.

494. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 444 445 Ahmed, Müsned, c. 1, s. 56, Belâzuri, c. 1, s. 84.

495. İbn İshak, c. 4, s. 310, Abdurrezzak, c. 5, s. 444.

496. İbn İshak, c. 4, s. 310, Abdurrezzak, c. 5, s. 444, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 269, Ahmed, c. 1, s. 56, Buhârî, c. 4, s. 194.

497. Zühri, Megâzî, s. 142, Abdurrezzak, c. 5, s. 444.

498. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 15, Taberi, c. 3, s. 209.

499. İbn Sa'd, c. 2, s. 269, Buhârî, c. 4, s. 194.

500. İbn Kuteybe, c. 1, s. 15, Taberi, c. 3, s. 209, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 329.

501. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 15, Taberi, Târih, c. 3, s. 209, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 330.

502. Taberi, c. 3, s. 209, İbn Esîr, c. 2, s. 330.

503. İbn Kuteybe, c. 1, s. 15.

504. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferid, c. 4, s. 59, 258, Belâzuri, Ensâb, c. 1, s. 582.

505. Belâzurî, c. 1, s. 582.

506. İbn Sa'd, c. 2, s. 182.

507. Belâzurî, c. 1, s. 582.

508. Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 216-217, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 5, s. 183.

509. İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, c. 1, s. 16, Taberi, c. 3, s. 209, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 30.

510. İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, c. 1, s. 16, Taberi, Târih, c. 3, s. 209, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 330.

511. İbn Abdi Rabbih. Ikdu'l-ferid. c. 4. s. 259

Hazret-i Ebu Bekir'e Bey'at Edilişi

Hazret-i Ebu Bekir'in sağında Ebu Ubeyde b. Cerrah, solunda da Hazret-i Ömer bulunuyor. 512 kendisi ikisinin arasında oturuyordu. 513

Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer'le Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın ellerinden tutarak: 514

" Şu iki adamdan hangisini isterseniz ona bey'at ediniz! 515 Razıyım 1516

İşte Ömer b. Hattab!

Resûlullah aleyhisselam onun hakkında 'Ey Allah'ım! Dini onunla aziz kıl! ' diyerek dua etmiştir.

İşte Ebu Ubeyde b. Cerrah! 517

Peygamber aleyhisselama bir kavim gelmiş; onlar, 'Bizimle birlikte emîn bir kimse gönder! ' demişlerdi.

Resûlullah aleyhisselam da:

'Sizinle birlikte hakkıyla emîn bir kimseyi göndereceğim! ' buyurmuş ve onlarla birlikte Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı göndermişti.

Ben, sizin için, Ebu Ubeyde'ye bey'atınıza da razıyım! 518

Resûlullah aleyhisselam, onun hakkında, 'Bu, bu ümmetin emînidir! ' buyurmuştur" dedi. 519

Ebu Ubeyde b. Cerrah:

" Hayır! Vallahi hayır! Bu işte biz sana bey'at edeceğiz!

Çünkü sen Muhacirlerin üstünü ve mağarada ikinin ikincisisindir! 520 Resûlullah aleyhisselamın namaz kıldırmaya yetkili kıldığı halifesisindir!

Namaz ise, dininde en üstün ibadettir! 521

Senin önüne geçmeye veya sana karşı bu işi üzerine almaya daha lâyık kim vardır? 522

Vallahi, biz bu hususta senin önüne geçici değiliz!

Sen, Resûlullahın arkadaşı ve ikinin ikincisisin! " dedi. 523

Hazret-i Ömer de, aynı şekilde konuşup, Hazret-i Ebu Bekir'e: 524

" Sen bizim ulumuzsun! Sen bizim hayırlımızsın!

Sen bizim Peygamberimiz aleyhisselama sevgili olanımızsın! 525

Resûlullah aleyhisselamın koymuş olduğu makamından seni sağ iken geri çekecek bir kimse bulu-namaz! " 526

Ensara da:

" Peygamber aleyhisselamın ileri sürdüğü onun iki ayağını geri çekmeye hanginizin gönlü razı olur?" dedi.

Abdurrahman b. Avf, kalkıp:

" Ey Ensar cemaati! Siz, fazilet ve üstünlük davasındasınız ama, içinizde Ebu Bekir, Ömer ve Ali gibi bir kimse yoktur! " dedi.

Münzir b. Erkam kalkıp:

" Andığın zâtların fazilet ve üstünlüğünü inkâr etmiyoruz.

Onların içinden bu işi o, yani Ali b. Ebu Talib istemiş olsaydı, ona hiç kimse itiraz etmezdi" dedi. 527

Ensardan bazıları da:

" Biz Ali'den başkasına bey'at etmeyiz! " dediler. 528

Hazret-i Ömer:

" Uzat elini ey Ebu Bekir! 529 Bey'at edeyim sana! " dedi.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Hayır ey Ömer! Ben sana bey'at etmeliyim! Çünkü sen bu iş için benden daha güçlüsün! " dedi.

Birbirlerinin elini açmak ve bey'at etmek istediler. 530

Nihayet Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir'in elini tuttu, 531 açtı ve:

" Benim gücüm, senin içindir ve senin gücünün yanındadır! " diyerek ona bey'at etti. 532

Beşir b. Sa'd ise daha önce davrandı ve bey'at etti. 533

Bunun üzerine halk Hazret-i Ebu Bekir'in başına yığılıp bey'at etmeye koyuldular.

Az kalsın Sa'd b. Ubâde'yi döşeğinde çiğneyeceklerdi! 534

Sa'd b. Ubâde'nin adamlarından birisi:

" Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz! " dedi. 535

Hazret-i Ömer:

" O, fitne sahibidir! " dedi. 536

Ensardan, Sa'd b. Ubâde'den başka, Hazret-i Ebu Bekir'e bey'at etmeyen kalmadı. 537

Beşir b. Sa'd bey'at ettiği zaman, Hubab b. Münzir ona:

" Ey Beşir b. Sa'd! Sen bunu amcanın oğlunun emîrliğini kıskandığın için yaptın! " diyerek seslendi.

Beşir b. Sa'd:

" Hayır! Vallahi ben Allah'ın Kureyşlilere bahşettiği bir hak üzerinde onlarla çekişmemi hoş bulmadım! " dedi.

Beşir b. Sa'd'ın işi Kureyş'e bıraktığını, Hazret-i Ebu Bekir'e bey'at ettiğini görünce, içlerinde Akabe Bey'at] temsilcilerinden Useyd b. Hudayr" ın da bulunduğu Evsîler, birbirlerine:

" Vallahi, Hazrecîler üzerinize bir kere hâkim olacak olurlarsa, bu fazileti kendilerine temelli tahsis ve sizi ondan mahrum ederler.

Kalkın, Ebu Bekir'e bey'at edin! " dediler, bey'at ettiler.

Sa'd b. Ubâde ve Hazrecîler, hayal kırıklığına uğradılar. 538

Eşlemlerin cemaati de, sokakları doldura doldura gelip bey'at ettiler. Hazret-i Ömer onları görünce yardım göreceklerine kanaat getirdi.

Sa'd b. Ubâde:

" Beni bu yerden kaldırıp götürünüz! " dedi.

Onu kendi evine taşıdılar. 539

Hazret-i Ömer der ki:

" Biz, vallahi, Ebu Bekir'e bey'at işinden daha sağlamını bulamadık, göremedik.

Ensar kavminin yanından bey'at yapmadan aynlsaydık, bizden sonra kendi kendilerine bey'at yapacaklarından korktuk.

Biz, onlara bey'at etseydik, arzu etmediğimiz birşey üzerine bey'at yapmış olacaktık.

Karşı koysaydık, ortaya fitne ve fesat çıkacaktı." 540

Ensar Hazret-i Ebu Bekir'e bey'ata başlayınca, Hubab b. Münzir kalkıp kılıcını aldı. Ensar hemen onun üzerine üşüşüp kılıcını elinden aldılar. Bey'at bitinceye kadar yüzünü elbisesiyle örttüler.

Hubab b. Münzir:

" Ey Ensar cemaati! Siz böyle yaptınız ama, vallahi sanıyorum ki sizin oğullarınız onların oğullarının kapıları önünde duracaklar, onlara el açıp dilenecekler! Onlar ise su bile içemeyeceklerdir! " dedi.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Ey Hubab! Bizden mi korkuyorsun?! " diye sordu.

Hubab b. Münzir:

" Ben senden korkuyor değilim! Fakat senden sonra gelecek kimselerden korkuyorum! " dedi.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Sana ve arkadaşlarına öyle yapıldığı zaman, bize itaat etmeniz size gerekmez! " dedi.

Hubab b. Münzir:

" Heyhat! Ey Ebu Bekir! Ben de, sen de o zaman geçmiş gitmiş bulunuruz. Senden sonra gelecekler, bize serbestçe zulüm ve haksızlık ederler! " dedi. 541

-------------------------------------

512. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 582.

513. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, Ahmed, c. 1, s. 56.

514. Zührî, Megâzî, s. 142, İbn İshak, c. 4, s. 310, Ahmed, c. 1, s. 56.

515. Zührî. s. 142, İbn İshak, c. 4, s. 310, Ahmed, c. 1. S. 56, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 123, Taberî, c. 3, s. 209.

516. Zührî, s. 142, İbn İshak, c. 4, s. 310, Ahmed, c. 1, s. 56.

517. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 123.

518. Taberî, Târih, c. 3, s. 198.

519. Yâkubî, c. 2, s. 123.

520. Taberî, c. 3, s. 209.

521. Taberî, c. 3, s. 209, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 330.

522. Taberî, c. 3, s. 209.

523. Yâkubî, c. 2, s. 123.

524. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 16.

525. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 269, Buhâri, c. 4, s. 194.

526. Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 582.

527. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 123.

528. İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 325.

529. Zührî, Megâzî, s. 142, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 444, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 56, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 582, Taberî, c. 3, s. 199.

530. Taberî, c. 3, s. 199.

531. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 269.

532. İbn İshak, c. 4, s. 310, İbn Sa'd, c. 2, s. 269, Belâzurî, c. 1, s. 582.

533. Taberî, c. 3, s. 209, İbn Esîr, c. 2, s. 330, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 247.

534. Belâzurî, c. 1, s. 582.

535. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 269, Ahmed, c. 1, s. 56, Buhârî, c. 4, s. 194, Belâzurî, Ensâb, 11, s. 582, Taberî, c. 3, s. 210.

536. İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferid, c. 4, s. 258.

537. Belâzurî, c. 1, s. 583.

538. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 16, Taberî, c. 3, s. 209, İbn Esîr, c. 2, s. 330-331.

539. İbn Kuteybe, c. 1 , s. 17, Taberî, c. 3, s. 210.

540. Zührî, Megâzî, s. 142-143, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 444, Ahmed, c. 1, s. 56.

541. İbn Kuteybe, el-İmâme ve's-siyâse, c. 1, s. 16-17.

Hazret-i Ebu Bekir'e Umumî Bey'at Yapılışı

Ensar Beni Sâidelerin örtmesinde Hazret-i Ebu Bekir'e bey'at ettikten sonra, ertesi (Salı) günü Hazret-i Ebu Bekir Mescidin minberine çıkıp oturdu.

Konuşmaya başlamadan önce, Hazret-i Ömer ayağa kalktı.

Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra:

" Ey insanlar! Ben dün size bazı sözler söylemiştim.

Onları Allah'ın Kitabında bulamadığım gibi, Resûlullah aleyhisselamın da bana o hususta bir sözü yoktu.

Fakat ben Resûlullah aleyhisselamın bizden sonraya kalacağını ve işlerimizi kendisinin çekip çevireceğini sanıyordum.

Oysa, Yüce Allah Resûlullah aleyhisselama doğru yolu gösteren bir Kitabı sizin içinizde bırakmış bulunmaktadır ki, ona sımsıkı sanlırsanız Allah onunla Resûlüne doğru yolu gösterdiği gibi size de doğru yolu gösterir!

Allah, halifelik işinizi sizin hayırlınız ve Resûlullah aleyhisselamın arkadaşı, mağarada ikinin ikincisi olan zât üzerinde topladı, yoluna koydu.

Kalkınız; ona bey'at ediniz! " deyince, Mesciddeki halk Hazret-i Ebu Bekir'e umumî bey'at ettiler. 542

-------------------------------------

542. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 310, Abduırezzak, Musannef, c. 5, s. 437-438, Buhârî, c. 8, s. 126, Taberî, Târîh, c. 3, s. 203. Muhibbul-Taberî. c. 1. s. 217.

Hazret-i Ebu Bekir'in Konuşması

Hazret-i Ömer'den sonra, Hazret-i Ebu Bekir şöyle konuştu:

" Hamd olsun Allah'a ki, ben O'na hamd eder, gizli açık her işte O'ndan yardım dilerim.

Gecede gündüzde gelecek kötülüklerden de O'na sığınırız!

Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!

O, Birdir; O'nun eşi ve ortağı yoktur!

Şehadet ederim ki; Muhammed aleyhisselam, O'nun kulu ve resûlüdür!

Onu Kıyametten önce hak ile beşîr ve nezîr olarak göndermiştir.

Ona itaat eden doğru yolu bulur, ona isyan eden de helak olur! 543

Resûlullah aleyhisselam, önceki yılda, şu durduğum yerde dikilmişti.

(Hazret-i Ebu Bekir, kendisini tutam ayarak ağladı. Sonra da, Resûlullahın o zaman söylediklerini tekrarladı: )

'Size doğru yolu tavsiye ederim. Doğruluktan ayrılmayınız.

Çünkü, doğruluk iyilikle bir aradadır, ikisi de cennettedir.

Yalandan sakınınız. Çünkü, yalan kötülükle bir aradadır, ikisi de cehennemdedir.

Allah'tan af ve afiyet dileyiniz. Çünkü, hiç kimseye, yakînden sonra, af ve afiyetten daha hayırlısı verilmemiştir.

Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle düşmanlık etmeyiniz! Birbirinizle ilişkinizi kesmeyiniz!

Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz' buyurmuştu " 544

Hazret-i Ebu Bekir konuşmasını şöyle sürdürdü:

" Bundan sonra, bilesiniz ki ey insanlar! Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde size emîr oldum. 545

Fakat, bize Kur" ân ve Peygamber aleyhisselamın sünnetleri öğretildi de, biz bu sayede bilgi sahibi olduk. 546

İyi biliniz ki, bana yapılan bey'atı düşünmeden kabul ediverişim, ümmet arasında bir fitne ve fesat çıkmasından korktuğum içindir!

Allah'a yemin ederim ki; ben, hiçbir gün veya gece, bunun ne üzerine düşmüş, ne isteklisi olmuş, ne de bu hususta Allah'tan gizlice veya açıkça bir dilekte bulunmuşumdur!

Emirlik hizmetinde benim için hiçbir rahatlık yoktur!

Gücüm yetmeyen bir işi elimde olmayarak boynuma takmış bulunuyorum!

Benim yerime daha güçlü bir insanın seçilmiş olmasını ne kadar arzu ederdim!

Size Allah'tan sakınmayı tavsiye ederim ! 547

İyi biliniz ki; akıllılığın akıllılığı, Allah'tan son derece sakınmaktır! Akılsızlığın akılsızlığı da, günaha dalmak, haktan yan çizmektir!

Ey insanlar! Ben ancak Resûlullahın izine uyucuyum! Dinde kendiliğimden birşey ihdas ve icad edici değilim! 548

Eğer bir vazifemi iyi yaparsam, bana yardım ediniz!

Eğer kötülüğe saparsam beni doğrultunuz! 549

Doğruluk emanettir, yalancılık da hıyanettir! 550

İnşaallah, içinizdeki en zayıfınız, kendisinin hakkını alıncaya kadar, benim yanımda en güçlünüz olacaktır!

İnşaallah, içinizdeki en güçlünüz de, üzerine geçirdiği hakkı kendisinden alıncaya kadar, benim yanımda en zayıfınız olacaktır! 551

Ey insanlar! İyi biliniz ki; 552 Allah'ın zillete müstahak kıldığı kavimden başka hiçbir kavim, Allah yolunda cihadı, savaşı bırakmaz!

Hiçbir kavmin kötülükleri yaygın hale gelmedikçe de, Allah o kavmin ibtilâ ve musibetini yaygın hale getimnez! 553

Ey insanlar! Allah'ın Kitabını talep ve öğütlerini kabul ediniz!

Kullarının tevbesini kabul ve günahlarını affeden, ne yaparsanız bilen O Allah'tır!

Öyle bir günden korkunuz ki; 'Yürekler gırtlağa dayanmış olarak korku ile dolmuş bulunur! Zalimler için ne yakın bir dost vardır, ne de dinlenebilecek bir kayırıcı vardır! ' [Mü'min: 18]

Bugün, her amel sahibi gücünün yettiği ve kendisini Yüce Allah'a yaklaştıracak ameli, onu işlemeye güç yetinemeyeceği gün gelmeden önce işlemeye baksın! 554

Ben Allah'a ve Resûlüne itaat ettikçe, siz de bana itaat ediniz!

Allah'a ve Resûlüne asi olduğum zaman sizin bana itaat etmeniz gerekmez! 555

Kendim ve sizin için Allah'tan mağfiret, yariıganmak dilerim. 556

Haydi, namazınızı kılmaya kalkınız! 557

Allah sizlere rahmet etsin! " dedi. 558

-------------------------------------

543. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 590.

544. Ahmed, Müsned, c. 1, s. 34, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 187-188, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1265, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 529.

545. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 311, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 182 İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 59, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 590, Taberî, c. 3, s. 203, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 332.

546. İbn Sa'd, c. 3, s. 183, Belâzurî, c. 1, s. 590, Haris el-Muhasibi" , er-Riâye, s. 46.

547. Belâzurî, c. 1, s. 590-591, Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 219.

548. İbn Sa'd, c. 3, s. 183, Belâzurî, c. 1, s. 590-591 , Haris el-Muhâsibf, s. 46.

549. İbn İshak, c. 4, s. 311, İbn Sa'd, c. 3, s. 183, Belâzurî, c. 1, s. 590-591 Taberî, c. 3, s. 203, Haris el-Muhâsibf, s. 46.

550. İbn İshak, c. 4, s. 311, İbn Esir, c. 2, s. 332.

551. İbn İshak, c. 4, s. 311, İbn Sa'd, c. 3, s. 183, İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 59, Belâzurî, c. 1, s. 590, Taberî, c. 3, s. 203, İbn Esîr, c. 2, s. 332.

552. Belâzurî, c. 1, s. 591.

553. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 311, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 591, Taberî, Târîh, c. 3, s. 203.

554. Belâzurî, c. 1, s. 591.

555. İbn İshak, c. 4, s. 311, İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 590, Belâzurî, c. 1, s. 591, Taberî, c. 3, s. 203, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 332.

556. İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 59.

557. İbn İshak, c. 4, s. 311, Belâzurî, c. 1 , s. 591, Taberî, c. 3, s. 203, Muhibbut-Taberî, c. 1, s. 218.

558. İbn İshak, c. 4, s. 311, Taberî, c. 3, s. 203, İbn Esîr, c. 2, s. 332, Muhibbut-Taberî, c. 1, s. 218.

Hazret-i Ali'nin Halifeliğe ve Savaşa Teşvik Edilişi

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât ettiği ve Hazret-i Ebu Bekir'in Hazret-i Ömer tarafından dışarı çağrılarak Peygamberimiz aleyhisselamın yanından çıkıp gittiği sırada, Peygamberimiz aleyhisselamın yanında Hazret-i Ali, Hazret-i Abbas ve Zübeyr b. Avvam kalmıştı. 559

Hazret-i Abbas, Hazret-i Ali'yle başbaşa kalınca, ona:

" Resûlullah aleyhisselamın bu halifelik işini senden başkasına vasiyet ettiğine dair birşey biliyor musun?" diye sordu.

Hazret-i Ali:

" Vallahi, hayır! Bu hususta birşey bilmiyorum! " dedi. 560

Bunun üzerine, Hazret-i Abbas gidip Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve daha başkalarıyla buluşarak, onlara:

" Resûlullah aleyhisselam size birşey vasiyet etti mi?" diye sordu.

Onlar:

" Hayır! " dediler. 561

Hazret-i Abbas, Hazret-i Ali'nin yanına döndü562 ve ona:

" Uzat elini! Sana bey'at edeyim ! 563

'Resûlullah aleyhisselamın amcası Resûlullah aleyhisselamın amcasının oğluna bey'at etmiş! ' denir, Ehl-i Beytin sana bey'at eder! 564 Halk da bey'at eder! " dedi. 565

Hazret-i Ali:

" Allah senin iyiliğini versin ey amca! Bu işi bizden başka kim ister?566 Bunu bizden başka kim umar ki?! " dedi.

Hazret-i Abbas:

" Sanırım ki, vallahi uman olacaktır! " dedi. 567

Hazret-i Ebu Bekir'e Mescidde bey'at edildiği sırada, tekbir sesi işittiler. Hazret-i Ali:

" Nedir bu?" diye sordu. 568

Hazret-i Abbas:

" Bu, seni davet ettiğim, senin ise yanaşmadığın şeydir! " dedi.

Hazret-i Ali:

" Öyle şey olur mu?! " dedi. 569

Hazret-i Abbas:

" Hiçbirzaman, bunun gibisi görülmemiştir! 570

Ben böyle olacağını sana söylemedim mi?" dedi. 571

Müslümanların Hazret-i Ebu Bekir'e bey'at etmek üzere toplandıkları sırada, Ebu Süfyan b. Harb de:

" Vallahi, ben kandan başkasıyla söndürülemeyecek birtoz-duman görüyorum!

Ey Abdi Menaf hanedanı! Size ait işleri Ebu Bekir'e mi bırakıyorsunuz?

Neredeler o iki zayıflar?!

Neredeler o iki zeliller?! Ali ve Abbas'lar?!

Ey Hasan'ın babası! Uzat elini, bey'at edeyim sana! 572

Sizler, İbn Ebi Kuhâfe'nin yönetim işini üzerine almasına nasıl razı oluyorsunuz?573

Bu iş Kureyşîlerin içinde küçücük bir kabileye nasıl verilebilir?! 574

Vallahi, isterseniz, ben onun üzerine her taraftan süvarileri ve piyadeleri doldururum! " dedi. 575

Hazret-i Ali:

" Ben asla böyle birşeyi ister değilim!

Yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan!

Müslümanlar, birbirlerinin evlerine ve akrabalarına gelirlerse, nasihat eder, hayırlı öğüt verirler.

Münafıklar da, birbirlerinin yurtlarına ve akrabalarına yaklaşırlarsa, hainlik ve yaramazlık eder, ortalığı karıştırıriar! 576

Ey Ebu Süfyan! Vallahi sen bununla ancak fitne ve fesat çıkarmak istiyor, İslâmiyete ve Müslümanlara düşmanlığını sürdürüp duruyorsun!

Fakat, sen bununla onlara hiçbir zarar veremeyeceksin!

Senin öğüdün bize gerekmez! 577

Biz bu işe Ebu Bekir'i yeterli görüyor ve buluyoruz! 578 Biz onu bu işle başbaşa bıraktık, araya girmedik! " dedi. 579*

-------------------------------------

559. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 246.

560. Makrîzî, en-Nizâu ye14ehâsum , s. 33.

561. İbn Kuteybe, c. 1 , s. 12, Makrîzî, s. 33.

562. Makrîzî, s. 33.

563. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 446, İbn Kuteybe, d, s. 12, Makrîzî, s. 33.

564. İbn Kuteybe, c. 1 , s. 12, Makrîzî, s. 33.

565. İbn Sa'd, c. 2, s. 246.

566. İbn Kuteybe, c. 1 , s. 12, Makrîzî, s. 33.

567. İbn Sa'd, c. 2, s. 246, Makrîzî, s. 33.

568. İbn Sa'd, c. 2, s. 246-247, İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 258, Makrîzî, s. 33.

569. İbn Sa'd, c. 2, s. 247, Makrîzî, s. 33.

570. İbn Sa'd, c. 2, s. 247, İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 258.

571. İbn Abdi Rabbih, c. 4, s. 258.

572. Taberî, Târîh, c. 3, s. 203, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 325-326.

573. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 588.

574. Taberî, c. 3, s. 202, İbn Esîr, c. 2, s. 326.

575. Belâzurî, c. 1, s. 588, Taberî, c. 3, s. 202.

576. Belâzurî, c. 1, s. 588.

577. Taberî, c. 3, s. 202-203, İbn Esîr, c. 2, s. 326.

578. Belâzurî, c. 1, s. 588, Taberî, c. 3, s. 202.

579. Belâzurî, c. 1, 5. 588.

* Ebu Süfyan sonradan müslümanlığını güzelleştirmiş, iyi bir Müslüman olmuştur (İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. b, s. 149).

İrtidad Hareketleri

Hazret-i Aişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselamın ruhu kabzolununca, Araplar irtidad etti, nifak kabardı. Babamın üzerine çöken sabit dağların üzerine çökseydi, muhakkak onları ufaltırdı ! " 580

Ebu Hureyre de:

" Eğer Ebu Bekir olmasaydı, Muhammed aleyhisselamın Vefâtından sonra ümmet-i Muhammed helak olurdu! " demiştir. 581

Hazret-i Âişe:

" Babam Arapların irtidad ettikleri günlerde kılıcını sıyırıp devesine binince, Ali b. Ebu Talib yanına vardı, devesinin yularından tuttu ve:

'Sana Resûlullah aleyhisselamın Uhud savaşı gününde söylediğini söylüyorum. [O, sana]:

Sok kınına kılıcını da, kendini tehlikeye atıp bizi acı içinde bırakma!

Vallahi, senin başına bir felaket gelecek olursa, senden sonra arbk İslâmiyet temelli düzelmez! 'dedi" demiştir. 582

Yine Hazret-i Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtı üzerine Arap kabilelerinden birçokları irtidad ettiler. Yahudilik, Hıristiyanlık ve münafıklık ortaya çıkmaya başladı.

Müslümanlar, kış gecesinde yağmura tutulup dağılan koyunlara döndüler.

Hatta, o sırada Mekkelilerin çoğu İslâmiyetten dönmeye hazırlandılar.

Mekke valisi Atfâb b. Esîd gizlendi. 583

Süheyl b. Amr, Kabe'nin kapısına dikilerek Mekkelilere seslendi.

Başına toplanınca:

" Ey Mekkeliler! Siz, Müslüman olanların sonuncusu oldunuz! Sakın irtidad edenlerin, Müslümanlıktan dönenlerin ilki olmayınız!

Vallahi, Yüce Allah, Resûlullah aleyhisselamın buyurduğu gibi, bu işi muhakkak tamamlayacaktır!

Ben, onun (Peygamber aleyhisselamın) şu bulunduğum yerde tek başına dikilerek:

'Benimle birlikte lâ ilahe illallah deyiniz de, size bakarak Araplar dine girip, Arap olmayanlarda size cizye ödesin!

Vallahi Kisrâ'nın ve Kayser'in hazineleri Allah yolunda harcanacaktır! ' buyurduğunu işitmişim di r!

Alay edenlerin zekat ve sadaka tahsildarı olduğunu gördünüz!

Vallahi, geri kalan va'dleri de vuku bulacaktır! 584

Vallahi, ben iyi biliyorum ki, güneşin batması ve doğması devam ettiği müddetçe, bu din devam edecektir!

Aranızdaki o kişi sizi aldatmasın!

Benim bildiğim bu işi o kişi de biliyor, fakat Hâşimoğullarına olan kıskançlığı onun kalbini mühür-lemiştir! 585

Ey insanlar! Ben Kureyşîlerin karada ve denizde en çok taşıtları bulunanıyım!

Siz emîrinize itaat ediniz ve zekatlarınızı ona ödeyiniz!

Eğer İslâmiyet sonuna kadar devam etmezse, ben sizin zekatlarınızı size geri vermeye kefilim! " dedi ve ağladı.

Bunun üzerine halk yatıştı. 586

Süheyl b. Amr yaptığı tesirli konuşma ile Mekkelileri irtidaddan vazgeçilince, Mekke valisi Attâb b. Esîd ortaya çıkabildi.

Süheyl b. Amr Bedir savaşına müşriklerle birlikte katılıp esir edildiği zaman, Peygamberimiz aleyhisselamın Hazret-i Ömer'e onun hakkında:

" Yermeyeceğin, hoşlanacağın bir makamda dikilip halka hitapta bulunması da me'muldür! " hadisi ile haber verdiği hoşa gidecek makamdaki konuşmasından maksadının ve konuşması ve hizmetinin ne olduğu anlaşıldı. 587

Hazret-i Ömer de, Süheyl'in konuşmasını işittiği zaman, Peygamberimiz aleyhisselamın onun hakkında söylemiş olduğu sözü hatırlamış ve:

" Ben şehadet ederim ki; sen muhakkak Resûlullahsın! " demekten kendini alamamıştır. 588

-------------------------------------

580. Taberânî, M u'cem ü's-sağîr, c. 2, s. 101.

581. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 591.

582. Demfrf, Hayâtü'l-havvan, c. 1 , s. 70-71.

583. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 316.

584. İbn Esîr, KâmN, c. 2, s. 324-325.

585. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 670-671.

586. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 304.

587. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 303-304.

588. Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 107.

Peygamberimiz aleyhisselamın Yıkanışı ve Kefenlenişi

Peygamberimiz aleyhisselam Pazartesi günü kaba kuşluk 589 veya zeval vaktinde (öğleye yakın vakitte) Vefât etmişti. 590

Hazret-i Ömer gibi bazı sahabiler, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefât etmediğini, etmeyeceğini söylüyor, Vefât etti diyenleri tehdit ediyor; 591 bazıları da " Resûlullah aleyhisselamı gömmeyiniz, çünkü o Vefât etmemiştir" diye sesleniyor! ar; 592 Hazret-i Abbas'ın uyarıları ve Peygamberimiz aleyhisselamı gömmeye engel olmamaları hususundaki çabalan tesirsiz kalıyordu. 593

Âyetlere dayanan uyarı ve öğütleriyle halkı Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtına inandırmış ve yatıştırmış olan Hazret-i Ebu Bekir ise, Hazrecîlerin BenîSâide örtmesinde halifelik işini kendileri için gerçekleştirme girişiminde bulundukları haberini alınca, Peygamberimiz aleyhisselamın na'şının yanından ayrılarak Beni Sâide suffasına gidip onları yatıştırmak, hem onlardan hem de Mescidde toplanan Müslümanlardan bey'atlarını almakla uğraşmıştı.

Pazartesi günü öylece öğleden akşama kadar Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkları ve tefrikaları gidermek çabaları ile geçirilmişti. 594

Peygamberimiz aleyhisselamı yıkama, kefenleme ve gömme işi de ertesi güne kalmıştı. 595

Peygamberimiz aleyhisselamı yıkamak üzere evde toplananlar, Peygamberimiz aleyhisselamın aile halkından:

1. Hazret-i Ali,

2. Hazret-i Abbas,

3. Fadl b. Abbas,

4. Kuşem b. Abbas,

5. Üsâme b. Zeyd,

6. Peygamberimiz aleyhisselamın azadlı kölesi Şükran (Salih) idi. 596

Başkalarını içeri almamak için kapıyı kilitlediler.

Ensardan bazıları da, dışarıdan:

" Biz Resûlullah aleyhisselamın dayılarıyız! İslâmiyette de belirli bir yerimiz vardır! " diyerek seslendiler.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Ey Müslümanlar cemaati! Her kavmin kendi cenazelerine başkalarından ziyade öncelik hakkı vardır. Size onlar adına and veriyorum: Siz girerseniz onları Resûlullah aleyhisselamın hizmetinden geriletirsiniz! Vallahi, çağrılandan başka hiç kimse içeri girmeyecek! " diyerek bağırdı.

Ensar:

" Bizim içeri girmeye hakkımız vardır! Çünkü o bizim kızkardeşimizin oğludur! İslâmiyette de bizim belirli bir yerimiz vardır! " dediler ve Hazret-i Ebu Bekir'le görüşmek istediler.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Ensarın Ali ve Abbas ile görüşmeleri daha yerinde olur. Çünkü, onların yanına ancak kendilerinin istedikleri kimseler girebilir! " dedi. 597

Benî Avf b. Hazreclerden ve Bedir savaşına katılmış olan sahabilerden Evs b. Havlî, Hazret-i Aliye:

" Ey Ali! Allah aşkına, Resûlullah aleyhisselamın hizmetinden bizi de nasiplendir! " diyerek yalvardı.

Hazret-i Ali, ona:

" İçeri gir! " dedi.

Evs b. Havlî içeri girip oturdu, Peygamberimiz aleyhisselamın yıkanışında bulundu. 598

Peygamberimiz aleyhisselamı yıkamaya başlamak istedikleri zaman:

" Vallahi ne yapacağımızı bilmiyoruz! Ölülerimizin elbisesini soyduğumuz gibi, Resûlullah aleyhisselamı da soyalım mı; yoksa elbisesi üzerinde bulunduğu halde mi yıkayalım?" dediler, anlaşmazlığa düştüler.

O zaman Allah onlara bir uyuklama verdi.

Onlardan, uyuklaya uyuklaya çenesi göğsüne düşmeyen kalmadı. 599

Evin bir köşesinden, kim olduğunu anlayamadıkları birisinin:

" Peygamberimizi üzerinde elbisesi bulunduğu halde yıkayınız! 600

Peygamberinizin gömleğini soymayınız! " diyerek seslendiğini işittiler. 601

Hemen yıkamaya kalktılar. 602

Peygamberimiz aleyhisselam, hastalığı sırasında Hazret-i Ali'ye:

" Öldüğüm zaman beni sen yıka! " buyurmuştu.

Hazret-i Ali:

" Yâ Rasûlallah! Ben hiç ölü yıkamadım ki?" demiş, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Yıkama işi sana hazırlanacak, kolaylaştırılacak! 603

Beni senden başkası yıkamasın!

Benim edeb yerimi hiç kimse görmesin!

Aksi takdirde onun gözünün nuru söner! " buyurmuştu. 604

Peygamberimiz aleyhisselamı yıkamak için Sa'd b. Haysemelerin Kuba'daki Gars kuyusundan su getirilmişti.

Peygamberimiz aleyhisselam o kuyunun suyunu içerdi.

Evs b. Havlî testiyle su taşıyor;605 Hazret-i Abbas606 ile Üsâme ve Şükran Peygamberimiz aleyhisselamın gömleğinin üzerine su döküyordu. 607

Fadl b. Abbas ile Üsâme, gözleri bağlı olarak Hazret-i Ali'ye su veriyorlardı. 603

Hazret-i Ali de, eline bir bez sarmış olduğu halde, 609 gömlek üzerinden oğuşturarak Peygamberimiz aleyhisselamı yıkıyordu. 610

Peygamberimiz aleyhisselamın kamı sığandığı zaman, evin içine mis kokusu, 611 bir benzerini daha görmedikleri güzel bir koku yayıldı. 612

Ölülerde görülegelen şeylerden hiçbiri Peygamberimiz aleyhisselam da görülmedi.

Hazret-i Ali:

" Babam, anam sana feda olsun! Sen diri iken de, ölü iken de ne kadar temizsin! " dedi. 613

Hazret-i Ali, Peygamberimiz aleyhisselamı bağrına bastı. Hazret-i Abbas'la oğulları Fadl ve Kuşem de, bir yandan öbür yana çevirdiler. 614

Hazret-i Ali:

" Resûlullahı yıkama işinden boşalıncaya kadar hiçbir uzuv tutmadım ki, onu benimle birlikte otuz kişi de tutup bir yandan bir yana çeviriyordu sanki!

Fadl b. Abbas ise, Resûlullahı kucakladığı zaman:

'Ya Ali! Aman acele et! Belim kırıldı ! 615 Kalbimin damarını kopardın! ' demiştir." 616

Peygamberimiz aleyhisselamı, gömleği üzerinde olduğu halde, su ve sidr ile * 617 üç kere 613 yıkadılar. 619

İlkinde yalnız tatlı su ile, ikincisinde su ve sidr ile, üçüncüsünde ise su ve kâfur ile yıkandı. 620

Peygamberimiz aleyhisselamı böylece yıkadıktan sonra kuruladılar. Sonra da, ölülere yapılagelen şeyleri Peygamberimiz aleyhisselama da yaptılar. 621

Hazret-i Ali'nin yanında misk kokusu bulunuyordu. Onunla kokulanmasını tavsiye etti. 622

Hazret-i Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselamı gömlek ve sarık hariç-ki bunlar sünnettir-pamuktan dokunmuş, sühûliye diye anılan üç parça beyaz Yemen bezine sardılar. 623

Ki bunlar:

1. İzar,

2. Lifâfe gibi baştan ayağa kadar bedeni örten örtü ile,

3. Ridâ gibi yakasız, yensiz, etrafı dikişle bastırılmamış ve göğüs tarafı açılmamış gömlekten ibaretti. 624

Peygamberimiz aleyhisselamı kefene sarma işi Hazret-i Ali, Hazret-i Abbas, Fadl b. Abbas ve Şükran (Salih) tarafından yapıldı. 625

-------------------------------------

589. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 303-304.

590. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 191, Taberî, c. 3, s. 97.

591. İbn İshak, c. 4, s. 305, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 433-434, İbn Sa'd, c. 2, s. 266-267, Dârimî, c. 1, s. 40.

592. İbn Sa'd, c. 2, s. 271.

593. Abdurrezzak, c. 5, s. 434-435, İbn Sa'd, c. 2, s. 267, Dârimî, c. 1, s. 40 Belâzurî, Ensâb. c. 1 , s. 567.

594. İbn İshak, c. 4, s. 306-309, Abdurrezzak, c. 5, s. 442-444, İbn Sa'd, c. 2, s. 269, Ahmed, c. 1, s. 55-56, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 191, Taberî, c. 3, s. 207-208.

595. Belâzurî, c. 1, 5. 257.

596. İbn İshak, c. 4, s. 312, Ahmed, c. 1, s. 260, İbn Sa'd, c. 2, s: . 278-279.

597. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 278.

598. İbn İshak, c. 4, s. 312, İbn Sa'd, c. 2, s. 280, Ahmed, c. 1, s. 260.

599. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 313, Ahmed, c. 6, s. 267, Ebu Dâvud, c. 3, s. 196-197, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 574.

600. İbn İshak, c. 4, s. 313, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 277, Ahmed, c. 6, s. 267, Ebu Dâvud, c. 3, s. 197, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s: . 596, Zehebî, s: . 574.

601. İbn Sa'd, c. 2, s. 276, Belâzurî, c. 1, s. 570.

602. İbn İshak, c. 4, s. 313, Ahmed, c. 46, s. 267, Zehebî, s. 575.

603. İbn Sa'd, c. 2, s. 280-281.

604. İbn Sa'd, c. 2, s: . 278, Zehebî, s: . 576, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 261.

605. İbn Sa'd, c. 2, s: . 280.

606. İbn Sa'd, c. 2, s. 279.

607. İbn İshak, c. 4, s. 312-313, Ahmed, c. 1, s. 260.

608. İbn Sa'd, c. 2, s. 278.

609. İbn Sa'd, c. 2, s: . 280.

610. İbn İshak, c. 4, s. 313, Ahmed, c. 6, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 569.

611. Serahsî, Mebsût, c. 2, s. 569.

612. İbn Sa'd, c. 2, s. 280.

613. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 313, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 281 Ahmed, Müsned, c. 1. S. 260, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 571.

614. İbn İshak, c. 4, s. 312-313, Ahmed, c. 1, s. 260.

615. İbn Sa'd, c. 2, s. 281.

616. Belâzurî, c. 1, s. 570, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 262.

* Sidr, Arabistan kirazı denilen ağaçtır ki, yaprağıma ölü yıkanır (Firuzâbâdi, Kâmûsu’l-muhît).

617. İbn Sa'd, c. 2, s. 280, Ahmed, c. 1, s. 260, c. 6, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 570.

618. İbn Sa'd, c. 2, s. 280, Belâzurî, c. 1, s. 570.

619. İbn Sa'd, c. 2, s. 280, Ahmed, c. 1, s. 260, c. 6, s. 267, Belâzurî, c. 1, s. 570.

620. Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 2, s. 497, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 476.

621. Ahmed, c. 1, s. 267.

622. İbn Sa'd, c. 2, s. 280.

623. İbn Sa'd, c. 2, s. 281 -283, Ahmed, c. 6, s. 93-118, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 75, İbn Mâce, c. 1, s. 472, Belâzurî, c. 1, s. 571.

624. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 285.

625. İbn Sa'd, c. 2, s. 279.

Ölüyü Kefene Sarma ve Kokulama Usûlü

1. Lifâfe uzunlamasına yere serilir.

2. Lifâfenin üzerine izaryayılır.

3. (Varsa) ölüye gömlek giydirilir.

4. Ölünün başının saçına, sakalına koku sürülür.

5. Ölünün secde âzâlan olan gözlerine, ağzına, alnına, bumuna, iki ellerine, diz kapaklarına ve ayaklarına kâfur konur.

6. İzarın sol taraftaki ucu sağ tarafa atılır, ölünün başından ayağına kadar bedeni sarılır.

7. İzarın sağ tarafı da sol tarafına doğru atılarak sarılır.

8. Lifâfe de, böyle sol tarafından sağ tarafına, sonra sağ tarafından sol tarafına atılarak sarılır.

9. Kefenin açılmasından korkulursa, bir kuşakla bağlanır. Fakat, ölü kabre konulunca bu bağ çözülür. 626

-------------------------------------

626. Serahsî. M ebsût. c. 2. s. 60.

Bilal-i Habeşî'nin Mescid Cemaatini Ağlatan Son Ezanı

Bilal-i Habeşî, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtından sonra ve gömülmesinden önce ezan okurken " Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" dediği zaman, Mescid ağıttan çalkandı. Peygamberimiz aleyhisselam gömüldükten sonra, Bilal-i Habeşî ezan okumayı bıraktı. 627

-------------------------------------

627. Kastalânî, Mevâhib, c. 2, s. 494.

Peygamberimiz aleyhisselamın Üzerine Namaz Kılınışı

Salı günü 628 öğleye doğru 629 yıkama ve kefene sarma işi tamamlanınca, Peygamberimiz aleyhisselam şeririnin üzerine konuldu. 630

Peygamberimiz aleyhisselamin namazını önce melekler kıldılar. 631

Hazret-i Ali:

" Hiç kimse 'Resûlullah aleyhisselamın üzerine imamsız cenaze namazı kılınabilir mi?' diye şüphelenmesin!

Resûlullah aleyhisselam sağ iken de, ölü iken de imamınızdır! " dedi ve Peygamberimiz aleyhisselamın hizasında ayakta durarak:

" Ey Peygamber! Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!

Ey Allah'ım! Biz onun kendisine Tarafından indirilmiş olanları tebliğ ettiğine ve ümmetine nasihatta bulunduğuna, Allah'ın dinini üstün kılıncaya ve Kelimesini tamamlayıncaya kadar Allah yolunda savaştığına şehadet ederiz!

Ey Allah'ım! Bizleri Allah'ın ona indirdiği şeylere uyan kişilerden eyle!

Ondan sonra da bize bu yolda sebat ver!

Onunla aramızı birleştir! " diyerek dua ediyor, cemaat de " Amin! Amin" diyordu.

Hâşim oğullarının erkekleri, böylece namaz kıldıktan sonra, odadan çıktılar.

Sonra Hâşim oğullarının kadınları, onlardan sonra da Hâşim oğullarının çocukları kıldılar. 632

Takım takım giriyor, imamsız olarak kendi başlarına Peygamberimiz aleyhisselamın üzerine namaz kıldıktan sonra çıkıyorlardı. 633

Sonra Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer, yanlarında Muhacir ve Ensardan odanın alabileceği kadar kişiler bulunduğu halde, içeri girip saf oldular.

Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Ömer, ilk safta, Peygamberimiz aleyhisselamın hizasında durdular.

" Ey Peygamber! Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun! 634

Senin peygamberlik vazifesini tebliğ ettiğine, ümmetine nasihatta bulunduğuna, Allah'ın dinini üstün kılıncaya kadar Allah yolunda savaştığına şehadet ederiz! 635

Ey Allah'ım! Biz onun kendisine indirilenleri tebliğ ettiğine ve ümmetine nasihatta bulunduğuna; Allah'ın dinini üstün kılıncaya ve Kelimesini tamamlayıncaya; Allah'a, Allah'ın birliğine, eşi ortağı olmadığına iman ettirinceye kadar Allah yolunda savaştığına şehadet ediyoruz! 636

Ey İlahımız! Bizleri Resûlullaha indirilmiş olanlara uyan kişilerden eyle! 637 O bizi, biz de onu tanıyıncaya kadar, 638 onunla aramızı birieştir! 639

Çünkü o, mü'minler hakkında çok şefkatli ve merhametlidir!

Biz bu imanımızdan dolayı ne bir karşılık dileriz, ne de onun yerine hiçbir zaman hiçbir baha ve menfaati satın alırız! " diyerek dua ettiler.

Cemaat de, " Amin! Amin! " dediler.

Onlar çıktıktan sonra, başkaları girip namaz kıldılar.

Erkeklerden sonra kadınlar, kadınlardan sonra çocuklar, 640 çocuklardan sonra da köleler girip namaz kıldılar. 641

Namazdan boşaldıkları zaman, Hazret-i Ömer:

" Cenazeyi ve cenaze sahiplerini artık kendi hallerine bırakınız! (Başlarından dağılınız! )" diyerek seslendi. 642

-------------------------------------

628. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 292 İbn Mâce, c. 1 , s. 521, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 573.

629. İbn Sa'd, c. 2, s. 291.

630. İbn İshak, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, c. 2, s. 288-291, İbn Mâce, c. 1 , s. 531.

631. Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 2, s. 500.

632. İbn Sa'd, c. 2, s. 290-291.

633. İbn Sa'd, c. 2, s. 288-291.

634. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 290, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 251, Zehebî, Târih, s. 579.

635. Belâzuri" , Ensâb, c. 1, s. 574, Beyhakî, c. 7, s. 251.

636. İbn Sa'd, c. 2, s. 290, Beyhakî, c. 7, s. 251, Zehebî, s. 579.

637. İbn Sa'd, c. 2, s. 290, Belâzurî, c. 1, s. 275, Beyhakî, c. 7, s. 251, Zehebî, s. 579.

638. İbn Sa'd, c. 2, s. 290, Beyhakî, c. 7, s. 251, Zehebî, s. 579.

639. İbn Sa'd, c. 2, s. 290, Belâzurî, c. 1, s. 575, Beyhakî, c. 7, s. 251, Zehebî, s. 579.

640. İbn Sa'd, c. 2, s. 290, Beyhakî, c. 7, s. 250-251, Zehebî, s. 579.

641. Beyhakî, c. 7, s. 250, Zehebî, s. 579, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. 2, s. 63.

642. İbn Sa'd, c. 2, s. 292.

Peygamberimiz aleyhisselamın Gömüleceği Yerin Kararlaştırılışı

Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz aleyhisselamı nereye gömeceklerini de aralarında konuştular. 643

Kimi:

" Onu Mescidin içine gömelim, gömünüz! "

Kimi:

" Hayır! Ashabının yanına, Bakiyy'e gömelim, gömünüz! " 644

Kimisi:

" Mescidde minberin yanına gömülsün! " 645

Kimisi:

" Kıble tarafında bulunan ağlayan hurma kütüğünün yanına gömülsün! " 646

Kimisi de:

" Namazgaha gömülsün! " dedi. 647

Bu hususta böylece anlaşmazlığa düştüler. 648

Hazret-i Ebu Bekir:

" Ona (Resûlullaha) ibadet ve senada bulunmaktan (tapmaktan) Allah bizi korusun!

Biz Resûlullah aleyhisselamın kabrini aramızdan çıkarıp Bakiyy'e kadar götürmeyi de hoş bulmayız! " dedi.

" Öyleyse ey Ebu Bekir! Senin bu husustaki görüşün nedir?" diye sordular. 649

Hazret-i Ebi Bekir:

" Kendisinden işitip de unutmadığım hadisinde Resûlullah aleyhisselam:

'Allah, bir peygamberin ruhunu kendisinin gömülmesini istediği yerden başkasında almaz! ' buyurdu" dedi. 650

Peygamberimiz aleyhisselamın, bu hususta:

" Bir peygamberin ruhu, gömüleceği yerden başkasında alınmaz! " 651

" Hiçbir peygambere nerede Vefât etmişse oradan başka yerde kabir kazılmaz! " 652

Hiçbir peygamber, içinde can verdiği yerden başkasında gömülmemiştir! " buyurduğu da rivayet edilmiştir. 653

Sahabiler, Hazret-i Ebu Bekir'e:

" Öyleyse Resûlullah aleyhisselam nereye gömülecek?" diye sordular.

Hazret-i Ebu Bekir:

" Üzerinde Vefât etmiş olduğu yere! " dedi. 654

" Vallahi, biz senin hükmüne razıyız. Sen, bizi sözünle ikna ettin! " dediler. 655

Hazret-i Âişe rüyasında gökten üç ayın evine indiğini görmüş, bunu babası Hazret-i Ebu Bekir'e anlatmıştı. 656

Hazret-i Ebu Bekir:

" Sen bunu neye yordun?" diye sormuş, Hazret-i Âişe de Resûlullah aleyhisselamdan oğlan çocuğu doğuracağına yorduğunu söyleyince; Hazret-i Ebu Bekir susmuş, 657 sonra da:

" Eğer rüyan sadıksa, yeryüzü halkının en hayırlısı olan üçü senin evine gömülecektir! " demişti. 658

Peygamberimiz aleyhisselam Vefât ettiği zaman, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Âişeye: 659

" Bu, senin rüyada gördüğün üç aydan birisi olup, onların en hayırlısı idi. 660

Aylarının en hayırlısı olanı Vefât ettirilip götürüldü" dedi. 661

Sonradan Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer'in de Hazret-i Âişe'nin evine gömülmeleri, Hazret-i Âişe'nin rüyasını tamamıyla gerçekleştirmiştir.

-------------------------------------

643. İbn Sa’d, c. 2. 290-292, İbn Kuteytae, c. 1, s. 12.

644. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 292 Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 7, s. 261.

645. Mâlik, Muvatta', c. 1, s. 231 , İbn Sa'd, c. 2, s. 293, Belâzurî, Ensâb. c. 1, s. 574, Beyhakî, c. 7, s. 261.

646. Belâzurî, c. 1, 5. 574.

647. Beyhakî, c. 7, s. 261, Zehebî, s. 580.

648. İbn İshak, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, c. 2, s. 292, Belâzurî, c. 1, s. 573-754 Beyhakî, c. 7, s. 261, Zehebî, s. 580.

649. İbn Kuteybe, c. 1 , s. 12.

650. Tirmizî, c. 3, s. 338, Beyhakî, c. 7, s. 260-261, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 266.

651. İbn İshak, c. 4, s. 314, İbn Mâce, c. 1, s. 521.

652. Ahmed, c. 1, s. 7.

653. Malik. c1, s. 231.

654. İbn Sa'd, c. 2, s. 292.

655. İbn Kuteybe, c. 1 , s. 12.

656. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 293, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 572-573.

657. İbn Sa'd, c. 2, s. 293-294.

658. Belâzurî, c. 1, s. 53.

659. İbn Sa'd, c. 2, s. 294, Belâzurî, c. 1, s. 573.

660. Belâzurî, c. 1, 5. 573.

661. İbn Sa'd, c. 2, s. 294.

Peygamberimiz aleyhisselamın Kabrinin Kazılışı ve Kabre Konuluşu

Medine'de iki türlü kabir kazıcı olup; onlardan biri lahd tarzında olanını, diğeri de şakk tarzında olanını kazardı. 662

Kabrin lahd tarzında; kabrin kıble tarafı yandan kazılarak, altı cenaze girecek kadar oyulurdu.

Kabrin şakk tarzında ise, kabrin ortası dere gibi oyulurdu. 663

Peygamberimiz aleyhisselam, kabir tarzı hakkında:

" Lahd yapınız, şakk yapmayınız! Çünkü lahd bizim içindir!

Şakk ise bizden başkalan içindir! " buyurmuştur. 664

Ebu Ubeyde b. Cerrah Mekkelilerinkini şakk tarzında, Ebu Talha da Medinelilerinkini lahd tarzında kazardı.

Peygamberimiz aleyhisselamın kabrinin lahd tarzında mı, yoksa şakk tarzında mı yaptırılması hususunda ashab arasında anlaşmazlık çıktı.

Muhacirler:

" Mekkeliler gibi şakk yaptırınız! "

Ensar ise:

" Bizim toprağımızda kazdığımız gibi lahd yapınız! " dediler. 665

Bunun üzerine, Hazret-i Abbas iki kişi çağırdı.

Onlardan birisine:

" Sen Ebu Ubeyde'ye git! "

Diğerine de:

" Sen de Ebu Talha'ya git! " dedi.

Sonra da:

" Allah'ım! Resûlün için hayırlısını tercih buyur! " diyerek dua etti. 666

Bunlardan, önce gelen, Peygamberimiz aleyhisselamın kabrini kendi usulüne göre yapacaktı. 667

Ebu Talha'nın adamı Ebu Talha'yı bulup getirdi. 668

Ebu Talha, gelince:

" Vallahi, Peygamber aleyhisselam için lahdin daha hayırlı olacağını umuyorum! " dedi. 669

Peygamberimiz aleyhisselamın döşeği hemen kaldırılarak altı lahd tarzında kazıldı. 670

Peygamberimiz aleyhisselam Çarşamba gecesi yarılandığı sırada kabre konuldu. 671

Hazret-i Âişe:

" Resûlullah aleyhisselamın 672 nereye 673 gömüldüğünü, Çarşamba gecesi, 674 geceyarısı, 675 gecenin de sonuna doğru 676 kürek seslerini işitinceye kadar öğrenemedim! " demiştir. 677

Peygamberimiz aleyhisselamın kabrine Hazret-i Ali, Fadl b. Abbas ve Kuşem b. Abbas ve Peygamberimiz aleyhisselamın azadlısı Şükran (Salih) indiler. 678

Evs b. Havlî, Hazret-i Ali'ye:

" Ey Ali! Allah aşkına! Resûlullahın hizmetinden bizi de nasiplendir! " diye and verdi.

Hazret-i Ali:

" İn öyleyse! " dedi.

O da kabrin içine indi. 679

Peygamberimiz aleyhisselamın kabrine Hazret-i Abbas ve Üsâme b. Zeyd'in indiği de rivayet edilir. 680

Medine arzı, nemli ve çoraktı. 681

Hayber 682 veya Huneyn ganimetinden kalma, 683 eskimeye yüz tutmuş 684 saçaklı kırmızı örtü (yorgan) kabrin tabanına serildi. 685

Peygamberimiz aleyhisselamın kabrinden başka hiç kimsenin kabrine sergi serilmemiştir. 686

Peygamberimiz aleyhisselam kabre konulduktan sonra, kabrin üzeri kapatılıp düzlendi.

Bilal-i Habeşî baş tarafından ve sağ yanından başlayarak 687 kabrin üzerine kırba ile su saçtı. 688

Kabrin üzeri, dokuz sıra tuğla dikilerek çevrildi. 689

Sonradan, kabrin üzerine de kırmızı kum serildi. 690

-------------------------------------

662. İbn Sa'd, c. 2, s. 295.

663. Kâşânî, Bedâyiu's-sanâyi', c. 1, s. 318.

664. Ahmed, Müsned, c. 4, s. 359, Ebu Dâvud, c. 3, s. 213.

665. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 298.

666. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 313-314, İbn Sa'd, c. 2, s. 298, Belâzurı, Ensâb, c. 1. S. 573.

667. İbn Sa'd, c. 2, s. 298.

668. İbn İshak, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, c. 2, s. 298, Belâzurî, c. 1, s. 573.

669. İbn Sa'd, c. 2, s. 298.

670. İbn İshak, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, c. 2, s. 298, Belâzurî, c. 1, s. 573.

671. İbn İshak, c. 4, s. 314, Ahmed, c. 6, s. 110, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. 63.

672. İbn İshak, c. 4, s. 314, Ahmed, c. 6, s. 62, 242.

673. Ahmed, c. 6, s. 242.

674. İbn İshak, c. 4, s: . 314, Ahmed, c. 6, s: . 62, 242.

675. İbn İshak, c. 4, s. 314.

676. Ahmed, c. 6, s: . 62, 242.

677. İbn İshak, c. 4, s. 314, Ahmed, c. 6, s. 62, 242.

678. İbn İshak, c. 4, s. 314-315, İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 4, s. 254.

679. İbn İshak, c. 4, s: . 315.

680. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s: . 301.

681. İbn Sa'd, c. 2, s: . 299, Belâzurî, c. 1, s: . 575.

682. Belâzurî, c. 1, s. 575.

683. Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 269.

684. İbn Sa'd, c. 2, s: . 299.

685. İbn İshak, c. 4, s. 315, İbn Sa'd, c. 2, s. 299, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 268-269.

686. İbn İshak, c. 4, s. 315, İbn Sa'd, c. 2, s. 299, Belâzurî, c. 1, s. 575-576 Taberî, c. 3, s. 205, Zehebî, Târih, s. 581.

687. Belâzurî, c. 1, s. 575-576, Beyhakî, Delâil, c. 7, s. 264.

688. Belâzurî, c. 1, s: . 576, Beyhakî, c. 7, s: . 264, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 271.

689. Beyhakî, c. 7, s: . 252, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s: . 269.

690. Belâzurî, c. 1. s. 576.

Hazret-i Fâtıma'nın Hazret-i Ali'ye ve Enes b. Malik'e Sitemlenmesi

Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Ali'ye:

" Ey Hasan'ın babası! Resûlullah aleyhisselamı gömdünüz mü?" diye sordu.

Hazret-i Ali:

" Evet! " dedi.

Hazret-i Fâtıma:

" Onun üzerine toprak saçmaya gönlünüz nasıl razı oldu?" diye sordu ve:

" Halbuki, o, rahmet ve merhamet peygamberi idi! " dedi.

Hazret-i Ali:

" Evet, öyledir! Fakat Allah'ın emri geri kalmaz ki! İnsan, yaratılmış olduğu toprağa gömülegelmiştir! " dedi. 691

Hazret-i Fâtıma, Enes b. Malik'e de, Peygamberimiz aleyhisselamı gömüp dönerken:

" Ey Enes! Resûlullah aleyhisselamı toprağa gömüp dönmenize, 692 onun üzerine toprak saçmanıza, çekmenize gönlünüz nasıl razı olabildi?! " dedi. 693

Peygamberimiz aleyhisselamı gömüp dönenler, gönüllerinde elem ve ıztıraptan başka birşey duymamakta idiler. 694

-------------------------------------

691. Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 493.

692. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 204.

693. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 311, Ahmed, c. 3, s. 204, Buhârî, c. 5, s. 144, İbn Mâce, c. 1 , s. 522, Dârimî, c. 1, s. 41.

694. İbn Sa'd, c. 2, s. 274, İbn Mâce, c. 1, s. 522.

Peygamberimiz aleyhisselam İçin Mersiyeler Söylenişi

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtı üzerine birçok mersiyeler söylendi.

Hazret-i Fâtıma söylediği mersiyelerinde şöyle dedi:

" Gökyüzünün ufukları tozlandı.

Güneş dürülüp ışığını kaybetti.

Gecesi gündüzü karanlıklara gömüldü.

Peygamberden sonra, yeryüzü ona duyduğu teessürden ve şiddetli ıztıraptan dolayı bir kum yığını haline geldi.

Varsın ona Doğunun ve Batının şehirleri ağlasın!

Mudarlar ve bütün Yemen kabileleri ona ağlasın!

Ona yüce dağlar, ovalar, örtülü Beytullah ve rükünler de ağlasın!

Ey peygamberler hâtemi olan (babam! )

Furkan'ı indiren sana getirdi salâtü selam! " 695

Hazret-i Fâtıma, Peygamberimiz aleyhisselamin kabrinin toprağından alıp 696 kokladıktan 697 ve gözlerine sürdükten sonra: 698

" Ahmed aleyhisselamın toprağını koklayanın hali ne mi olur: Ömür boyunca güzel koku koklamamak.

Benim üzerime öyle musibetler döküldü ki, onlar gündüzlerin üzerine dökülseydi, gece olurlardı belki! " dedi. 699

Hazret-i Ali, 700 Peygamberimiz aleyhisselamın halaları Hazret-i Ervâ, Hazret-i Safiyye, 701 Ashab-ı Kiramdan Hazret-i Ebu Bekir, 702 Hazret-i Ömer, 703 Peygamberimiz aleyhisselamın amcası Hâris'in oğlu Ebu Süfyan, 704 Ensar şairlerinden Hassan b. Sabit, 705 Ka'b b. Malik, 706 şair Ebu Züeylü'l-Hüzelî, 707 Hind binti Haris, Hind binti Üsâse, Atike binti Zeyd, Peygamberimiz aleyhisselamın dadısı Ümmü Eymen, 708 Peygamberimiz aleyhisselam için mersiyeler söyleyerek duydukları derin acılarını dile getirmişlerdir.

-------------------------------------

695. İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 340.

696. Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 813, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 2, s. 501, Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 2, s. 173.

697. Diyarbekrî, c. 2, s. 173.

698. Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 803, Kastalânî, c. 2, s. 501.

699. Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 803, İbn Seyyid, c. 2, s. 340, Kastalânî, c. 2, s. 501, Diyarbekıİ, c. 2, s. 173.

700. Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 592-593.

701. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 325-330.

702. İbn Sa'd, c. 2, s. 319-320, Belâzurî, c. 1, s. 592.

703. Belâzurî, c. 1, s. 592.

704. İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 340-341.

705. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre. c. 4, s. 317-322, İbn Sa'd, c. 2, s. 321-324.

706. İbn Sa'd, c. 2, s. 324-325.

707. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 591 -592.

708. İbn Sa'd. c. 2. s. 330-333.

Peygamberimiz aleyhisselamın Kabrinin Ravza-i Mutahhara'daki Durumu

Rivayete göre, Peygamberimiz aleyhisselamla Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer'in kabrinin durumu şu şekildedir: Peygamberimiz aleyhisselamınki kıbleye doğru biraz ileride olup; Hazret-i Ebu Bekir'in başı Peygamberimiz aleyhisselamın omuzu hizasında, Hazret-i Ömer'in başı da Hazret-i Ebu Bekir'in omuzu hizasında bulunmakta idi. 709

-------------------------------------

709. Semhudî, c. 2, s. 550-551.

Peygamberimiz aleyhisselamın Kabrinde Diri Olup Verilen Salât ü Selamların Kendisine Sunulduğu

Peygamberimiz aleyhisselam:

" ... Cuma gününde benim üzerime salâtü selam getirmeyi çoğaltınız!

Çünkü, sizin salât ü selamlarınız bana sunulur" buyurmuştu.

" Yâ Rasûlallah! Kabrinizde çürümüş bir kemik haline gelmiş bulunurken bizim salât ü selamlarımız sana nasıl sunulur?" diye sordular.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" İyi biliniz ki; Allah peygamberlerin (onlara salâtü selamlar olsun) cesetlerini yiyip çürütmeyi yere haram kılımıştir! 710

Allah'ın yeryüzünde gezen melekleri vardır ki, ümmetim tarafından getirilen salât ü selamları bana ulaştırırlar. 711

Sağlığım sizin için hayırlıdır: Siz benimle konuşursunuz. Ben de sizinle konuşurum!

Vefâtım da sizin için hayırlıdır Amelleriniz bana arzolunur. Hayırlı amellerinizi gördüm mü, ondan dolayı Allah'a hamd ederim.

Kötü amellerinizi gördüm mü, sizin için Allahtan mağfiret dilerim" buyurmuştur. 712

-------------------------------------

710. Ahmed, Müsned, c. 4, s. 8, İbn Mâce, c. 1, s. 524, Dârimî, c. 1, s. 307, Nesâî, c. 3, s. 19-92, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 460, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, c. 2, s. 809, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 275, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 122.

711. Ahmed, c. 1 , s. 387, Nesaî, c. 3, s. 43, Ebu'l-Ferec, c. 2, s. 806.

712. Bezzazdan naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 24, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 4, s. 22-23.

Peygamberimiz aleyhisselama Salât ü Selam Getirmenin Gerekliliği ve Nasıl Getirileceği

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de:

" Gerçekten, Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât ediniz, selam veriniz! " buyurmuştur. 713

Ashabdan Ka'b. b. Ucre der ki:

" Resûlullah aleyhisselam yanımıza çıkınca, kendisine:

'Yâ Rasûlallah! Sana salât ü selam getirmek gerektiğini öğrendik ama, sana salât ü selamı nasıl getireceğiz?' dedik.

Resûlullah aleyhisselam:

'Allah'ım! İbrahim'in âline salât buyurduğun gibi, Muhammed'e ve âline de salât buyur! Muhakkak ki, Sen hamd edilmeye lâyıksın, yücesin!

Allah'ım! İbrahim'in âline bereket verdiğin gibi, Muhammed'e ve âline de bereket ver! Muhakkak ki, Sen hamd edilmeye lâyıksın, yücesin! ' deyiniz! " buyurdu. 714

-------------------------------------

713. Ahzab: 56.

714. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 241, Buhârî, Sahih, c. 47, s. 156, Müslim, Sahih, c. 1 , s. 305.

Resûlullaha Salât ü Selam Getirene Yüce Allah'ın Mukabele Edişi

Abdurrahman b. Avf der ki:

" Resûlullah aleyhisselam vakıf hurmalıklarına doğru çıkıp gidince, kendisini takip ettim.

Resûlullah aleyhisselam, hurmalığa girer girmez, kıbleye yöneldi ve secdeye kapandı! Secdeyi o kadar uzattı ki, Azîz ve Celîl olan Allah'ın secdede onun ruhunu kabzettiğini sandım!

Bakmak için yakınına varıp oturdum.

Resûlullah aleyhisselam secdeden başını kaldırdı ve:

'Kim o?' diye sordu.

'Abdurrahman! ' dedim.

'Ey Abdurrahman! Senin burada ne işin var?' diye sordu.

'Yâ Rasûlallah! Sen secdeye kapandın, bir kere secde ettin. Yüce Allah'ın secdede ruhunu kabzetmiş olmasından korktum! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Cebrail aleyhisselam bana gelip:

'Azîz ve Celîl olan Allah, 'Sana salât getirene, Ben de salât getiririm. Sana selam verene, Ben de selam veririm! ' buyuruyor' dedi.

Bunun için, Yüce Allah'a şükrâne olarak secde ettim' buyurdu." 715

-------------------------------------

715. Ahmed, Müsned, c. 1, s. 191.

Peygamberimiz aleyhisselamın Ahiretteki Derecesinin Yüceliği

Peygamberimiz aleyhisselam hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:

" Kıyamet günü, 716 Sûr'un son üfürülüşünden sonra yerden başını kaldıracakların, 717 toprağı yarılarak kabirlerinden çıkanların ilki benim!

Övünme yok! 718

Çıkar çıkmaz bana Cennet elbiselerinden* bir elbise giydirilecek.

Sonra da Arşın sağında duracağım ki, yaratıklardan o makamda benden başka kimse duracak değildir. 719

Kıyamet gününde Âdem oğullarının efendisi, ulusu benim! 720

Övünme yok! 721

Livâü'l-hamd (hamd sancağı) bana verilecek, benim elimde bulunacak! 722

Kıyamet günü hamd sancağını ben taşıyacağım! 723

Övünme yok! 724

Kıyamet günü peygamberlerin imamı, hatibi ve onların şefaat sahibi de ben olacağım!

Övünme yok! 725

O gün. Âdem ve diğer peygamberlerden hiçbiri yoktur ki, benim sancağımın altında bulunmasın! 726

Övünme yok! 727

Bana vesîle'yi dileyiniz!

Bu vesile cennette öyle bir derecedir ki, Allah'ın kullarından yalnız bir kula lâyıktır!

O kulun da ben olmamı umarım!

Her kim, bana vesîle'yi dilerse kendisi şefaate lâyık olur! 728

Her peygamberin kabul olunan belli bir duası vardır.

Her peygamber de o belli duasını önceden yapmış bulunmaktadır.

Fakat, ben o duamı Kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklamışımdır! 729

Kıyamet gününde ilk şefaat eden ve şefaati kabul buyurulan benim! 730

Övünme yok! 731

Cennetin kapılarının halkalarını ilk ben çakacak ve Allah da bana kapılan açacak ve yanımda mü'minlerin fakirleri olduğu halde beni cennete koyacaktır!

Övünme yok!

Öncekilerin ve sonrakilerin732 Allah katında733 en değerlisi benim!

Övünme yok! 734

Kıyamet gününde sustukları zaman insanların hatipleri benim!

Tutuldukları zaman şefaatçileri benim! 735

Ye'se ve ümitsizliğe düştükleri zaman736 cennetle737 müjdeleyicileri benim! 738

Yüce Allah Kıyamet gününde bütün insanları, öncekilerini sonrakilerini düz bir yerde biraraya toplayacak.

Öyle ki, kendilerini çağıran sesini, ayrı ayrı hepsine duyurabilecek.

Göz hepsini görebilecek.

Güneş kendilerine yaklaşacak.

İnsanların gam ve sıkıntıları dayanılmaz, çekilmez dereceyi bulacak! 739

Güneş o gün kullara bir veya iki mil kadar yaklaştırılacak, onları eritecek!

Amellerinin derecesine göre kullar tere batacaklar. Ter, kiminin aşık kemiklerine, kiminin böğürlerine kadar çıkacak!

Kimini de gemleyecek! 740

O gün, adam var ki, ter kendisini boğacak dereceye çıkacak da: 'Yâ Rab! Cehenneme atmakla da olsa, beni rahata erdir! ' diyecektir! 741

Bunun üzerine, insanlar birbirlerine:

'Halinizi görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbinizin katında kendinize şefaat edecek birini bulup, daha başınızın çaresine bakmayacak mısınız?! ' diyecekler.

Birbirlerine:

'Âdem'e gidiniz! ' deyip, Âdem'e varacaklar ve:

'Ey Âdem! Sen insanların babasısın. Allah seni Kudret Eliyle yaratmış, Ruhundan sana ruh nefhet-miş, meleklere emir buyurmuş, onlarda sana secde etmişlerdir. 742

Alla, sana herşeyin isimlerini bildirmiştir. 743

Sen bizim ne halde olduğumuzu bilmiyor, başımıza neler geldiğini görmüyor musun?744

Rabbinin katında bize şefaat et! 745 Bizi şu bulunduğumuz müşkil mevkiden kurtarsın! ' diyecek-ler. 746

Âdem ise, onlara:

'Yüce Rabbim bugün öyle gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce bu derece gazaba gelmişliği vardır, ne de bundan sonra bu derece gazaba gelir! 747

Hem ben de sizin düşmüş olduğunuz isyan durumu gibi müşkil bir duruma düşmüş bulunuyorum! 748

Vaktiyle, O bana ağacın meyvesinden yemeyi yasaklamıştı da, ben onu yiyip Kendisine âsi olmuştum!

Ben bugün ancak kendimi düşünebilirim, kendimi! 749

Ben sizin için şefaat edebilecek halde ve mevkide değilim ! 750

Siz benden başkasına gidiniz! 751

Babanızdan sonra babanız olan. 752 Allah'ın Tufan'dan sonra yeryüzü halkına gönderdiği ilk peygamber bulunan753 Nuh'a gidiniz! ' diyecek!

Bunun üzerine mahşer halkı Nuh'a varıp:

'Ey Nuh! Sen Tufan'dan sonra yeryüzü halkına gönderilen peygamberlerin ilkisin!

Allah, seni şükredici bir kul olarak adlandırmış, 754 seçmiş, senin duanı kabul buyurup yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiçbir kimse bırakmamıştır. 755

Sen Rabbin katında bize şefaat et!

Bizim ne halde olduğumuzu bilmiyor, başımıza neler geldiğini görmüyor musun?' diyecekler.

Nuh da:

'Rabbim bugün öyle gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce bu derece gazaba gelmişliği vardır, ne de bundan sonra bu derece gazaba gelir!

Hem benim bir duam vardır ki, onu kavmim aleyhinde yapmış bulunuyorum!

Ben bugün ancak kendimi düşünebilirim, kendimi! 756

Ben sizin için şefaat edebilecek halde ve mevkide değilim ! 757

Siz benden başkasına, 758 Halîlü'r-Rahman'a, 759 İbrahim'e gidiniz! 760 Yüce Allah onu halil ve dost edinmiştir! ' diyecek, 761 ve Mahşer halkı İbrahim'e vararak:

'Ey İbrahim! Sen Allah'ın peygamberi ve yeryüzü halkından O'nun halili ve dostusun!

Sen Rabbin katında bize şefaat et!

Sen bizim ne halde olduğumuzu bilmiyor, başımıza neler geldiğini görmüyor musun?' diyecekler.

İbrahim ise, onlara:

'Rabbim bugün öyle gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce bu derece gazaba gelmişliği vardır, ne de bundan sonra bu derece gazaba gelir! 762

Hem ben, asılsız yere üç söz söylemişimdir! ' diyecek, 763 onları anlatacak. 764

'Ben bugün ancak kendimi düşünebilirim, kendimi! 765

Ben sizin için şefaat edebilecek halde ve mevkide değilim ! 766

Siz benden başkasına gidiniz! Musa'ya gidiniz! 767

Çünkü, Yüce Allah onunla konuşmuş, 768 ona Tevrat'ı vermiştir' diyecek. 769

Bunun üzerine mahşer halkı Musa'ya varacaklar.

Ona:

'Ey Musa! Sen Allah'ın Resûlüsün! Allah seni risâletleriyle ve seninle konuşmasıyla insanlara üstün kılmıştır!

Sen bizim için Rabbin katında şefaat et!

Sen bizim ne halde olduğumuzu bilmiyor, başımıza neler geldiğini görmüyor musun?' diyecekler.

Musa ise, onlara:

'Rabbim bugün öyle gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce bu derece gazaba gelmişliği vardır, ne de bundan sonra bu derece gazaba gelir!

Hem ben öldürmem bana emredilmemiş bir adamı öldürmüşümdür!

Ben şimdi ancak kendimi düşünebilirim, kendimi! 770

Ben sizin için şefaat edebilecek halde ve mevkide değilim ! 771

Siz benden başkasına gidiniz! İsa'ya gidiniz!

Çünkü o anadan doğma körlerin gözünü açar, alaca illetini iyi eder, ölüleri diriltirdi! 772

O, Allah'ın kulu, resûlü, kelimesi ve Meryem'e nefhettiği ruhudur! ' diyecek. 773

Mahşer halkı İsa'ya varacaklar ve ona:

'Ey İsa! Sen Allah'ın Resûlüsün! Allah'ın Meryem'e ilkâ ettiği kelimesi ve Allah tarafından nefhedilen ruhusun!

Sen beşikte insanlarla konuşmuştun.

Bize Rabbin katında şefaat et!

Sen bizim ne halde olduğumuzu bilmiyor, başımıza neler geldiğini görmüyor musun?' diyecekler.

İsa ise, onlara:

'Rabbim bugün öyle gazaba gelmiştir ki, ne bundan önce bu derece gazaba gelmişliği vardır, ne de bundan sonra bu derece gazaba gelir! ' diyecek, günah anmayacak. 774

Ben bugün ancak kendimi düşünebilirim, kendimi! 775

Ben sizin için şefaat edebilecek halde ve mevkide değilim ! 776

Siz benden başkasına gidiniz! 777 Âdem oğullarının efendisine, ulusuna gidiniz!

Çünkü o, Kıyamet günü toprağı yarılarak kabirlerinden çıkanların ilkidir! 778

Siz Muhammed aleyhisselama gidiniz! 779

O, geçmiş ve gelecek kusurlarını Allah'ın bağışlamış olduğu bir kuldur! 780

Yüce Rabbiniz katında sizin için o şefaat eder! ' diyecek. 781

Bunun üzerine mahşer halkı bana gelecekler

'Ey Muhammed! Sen Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncususun.

Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır!

Sen Rabbin katında bize şefaat et!

Sen bizim ne halde olduğumuzu bilmiyor, başımıza gelenleri görmüyor musun?' diyecekler.

Ben de, kalkıp Arşın altına geleceğim.

Orada Rabbimin huzurunda secdeye kapanacağım.

Sonra Allah Kendisine ait hamdlerden, senaların güzellerinden bana öylelerini fetih ve ilham buyuracak ki, onları benden önce hiçbir kimseye fetih ve ilham buyurmuş değildir! *

Sonra bana:

'Ey Muhammed! Başını secdeden kaldır! Dile, dileğin verilecek! Şefaat et, şefaatin kabul olunacak! ' buyurulacak.

Bunun üzerine, ben de başımı kaldırıp:

'Ya Rab! Ümmetimi! Ümmetimi ! 782

Yâ Rab! Ümmetimi! 783 Ümmetimi!

Yâ Rab! Ümmetimi! Ümmetimi! ' diyeceğim. 784

Bunun üzerine:

'Ey Muhammedi Ümmetinden hesapsız olanları cennet kapılarından sağındakinden cennete koy! ' denilecektir.

Onlar, bu kapıdan başka, öteki kapılarda da insanlara ortaktırlar.

Muhammed'in varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; cennet kapılarının iki kanadının arası Mekke ile Himyer, Hecerveya Busrâ arası kadardır. 785

Şefaat için bana bir had çizilecek786 ve:

'Haydi git! Kimin kalbinde bir buğday veya arpa tanesi kadar iman varsa, onu787 cehennemden çıkar! 788 Cennete koy! ' denilecek. 789

Ben de o had dahilinde insanlan cehennemden çıkarıp cennete koyacağım.

Sonra Rabbime dönerek secdeye kapanacağım.

Yüce Allah yine dilediği kadar beni secde halinde bırakacak.

Sonra bana:

'Ey Muhammedi Başını secdeden kaldır! Söyle, sözün tutulsun! İste, isteğin verilsin! Şefaat dile, şefaatin kabul olunsun! ' denilecek.

Ben de başımı secdeden kaldırarak Rabbime, Kendisinin bana öğrettiği bir hamd ile hamd edeceğim.

Sonra şefaatte bulunacağım.

Rabbiım bana bir had çizecek790 ve:

'Haydi git, kimin kalbinde hardal tanesi kadar iman varsa, onu cehennemden çıkar! 791 Cennete koy! ' denilecek.

Ben de gidip kimin kalbinde o kadar iman bulursam onu792 cehennemden çıkarıp cennete koyacağım. 793

Sonra Rabbime dönüp aynı hamdlerle hamd edeceğim.

Sonra O'nun için secdeye kapanacağım.

Bana tekrar:

'Ey Muhammedi Secdeden başını kaldır! Söyle, sözün tutulsun! İste, isteğin verilsin! Şefaat dile, şefaatin kabul olunsun! ' denilecek.

Ben de:

'Yâ Rab! Ümmetimi! Ümmetimi! ' diyeceğim.

Bana:

'Git! Kalbinde hardal tanesinden çok çok çok daha az iman bulunan kim varsa, onu da cehennemden çıkar! 794 Cennete koy! ' denilecek.

Ben de gidip kimin kalbinde azıcık iman bulursam onu cennete koyacağım. 795

Sonra dördüncü kez Rabbime dönerek aynı hamd ve senalarla O'na hamd edeceğim. Secdeye kapanacağım!

Bana:

'Ey Muhammedi Başını secdeden kaldır! Söyle, sözün dinlensin! İste, isteğin verilsin! Şefaat dile, şefaatin kabul edilsin! ' denilecek.

Ben gidip bunu da yapacağım. 796

'Yâ Rabbi! Cehennemde Kur'ân'ın hapsettiklerinden, yani cehennemde temelli kalmaları gerekenlerden başka kimse kalmadı! 797

Yâ Rab! Lâ ilahe illallah=Allah'tan başka hiçbir ilah yok, diyenlere şefaat için de bana izin ver! ' diyeceğim.

Yüce Allah:

'Bu, Sana ait değildir.

Fakat, izzet ve kibriyâma, azamet ve cibriyâma yemin ederim ki, 'Lâ ilahe illallah' diyenleri cehennemden muhakkak Ben çıkaracağım! ' buyuracak. 798

Ümmetimden cehennemde, cehennemliklerin yanında kalanlara, cehennemlikler:

'Sizin Yüce Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmaksızın ibadet etmiş olmanızın size ne yararı oldu? Sizi Allah'ın azabından kurtarabildi mi sanki?! ' diyecekler.

Bunun üzerine, Yüce Allah:

'İzzet ve celâlim hakkı için onları da cehennemden azad edeceğim! ' buyuracak.

Göndereceklerini gönderecek.

Onlar, kömür halinde cehennemden çıkarılıp hayat ırmağının içine konulacaklar da, sel uğrağında biten yabani reyhan tohumlarının çarçabuk bittiği gibi, yeniden öylece bitecekler!

Onlar iki gözlerinin arasına 'Bunlar Azîz olan Allah'ın azadlılan' yazısı yazılarak cennete konulacaklardır.

Cennet halkı, onlara:

'Bunlar cehennemliklerdir! ' diyecekler.

Yüce Allah ise:

'Hayır! Bunlar Azîz ve Cebbar olan Allah'ın azadlılarıdır! ' buyuracaktır." 799

-------------------------------------

716. Ahmed, c. 1, s. 5, Ibn Mâce, c. 2, s. 1440.

717. Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 34, İbn Mâce, c. 2, s. 1429.

718. Ahmed, c. 1, s. 5, Müslim, c. 4, s. 1782, Ebu Dâvud, c. 4, s. 218, Tirmizî, c. 5, s. 587, İbn Mâce, c. 2, s. 1440.

* Yeşil (Ahmed, c. 3, s. 456).

719. Tirmizî, c. 5, s. 585.

720. Ahmed, c. 1, s. 5, Müslim, c. 4, s. 1782, Ebu Dâvud, c. 4, s. 218, Tirmizî, c. 5, s. 587, İbn Mâce, c. 2, s. 1440.

721. Ahmed, c. 1, s. 5, Tirmizî, c. 5, s. 587, İbn Mâce, c. 2, s. 1440.

722. Ahmed, c. 3, s. 144, Tirmizî, c. 5, s. 587.

723. Tirmizî, c. 5, s. 588, Dârim f, c. 1, s. 30.

724. Ahmed, c. 3, s. 144.

725. Ahmed, c. 5, s. 138, Tirmizî, c. 5, s. 586, İbn Mâce, c. 2, s. 1443.

726. Ahmed, c, 1, s. 281, Tirmizî, c. 5, s. 587, Dârimî, c. 1 , s. 30.

727. Ahmed, c. 1, s. 281, Dârimî, c. 1, s. 30.

728. Tirmizî, c. 5, s. 587.

729. M âlik, Muvatta', c. 1, s. 212, Abdurrezzak, Musannef, c. 2, s. 413, Ahmed, c. 1, s. 281 , Buhârî, Sahîh, c. 7, s. 145, Müslim , c. 1, s. 189, İbn Mâce, c. 2, s. 1440.

730. Müslim, c. 4, s. 1782, Ebu Dâvud, c. 4, s. 218, Tirmizî, c. 5, s. 588, İbn Mâce, c. 2, s. 1440, Dârimî, c. 1, s. 30.

731. Tirmizî, c. 5, s. 588, İbn Mâce, c. 2, s. 1440, Dârimî, c. 1, s. 30.

732. Tırmm, c. 5, s. 588, Dârimî, c. 1, s. 30.

733. Dârimî, c. 1, s. 30.

734. Tirmizî, c. 5, s. 588, Dârimî, c. 1, s. 30.

735. Dârimî, c. 1, s. 30.

736. Tirmizî, c. 5, s. 585, Dârimî, c. 1, s. 30.

737. Ahmed, c. 1, s. 5.

738. Tirmizî. c. 5, s. 585, Dârimî, c. 1, s. 30.

739. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 225, Müslim, c. 1, s. 184, Tirmizî, c. 4, s. 622.

740. Ahmed, Müsned, c. 6, s. 3-4.

741. Taberânî’den naklen Suyûtî, Câmiu's-sağîr, c. 1, s. 80.

742. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 225, Müslim, c. 1, s. 184, Tirmizî, c. 4, s. 622.

743. Ahmed, c. 3, s. 116.

744. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 225, Müslim, c. 1, s. 184-185, Tirmizî, c. 4, s. 622.

745. Ahmed, c. 2, s. 435, c. 3, s. 116, Buhârî, c. 5, 5. 147, 225, Müslim, c. 1, 5. 184 Tirmizî, c. 4, 5. 622.

746. Ahmed, c. 3, s. 116, Buhârî, c. 5, s. 147, Müslim , c. 1, s. 180, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

747. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 225, Müslim, c. 1, s. 184-185, Tirmizî, c. 4, s. 622-623.

748. Ahmed, c. 1, s. 4.

749. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 184-185, Tirmizî, c. 4, s. 622-623.

750. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 116, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 147, Müslim, c. 1, s. 180, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1442.

751. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

752. Ahmed, c. 1, s. 5.

753. Ahmed, c. 3, s. 116, Buhârî, c. 5, s. 147, Müslim , c. 1, s. 180, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

754. Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

755. Ahmed, c. 1, s. 4.

756. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

757. Ahmed, c. 1, s. 4, c. 3, s. 116, Müslim, c. 1, s. 180, İbn Mâce. c. 2, s. 1442.

758. Ahmed, c. 2, s. 435.

759. Buhârî, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

760. Ahmed, c. 2, s. 435, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

761. Ahmed, c. 1, s. 4.

762. Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

763. Buhârî, c. 5, s. 226, Tirmizî, c. 4, s. 625.

764. Ahmed, c. 2, s. 436, Müslim, c. 1, s. 185.

765. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

766. Ahmed, c. 1, s. 4, Buhârî, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

767. Ahmed, c. 2, s. 436, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

768. Ahmed, c. 1, s. 4.

769. Buhârî, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

770. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

771. Ahmed, c. 1, s. 5, Buhârî, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

772. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

773. Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

774. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

775. Buhârî, c. 5, s. 226, Tirmizî, c. 4, s. 623.

776. Ahmed, c. 1, s. 5, Buhârî, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

777. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 623.

778. Ahmed, c, 1, s. 5.

779. Ahmed, c. 1, s. 5, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226, Müslim, c. 1, 5. 185, Tirmizî, c. 4, 5. 623.

780. Buhârî, c. 5, s. 147, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

781. Ahmed, c. 1, s. 5.

* Makam-ı Mahmud öyle bir makamdır ki, bütün mahşer halkının hesaplarının bir an önce görülmesi ve uzayıp giden tevakkuf ıztırabından kurtarılarak rahata kavuşturulmaları içjn, Peygamberimiz aleyhisselam o makamda Allah'a hamd edecek, Allah katında şefaatte bulunacaktır (İbn Esîr, Nihâye, C. 1 , S. 437).

782. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 226-227, Müslim, c. 1, s. 185, Tirmizî, c. 4, s. 624-625.

783. Ahmed, c. 2, s. 436, Tirmizî, c. 4, s. 624.

784. Ahmed, c. 2, s. 436.

785. Ahmed, c. 2, s. 436, Buhârî, c. 5, s. 227, Müslim, c. 1, s. 185-186, Tirmizî, c. 4, s. 624.

786. Ahmed, c. 3, s. 116, Buhârî, c. 5, s. 147, Müslim , c. 1, s. 181, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

787. Ahmed, c. 3, s. 144, Müslim, c. 1, s. 183.

788. Müslim, c. 1, s. 183.

789. Ahmed, c. 3, s. 144.

790. Ahmed, c. 3, s. 116, Buhârî, c. 5, s. 147, Müslim , c. 1, s. 181, İbn Mâce, c. 2, s. 1442.

791. Müslim, c. 1, s. 183.

792. Ahmed, c. 3, s. 1144.

793. Ahmed, c. 3, s. 116, 144, Buhârî, c. 5, s. 147, Müslim, c. 1, s. 181, İbn Mâce, c. 2, s. 1442-1443.

794. Müslim, c. 1, s. 183.

795. Ahmed, c. 3, s. 144.

796. Müslim, c. 1, s. 183.

797. Ahmed, c. 3, s. 116, Buhârî, c. 5, s. 147, Müslim , c. 1, s. 181, İbn Mâce, c. 2, s. 1443.

798. Müslim, c. 1, s. 183-814.

799. Ahmed. c. 3. s. 144.

NA'T-I NEBEVÎ

İki cihan güneşi, Sensin yâ Rasulallah! Bulunmayan bir eşi, Sensin yâ Rasulallah!

Yartatmıştır nurunu Senin ilk önce Mevlâ, Yaratmış yeri, göğü... Senin için Yüce Mevlâ!

Kâ, inat örgüsüne işlenmiş özel adın Işıkların tuğrası, tuğudur güzel adın!

Tevhid levhasını da, Senin adın tamamlar, Sevgi gülistanına Senin tadından damlar!

Tevrat'ta, İncil'de Sen, müjdelenen Ahmed'sin Süryanca Münhamennâ, Kur'ân'ca Muhammed'sin!

Sana bütün yeryüzü, olmuş namazgah, mâbed Cihan Peygamberliğin hükümrân ilelebed.

Geçmiş peygamberlerden Seninçin ahd alınmış Ümmetleri adına Sana bağlı kalınmış.

Sensin Kıyamet günü, kabrinden ilk kalkacak, Arşın sağ yanında da duracak Sensin ancak

Sensin tek efendisi Âdem oğullarının Sensin en sevgilisi Allah'a, kullarının.

Sensin ahiret günü peygamberler önderi Rabbin hamd sancağını taşıyan peygamberi

Sensin en şereflisi halkın Allah katında Peygamberler duracak sancağının altında!

Mahşerde herkes Senin rahmetinin muhtacı: Sendedir hamd sancağı, Sende şefaat tacı!

Umutsuzlara o gün, umut verecek Sensin Onların üstlerine kanat gerecek Sensin!

Verilecek sırt Sana makamın en yücesi: Makam-ı Mahmud ile Vesîle derecesi.

Mahşerde her dileği Sensin kabul olunan Sensin Hakk'a kulların en yakını bulunan.

Bütün cihan halkıyla tartıIsan, fazilette Daha ağır gelirdin onlardan, Sen elbette.

Gererdin kol kanat Sen, başvuran her âcize Gösterdiğin olurdu, gerektikçe mucize.

Mucize nurun Senin, parıl parıl yanardı, Geceleyin görenler onu kandil sanardı.

Aç ve yorgun develer, Sana dert yanarlardı, Dertlerinin devası belli ki Sende vardı.

En sert başlar karşında uysallık gösterirdi, Ağaçlar ve taşlar da Sana selam verirdi.

Herşey Senin emrini dinler kabul ederdi,

Sen " Gel! " dersen gelirdi, " Dön, git! " dersen giderdi.

Görür gibi önünü, ardını da görürdün, Hastalığı giderir, gözsüzü gördürürdün.

Geleceğe ait Sen, neyi verirsen haber, Haber verdiğin gibi çıkardı birer birer.

Kur'ân ile yumuşatan Sendin ancak Ömer'i Bir işaretle böldün ikiye Sen Kameri

Mütevazi sofranda büyük bereket vardı, Az nesneler çoğalır, yeter, hatta artardı.

Önünde yemeklerin tesbîhi duyulurdu, Avucunda çakıllar tesbîhe koyulurdu.

Merhametin, şefkatin ölçüleri aşardı, Kör kuyular duanla kaynar, dolar, taşardı.

Dua etsen gök gürler, yer yer şimşek çakardı, Mübarek parmakların çeşme olur, akardı.

Seferlerde orduyu suladığın olurdu Beldeler kuraklıktan duanla kurtulurdu.

El atsan arık davar sütlenir, süt verirdi Manevî heybetinden krallar ürperirdi.

Besm eleyle saçtığın bir tek avuç toprağın ederdi bir orduyu, tedirgin, darmadağın!

Mekke'deyken bir gece, tüm gökleri dolaştın, Melekût âleminin doruğuna ulaştın!

Beşeriyyet kaydını kırdın, aştın orada, Bin bir tecellîlerle karşılaştın orada!

İlâhî iltifatla, hitapla dolup taştın,

Şirksiz bir yaklaşımla Mevlâ'na Sen yaklaştın!

İsrâ ve Mi'râcınla kıldı Seni Hak mümtaz, Ümmetinin mi'râcı, oldu beş vakit namaz.

Kur'ân, Senin en büyük, en devamlı mucizen, Verdin ona göre Sen herşeye gerçek düzen.

İlâhî kitaplığın kutluluğu ondadır, Dünyanın, ahiretin mutluluğu ondadır.

Gece gündüz okunan İlâhî kitap Kur'ân, Hayrandı dün de ona, bugün de herkes hayran.

Gerçekledi o ancak Batının rüyasını Hayretlere düşürdü ilim-fen dünyasını.

Edindin her hususta Kur'ân'ı Sen tek rehber Okudun, okutturdun onu herkese ezber.

Yürürdün hak yolunda dosdoğru, yol açıksa Asla geri dönmezdin cihan karşına çıksa.

Başladığın bir işi, bırakmazdın yarıda Bulunurdun herkese bu yolda uyarıda.

" Kıyamet kopsa bile işi bırakma! " derdin, Dünyayı âhiretin tarlası addederdin.

Hakka tevekkülde de halkı uyandırırdın Önce tedbir aldırır, sonra dayandırırdın.

Çağlarca olmayanı yirmüç yılda oldurdun Karanlık gönüllere tevhid nuru doldurdun.

Putu, putperestliği kaldırdın tüm ülkenden, Hiçbir açık vermedin bu yoldaki ilkenden.

Bugün bile ülkende ne putperest, ne put var Bu eşsiz başarını, düşman da olsa kutlar.

Yerleştirdin kalblere Sen Allah saygısını Giderdin herkesteki can, mal, ırz kaygısını.

Kurdun öyle mucize bir düzen bu uğurda Güttürdün koyunları, dağda uluyan kurda!

Gençliğinde de Senin " el-Emîn" di bir adın, Üstün vasıflarına hayrandı erkek kadın.

Her çağda ömek insan varsa da her ulusta Ömeklerin Ömeği Sen oldun her hususta

Kur'ân idi ahlâkın, alırdın dersi Hak'tan Yeşerttin kuru yeri o ilâhî kaynaktan

Tevrafta ve İncil'de na'tın destan heryanda Yüce Rabbin övüyor ahlâkını Kur'ân'da

Toplamıştı Yaratan Sende her özelliği Buyurdun: " İslâmiyet, önce huy güzelliği"

Güzel, iyi huyları tamamlamak için Sen Gönderildin cihâna, rahmet olarak zaten.

Derdin: İyi huylunuz, en sevgiliniz Bana Yüce Allah buğzeder kötü huylu olana.

" Allah'ın ahlâkıdır güzel huy! " buyururdun, Bunun Sen önemini herkese duyururdun.

Kendin için her neyi özlüyor, istiyorsan, Herkesçin de iste ki, olasın mü'min insan.

En üstün müslüman da, o kimsedir derdin Sen, Müslümanlar elinden, dilinden kalır esen.

Herşeyden en uygunu, en kolayı seçerdin,

Hiç kin tutmaz, öç almaz, hoşgörür, vazgeçerdin.

Ne bir ayb araştırır ne kusura bakardın Ne yaptığın iyiliği anar, başa kakardın.

Bağışlanmışken Senin geçmişin, geleceğin Ayrılmadın tâattan ölüm ânına değin.

İbadete dalmaktan derin birhaz alırdın Uzaklaşır herşeyden, sırf Rabbinle kalırdın.

Kapandıkça secdeye, başın Arş'a değerdi, Yücelikler önünde, eğilir, baş eğerdi.

Boyunlar eğilirken, yürünürken izinde, Gömülür, kaybolurdun tevazu denizinde.

Medine'de kendine ne bir saray kurdurdun Ne kapında, çevrende nöbetçiler durdurdun.

Yetimler, kimsesizler... ayrılmazdı başından Yoksullar, çekinmeden gelir, yerdi aşından.

Herşeyler em rindeyken yerdin arpa ekmeği, Sen ne yererdin, ne de överdin bir yemeği.

Kurumuş ekmeğine sirke ve tuz katardın, Kulübede oturur, kuru yerde yatardın.

Saltanat bir gösteriş, aldanıştı katında Boş şeylere hiç önem vermedin hayatında.

Dünya sanki bir ağaç, yolcuydun altında Sen Dinlenen yolcu, derdin, ayrılır ordan hemen!

Diller vasfından âciz, ne dense hakkında az, Peygamberler içinde Senin sânın pek mümtaz.

Ne mutlu ümmetiniz, bu nimet bize yeter, Dünyada, ahirette bu himmet bize yeter.

Ey Allah'ın Resûlü! Bizim günahımız çok! Senin rahmet kapından başka bir kapımız yok!

Razıyız olalım hep Kapının eşiği tek Ayırmasın Mevlâmız, Senden bizi haşre dek!

Başka kim var yerlerde, göklerde selamlanır? Seni en çok sevenin imanı tamamlanır.

Pervanen olup Senin yanmayan ateşine Seninçin çarpınmayan kalbin, tende işi ne?

Eğilin ulu dağlar, dik yamaçlar, yokuşlar! Siz ey seher yelleri, siz ey uçuşan kuşlar!

Esin, uçun ne olur Medine'ye doğru siz Aşıksınız oraya sizler de hiç şüphesiz!

Gönüller demetini unutmayınız sakın! Ravza-i Nebevimin eşiğine bırakın!

Sunun selamımızı, kalbleratıp durdukça Güneş, ay ve yıldızlar doğup batıp durdukça!

S al ât ü selam ona, âline, ashabına

Mahrum olmaz başvuran onun rahmet babına!

Hürmetine Resûlün, kulun Ebu'l-Kâsım'ın, Yüce Mevlâm bağışla günahını Âsım'ın!

İki cihan güneşi, Sensin yâ Rasulallah! Bulunmayan bir eşi, Sensin yâ Rasulallah! Yartatmıştır nurunu Senin ilk önce Mevlâ, Yaratmış yeri, göğü... Senin için Yüce Mevlâ! Kâ, inat örgüsüne işlenmiş özel adın Işıkların tuğrası, tuğudur güzel adın! Tevhid levhasını da, Senin adın tamamlar, Sevgi gülistanına Senin tadından damlar! Tevrat'ta, İncil'de Sen, müjdelenen Ahmed'sin Süryanca Münhamennâ, Kur" ân'ca Muhammed'sin! Sana bütün yeryüzü, olmuş namazgah, mâbed Cihan Peygamberliğin hükümrân ilelebed. Geçmiş peygamberlerden Seninçin ahd alınmış Ümmetleri adına Sana bağlı kalınmış. Sensin Kıyamet günü, kabrinden ilk kalkacak, Arşın sağ yanında da duracak Sensin ancak Sensin tek efendisi Âdem oğullarının Sensin en sevgilisi Allah'a, kullarının. Sensin ahiret günü peygamberler önderi Rabbin hamd sancağını taşıyan peygamberi Sensin en şereflisi halkın Allah katında Peygamberler duracak sancağının altonda! Mahşerde herkes Senin rahmetinin muhtacı: Sendedir hamd sancağı, Sende şefaat tacı! Umutsuzlara o gün, umut verecek Sensin Onların üstlerine kanat gerecek Sensin! Verilecek sırf Sana makamın en yücesi: Makam-ı Mahmud ile Vesîle derecesi. Mahşerde her dileği Sensin kabul olunan Sensin Hakk'a kulların en yakını bulunan. Bütün cihan halkıyla tartı Is an, fazilette Daha ağır gelirdin onlardan, Sen elbette. Gererdin kol kanat Sen, başvuran her âcize Gösterdiğin olurdu, gerektikçe mucize. Mucize nurun Senin, parıl parıl yanardı, Geceleyin görenler onu kandil sanardı. Aç ve yorgun develer, Sana dert yanarlardı, Dertlerinin devası belli ki Sende vardı. En sert başlar karşında uysallık gösterirdi, Ağaçlar ve taşlar da Sana selam verirdi. Herşey Senin emrini dinler kabul ederdi, Sen " Gel! " dersen gelirdi, " Dön, git! " dersen giderdi. Görür gibi önünü, ardını da görürdün, Hastalığı giderir, gözsüzü gördürürdün. Geleceğe ait Sen, neyi verirsen haber, Haber verdiğin gibi çıkardı birer birer. Kur'ân ile yumuşatan Sendin ancak Ömer'i Bir işaretle böldün ikiye Sen Kameri Mütevazi sofranda büyük bereket vardı, Az nesneler çoğalır, yeter, hatta artardı. Önünde yemeklerin tesbîhi duyulurdu, Avucunda çakıllar tesbîhe koyulurdu. Merhametin, şefkatin ölçüleri aşardı, Kör kuyular duanla kaynar, dolar, taşardı. Dua etsen gök gürler, yer yer şimşek çakardı, Mübarek parmakların çeşme olur, akardı. Seferlerde orduyu suladığın olurdu Beldeler kuraklıktan duanla kurtulurdu. El atsan arık davar sütlenir, süt verirdi Manevî heybetinden krallar ürperirdi. Besmeleyle saçtığın bir tek avuç toprağın Ederdi bir orduyu, tedirgin, darmadağın! Mekke'deyken bir gece, tüm gökleri dolaştın, Melekût âleminin doruğuna ulaştın! Beşeriyyet kaydını kırdın, aştın orada, Bin bir tecellîlerle karşılaştın orada! İlâhî iltifatla, hitapla dolup taştın, Şirksiz bir yaklaşımla Mevlâ'na Sen yaklaştın! İsrâ ve Mi'râcınla kıldı Seni Hak mümtaz, Ümmetinin mi'râcı, oldu beş vakit namaz. Kur'ân, Senin en büyük, en devamlı mucizen, Verdin ona göre Sen herşeye gerçek düzen. İlâhî kitaplığın kutluluğu ondadır, Dünyanın, ahiretin mutluluğu ondadır. Gece gündüz okunan İlâhî kitap Kur'ân, Hayrandı dün de ona, bugün de herkes hayran. Gerçekledi o ancak Batının rüyasını Hayretlere düşürdü ilim-fen dünyasını. Edindin her hususta Kur'ân'ı Sen tek rehber Okudun, okutturdun onu herkese ezber. Yürürdün hak yolunda dosdoğru, yol açıksa Asla geri dönmezdin cihan karşına çıksa. Başladığın bir işi, bırakmazdın yarıda Bulunurdun herkese bu yolda uyarıda." Kıyamet kopsa bile işi bırakma! " derdin, Dünyayı ahiretin tarlası addederdin. Hakka tevekkülde de halkı uyandırırdın Önce tedbir aldırır, sonra dayandırırdın. Çağlarca olmayanı yirmüç yılda oldurdun Karanlık gönüllere tevhid nuru doldurdun. Putu, putperestliği kaldırdın tüm ülkenden, Hiçbir açık vermedin bu yoldaki ilkenden. Bugün bile ülkende ne putperest, ne put var Bu eşsiz başarını, düşman da olsa kutlar. Yerleştirdin kalblere Sen Allah saygısını Giderdin herkesteki can, mal, ırz kaygısını. Kurdun öyle mucize bir düzen bu uğurda Güttürdün koyunları, dağda uluyan kurda! Gençliğinde de Senin " el-Emîn" di bir adın, Üstün vasıflarına hayrandı erkek kadın. Her çağda ömek insan varsa da her ulusta Ömeklerin Ömeği Sen oldun her hususta Kur'ân idi ahlâkın, alırdın dersi Hak'tan Yeşerttin kuru yeri o ilâhî kaynaktan Tevrat'ta ve İncil'de na'tın destan heryanda Yüce Rabbin övüyor ahlâkını Kur'ân'da Toplamıştı Yaratan Sende her özelliği Buyurdun: " İslâmiyet, önce huy güzelliği" Güzel, iyi huyları tamamlamak için Sen Gönderildin cihâna, rahmet olarak zaten. Derdin: İyi huylunuz, en sevgiliniz Bana Yüce Allah buğzeder kötü huylu olana." Allah'ın ahlâkıdır güzel huy! " buyururdun, Bunun Sen önemini herkese duyururdun. Kendin için her neyi özlüyor, istiyorsan, Herkesçin de iste ki, olasın mü'min insan. En üstün müslüman da, o kimsedir derdin Sen, Müslümanlar elinden, dilinden kalır esen. Herşeyden en uygunu, en kolayı seçerdin, Hiç kin tutmaz, öç almaz, hoşgörür, vazgeçerdin. Ne bir ayb araştırır ne kusura bakardın Ne yaptığın iyiliği anar, başa kakardın. Bağışlanmışken Senin geçmişin, geleceğin Ayrılmadın tâattan ölüm ânına değin. İbadete dalmaktan derin birhaz alırdın Uzaklaşır herşeyden, sırf Rabbinle kalırdın. Kapandıkça secdeye, başın Arş'a değerdi, Yücelikler önünde, eğilir, baş eğerdi. Boyunlar eğilirken, yürünürken izinde, Gömülür, kaybolurdun tevazu denizinde. Medine'de kendine ne bir saray kurdurdun Ne kapında, çevrende nöbetçiler durdurdun. Yetimler, kimsesizler... ayrılmazdı başından Yoksullar, çekinmeden gelir, yerdi aşından. Herşeyler em rindeyken yerdin arpa ekmeği, Sen ne yererdin, ne de överdin bir yemeği. Kurumuş ekmeğine sirke ve tuz katardın, Kulübede oturur, kuru yerde yatardın. Saltanat bir gösteriş, aldanıştı katında Boş şeylere hiç önem vermedin hayatında. Dünya sanki bir ağaç, yolcuydun altında Sen Dinlenen yolcu, derdin, ayrılır ordan hemen! Diller vasfından âciz, ne dense hakkında az, Peygamberler içinde Senin sânın pek mümtaz. Ne mutlu ümmetiniz, bu nimet bize yeter, Dünyada, ahirette bu himmet bize yeter. Ey Allah'ın Resûlü! Bizim günahımız çok! Senin rahmet kapından başka bir kapımız yok! Razıyız olalım hep Kapının eşiği tek Ayırmasın Mevlâmız, Senden bizi haşre dek! Başka kim var yerlerde, göklerde selamlanır? Seni en çok sevenin imanı tamamlanır. Pervanen olup Senin yanmayan ateşine

Seninçin çarpınmayan kalbin, tende işi ne? * * *

Eğilin ulu dağlar, dik yamaçlar, yokuşlar! Siz ey seher yelleri, siz ey uçuşan kuşlar! Esin, uçun ne olur Medine'ye doğru siz Aşıksınız oraya sizler de hiç şüphesiz! Gönüller demetini unutmayınız sakın! Ravza-i Nebevinin eşiğine bırakın! Sunun selamımızı, kalbleratıp durdukça Güneş, ay ve yıldızlar doğup batıp durdukça! S al ât ü selam ona, âline, ashabına Mahrum olmaz başvuran onun rahmet babına! Hürmetine Resûlün, kulun Ebu'l-Kâsım'ın, Yüce Mevlâm bağışla günahını Âsım'ın!

Peygamberimiz aleyhisselamın Terikesi ve Borçlarının Ödenişi

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Bize mirasçı olunmaz: Biz ne bırakırsak, sadakadır." 800

" Benim mirasçılarım, bir dinar bile bölüşemezler.

Kadınlarımın nafakasından ve mütevellînin masrafından sonra, ne bırakırsam sadakadır" buyurmuştur. 801

Hazret-i Âişe'nin ve sahabilerden bazılarının bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselam Vefât ettiği zaman miras olarak ne bir dirhem, 802 ne bir davar, ne bir deve, 803 ne bir erkek köle, ne bir kadın köle bırakmış, 804 ne de (vasiyet edilecek malı bulunmadığı için) birşey vasiyet etmiştir. 805

Peygamberimiz aleyhisselamdan kalan, ancak bindiği ak bir katır ile Allah yolunda vakfetmiş olduğu bir arazi parçasından, 806 bir de kullandığı silahından ibaretti. 807

Hatta, Vefâtı sırasında zırh gömleği bir Yahudide otuz sa' arpa karşılığında terhin edilmiş bulunuyordu. 808

Hazret-i Ebu Bekir, halife olunca, Peygamberimiz aleyhisselamın kime va'di varsa alacaklının gelip alacağını alması için Medine'de nida ettirdi ve onları Bahreyn'den gelen mallardan ödedi.

Hazret-i Ali de, Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtından sonra:

" Resûlullah aleyhisselamın kime bir va'di veya borcu varsa bana gelsin! " diyerek nida ettirdi.

Sağ oldukça her yıl adam gönderip kurban kesme günü Mina'da, Akabe yanında böylece nida ettirmeye devam etti.

Allah'ın kullarından gelip haklı haksız her isteyenin isteğini verdi.

Hazret-i Ali'den sonra, Vefât edinceye kadar Hazret-i Hasan, ondan sonra da şehadetine kadar Hazret-i Hüseyin böyle yaptı. 809

-------------------------------------

800. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ. c. 2, s. 314, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 262, Buharî, Sahih, c. 8, s. 3, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1379, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 139, 145.

801. İbn Sa'd, c. 2, s. 314, Ahmed, c. 2, s. 242, Buhârî, c. 3, s. 197, c. 8, s. 4 Müslim, c. 3, s. 1382, Ebu Dâvud, c. 3, s. 144.

802. İbn Sa'd, c. 2, s. 260, Ahmed, c. 1, s. 300-301, c. 6, s. 136-137, Buharî, c. 5, s. 144, İbn Mâce, c. 2, s. 900.

803. İbn Sa'd, c. 2, s. 260, Ahmed, c. 6, s. 136-137, İbn Mâce, c. 2, s. 900.

804. İbn Sa'd, c. 2, s. 316-317, Ahmed, c. 1, s. 300-301, c. 6, s. 137, İbn Mâce, c. 2, s. 900.

805. İbn Sa'd, c. 2, s. 260, Ahmed, c. 6, s. 44, İbn Mâce, c. 2, s. 900.

806. Ahmed, c. 4, s. 279, Buhârî, c. 3, s. 220, c. 5, s. 144.

807. Buhârî, c. 4, s. 220, c. 5, s. 144.

808. İbn Sa'd, c. 2, s. 313, Ahmed, c. 1, s. 300-3001, Buhârî, c. 3, s. 231.

809. İbn Sa'd, c. 2, s. 318-319.

Peygamberimiz aleyhisselamın Mescid Çevresinde Zevceleri İçin Yaptırmış Olduğu Odalar ve Bunların Sonradan Alınıp Mescide Katılışı

Peygamberimiz aleyhisselam, Medine'de Mescidini yaptırdığı zaman, Mescidin yanına kerpiçten iki oda da yaptırmış ve üzerlerini hurma kütüğü ve dallarıyla örttürmüştü.

Hazret-i Âişe'nin odasının kapısı Mescide giden yola doğru idi.

Hazret-i Şevde için yapılan odanın kapısı da, Mescidin üçüncü kapısı olan Âl-i Osman kapısına doğru idi. 810

Peygamberimiz aleyhisselam, başka zevceler alınca, sonradan odaların sayısı dokuza kadar çıkarıldı ve bunlar da Hazret-i Âişe'nin odasıyla kıble arasında, yani Mescidin doğusuna düşen kısmında yapıldı. 811

Odaların bazısı kerpiçten, bazısı da taştandı.

Bazısı hurma dallarından (Bağdadî tarzında) yapılarak üzerleri çamur harçla sıvanmış ve hurma dallarıyla tavanlanmıştı.

Hasan b. Ebi'l-Hasan:

" Ben erginlik çağına henüz basmış bir genç iken Resûlullahın evlerine girmiş, elimle tavanına uzanıp yetişmiştim.

Resûlullahın odasının örtüsü servi veya ardıç kütüğü üzerine gerilmiş bir kıl dokuma kilimden ibaretti" demiştir.

Buhârî'nin Târîh'inden Süheylî'nin nakline göre de:

" Resûlullahın evinin kapısı halkasız olup yay ucuyla çalınırdı. 812

Muhammed b. Hilal ile Atâü'l-Horasânî de, Peygamberimiz aleyhisselamın zevcelerinin odalarını görmüşler, onların hurma dallarından yapılmış ve kapılarına siyah kıldan palas perdeler tutulmuş olduğunu bildirmişlerdir. 813

Halife Abdulmelik'in Peygamberimiz aleyhisselamın zevcelerine ait odaların istimlak edilip yıkılarak Mescide katılmaları hakkındaki yazısı geldiği ve okunduğu gün, birçok kimseler gözlerinin yaşını tuta-mamışlar, 814 ağlaşmışlardır. 815

Tabiîn bilginlerin Saîd b. Müseyyeb:

" Vallahi, onların oldukları hal üzere bırakılmalarını ne kadar arzu ederdim!

Medinelilerden yeni yetişenlerve Medine'ye dışarıdan gelenler Resûlullah aleyhisselamın hayatında neyle yetindiğini görürler de, insanlar mal çoğalışına ve bununla öğünüşe rağbet etmezlerdi" demiştir. 816

-------------------------------------

810. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 240.

811. Semhüdı, Vefâu'l-Vefâ, c. 2, s. 458-460, 462, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 346.

812. Süheylı, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 267-268.

813. İbn Sa'd, c. 1. S. 499.

814. İbn Sa'd, c. 1, s. 499-500.

815. Şühe^r, c. 4, s. 268.

816. İbn Sa'd, c. 1, s. 499-500, Semhûdî, Vefâu'l-vefâ, c. 2, s. 461.

Peygamberimiz aleyhisselamdan Kalan ve Ziyaret Edilen Emanetlerden Bazıları

1) Peygamberimiz aleyhisselam, Hicretin 6. yılında Hudeybiye'de başının saçını Hıraş b. Ümeyye'ye kazıtmış;817 Ümmü Umâre'nin bildirdiğine göre, Müslümanlar Peygamberimiz aleyhisselamın kesilen saçını bölüşmüşler, bir demet de kendisi alıp Vefâtına kadar yanında saklamıştı. 818

Peygamberimiz aleyhisselamın başının sağ tarafından kesilen saçı Ebu Talha'ya verilmiş, 819 sol taraftan kesilen saç da halk arasında bölüştürülmüş, 820 kesilen saçının bir tek teli bile çevrelerini saran halk tarafından yere düşürülmemişti. 821

Peygamberimiz aleyhisselam, alnının saçını da-ricası üzerine-Halid b. Velid'e vermiş, 822 Halid b. Velid onu zaferler kazandığı savaşlarda başına giydiği kalensüvasının içinde taşımıştı. 823

Peygamberimiz aleyhisselamın kesilen saçından zevceleri de herkes gibi almışlardır. 824

Tabiîn bilginlerinin büyüklerinden İbn Şîrîn der ki:

" Abîde'ye [ölümü: 190 H. ]:

'Bizim yanımızda Peygamber aleyhisselamın saçı vardır.

Biz onu Enes b. Malikten veya onun ev halkı tarafından elde ettik' dedim.

Abîde:

'Peygamber aleyhisselamın saçından bir tek telin benim yanımda bulunması, bana dünyadan ve dünyadakilerden daha sevgilidir! ' dedi." 825

2) Enes b. Malik'in, tüyü dökülmüş meşin tasmalı bir çift ayakkabı çıkarıp:

" Bu, Resûlullah aleyhisselamın ayakkabısıdır! ' dediği, İsa b. Tahman tarafından rivayet edilir. 826

Hicretin 100. veya 110. yılında Peygamberimiz aleyhisselamın tasmalı bir ayakkabısı Mekke'de Ubeydullah b. Abbas b. Abdulmuttalib'in kızı Fâtıma'nın yanında bulunuyor ve isteyenlere gösteriliyor-du. 827

Ebu'l-Fidâ (Vefâtı: 774 H. ) der ki:

" 600. Hicrî yıl civarında ve ondan sonra İbn Ebi Hadrad diye anılan tüccar bir adamın yanında Peygamberimiz aleyhisselama ait ayakkabı teki bulunduğu duyulur.

Melik Eşref-i Musa b. Melikü'l-Âdil Ebu Bekir b. Eyyüb, bu ayakkabıyı pek çok mal verip satın almak isterse de, adam satmaya yanaşmaz.

Tüccarın ölümünden sonra, adı geçen melik onu satın alır.

Eşrefiye Dârü'l-hadisini yaptırınca, kale tarafında bir odayı ona tahsis ve bir bakıcı da tayin ederek, kendisine her ay kırk dirhem aylık bağlar.

Halen bu ayakkabı, Eşrefiye Dârü'l-hadisindeki yerinde bulunmaktadır." 828

3) Peygamberimiz aleyhisselama Hayber ganimetinden dört çift mest düşmüştü. 829

Habeş Necaşîsi Ashama da Peygamberimiz aleyhisselama bir çift siyah mest hediye etmişti. Peygamberimiz aleyhisselam, bu mestleri giyer, 830 sonradan, abdest alırken831 onların üzerlerine -yıkama yerine- meshederdi. 832

Peygamberimiz aleyhisselama İskenderiye kralı Mukavkıs da bir çift siyah mest hediye ettiği gibi, 833 ashabdan Dıhyetü'l-Kelbî de bir çift mest hediye etmişti.

Peygamberimiz aleyhisselam bu mestleri de giyerdi. 834

4) Hazret-i Âişe der ki:

" Resûlullah aleyhisselam Medine'ye geldiği, Ebu Eyyûb'un evine indiği zaman, ona:

'Ey Ebu Eyyûb! Sizin bir şeririniz (somyanız) yok mu?' diye sordu.

O da:

'Yok vallahi! ' dedi.

Ensardan Es'ad b. Zürâre, bunu haber alınca, Resûlullaha direkleri sac ağacından yapılmış, üzeri keten lifle dokunan hasırla kaplanmış bir şerir gönderdi.

Resûlullah, evine taşınıncaya kadar, onun üzerinde uyumuştu.

Vefâtına kadar da, onun üzerinde uyudu. 835

Resûlullah aleyhisselam yıkanıp kefenlendiği zaman bu şeririn üzerine konularak, cenaze namazı da kendisi bu şerir üzerinde bulunduğu halde kılınmıştır. 836

Müslümanlar ölülerini taşımak üzere onu bizden isterler ve onunla teberrük ederlerdi.

Ebu Bekir'in, Ömer'in cenazesi de onun üzerinde taşınmıştı." 837

Peygamberimiz aleyhisselamın bu mübarek şeriri Emevîler devrinde Hazret-i Âişe'nin mirası içinde satışa çıkarılınca, onu Muaviye b. Ebu Süfyan'ın azadlılarından Abdullah b. İshak adında bir adam 4. 000 dirheme satın almıştı. 838

-------------------------------------

817. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 313, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 616, İbn Sa'd, c. 2, s. 98, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. 2, s. 35.

818. Vâkıdî, c. 2, s. 615.

819. Vâkıdî, c. 2, s. 948, Ahmed, c. 3, s. 111, Müslim, c. 2, s. 948.

820. Müslim, c. 2, s. 948, Begavî, c. 1, s. 130.

821. İbn Sa'd, c. 2, s. 181.

822. Vâkıdî. c. 3, 3. 1109.

823. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 111, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 3, s. 37.

824. Vâkıdî, c. 3, s. 1109, İbn Sa'd, c. 2, s. 174.

825. Buhârî , Sahih, c. 1, s. 50-51.

826. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 478, Buhârî, c. 4, s. 47.

827. İbn Sa'd, c. 1, 5. 479.

828. Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 6, s. 7.

829. İbn Seyyid, c. 2, s. 319.

830. İbn Sa'd, c. 1, s. 482, Ahmed, Müsned, c. 5, s. 352, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1196, İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 76.

831. Ahmed, c. 5, s. 352, İbn Habib, s. 76.

832. İbn Sa'd, c. 1, s. 482, Ahmed, c. 5, s. 352, İbn Habib, s. 76.

833. İbn Abdulhakem, Fütühu'l-Mısr, s. 47.

834. Tirmizî, c. 4, s. 240.

835. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 525.

836. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 314, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 288-291, İbn Mâce. c. 1, s. 531.

837. Belâzurî, c. 1, 5. 525.

838. Belâzurî, c. 1, s. 525, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 3, s. 383.

Ömer b. Abdülaziz'in Yanındaki Bir Oda İçinde Bulundurup Ziyaret Ettiği ve Ettirdiği Bazı Emanetler

Amr b. Muhacir der ki:

" Resûlullah aleyhisselamın eşyası Ömerb. Abdülaziz'in (Vefâtı: 101 H. )yanında bir odada bulunup, kendisi her gün onlara bakardı.

Kureyşîlerden gelip yanında toplananları da o odaya koyar, sonra bu eşyaya yönelerek: 'İşte! Allah'ın sizi kendisiyle şereflendirdiği zâtın mirası! ' derdi ki, onlar:

1. Bir adet hurma yapraklarıyla örülmüş şerir,

2. Bir adet yüzü deri, içi hurma lifi doldurulmuş yüz yastığı,

3. Bir adet büyükça çanak,

4. Bir adet su bardağı,

5. Bir adet elbise,

6. Bir adet el değirmeni,

7. Bir adet ok çantası,

8. Bir adet kadife (yorgan) idi.

Bu yorganda Resûlullahın başının sinmiş bulunan teri misk kokusundan daha güzel kokar dururdu. Ömerb. Abdülaziz hastalandığı zaman onun suyu ile yıkanır ve iyileşirdi." 839

-------------------------------------

839. Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 555-556.

Peygamberimiz aleyhisselamın Ümmetine Bıraktığı İki Emanet: Kitab ve Sünnet

Peygamberimiz aleyhisselamın Ümmetine Bıraktığı Birinci Büyük Emanet: Kitab

Peygamberimiz aleyhisselam, Veda Haccıncia irad buyurduğu hutbesinde:

" Ben size öyle birşey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman dalâlete düşmez, sapmazsınız.

O, Allah'ın Kitabı di 1 ve Resûlullahın sünnetidir" buyurmuştur. 2

Kur'ân-ı Kerîm'e göre de; Kitab ve sünnet, Müslümanlar için başvurulması gereken iki hidayet kay-nağıdır. 3

Peygamberimiz aleyhisselam, birhadis-i şeriflerinde:

" Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona insanların iman etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun.

Bana verilen mucize ise Allah'ın bana vahyettiğidir, Kur'ân'dır.

Bunun için, Kıyamet günü peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım! " buyurmustur. 4

Her peygamberin zamanına göre peygamberlik davasını isbatlayan bazı harikuladeleri, mucizeleri vardır: asanın yılana çevrilmesi gibi.

Musa aleyhisselamın zamanında sihir yaygındı.

Bunun için, Musa aleyhisselam Allah'ın izniyle sihirden daha üstün ve baskın olarak bir mucize getirip sihirbaz muhataplarını iman etmek zorunda bıraktı.

İsa aleyhisselam zamanında tıp yaygındı.

Bunun için, İsa aleyhisselam tıptan daha üstün ve baskın olan bir mucize getirdi: Allah'ın izniyle ölüyü diriltti.

Resûlullah aleyhisselamın zamanında ise, fesahat ve belagat yaygındı.

Bunun için, Resûlullah aleyhisselam bir fesahat ve belagat mucizesi olan Kur'ân-ı Kerîm'i Allah'tan telakkî edip getirdi. 5

Peygamberimiz aleyhisselamdan önceki peygamberlerin mucizeleri kendilerinin Vefâtlarıyla sona ermiş, onları o zaman hazır bulunanlardan başkaları da görmemişlerdir.

Peygamberimiz aleyhisselamın mucizesi olan Kur'ân-ı Kerîm ise Kıyamet gününe kadar devam edecektir. 6

Diğer peygamberlere verilen mucizelerin benzerleri ya suretçe ya da hakikatça, kendilerinden öncekilere de verilmiş bulunuyordu.

Kur'ârvı Kerîm mucizesinin benzeri ise daha önce hiçbir peygambere verilmemişti. 7

Ebu Ubeyd'in bildirdiğine göre; bir çöl Arabi, bir zât:

" Artık sen emrolunduğun şeyi açığa vur! " (Hicr. 94) âyetini okurken işitip hemen secdeye kapanır ve:

" Ben onun fesahatinden dolayı secde ettim" der. Başka birisi de:

" Vaktâ ki ondan umutlarını kestiler, fısıldaşarak bir yere çekildiler..." (Yusuf: 80) âyetini bir adamdan işitince:

" Ben şehadet ederim ki; bu sözün benzerini bir yaratık söylemeye güç yetiremez" demiştir.

Bir cariyeden dinlediği kelâmın fesahatine şaşarak:

" Allah için, sen ne kadar da fesâhatlisin! " demekten kendisini alamayan Asmâî'ye, cariye:

" Musa'nın anasına: 'Onu emzir! Onun hakkında sana bir tehlike gelince, kendisini denize bırak! Korkma, tasalanma! Çünkü Biz onu sana geri döndüreceğiz. Hem onu peygamberlerden biri de yapacağız' diye vahiy ve ilham ettik' kavlinden sonra, şu benimki bir fesahat mi sayılır?" demiştir.

Gerçekten de, bu bir tek âyette iki emir, iki nehiy, iki haber ve iki müjde birieştirilmiştir. 8

Peygamberimiz aleyhisselamın mucizesi sadece Kur'ân-ı Kerîm'den ibaret olmadığı ve daha birçok mucizeleri bulunduğu halde, Peygamberimiz aleyhisselamın mucizelerinden yalnız Kur'ân'ı anmakla yetinmeleri onun mucizelerinin en büyük ve en yararlısı oluşundan, dine daveti, delil ve hücceti içinde taşımakta bulunuşundan, Kıyamet gününe kadar hâzır ve gâib herkesin ondan yararlanışındandır. 9

Kur'ârvı Kerîm'e Kur'ân isminin verilişi, ilâhî kitablar arasında, kitabların, belki bütün ilimlerin semerelerini kendisinde toplamış olduğu içindir.

Nitekim, Yüce Allah, buna:

" Herşeyin tafsilidir" (Yusuf: 111), " Herşeyin apaçık bir beyanıdır" (Nahl: 89) âyetleriyle işaret buyurmuştur. 10

Kur'ârvı Kerîm, hakikat ehline göre, bütün hakikatleri toplayan ledün ilminin de icmali, özetidir. 11

Hazret-i Ali derki:

" Resûlullah aleyhisselamdan işittim:

'Haberiniz olsun ki, birtakım fitneler zuhur edecektir! ' buyurdu.

'Yâ Rasûlallah! O fitnelerden çıkış, kurtuluş nedir?' diye sordum.

'Kitabullahtır! Çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdaki-lerin hükmü de ondadır.

O hak ile bâtılı ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş şey değildir.

Onu zorbalıkla bırakan kimsenin Allah boynunu kırar.

Hidayeti, doğru yolu ondan başkasında arayanı dalâlete düşürür.

O, Allah'ın en sağlam urganıdır!

O, hikmetle dolu Kur'ân'dır!

O, en doğru yoldur!

0. boş arzuların haktan saptı ram ayacağı, dillerin karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının duyamayacağı, çok tekrarlanmasından bıkılmayan, akıllan hayrette bırakan meziyetleri bitip tükenmeyen bir kitabdır.

O öyle bir kitabdır ki, cinlerden bir zümre, onu dinledikleri zaman:

'Biz, gerçek, hayranlık veren bir Kur'ân dinledik ki, o hakka ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı, biz de ona inandık... ' demişlerdir.

Ona dayanarak konuşan, doğrulanır.

Onunla amel eden, ecre erer.

Onunla hükmeden adalet eder.

Ona davet eden doğruya ve doğru yola davet etmiş olur' buyurdu." 12

Peygamberimiz aleyhisselam, başka bir hadis-i şeriflerinde de:

" Önceki kitablar, tek bâb ve tek harf (lügat) üzerine inmişti.

Kur'ân ise:

1. Emir

2. Nehiy

3. Helâl

4. Haram

5. Muhkem

6. Müteşâbih

7. Misallerden münekkeb olmak üzere, yedi bâb ve yedi harf (lügat) üzerine inmiştir.

Onun helâlini helâl kılınız!

Onun haramını haram kılınız!

Onda emrolunduğunuz şeyleri işleyiniz!

Onda nehyolunduğunuz şeylerden sakınınız!

Onun getirdiği temsillerden ibret alınız!

Onun muhkem I eriyle amel ediniz!

Onun müteşâbihlerine de iman ediniz ve 'Rabbimizin katından bütün gelenlere iman ettik' deyiniz! " buyurmuştur. 13

Abdullah b. Mes'ud:

" İlim isteyen, Kur'ân'ı eşelesin

Çünkü, öncekilerin de, sonrakilerin de ilmi onun içindedir! 14

Ben ne zaman size bir hadis haber versem, onun Kitabullah'ta doğrulayıcı delilini de haber verebilirim! " demiştir.

Abdullah b. Abbas da:

" Eğer benim yanımda bir devenin diz bağları yitecek olsa, muhakkak onu da Yüce Allah'ın Kitabında bulurum! " demiştir.

Saîd b. Cübeyr de:

" Bana Resûlullah aleyhisselamdan hiçbir hadis erişmemiştir ki, onun doğrulayıcı delilini Kitabullah'ta bulmuş olmayayım! " diyor.

İmam-1 Şafiî de bir kere Mekke'de:

" İstediğinizi bana sorunuz! Kitabullah'tan onun cevabını size haber vereyim! " demişti.

Kendisine:

" An sineğini öldüren ihramlı hakkında ne diyeceksin?" diye sorulunca, İmam-ı Şafiî:

" B ismi İlâhirrahm ânirrahîm

Peygambersize ne verdi ise onu alınız! Size neyi yasakladı ise ondan da sakınınız! " (Haşr. 7) âyetini okumuş;

" Huzeyfe b. Yeman'ın Peygamber aleyhisselamdan bize rivayet ettiği hadiste:

'Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer b. Hattab'a uyunuz! ' buyurulmuş olup, Ömer b. Hattab'ın da ihramlının arı sineğini öldürmesini emrettiği haberi bize Târik b. Şihab'dan rivayet edilmiştir" diye cevap vermişti.

Ebu Bekir b. Mücâhid bir gün:

" Âlemde hiçbir şey yoktur ki, Kitabullah'ta bulunmasın! " deyince, kendisine:

" Öyleyse, Kur'ân'ın içinde nerede hanlardan bahsedilmiştir?" diye soruldu.

O da:

" 'Meskûn olmayan ve içerisinde size ait meta bulunan beyitlere girmenizde size bir vebal yoktur' (Nûr. 29) âyetindeki evlerden maksat, hanlardır" demiştir.

İbn Burhan da:

" Peygamber aleyhisselam ne buyurdu ise, elbette o Kur'ân'da ya aynen vardır, ya da onun yakın veya uzak aslı vardır.

Bu gerçeği ancak anlayışlı olanlar anlar, gözleri kapalı olanlar göremezler.

Bunun gibi, onun her hükmündeki isabeti ve inceliği de, istekliler ancak görüşleri, çabaları ve anlayışları nisbetinde kavrayabilirler" demiştir.

Daha başkaları da:

" Allah'ın anlayış verdiği bir kimse için, Kur'ân'dan bulup çıkarmayı mümkün kılmadığı birşey yoktur" demişlerdir.

İbn Fadl'a göre:

" Kelâmullah'ın taşıdığı ilimlerin hakikatini ancak onun sahibi olan Yüce Allah ihata eder. Sonra da, Resûlullah aleyhisselam kavrar.

Cenab-ı Hakk'ın Kendisine tahsis ettiği ilimlerden başkasına ise, Resûlullah aleyhisselamın dört halifesi ve büyük sahabisi Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali ile İbn Mes'ud ve İbn Abbas gibi sahabileri varis olmuşlardır. 15

Birgün, İbn Abbas'ınyanında ashabdan Huzeyfe b. Yeman bulunduğu sırada, adamın biri gelip İbn Abbas'a:

" Yüce Allah'ın Şûra süresindeki 'Hâ mîm ayn sîn kâf sözünün tefsirini bana haber ver?" der.

İbn Abbas, adamın bu soruşundan hoşlanmaz, susar; ve sonra da, ondan, yüzünü başka tarafa çevirir.

Adam sorusunu tekrarlar.

İbn Abbas, yine cevap vermez ve yüzünü ondan başka tarafa çevirir.

Adam üçüncü kez sorar.

İbn Abbas yine ona cevap vermez.

Bunun üzerine, Huzeyfe b. Yeman:

" Buna sana ben haber vereyim. Anladım ki, o bunu söylemek istemiyor! " diyerek, bunun:

Ehl-i Beytten Abdulilâh veya Abdullah diye anılan bir zât hakkında nazil olduğunu; kendisinin Şark nehirlerinden bir nehir üzerinde kurulu, nehrin ikiye ayırdığı şehir (Bağdat) üzerinde yerleşeceğini; Yüce Allah'ın onların hakimiyet ve saltanatlarının sona ermesine, devlet ve müddetlerinin kesilmesine izin verdiği zaman, üzerlerine geceleyin bir ateş salınacağına, sabahleyin sanki oradaki yerlerinde hiç bulunmamış gibi olacaklarına, yerlerini toplanan cebbar ve zalimlerin işgal edeceklerine işaret olduğunu söyler. 16

Bundan oniki asır önce, Hicrî 224 yılında doğan ve 310 yılında ölen İmam Taberî'nin tefsirine kaydettiği bu haber, hem Kur'ân-ı Kerîm'in ne kadar mucizevî, ilmî derinlikler taşıdığını, hem de Ashab-ı Kiramdan bazılarının bu derinliklerden ne kadar yararlandıklarını ve hatta müteşâbih âyetlerin tefsiri erine bile vâkıf olduklarını göstermeye yeter. Filvaki, zamanımızda kral naibi Abdulilâh tarafından Bağdat'ta temsil edilen bu hanedanın, bir gece General Kâsım'ın yaptığı darbe ile yaylım ateşine tutularak, kadın erkek, çoluk çocuk hepsinin hayat ve saltanatlarına son verildiği görülmüştür.

İbnü'n-Nedîm (Vefâtı: 378 H. ) kendisinden önceki ilim adamlarından kimlerin Kur'ân-ı Kerîm'i tefsir ettiklerini; Kur'ân-ı Kerîm'in mânâları, müşkilleri, mecazlan, lügatları, lügatlarının garibleri, kıraat tarzları, noktaları, şekilleri, lamları, vakıf ve ihtidaları, maktu ve mevsulleri, elfâz ve mânâları, müteşâbihleri, mushaflandaki heceler, Kur'ân'ın cüzleri, Kur'ân'ın faziletleri, Kur'ân harflerinin Medinelilere, Mekkelilere, Kûfelilere, Basralılara, Şamlılara göre sayıları, Kur'ân'ın nâsih ve mensuhlan, âyet ve sûrelerin nüzul tarihleri, Kur'ân'ın hükümleri ve çeşitli mânâları. , hakkında kimlerin hangi eserleri yazdıklarını uzun uzadıya açıklar. 17

Kur'ârvı Kerîm müfessirlerinden Fahru'r-Râzî der ki:

" Bir zamanlar, 'Yalnız şu Fatiha sûresinin ihtiva ettiği faide ve nefiselerden on bin kadar mesele çıkanlması mümkündür! ' sözü dilimden çıkınca, bazı kıskançlarla birtakım bilgisizler ve inatçılar, beni de kendileri gibi isbatlayamayacağı iddialarda bulunur, söylediği sözü isbat kaydında bulunmaz adamlardan sandılar.

Şu kitabı [Mefâtihu'l-gayb] yazmaya başlayınca, Fâtiha'dan o kadar mesele çıkarılabileceğinin mümkün bulunduğunu göstermek ve uyarılabilecekleri uyarmak için şu önsözü düzenledim." 18

-------------------------------------

1. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 251, Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 899, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1103, Müslim, Sahih, c. 2, s. 890, Taberî, Târih, c. 3, s. 169, Zehebî, Megâzî, s. 589.

2. İbn İshak, c. 4, s. 251, Mâlik, c. 2, s. 899, Taberî, c. 3, s. 169, Zehebî, s. 589.

3. Nisa: 59.

4. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 451, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 97, Müslim, c. 1, s. 134.

5. Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-kârî, c. 19, s. 13.

6. Bedrüddin Aynî, c. 19, s. 13, İbn Hacer, Fethu’l-bârî, c. 9, s. 5.

7. İbn Hacer, c. 9, s. 5.

8. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 215-216.

9. Bedrüddin Aynî, c. 19, s. 13.

10. Râgıb, Müfredâtü'l-Kur'ân, s. 402.

11. Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 116.

12. Tirmizî, c. 5, s. 172-173, Dârimî, c. 2, s. 312, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 164.

13. Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 553, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 3, s. 284.

14. Taberânî’den naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 7, s. 165, İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 229, Bedrüddin Zerkeşî, Burhan, c. 1, 5. 454, İbn Hacer, Metalib, c. 3, s. 133.

15. Suyûtî, el-İtkân. c. 2, s. 125-126.

16. Taberî, Tefsîr, c. 25, s. 6.

17. İbnü'n-Nedîm, Fihrist, s. 56- 65.

18. Fahru'r-Râzî. Tefsîru'l-kebîr. c. 1. s. 3.

Kur'ân-ı Kerîm'in Bütün Semavî Kitaplara Denk ve Daha Fazlasını Havi Bulunuşu

Peygamberimiz aleyhisselam, bir hadis-i şeriflerinde:

" Bana Tevrat yerine es-Seb'* verildi.

Zebur yerine Meûn** verildi.

İncil yerine Mesânî*** verildi.

Mufassallar da**** fazla olarak verildi" buyurmuştur. 19

Peygamberimiz aleyhisselam, Übeyy b. Ka'b'a:

" Sana ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebur'da, ne de Kur'ân'ın diğer sûreleri arasında bir benzeri indirilmemiş olan bir sûre öğretmemi ister misin?" diye sordu.

Übeyy b. Ka'b:

" Olur yâ Rasûlallah! " deyince,

" Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onun bir benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebur'da, ne de Furkan (Kur'ân-ı KerîmJ'ın diğer sûreleri arasında indirilmem iştir!

O, seb'u'l-mesânîdir. O, bana indirilmiş bulunan büyük Kur'ân'dır (Fatiha sûresidir)" 20 buyurdu.

Hindli bilginlerden Süleyman Nedvî der ki:

" Tevrat bir şeriat kitabıdır. Ahlâk ve mev'izalan muhtevî değildir.

İncil ahlâk ve mev'izalarla doludur, fakat içinde şeriattan eser yoktur.

Zebur kalbf münacatlardan, ilahilerden, dualardan mürekkeptir, fakat diğer sıfatları haiz değildir.

Hazret-i Mesih'in İncil'i, güzel hutbeleri muhtevi olmakla beraber, insanları derin derin düşündürecek, insanların fikir ve nazarlarını açacak ufuklardan mahrumdur.

Benî İsraillerin kitabları birçok ihbarlarla doludur, fakat onlarda hikmetin incelikleri, imanın sırları görülmez.

Dünyada ancak ilâhî birkitab vardır ki; şeriat, ahlâk ve mev'izalarla, dua ve münacat ile doludur ve bütün eski kitabların faziletlerini fazlasıyla toplamıştır.

Hitabelerin en kuvvetlisi, fi kirve nazarı açacak ufukların en genişi, inceliklerin ve hikmetin, iman ve amelin sırlarının hepsi bu kitabın içindedir.

Sonra, öteki semavî kitabların hepsi tahrif ve tağyire, çeşitli tercümelerle tebdile uğradığı halde; her türlü tahriften mahfuz ve masun kalan ve vahyolunduğu asıl lisan ile elde bulunan yegâne ilâhî kitab Kur'ân'dır.

Bu kitabın hiçbir âyeti, hiçbir kelimesi, hiçbir harfi, hiçbir noktası değişmemiştir.

Bu kitab, bu suretle, bekâsını kâtiplerin kalemlerine de medyun değildir.

Çünkü, bu kitab her devirde yüzbinlerce mü'minin kalbinde, hafızasında menkuştur.

Kur'ân, dünyanın her tarafında aynı harfler, aynı harekelerle; bizzat Peygamber aleyhisselam tarafından okunduğu gibi, bizzat Hazret-i Cibril tarafından vahyolunduğu gibi okunmaktadır..

Diğer semavî kitablar hiçbir veçhile Kur'ân-ı Kerîmle kabil-i kıyas değildirler.

Çünkü, diğer kitaplar mânâ itibarıyla vahy-i ilâhî olduğu halde, Kur'ân hem lafzı, hem mânâsı cihetiyle vahy-i Rabbânîdir.

Halbuki, Tevrat'ın ve İncil'in vahyolundukları diller, ölü diller sırasına geçmiş bulunuyor.

Çünkü, Tevrat'ın aslî dili olan İbrânice, Buhtunnassar'ın ateşleriyle yok olmuş ve Arâmî ile Süryânî dillerine tahavvül etmişti.

Birkaç asır sonra, Hazret-i Üzeyr, İbrânice'yi ihyaya teşebbüs etmişti.

İncil'e gelince; bugüne kadar onun hangi dille vahyolunduğu ve ilk önce hangi dille yazıldığı malûm değildir.

Hâlihazırda elde bulunan en eski İncil nüshası Yunanca ile yazılmıştır.

Hazret-i İsa'nın zamanında Filistin'de konuşulan dilin Yunanca olduğu muhakkak değildir.

Kur'ârvı Kerîm'e gelince; bu kitab lafzen ve ma'nen nazil olduğu dil ile mahfuz olan yegâne kitab-dır" 21

Kur'ân-ı Kerîm, en iptidaî insanlardan en yüksek ilim ve fikir adamlarına, ticaretle uğraşanlardan hayatlarını zühd ve takva ile geçirenlere, fakirlerden zenginlere. , kadar herkesi ilgilendiren, derece derece yükselten düstur ve esasları ihtiva eder.

Kur'ârvı Kerîm, herşeyden evvel Allah'ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, kudret ve azametini, rahmet ve mağfiretinin genişliğini, mahlukatına sevgisini, Allah'a tevekkül ve itimadın, ibadet ve ubudiyetin, Allah'ın nimetine karşı şükrün gerekliliğini bildirir.

Namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerden, din ve diyanetten bahseder.

Allah'a iman ve ibadet esaslarını tesbit ve talim eder.

İmandan, iman edenlerden bahsederken, yararlı işlerde bulunmak kaydını ekler; imanın amel ile yararlı ve mükemmel olabileceğini öğretir.

Kur'ân-ı Kerîm, aile hayatından, karı ile kocanın karşılıklı hak ve vazifelerinden milletlerarasındaki münasebetlere kadar, selamlaşmaktan evlere müsaade alarak girme âdabına varıncaya kadar, içti matın edenî hayatın her safhasını içine alan gerçek nizamın hayatî bütün kaidelerini gösterir, en güzel ahlâk düsturlarını öğretir.

Kur'ârvı Kerîm beşer nev'inin bir erkekle bir kadından yaratılan bir aile olduğunu; sonra onların birbirleriyle bilişmeleri, tanışmaları için kabilelere, ailelere ayrıldıklarını; onlardan Allah katında en şerefli olanların Allah'tan en çok sakınan, yani Allah'ın tayin ettiği hak ve vazifelere en çok riayet edenler olduğunu; hangi millete, hangi kabileye, hangi sınıf ve mesleğe mensup olursa olsun, kadın erkek, zengin fakir. , hiç kimsenin bundan başka bir imtiyaza sahip bulunmadığını bildirir.

Kur'ârvı Kerîm taahhütlere riayeti, muamelatta dürüstlüğü, muhtaçlara yardımı, dargınların aralarını bulup düzeltmeyi, daima isti kam et ve adalet üzere hareket etmeyi, işleri ehliyetli olanlara vermeyi, çalışmayı emrve her habere inanmayıp onu araştırmayı tavsiye eder.

Kur'ârvı Kerîm her hususta hayatî icablara göre hareket edilmesini, iyilik yaparken bile bunun gözönünde tutulmasını, herşeyin yerinde ve zamanında yapılmasını öğretir.

Af ile muamele olunmasını tavsiye ederken, bunun toplulukların huzurunu altüst etmesine meydan verdirmez.

Tecavüzün, icabında ceza ile önlenmesini ister.

Kur'ârvı Kerîm, birbirimize yardımda bulunurken, o yardımın bizi yoksulluğa düşürecek dereceye vardırılmamasını tavsiye; herkesin şahsî hürriyet ve haklarını kullanırken başkalarının haklarına tecavüz etmemesini tenbih eder.

Kur'ân-ı Kerîm, haset, fesat, zulüm, kin, hıyanet, iftira, yalan, hile, suizan, adam çekiştirme, koğu-culuk, kibir, riya, hırsızlık, adam öldürmek, israf, pintilik. , gibi bütün kötülükleri; içki, kumar. , gibi kötü itiyadlan nehyeder.

Kur'ârvı Kerîm gözü gönlü açık tutmayı, körükörüne hareket etmemeyi, düşünmeyi, yerleri ve gökleri ve aralarındakileri incelemeyi, ilim ve irfan sahibi olmayı, geçmiş milletlerin ve memleketlerin hallerini incelemeyi ve bunlardan ibret almayı tavsiye eder.

Kur'ârvı Kerîm büyük-küçük, hayır-şer. işlediğimiz bütün işlerin ortaya döküleceği, herkesin hesaba çekileceği çetin bir Hesap Gününün gelip çatacağını haber verir.

Hülâsa; Kur'ân-ı Kerîm beşikten mezara kadar insanları ilgilendiren her konuya temas ettiği gibi, istikbalde keşfedilecek veya keşfine çalışılacak birtakım ilmî, fennî gerçekler hakkında da açık veya kapalı beyanlarda bulunur.

Meselâ; güneş, ay ve semavî ecramdan her birinin birer felekte (yörüngede) yüzdüğü, her canlının sudan yaratıldığı (Enbiyâ: 30-33, güneşin karargâhı, durak yeri için seyr ü cereyan ettiği (Yâsîn: 38), semalara muvazene kanununun koyulduğu (Rahman: 7), semanın ilk halinin gaz olduğu (Fussilet: 11), bütün insan zürriyetinin Hazret-i Âdem'den zerreler (genler) halinde bulunduğu (A'raf 173), semerelerin ilkah edici, aşılayıcı rüzgârlarvasıtasıyla husule geldiği (Hicr: 22), bazı hayvanlarda hususan anlarda görülen harikulade ince işlerin onlara Allah tarafından ilham edilmek suretiyle yaptırıldığı (Nahl: 68-69), yerde yürüyen, havada uçan hayvanların da insanlar gibi birer topluluk oldukları (En'am: 38), yerde olduğu gibi göklerde de canlı varlıklar bulunduğu ve bunların bir gün biraraya gelecekleri (Şûra: 29), ruhu anlamaya insan ilminin yetmeyeceği (İsrâ: 85), uzayın gittikçe genişletildiği (Zâriyât: 47), cansız, dilsiz sanılan şeylerin de Allah'ı teşbih ve tahmid etmekte oldukları, fakat bunu insanların anlayamayacaklan (İsrâ: 44)... daha birtakım konulara ondört asır önce işaret edilerek ilim-fen âlemine yeni inceleme ve araştırma ufukları açar.

Kur'ârvı Kerîm yalnız Müslümanlar tarafından değil, Müslüman olmayan insaflı birçok ilim adamları tarafından da incelenerek, lâyık olduğu takdir ve saygıyı görmüştür.

Okuyucularımıza onlardan bazı ömekler sunuyoruz:

-------------------------------------

* Bakara, Âl-i İmran, Nisa, Maide, En'am, A'raf, Yunus sûreleri.

** Tevbe, Nahl, Hûd, Yusuf, Kehf, Bent İsrail (İsrâ), Enbiya, Tâhâ, Mü'minûn, Şuarâ, Saffat sûreleri.

*** Yüzden az âyetli olan 42 sûre.

**** Yüzden az âyetli sûrelerden sonra gelen ve " mufassal" diye anılan 60 kısa sûre.

19. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 107.

20. Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 155-156, Hâkim , Müstedrek, c. 1, s. 558.

21. Süleyman Nedvî, İslâm Târihi, c. 4, s. 1575-1577.

Kur'ân Herkesi İrşad Edebilir

İngilizlerin Arapça bilginlerinden Stanley Lane Poole " Kur'ân'-dan Seçmeler" adlı kitabının önsözünde şöyle der:

" Peygamber'in Medine'de telakkî ettiği âyetler bilhassa dikkate şayandır. Çünkü, bunlar İslâm cemiyetini idare eden her Müslümanı doğru yola sevkeyleyen âyetlerdir.

Mekke'de vahyolunan âyetler ise, büyük ve müessir bir diyanet için gereken herşeyi içine alır."

Kur'ân Bütün Ahlâk ve Felsefe Esaslarını Câmîdir

Fransa'nın en şöhretli müsteşriklerinden Sedillot, " Arabistan'ın Muhtasar Tarihi" unvanlı eserinin 59, 63, 64. sahifelerinde şöyle der

" Kur'ân her saygıya değer eserdir.

Kur'ân insanlara hukukullahı tanıtmış, mahlukatin Haliktan ne bekleyeceğini, mahlukatın Hâlıkıyla münasebetlerini en sarih şekilde öğretmiştir.

Kur'ân, ahlâk ve felsefenin bütün esaslarını câmîdir.

Fazilet ve rezil et, hayır ve şer, eşyanın hakikî mahiyeti, hülasa her mevzu Kur'ân'da ifade olunmuştur.

Hikmet ve felsefenin esası olan kaideler, adalet ve müsavatı ve başkalarına iyilik etmeyi, faziletkâr olmayı öğreten esaslar... bunların hepsi Kur'ân'da vardır.

Kur'ân, insanı iktisat ve adalete sevkeder, dalâletten korur.

Ahlâkî zaafların karanlığından çıkarır, ahlâkî yüksekliklerin ışığına ulaştırır.

İnsanın kusurlarını, hatalarını yüksekliğe ve olgunluğa çevirir.

Müslümanlığa barbar bir din diyenler, şuurdan mahrum insanlardır. Çünkü onlar Kur'ân'ın sarih ve berrak âyetlerine karşı gözlerini yumuyorlar ve Kur'ân'ın nasıl asırdîde rezilefleri silip süpürdüğünü incelemiyorlar! "

Kur'ân Cihan Medeniyetinin Dayandığı Temel feri Muhtevidir

Fransa'nın en tanınmış müsteşriklerinden Gaston Carre da şöyle der:

" Kur'ân cihan medeniyetinin dayandığı temelleri muhtevidir. O kadar ki, bu medeniyetin İslâmiyet tarafından neşrolunan esasların uyuşumundan vücut bulduğunu söyleyebiliriz."

Kur'ân Hikmetle Dolu Bir Ahlâk Mecellesidir

Fransız filozoflarından Alexis Louvasonne derki:

" İnsanlığın hidayeti için Hazret-i Muhammed'e vahyolunan Kur'ân, hikmetle dolu parlak bir eserdir.

Hazret-i Muhammed'in hakikî bir peygamber ve âlemin mukadderatına hâkim Yüce Varlığın gönderdiği gerçek bir peygamber olduğunda şek ve şüphe yoktur.

Hazret-i Muhammed cihana öyle bir kitab bırakmıştır ki, bir nâdire-i belagat, bir mecelle-i ahlâk ve bir kitab-ı mukaddestir.

Yeni fennî keşifler yahut ilim ve irfanın yardımıyla hallolunan veya halline uğraşılan meseleler arasında bir mesele yoktur ki, İslâmiyetin esaslarıyla çelişsin!

Bizim Hıristiyanların Hıristiyanlığını tabiî kanunlarla bağdaştırmak için harcadığımız çalışmalara mukabil, Kur'ân ve talimatlarıyla tabiî kanunlar arasında tam bir ahenk görülmektedir."

Kur'ân Semavî Kitapların En Güzeli, Her Takdirin Üstünde Bir Fesahat ve Belagat Mucizesidir

Tanınmış müsteşriklerden, Arap edebiyatı uzmanı ve Kur'ân mütercimi Dr. Morris de şöyle der

" Kur'ân nedir?

Her tenkidin üstünde bir fesahat ve belagat mucizesidir.

Kur'ân'ın üçyüzelli milyon Müslümanın göğsünü haklı bir gururla kabartan meziyeti, onun her mânâyı güzel ifade etmek itibarıyla semavî kitabların en mükemmeli olmasıdır.

Hayır! Daha ileri gidebiliriz! Kur'ân, tabiatın ezelî inayet ile insana bahşettiği kitabların en güzelidir.

Beşerin refahı nokta-i nazarından, Kur'ân'ın beyanlan, Yunan felsefesinin ifadelerinden çok yüksektir.

Kur'ân, arz ve semânın Halikına hamd ve şükürle doludur.

Kur'ân'ın her kelimesi, herşeyi yaratan ve herşeyi taşıdığı kabiliyete göre sevk ve irşad eden Yüce Varlığın azametinde mündemiçtir.

Edebiyat ile ilgililer için, Kur'ân bir kitab-ı edebdir.

Lisan mütehassısları için, Kur'ân bir hazine-i elfazdır.

Şairler için, Kur'ân bir menba-ı ahenktir.

Bundan başka, bu kitab, hukukî hükümler namına bir muhit-i maâriftir.

Davud'un zamanından John Talmos'un devrine kadar gönderilen kitabların hiçbiri, Kur'ân'ın âyet-leriyle muvaffakiyetli bir şekilde rekabet edememiştir.

Bundan dolayıdır ki, Müslümanların yüksek sınıflan hayatın hakikatlarını kavram ak nokta-i nazarından ne kadar aydınlanırlarsa o derece Kur'an'la iigiieniyorve ona o derece tazim ve saygı gösteriyorlar.

Müslümanların Kur’ân'a saygıları daima artmaktadır.

İslâm muharrirleri Kur'ân âyetlerini iktibas ile yazılarını süslerler ve o âyetlerden mülhem olurlar.

Müslümanlar, tahsil ve terbiye itibarıyla yükseldikçe, fikirlerini o nisbette Kur'ân'a istinad ettiriyorlar."

Kur'ân Akâid ve Ahlâkı, İnsanlara Hidayet ve Hayatta Muvaffakiyet Sağlayan Esasların Mükemmel Bir Mecellesidir

İngilizce-Arapça, Arapça-İngilizce lügatların müellifi Dr. Steingas şöyle der: " Kur'ân akâid ve ahlâkı, insanlara hidayet ve hayatta muvaffakiyet sağlayan esasların mükemmel bir mecellesidir.

Zaman ve mekân itibarıyla birbirlerinden uzak, fikrî inkişafları bakımından da birbirlerinden çok farklı olan insanlara harikulade bir hassasiyet bahşeden, muhalefeti hayra ve iyiliğe çeviren Kur'ân, nasıl en hayretlere şayan bir kitab olarak kabul edilmeye lâyıksa; beşerin mukadderatıyia uğraşan bilginler için de, üzerinde o derece durulmaya, incelenmeye lâyık ve yararlı bir konudur."

Kur'ân'ın Bir Naziri Yoktur

İngiltere'nin en tanınmış ve en büyük tarihçilerinden Edward Gibbon " Roma İmparatorluğunun İnhitatı ve Çöküşü" unvanlı eserinde diyor ki:

" Ganj nehriyle Atlas okyanusu arasındaki memleketler, Kur'ân'ı bir kanun-u esâsî ve teşriî hayatın ruhu olarak tanımıştı.

Kur'ân'ın nazarında satvetli bir hükümdarla zavallı bir fakir arasında fark yoktur. Bu gibi esaslar üzerinde öyle bir teşrî vücuda gelmiştir ki, dünyada bir naziri yoktur."

Kur'ân'ın En Saf ve En Temiz Tevhidi Öğretmesi

Dr. Gustave Le Bon:

" Dünyanın bütün dinleri içinde, Müslümanlık, Kur'ân ile en saf ve en temiz tevhidi öğretmekle temayüz etmiştir" der.

Kur'ân Yüksek Ahlâk Öğretir

Mr. Amold şöyle der:

" Ahd-i Kadim ile Ahd-i Ceditten Yahudiler vasıtasıyla öğrendiğimiz dersler, bize mahlukata hürmet ve muhabbetle muameleyi emrediyor.

Halbuki Kur'ân, insanlara mükemmel bir terbiye verdikten başka, onlara hususî hayatlarında ahlâklı, âlicenab, hayırsever, cesur ve şecaatli olmayı ve bütün Müslümanları sevmeyi öğretmektedir."

İmanın Hakikî Kitabı, Fikre İtmi'nan Veren Kitab

Hindli dinî lider Baba Nanak şöyle der:

" Hakikat-ı halde imanın hakiki kitabı. fikre itmi'nan veren kitab, ancak Kur'ân'dır."

Kur'ân Temiz ve Afif Bir Hayatı Sağlayacak Makul ve Mantıkî Emirleri Muhtevidir

İngilizce Popular Encyclopedia (Halk Ansiklopedisinde şöyle denir:

" Arapça'ya göre Kur'ân, son derecede beliğdir. Gerçekten de, Kur'ân'ın bedâî-i edebiyyesi eşsizdir. Bundan başka, Kur'ân'ın emirleri o kadar makul ve mantıkîdir ki, insanlar bunları dikkatle mütalaa edecek olurlarsa, onların temiz ve afif bir hayatı sağlayacağını anlariar." 22

Bütün dinler üzerinde yaptığı uzun inceleme ve eleştiriler neticesinde İslâm dinini kabul edip Nureddin adını aldığını Yeni Sabah gazetesinde ilan eden Steinhorst adındaki atom bilgininin sözleriyle bahsimize devam ediyoruz:

" Allah'ı tazim, Hıristiyanlıkla berbat bir putperestlik haline getirilmiştir.

Bunlar, bir Allah'a tapar görünürler, fakat sadece bir peygamber olmasına rağmen, İsa'ya da Allah'ın oğlu diye taparlar.

İsa'nın anası, Allah'ın anası ilan edilmiştir.

Son konulan bir kaideye göre, Meryem, Allah'ın anası sıfatıyla bedenî olarak mi'raca çıkmış; Papanın son tesbit ettiği bu kaide, mü'min Katolikleri bile şaşırtmıştır!

Hıristiyan itikadına göre, Allah çocuk meydana getirmektedir.

Halbuki, İslâmiyete göre, ancak fâni olan bir varlığa tâbi olanlar çocuk yapmak ihtiyacındadırlar.

Allah ise, her varlığın üstünde ve ebedî olduğu için, çocuğa muhtaç değildir.

Bütün yaratılmış şeylerin kaynağı ve herşeyin nâzımı Allahtır.

Bu sebeple, O'nun, işine yardım edecek veya ismini devam ettirecek bir çocuğa ihtiyacı yoktur.

Bunun için, Hıristiyan dininin ve Kilisenin telkin ettiği üçlü Allah fikri abestir.

Böyle olduğu halde, Hıristiyan kilisesi yegâne saadet veren din olduğunu nasıl iddia edebilir?

Bu kilise, hangi ahlâkî hakla bir dünya dini olmaya kalkışıyor?

Buna hiçbir hakkı yoktur!

Bu dünya bir Allah tarafından yaratıl mışsa, milletlerin dinî geleneklerinin bir imanda birleşmesi kat'î ve zaruridir.

Dünya, tek bir manevî merkez etrafında toplanmazsa, Yaratıcının birliğini nasıl kavrayabilir?

Bir nehir, birçok ırmaklardan meydana gelir ve onun kuvveti, özelliği bu birleşmede belirir.

Musa'nın, İsa'nın ve diğer peygamberlerin getirdikleri vahiyler, insanlığın yaratılış gayesini gerçekleştirecek bir nehrin ırmaklarıdır.

Bu gaye, Allah'ın birliğini idrak etmektir.

Bu maksadı ancak Kur'ân sağlayabilir.

Kur'ân'dan başka bir kitab bunu sağlayabilir mi?

Tevrat bunu sağlayamaz. Çünkü o ancak İsrail Tanrısından bahseder.

Zerdüşt de, İlâhî nuru, ancak İran milletine bahşeder.

Veda'lar da bunu yapamaz. Çünkü, rişişlere göre, Vedayı dinleyen Hindlilerin kulağına kurşun akıtmak gerekir!

Buda da bir bütünlük göstermez ve yalnız Hindistan'a inhisar eder.

İsa'nın dini bu gayeyi temin edebilir mi?

Hayır!

İsa, cihana şâmil bir öğretici değildir. O, havarilerine şöyle demişti:

'Puta tapanların yolunda gitmeyin ve Sâmirîlerin şehirlerine girmeyin.

Yalnız İsrail'in kaybolmuş koyunlarının arasına katılın. ' (Matta: 10: 5-6)

Şu halde, İslâm'ın Peygamberinden önce hiç kimse bütün beşeriyete şâmil bir haber getirmemiştir.

Kur'ân'dan önce hiçbir kitab bütün insanlığa hitap etmemiştir.

Hazret-i Muhammed şu vahyi getiriyor:

'Ey insanlar! Gerçekten ben hepiniz için Allah'ın elçisiyim! ' (7: 159)

Böylece, yalnız Kur'ân'dır ki, muhtelif dinler arasındaki farkları ve ayrılıkları bertaraf edebilir.

Dinlerin çokluğu, birleştiri bir imanın vücudunu zaruri kılar.

Bu iman, İslâmlıktır." 23

Kur'ân-ı Kerîm'in Başlıca Özellikleri

John Davenport da, " Hazret-i Muhammed ve Kur'ân-ı Kerîm" isimli eserinde, Kur'ân-ı Kerîm'den bahsederken şöyle der

" Müslümanlar Kur'ân-ı Kerîm 'e azamî hürmet ve tevkîri gösterirler. Tâhir olmazlarsa, Kitaba el sürmezler. Bunun için, Kitabın kapağına:

âyeti yazılır ve bu suretle Kitaba taharetsiz iken kimsenin yanlışlıkla el sürmemesini sağlarlar. Müslümanlar, Kitabı kemâl-i hürmetle okurlar, onu öperler, savaşa giderken ceplerinde taşırlar. Silahlarına ondan âyetler kazıttırırlar, Kitabı altınlar ve mücevherlerle süslerler, onun bir gayrimüslimin elinde bulunmamasını isterler.

İslâm terbiyesinin kaynağı, bu Kitab-ı Mübîn'dir.

Çocuklar herşeyden önce onu okumayı öğrenir ve ezberlerler.

Hayatın nurunu bulmak için, Müslümanlar Kitab-ı Mübfn'i tedkik ve tetebbu ederler.

Camiler vardır ki, orada Kur'ân-ı Kerîm sürekli hatmolunur.

Oniki asırdan beri Kur'ân-ı Kerîm'in sesi milyonlarca mü'minin kalbinde ve ruhunda devamlı bir surette akisler uyandırmıştır.

Kur'ân-ı Kerîm Allah'a imanı. ilâhî iradeye teslimiyeti, ilâhî emirlere itaati, iyilik etmeyi, takvâlı, itidalli olmayı, içkiden sakınmayı, hoşgörür olmayı, din uğrunda ölenlere bir hürmet-i mahsusa beslemeyi emreder.

Amelî fanlara gelince; bunlar, İslâm dininin neşr ve tebliği, malın kırkta birinin zekat olarak verilmesidir.

Fakat, Kur’ân'ın emirleri dinî ve ahlâki vazifelere münhasır değildir.

Gibbon der ki: 'Kur'ân, Atlas okyanusu sahillerinden Ganj'a kadar, yalnız ilahiyatın değil, medenî, cezaî ahkâmın da mecelle-i esası sayılmakta; insanların bütün harekât ve ahvâlini tanzim eden kanunlar, Allah'ın bozulmaz emirleriyle teyid edilmiş bulunmaktadır.

Başka bir deyişle, Kur'ân Müslümanların dinî, içtimaî, medenî, ticarî, askerî, kazâî, cezaî umumî kitabıdır.

Kur'ân, dinî vazifelerden günlük vazifelere, ruhun necat ve felahından bedenin sağlığına, umumun hukukundan ferdin hukukuna, insanın menfaatlerinden cemiyetin menfaatlerine, ahlâkiyat sahasından cinâîyat sahasına, dünyevî hayatın ukubatından uhrevî hayatın ukubatına kadar herşeyin nâzımıdır.

Binnetice, Kur'ân Tevrattan ayrılmaktadır.

Kumb'un dediği gibi, Tevrat bir ilahiyat sistemini haiz değildir.

Tevrat kıssalardan, vasıflardan, takvâperverane teheyyüclerden, birbirine mantıkî bir bağla bağlı olmamakla beraber kuvvetli bir ahlâktan müteşekkildir.

Kur'ân, İncil gibi de, ancak sâliklerin dinî fikirlerini, ibadet ve amellerini düzenleyen bir düsturdan da ibaret değildir.

Belki, Kur'ân siyasî bir sistemdir de.

Çünkü, devletin her kanunu ona müsteniddir.

Hayat ve emvale ait olan herşeyonun hükmü ile hallolunmaktadır. '

Kur'ârvı Kerîm, tevhid akidesinin en şerefli abidesidir.

Kur'ârvı Kerîm, en sarih surette, ezelî ve ebedî olan, doğmayan, doğurmayan, şerik ve naziri olmayan, herşeyi yaratan, Rahman ve Rahîm olan, Kendisine bağlananları koruyan, kötülük yapıp pişman olanları affeden, Kıyamet gününün sahibi olan, herkesi ameline göre muhakeme eden, iyilik yapanlara, Allah yolunda ölenlere ebedî saadet bahşeden, kötüleri cezalandıran Allah'ın varlığını öğretir.

Kur'ân, meleklerin varlığını da öğretmektedir; fakat meleklerin de, peygamberlerin de tapılmaya müstehak olmadıklarını anlatır.

Her insanı koruyan ve amellerini murakabe eden iki melek vardır.

Şeytanlar insan nev'inin düşmanıdırlar.

Müslümanlar cinlerin varlığına da inanırlar.

Kur'ârvı Kerîm'in açıkladığı bu akideler ne kadar haksızca tecavüze uğradıysa, Kur'ân'ın ahlâkî talim at da aynı surette tecavüze uğramıştır.

Halbuki, Kur’ân'ın ahlâkı fısk u fücuru, her türlü aşırılığı, riyayı, pintiliği, kibirlenmeyi, kıskançlığı, dünyevî şeyler uğrunda ihtirasla koşmayı kınar.

Sadaka vermeyi, ana-babayı sevmeyi, Allah'a şükranı, ahde Vefâyı, doğruluğu, ihlaslılığı, yetimlere şefkati, fark gözetilmeden adaleti, iffeti, hayayı, sabır ve tahammülü, iyilikseverliği, kölelerin azadlan-masını, kötülüğe karşı iyiliği, fazileti, af ve safhı, bütün bunları bir karşılık beklemeyip sadece ilâhî rızayı gözeterek yapmayı emreder.

Yukarıda da söylediğim gibi, Kur'ân yalnız bir mecelle-i diniyye değildir; Müslümanların kavânîn-i medeniyyesini de ihtiva eder.

Binaenaleyh, Kur'ân birçok zevce almayı tahdid, almayı tarif, karı-kocanın haklarını izah, validelerin süt emzirme müddetini tesbit, dulların hukukunu, mehirlerin, boşanmaların nasıl olacağını tarif eder.

Miras, vasiyetler, velilikler, akidler... Kur'ân'da zikrolunmaktadır.

Nihayet, yalancı şahitlerin, hırsızların, zânîlerin, çocuklarını öldürenlerin, fücurun, sahtekârlığın, vesairenin cezası da Kur'ân'da gösterilir.

Bu itibarla, Hazret-i Muhammed yalnız peygamber değil, bir de Şâri'dir.

Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasındaki farkı anlamak için şuna dikkat etmek lâzımdır ki; Hıristiyanlığın sâlikleri üzerinde haiz olduğu nüfuz dogmalara istinad ettirilerek din ile ahlâk birbirinden ayrıldığı halde; Müslümanlıkta dogmalara değil, dinin amelî tarafı ahlâkî, içtimaî, hukukî, siyasî fikirler üzerinde tesir etmekte ve bu suretle Müslümanın dimağında vatanperverlik, hukuk, an'ane, gelenek, kanun-u esâsî bir kelimede derlenip toparlanmakta dır-bu kelime Müslümanlıktır.

Müslümanlığın iftihar edeceği birçok güzellikler arasında bilhassa ikisi pek belirgindir.

Birincisi, uluhiyetten bahsederken, beşerî zaaflardan ve hırslardan tenzih ettiği Yüce Varlığı en tebcîlkâr, en saygı dolu sözlerle ifade etmesi; ikincisi de, Kur'ân'ın ahlâk ve terbiyeye aykırı her fikirden, her hikâye ve sözden tamamıyla uzak bulunmasıdır.

Halbuki, Musevîlerin Kitab-ı Mukaddesi bu gibi kusurlarla doludur.

Kur'ân, diğer kitaplar namına gayr-i kabil-i inkâr olan kusurlardan o kadar münezzehtir ki, utangaç bir insan, hiç kızarmadan, onu başından sonuna kadar okuyabilir.

Hâsılı, Kur'ârvı Kerîm'in tesis ettiği din sırf tevhiddir.

Kur'ân'ın tarif ettiği uluhiyet, kurulmuş kanunlarla kâinatı idare eden, fakat yaklaşılması kabil olmayan bir ihtişam içinde bir tarafta duran felsefî bir illet-i ûlâ değil, her an hâzır ve nazır, kâinatın her yerinde faal kudret sahibi bir varlıktır..." 24

Fransa Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümü başkanlığında bulunmuş olan ve mukaddes kitaplar üzerinde yaptğı bilimsel araştırmaları neticesinde ilâhî kitab ve din olarak Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâm dinini kendisine seçmek mutluluğuna ermiş bulunan Prof. Dr. Maurice Bucaille tarafından yazılıp bastırılan " Kitab-ı Mukaddes, Kur'ân ve Bilim" isimli kitabın Muhterem Prof. Dr. Suad Yıldırım Bey tarafından dilimize çevrilen tercümesinde de, Tevrat ve İncil metinlerinin muasır bilimlerle bağdaşmadıkları gösterildikten sonra, şöyle denilmektedir

" Kur'ân'ın çok bariz olan bilimsel tarafları başlangıçta beni derinden derine hayrete düşürdü.

Zira, 13 asırdan fazla birzaman önce kaleme alınan bir metinde çağdaş bilimsel verilene tamamen uygun olarak son denece çeşitli konulara ilişkin bilgilerin keşfedebileceğine, o zamana kadar hiç mi hiç inanmamıştım.

İşe başlarken, İslâm'a hiç inanmıyordum.

Her türlü peşin hükümden uzak olaraktam bir tarafsızlıkla metinleri incelemeye giriştim.

Beni etkileyen bir fikir var idiyse, o da, gençliğimde almış olduğum eğitimdi.

Bu eğitim, Müslümanlardan değil, Muhammedîlerden bahsederdi.

Böylece, bir adam tarafından kurulmuş bir dinin sözkonusu olduğu ve dolayısıyla bu dinin de Tanrı katında hiçbir değer ifade etmeyeceği iyice vurgulanmak isteniyordu.

Batıdakilerin çoğu gibi, ben de İslâm aleyhinde böylesi yaygın ve yanlış fikirleri muhafaza edebilirdim.

Öyle ki, o zamanların dışında bu konularda aydınlanmış muhataplara rastlamak, benim için hep şaşırtıcı olmuştur.

İtiraf ediyorum ki; Batıda öğretilen İslâm imajlarından farklı bir imaj verilmeden önce, ben de bu hususta çok cahil idim.

Şayet bulunmuş olduğum bu noktadan, Batıda genel olarak İslâm hakkında verilen değer hükümlerinin yanlışlığını düşünecek noktaya geldimse, ben bunu istisnaî şartlara borçluyum.

Değerlendirme imkânlarıma bizzat Suudî Arabistan'da kavuştum. Edindiğim bilgiler, İslâm konusunda kendi diyarımızda ne derece yanlış bilgi sahibi olduğumuzu bana gösterdi.

Hâtırasını hürmetle selamladığım Merhum Kral Faysal'a olan minnet borcum çok fazladır.

Onun İslâm'ı anlatmasını dinlemek ve huzurunda tabiî ilimlerle ilgili Kur'ân tefsirinin meselelerinden bazılarını anmak şerefi, ebediyyen hâtıramda nakşedilmiş olarak kalacaktır.

Bizzat kendisinden ve çevresindekilerden gelen bu değerli bilgileri dinlemek, benim için müstesna bir mazhariyet olmuştur.

O zaman, bizim Batı ülkelerinde şekillenmiş olan İslâm imajı ile onun gerçek mahiyeti arasındaki mesafeyi ölçmüş biri olarak, böylesine eksik ve yanlış tanınan bir din hakkındaki incelemelerimi geliştirmek için, o zaman bilmediğim Arapça'yı öğrenmeye şiddetli bir ihtiyaç duydum.

Benim ilk hedefim Kur'ân'ı okumaya ve onun metnini cümle cümle incelemeye inhisar ediyordu.

Tenkidli bir inceleme için de, mutlaka gerekli olan bazı tefsirlerden tabiatıyla yararlanıyordum.

Kur'ân'ı, müteaddit tabiî hadiselere dair yaptığı tavsiflere büsbütün özel bir dikkat atfederek ele alıyordum.

Kitabın bu konuları ilgilendiren açıklamaları, ancak aslî metinde nüfuz edilebilecek tarafları, beni iyiden iyiye etkiledi.

Zira bu bilgiler çağımızdaki telakkilere uygun olmakla birlikte Hazret-i Muhammed'in zamanındaki bir insanın hakkında en ufak bir fikir sahibi bile olamayacağı hususlardı.

Daha sonra, Müslüman müelliflerce yazılmış olan Kur'ân metninin tabiî bilimlerle ilgili taraflarına tahsis edilmiş olan birkaç eser okudum.

Onlar bana çok faydalı değerlendirme imkânı verdiler.

Fakat, Batıda bu konuda yapılmış toplu bir incelemeyi şu ana kadar görmüş veya işitmiş değilim.

Böyle bir metinle ilk defa karşı karşıya gelen bir insanın zekâsını ilkin etkileyen husus, ele alınan konuların bolluğudur: yaratma, astronomi, yerle ilgili bazı durumların bildirilmesi, hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi, insanın üremesi gibi.

Kitab-ı Mukaddes'te çok büyük bilimsel hatalar bulunduğu halde, burada (Kur'ân'da) bir tek yanlışa bile rastlayamıyordum!

Bu da, beni kendime şu suali sormaya mecbur ediyordu:

'Şayet Kur'ân'ın müellifi bir insan ise, Hıristiyan takviminin yedinci yüzyılında, bugün çağdaş bilimsel sonuçlara uygunluğu ortaya çıkan hususları nasıl yazmıştı?! '

İmdi, hiç şüpheye imkân yoktur ki, şu anda elimizde olan metin o devirden kalma metindir.

Bu gözlem karşısında, beşerî planda, nasıl bir izah yapılabilir?

Kanaatimce, hiçbir izah mümkün değildir!

Zira Fransa'da Dagobert'in hüküm sürdüğü asırda Arap yarımadasında yaşayan bir şahsiyetin, kimi konularda bizimkinden oniki asırlık ileri bir bilimsel düzeye sahip olduğunu düşünmek için hiçbir sebep bulunamaz.

Aynı şekilde ben, Kur'ân'da, insanlığın bilmesi mümkün olduğu halde şimdiye dek çağdaş bilimin ulaşamamış olduğu bazı olaylara işaret bulunup bulunmadığını da araştırdım.

Böylece, o açıdan, Kur'ân'ın kâinatta yerküresine benzer gezegenlerin bulunduğuna dair işaretler ihtiva ettiği sonucuna ulaştım.

Çağdaş bilgiler bu hususta az da olsa delile sahip olmamakla birlikte, bunu tamamen ihtimal dahilinde gören birçok bilim adamının bulunduğunu söylemek gerekir.

Gerekli ihtiyatî kayıtlarla bu fikrimi belirtmenin lüzumlu olduğuna kani oldum.

Böyle bir incelemeyi otuz yıl kadar önce yapmış olsaydım, astronomiye ait az önce zikrettiğim konuya, Kur'ân tarafından açıklanmış olan bir başka durumu ilave etmek gerekecekti ki, bu da uzayın fethidir.

O dönemde, ilk balistik füze deneylerinden sonra, belki de insanın yer sınırından çıkıp uzaydan yararlanmasının maddî imkânlarına sahip olacağı bir günün gelebileceği düşünülüyordu.

O zaman, insanın bu fethi gerçekleştirebileceğini önceden haber veren bir Kur'ân âyetinin bulunduğu biliniyordu." *25

Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâmiyeti inceleyen ve içlerinde Müslüman olanları da bulunan Hıristiyan büyük ilim ve fikir adamlarından bazılarının Kur’ân-ı Kerîm ve İslâmiyet hakkındaki ciddî ve takdirkâr görüşlerini buraya kadar aktarmaya çalışmış bulunuyoruz.

Maksadımız, Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâmiyeti yabancıların görüşleriyle de desteklemek değil, Kur'ân-ı Kerîm ve İslâmiyet hakkında hiçbir esaslı bilgileri bulunmayan bazı aydınların bu husustaki olumsuz görüşlerinden vazgeçmelerine yardımcı olmaktır

-------------------------------------

22. Ömer Rızâ Doğrul, Kur'ân Nedir?, s. 97-137.

23. Yeni Sabah gazetesinin 23. 4. 1958 ve 4. 5. 1958tarihli nüshaları.

24. John Davenport, Hazret-i Muhammed ve Kur'an-ı Kerim, Türkçeterceme, s. 72-81.

* er-Rahman: 33.

25. M. Bucaille. s. 179-184.

Kur'ân-ı Kerîm'i Öğrenip Öğretmenin ve Okumanın Bazı Faziletleri

Peygamberimiz aleyhisselam, hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır

" Sizin hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve onu öğretendir" 26

" Bu Kur'ân'ı öğreniniz! Çünkü onun tilâvet edeceğiniz her harfine karşılık on hasene ile me'cur olur, mükâfatlandın lirsiniz." 27

" Kim Kur" ân okur, onu ezberler, onun helâlini helâl, haramını haram kılarsa, Allah o kimseyi bu amelinden dolayı cennete koyar ve kendisini ev halkından on kişinin her biri için de şefaatçi kılar." 28

" Kur'ân'ı okuyan ve onun içindekilere göre amel eden kimsenin baba ve annesine, Kıyamet günü ziyası güneşin bütün dünya evlerindeki ziyasından daha parlak ve güzel tâc giydirilecektir.

Baba ve annesine böyle olursa, artık kendisine ne olacağını hesap ediniz." 29

-------------------------------------

26. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 69, 153, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 108, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 70, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 77, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 314.

27. Dârimî, c. 2, s. 108.

28. Ahmed, c. 1, s. 149, Tirmizî, c. 5, s. 171.

29. Ebu Dâvud. c. 2, s. 70, Hâkim, Müstedrek, c. 1 , s. 567-568.

Kur'ân Okuyan veya Okumayanların, Kur'ân'ı Okuyan ve Onunla Amel Edenlerin veya Etmeyenlerin Misalleri

" Kur'ân okuyan mü'minin hali portakal gibidir ki, kokusu güzel, tadı da güzeldir. Kur'ân okumayan mü'minin hali hurma gibidir. Tadı güzeldir, fakat kokusu yoktur. Kur'ân okuyan münafıkın hali, kokusu güzel, fakat tadı acı olan reyhan gibidir. Kur'ân okumayan münafıkın hali ise, kokusu acı, kötü, tadı da acı ve kötü olan ebucehil karpuzu gibidir." 30

-------------------------------------

30. Ahmed, c. 1, s. 408, Buhârî, c. 6, s. 107, Müslim, c. 1, s. 549, Ebu Dâvud, c. 4, s. 259, Tirmizî, c. 5, s. 150, İbn Mâce. c. 1, s. 77, Dârimî, c. 2, s. 318.

Bazı Sûre ve Âyetleri Okumanın Faziletleri

Peygamberimiz aleyhisselam hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:

" Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini okuyunuz! Çünkü onlar Kıyamet gününde iki bulut veya iki gölge, veya kanatları gerilmiş iki fırka kuş gibi gelecekler, okuyucularını savunacaklardır." 31

" Evlerinizde Bakara sûresini okuyunuz. Çünkü şeytan içinde Bakara sûresi okunan eve giremez." 32

" Şüphe yok ki, şeytan içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar." 33

" Her kim geceleyin Bakara sûresinin sonundaki iki âyeti okursa, onlar ona yeter." 34

" ... Bunları öğreniniz, kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz! Çünkü bunlar hem Kur'ân, hem duadır! " 35

" Bana verilen bu ayetler, benden önce hiçbir peygambere vehimemiştir." 36

" Cebrail aleyhisselam bana:

'Müjde! Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur sana verildi!

Kitabın Fâtlha'sı ile Bakara sûresinin son âyetleri!

Bunların, okuyacağın her harfine karşılık, sana o harfin gerektirdiği sevap verilecektir! ' dedi." 37

" Bakara sûresinde bir âyet vardır ki, o âyet Kur'ân âyetlerinin ulusu, Âyete'l-Kürsî'dir." 38

«39 âyetlerinin içinde Allah'ın ism-i âzami vardır." 40 " Geceleyin on âyet okuyan kimse gafillerden sayılmaz! " 41 " Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz! " 42

" Her kim Kehf sûresinin başından on âyet ezberlerse, Deccal fitnesinden korunur! " 43 " Herşeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi de Yâsîn'dir. Her kim Yâsîn sûresini okursa, Allah onun bu okumasına Kur'ân'ı on kere okumuş gibi sevap yazar." 44 " Ölülerinize Yâsîn sûresini okuyunuz." 45

" Sizden biriniz bir gecede Kur'ân'ın üçte birini okumaktan âciz kalır mı?" 46 " Allahu Vâhidu's-Samed sûresini okuyan kimse, Kur'ân'ın üçte birini okumuş olur." 47 " Allahu Vâhidu's-Samed sûresi Kur'ân'ın üçte biridir." 48

-------------------------------------

31. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 249, Müslim, c. 6, s. 553, Dârimî, c. 2, s. 324, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 560-564.

32. Tirmizî, c. 5, s. 157, Hâkim, c. 1, s. 561.

33. Müslim, c. 1, s. 539.

34. Buhârî, c. 6, s. 104, 111, Tirmizî, c. 5, s. 159, Dârimî, c. 2, s. 323, Heysemî, c. 6, s. 313.

35. Hâkim, c. 1. S. 562.

36. Ahmed, c. 5, s. 383, Heysemî, c. 6, s. 312.

37. Müslim, c. 1, s. 554, Hâkim, c. 1, s. 558-559.

38. Tirmizî, c. 5, s. 157, Hâkim, c. 1, s. 560-561.

39. Âl-i İmran: 1-2.

40. Ahmed. c. 6, s. 461, Dârimî, c. 2, s. 323.

41. Hâkim, c. 1, s. 555.

42. Müslim, c. 1, s. 539, Tirmizî, c. 5, s. 157.

43. Ahmed, c. 6, s. 449, Müslim, c. 1, s. 555, Tirmizî, c. 5, s. 162, Hâkim, c. 2, s. 368.

44. Tirmizî, c. 5, s. 162, Dârimî, c. 2, 5. 328.

45. Ahmed, c. 5, s. 36, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 365, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 6, s. 311.

46. Buhârî, c. 6, s. 105, Müslim, c. 1, s. 556, Tirmizî, c. 5, s. 167, Dârimî, c. 2, s. 330.

47. Tirmizî, c. 5, s. 167.

48. Buhârî, c. 6, s. 165, Nesâî, c. 2, s. 173.

Peygamberimiz aleyhisselamla Ashabı, Kur'ân-ı Kerîm'i Nasıl Okurlar ve Hatmederlerdi?

Peygamberimiz aleyhisselamın zevcelerinden Hazret-i Ümmü Selemeye, Resûlullah aleyhisselamin Kur'ân-ı Kerîm'i nasıl okuduğu sorulmuştu. O da:

" Resûlullah aleyhisselam bir âyet okur durur, bir âyet okur dururdu. 'Bismillâhirrahmânirrahîm. El hamdu lillahi Rabbi'l-âlemîn. Errahmânirrahîm. Mâliki yevmiddîn' der; kese kese, dura dura okurdu" dedi. 49 Enes b. Malik'e de:

" Resûlullah aleyhisselamın Kur" ân okuyuşu nasıldı?" diye sorulmuştu. O da:

" Resûlullah aleyhisselam, Kurbân okurken, çekilmesi gereken harfleri çekerdi" dedikten sonra: " Resûlullah, 'Bismillâhiyi çekerdi, 'Errahmâni'yi çekerdi, 'Errahîm'i de çekerdi" dedi. 50 Ashabdan İrbâz b. Sâriye der ki:

" Resûlullah aleyhisselam yatmadan önce Müsebbihât sûrelerini okur ve: 'Onların içinde bir âyet vardır ki, bin âyetten efdal ve hayırlıdır' buyururdu." 51

-------------------------------------

49. Ahmed, c. 6, s. 302, 323, Tirmizî, c. 5, s. 185.

50. Buhârî, c. 6, 5. 112.

51. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 128, Tirmizî, c. 5, s. 181.

Müsebbihât Sûreleri

Bunlar; İsrâ, Hadîd, Haşr, Saf, Cutm'a, Tegâbün, A'lâ sûreleridir. 52

Sanıldığına göre; bin âyetten hayırlı olan âyet de, Hadîd sûresinin üçüncü âyetidir. 53

Hicretin 9. yılında Peygamberimiz aleyhisselamla görüşmek için gelen Sakîf temsilcilerinden Evs b. Huzeyfe der ki:

" Peygamber aleyhisselam, bir gece yatsıdan sonra uzun müddet yanımıza gelmedi.

'Yâ Rasûlallah! Ne için yanımıza gelmekte geç kaldın?' diye sorduk.

Peygamber aleyhisselam:

'Her gün Kur’ân'dan bir hizb okuyup geçmeyi kendime vazifie edinmisimdir.

Bunu yerine getirmedikçe çıkmamak istedim' buyurdu.

Sabaha çıktığımız zaman, Resûlullah aleyhisselamın ashabına:

'Siz Kur'ân'ı nasıl hizbleyip okursunuz?' diye sorduk.

'Biz her üç sûreyi, her beş sûreyi, heryedi sûreyi, her dokuz sûreyi, her onbir sûreyi, her onüç sûreyi ve Kâf sûresine kadar da yüzden az âyetli olan mesânî sûrelerini takip eden ve araları Besmele ile ayrılıp uzun, orta ve kısa mufassallar diye üçe ayrılan mufassal sûreleri ayrıca hizblemek üzere hatmed-inceye dek hizbler, okuruz' dediler." 54

Cebrail aleyhisselam, Ramazan ayında her gece iner, Kur'ân-ı Kerîm'i başından sonuna kadar Peygamberimiz aleyhisselamla mukabele ederdi. 55

Peygamberimiz aleyhisselamın Vefâtından önceki Ramazan ayında ise, bu mukabele iki kez yapılmıştı. 56

Peygamberimiz aleyhisselamın sahabileri arasında da Kur'ân-ı Kerîm'i yedi-sekiz gecede ve hatta her gece hatmedenler vardı.

Übeyyb. Ka'b, Kur'ân-ı Kerîm'i sekiz gecede, Temim ed-Dârîyedi gecede hatmederdi. 57

Temim ed-Dârî'nin bir tek gecede, üç rekatta ve hatta bir rekatta hatmettiği de olurdu. 58

Hazret-i Osman'ın gece namazının bir rekatında hatmetmeyi âdet edindiği ve şehit edildiği geceyi de böyle bir rekatta hatmetmek suretiyle ihya etmiş olduğu rivayet edilir. 59

Abdullah b. Selâm Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup bitirdiğini haber verdiği zaman, Peygamberimiz aleyhisselam ona:

" Bunu her gece böylece oku! " buyurmuştur. 60

Ashab-ı Kiramın güçlü olanları yedi günde bir hatmederlerdi.

Bazıları ayda bir, bazıları iki ayda bir, bazıları da bundan daha çok müddette hatmederlerdi. 61

İmam-ı Azam Ebu Hanîfe:

" Her yıl iki kere hatmeden, Kur'ân-ı Kerîm'in hakkını ödemiş olur! Çünkü, Peygamber aleyhisselam ruhu kabzolunduğu yılda Kur’ân-ı Kerîm'i Cebrail aleyhisselama iki kere arzetmişti" demiştjr. 62

Abdullah b. Ömer, Kur'ân-ı Kerîm'in kaç günde bir hatmedilmesi gerektiğini Peygamberimiz aleyhisselama sormuştu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Kırk günde bir! " buyurmuşlardı.

Okuyanın ilim ve iş durumuna göre bunun değişebileceği de açıklanmıştır. 63

-------------------------------------

52. Suyûtî, el-İtkân, c. 2, s. 105-106.

53. Ebu'l-Fidâ, İbn Kesfr, Tefsir, c. 4, s. 303.

54. Ahmed, c. 4, s. 9, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 55-56, İbn Mâce, c. 1, s. 427-428.

55. İbn Sa'd, Tabakatü'l-kübrâ, c. 2, s. 194-195, Ahmed. c. 1, s. 288, Müslim, c. 1, s. 562.

56. İbn Sa'd, c. 2, s. 194-195, Buhârî, c. 6, s. 102, İbn Mâce, c. 1. S. 562.

57. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 355, c. 3, s. 550.

58. Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 318-319.

59. İbn Sa'd, c. 3, s. 75-76.

60. Zehebî, c. 2, s. 300.

61. Suyûtr, İtkân, c. 1, s. 104.

62. Bedrüddin Zerkesf, Burhan, c. 1, s. 471, Suyûtî, c. 1, s. 104.

63. Suyûtî, c. 1. S. 105.

Kur'ân-ı Kerîm'i Okuma ve Hatmetme Usûlü

Kur'ân-ı Kerîm'i okumak için:

1. Abdestli bulunulur. 64

2. Temiz bir yerde oturulur. 65

3. Kıbleye karşı dönülür. 66

4. Huşu ve sükûnet içinde bulunulur, baş öne eğilir. 67

5. Misvak kullanılır. 68

6. Koku sürünülür.

7. İnsanlar arasında giyilen elbise giyilir. 69

8. Eûzu çekilir.

9. Berâe (Tevbe) sûresinden başka her sûreye Besmele çekilir. 70

10. Âyetler, teitile riayet edilerek okunur. 71

Tertîl; kelimeyi ağızdan kolayca ve düzgünce çıkarmaya, 72 harflerin mahreçlerini, durak yerlerini gözetmeye, kıraatta sesi kısmaya ve hazinleştirmeye denir. 73

11. Âyetler okunurken (Arapça bilenlerce) tehdit lafızları tehditkâr ses tonuyla okunur. Tazim lafızları da tâzimkâr ses tonuyla okunur. 74

12. Kur'ân-ı Kerîm okunurken ağlanabilir, ağlamaklı ve hüzünlü bulunulur. 75

13. Kur'ân-ı Kerîm hatm için okunurken mushaftaki sırasına göre okunur.

14. Kur'ân-ı Kerîm okunurken kesilip konuşulmaz. 76

15. Kur'ân-ı Kerîm okunurken gürültü edilmez, susulup dinlenilir. 77

16. Kur'ân-ı Kerîm'i ezbere okumak, mushaftan okumaktan efdaldir. 78

17. Kur'ân-ı Kerîm okunurken secde âyetine geldikçe secde edilir. Secde âyetleri Kur'ân-ı Kerîm'in ondört yerinde vardır:

A'râf: 206, Ra'd: 15, Nahl: 49, İsrâ: 107, Meryem: 58, Hacc: 18, Furkan: 60, Nemi: 25, Secde: 15, Sad 24, Fussilet: 37, Necm: 62, İnşikak: 21, Alâk: 19. âyetlerdir. 79

Kur'ârvı Kerîm okumak için efdal olan vakitler, namaz için efdal olan vakitlerdir.

Geceleyin; akşamla yatsı arasıdır.

Gündüzün efdal olan, sabahtan sonradır.

Hatmin efdal vakti, gündüzün başlangıcı veya gecenin başlangıcıdır.

Hatmi kışın gecenin başlangıcında, yazın da gündüzün başlangıcında yapmak efdaldir. 80

18. Hatim yapacak olan, o gün oruçlu bulunur, ev halkını toplayıp dua eder. Allah'a hamd ü senada ve istiğfarda bulunur. Peygamberimiz aleyhisselama salâtü selam getirir, hayırlar talep eder. 81

19. Hatimde Duhâ sûresinden Kur'ân-ı Kerîm'in sonuna kadar olan sûreleri okunup aralarında tekbir getirilir.

" Kul eûzü bi rabbinnâs" sûresinden sonra, Fatiha sûresi ile Bakara sûresinin başından " Ve ülâike hümü'l-müflihûn" âyetine kadar beş âyet okunur. 82

20. Peygamberimiz aleyhisselam Kur'ân-ı Kerîm'i hatmettiği zaman şöyle dua ederdi: 83

21. Adamın biri:

" Yâ Rasûlallah! Hangi amel Allah'a daha sevgilidir?" diye sormuştu. Peygamberimiz aleyhisselam: " Konup göçenin ameli! " buyurdu." Konup göçen ne demek?" diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ehl-i Kurbân ki, onu başından sonuna kadar okur, &4 sonunda da hemen baş tarafına geçer! Ne zaman Kur'ân'ı sonuna kadar okuyup gelse, hemen baş tarafına geçip yeniden okumaya başlar! " buyurdu. 85

-------------------------------------

64. Bedrüddin Zerkeşî, c. 1, s. 459, Suyûtî, c. 1, s. 105.

65. Suyûtî, c. 1 , s. 105.

66. Zerkeşî, c. 1, s. 459.

67. Suyûtî, c. 1. S. 1Ü5.

68. Zerkeşî, c. 1, s. 459, Suyûtî, c. 1, s. 105.

69. Zerkeşî, c. 1, s. 460.

70. Zerkeşî, c. 1, s. 460, Suyûtî, c. 1, s. 105-106.

71. Zerkeşî, c. 1, s. 449 450, Suyûtî, c. 1, s. 104-105.

72. Râgıb, Müfredat, s. 187.

73. Seyyid, Ta'rifât, s. 37-38.

74. Zerkeşî, c. 1, s. 450.

75. Suyûtî, c. 1, 3. 107.

76. Zerkeşî, c. 1, s. 464, Suyûtî, c. 1. S. 109.

77. Suyûtî, c. 1, 3. 110.

78. Zerkeşî, c. 1, s. 461, Suyûtî, c. 1, s. 108.

79. Tehâvî, Muhtasar, s. 29, Suyûtî, c. 1, s. 110.

80. Zerkeşî, c. 1, s. 472, Suyûtî, c. 1, 3. 110.

81. Suyûtî, c. 1, 3. 110.

82. Zerkeşî, c. 1, s. 473 473, Suyûtî, c. 1, s. 111.

83. Zerkeşî, c. 1, s. 475.

84. Tirmizî, c. 5, s. 197-198, Dârimî, c. 2, 5. 337.

85. Tirmizî, c. 5, s. 198, Dârimî, c. 2, 5. 337.

Peygamberimiz aleyhisselamın Ümmetine Bıraktığı İkinci Büyük Emanet: Sünnet

Sünnetin Başvurulacak İkinci Hidayet Kaynağı Oluşu

Peygamberimiz aleyhisselam, Veda Haccında irad buyurduğu hutbesinde: " Ben size öyle birşey bıraktım ki, ona sımsıkı sanlırsanız hiçbir zaman dalâlete düşmez, sapmazsınız. O, Allah'ın Kitabıdır, 86 Allah'ın Resûlünün sünnetidir" buyurmuştur. 87

Kur'ân-ı Kerîm'e göre de; Kitab ve sünnet, başvurulması gereken iki hidayet kaynağıdır. 88

-------------------------------------

86. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 251, Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 899, Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1103, Müslim, c. 2, s. 890, Taberî, c. 3, s. 169, Zehebî, Megâzî, s. 589.

87. İbn İshak, c. 4, s. 251, Mâlik, c. 2, s. 899, Taberî, c. 3, s. 169, Zehebî, s. 589.

88. Nisa: 59.

Sünnetin Mânâları ve Çeşitleri

Sünnet, lügatta yol demektir." Sünnetullah" terkibi Yüce Allah'ın hüküm, emir ve nehiylehni ifade eder. 89

Şeriat dilinde sünnet, Peygamberimiz aleyhisselamdan sâdır olan sözler (hadisler), işler ve takrirler (tasvibler) demektir.

Peygamberimiz aleyhisselamın ibadet maksadıyla farz ve vacib olmayarak işlemeye devam ve nadiren terk ettiği şeylere sünnetü'l-hüdâ, sünnet-i müekkede denir ki; ezan, kamet, beş vakit namazın sünnetleri, mazmaza, istinşak... gibi dini tamamlayıcı nitelikte olan sünnetler olup, onları terketmek mekruh ve günahtır.

Münferidin ezan okuması, misvak tutunmak, namaz içinde ve dışında bazı müstehab fiiller ile, Peygamberimiz aleyhisselamın yemek, içmek, oturup kalkmak, giyinip kuşanmak... gibi sünnetlerine de zevâid sünnetleri denir.

Bunları işlemekte sevap bulunmakla beraber, terketmekte kerahet ve günah yoktur. 90

Peygamberimiz Aleyhi sselam, bir hutbesinde " Sünnetlerin hayırlısı, Muhammed'in sünnetleridir" buyurduğu gibi; âdet niteliğindeki sünnetlerinin de Rabbânîliğini " Beni Rabbim terbiye edip yetiştirdi ve güzel terbiye edip yetiştirdi" diye açıklayarak, onların da ömek tutulması gerekeceğini işaret buyurmuş-tur. 91

-------------------------------------

89. Firuzâbâdi, c. 4, s. 239.

90. Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 82-83.

91. Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1016, Beyhakî’den naklen İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 9, Ebu'l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 24, İbn Hamia, el-Beyân, c. 1, s. 165.

Sünnete Sarılmanın ve Bid'atlardan, Taklitçilikten Sakınmanın Gerekliliği

Ashabdan İrbaz b. Sâriye der ki:

" Resûlullah aleyhisselam bir gün sabah namazından sonra bize beliğ bir mev'iza irad buyurdu.

Bu mev'izadan gözler yaşardı, kalbler ürperdi.

'Bu, bir vedalaşıcının vazına benziyor!

Öyle ise yâ Rasûlallah! Bize neyi tavsiye buyurursun?' dedik. 92

Resûlullah aleyhisselam:

'Ben sizi gecesi gündüzü gibi aydın olan şeyin üzerinde bırakmış bulunuyorum.

Benden sonra, ancak helak olacak olan kimse ondan sapar! 93

Allah'tan sakınmanızı, başınıza Habeşli bir köle de geçse onun emirlerini dinlemenizi, kendisine itaat etmenizi size tavsiye ederim.

Benden sonra, sizlerden yaşayanlar, birçok anlaşmazlıklara şahit olacaktır!

O zaman sünnetime, 94 sünnetimden bildiğiniz şeylere, 95 hidayet ve doğru yol üzerinde bulunan halifelerimin (Hulefa-i Râşidînin) sünnetine sımsıkı sarılınız!

Sonradan sonraya ortaya çıkarılan birtakım şeylerden sakınınız!

Çünkü, sonradan sonraya ortaya çıkarılan şey bid'attr.

Her bid'at da dalâlettir, sapkınlıktır! " buyurdu. 96

Hazret-i Ebu Bekir, halife olduğu zaman yaptığı konuşmada:

" İnen Kur'ân ve Peygamber aleyhisselamın sünnetleri bize öğretildi de, biz bu sayede bilgi sahibi olduk" demiştir. 97

Hazret-i Alide:

" Resûlullah aleyhisselamın ruhu kabzolununca, Ebu Bekir halife oldu.

Yüce Allah tarafından ruhu kabzolununcaya kadar, Resûlullah aleyhisselamın ameline ve sünnetine göre hareket etti.

Sonra Ömer halife oldu.

Ruhu kabzolununcaya kadar o da öyle hareket etti.

Her ikisi de, Resûlullah aleyhisselamın ameline ve sünnetine göre hareket etti" diyerek şehadette bulunmuştur. 98

Bid'at; ikmâlinden sonra, başka bir deyişle Peygamberimiz aleyhisselamdan sonra dinde ihdas edilen şeylere, amellere;99 Ashabın ve Tabiînin işlemedikleri, sünnete aykırı bulunan şeylere denir. 100

Peygamberimiz aleyhisselam, birhadis-i şeriflerinde:

" Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; 101 sizler, kendinizden öncekilerin yollarını kanş karış, arşın arşın, 102 kulaç kulaç103 muhakkak izleyeceksinizdir.

Hatta, onlar bir kelerin deliğine girecek olsalar, onlara tâbi olacaksınız, 104 oraya da onlarla birlikte gireceksiniz" buyurdu. 105

Ashab:

" Yâ Rasûlallah, kimdir onlar? Ehl-i Kitab olanlar mı?106 Yahudilerle Hıristiyanlar mı?" diye sordular.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ya kim olacak?! " buyurdu. 107

Peygamberimiz aleyhisselam, başka bir hadislerinde de:

" Eğer sizler Peygamberinizin sünnetini bırakacak olursanız, muhakkak dalâlete düşer, yolunuzu şaşırırsınız! " buyurmuştur. 108

Cebrail aleyhisselam, Peygamberimiz aleyhisselama Kur'ân-ı Kerîmle indiği gibi, sünnet ile de inerdi. 109

Peygamberimiz aleyhisselam:

" İyi biliniz ki; bana Kitab ve onunla birlikte bir o kadar daha verildi! " buyurmustur. 110

Yine Peygamberimiz aleyhisselam:

" Haberiniz olsun ki; Resûlullahın da, Allah'ın (Kur'ân'da) haram kıldıkları kadar haram kıldığı şeyler vardır. 111

Çok sürmez, 112 kamı tok. 113 koltuğuna kurulmuş bir adama hadislerimden bir hadis söylenirde, o:

'Bizim yanımızda ve sizin aranızda Yüce Allah'ın Kitabı var! 114 Size Kitabullah yeter! Onda helâl bulduğunuz şeyi helâl olarak kabul ediniz, onda haram bulduğunuz şeyi haram olarak kabul ediniz! 115 Biz de onda helâl bulduğumuz şeyi helâl sayarız, haram bulduğumuz şeyi haram sayarız' der. 116

Sakın! Herhangi birinizi, koltuğuna kurulmuş olduğu halde kendisine erişeni 17 hadislerimden birşey, 118 yapılmasını emr veya ondan nehy ettiğim bir emrim hakkında: 119

'Ben bunu bilmiyorum, tanımıyorum! 120 Biz bunu bilmiyoruz! Biz ancak Kitabullahta bulduğumuz şeye uyanz! 121 Biz bunu Kitabullahta bulamadık! 122 İşte Kitabullah! Yok onda bu! Biz, Kitabullahta bulduğumuza göre amel ederiz, aksi takdirde hayır! '123 der bir tutumda bulmayayım!

İyi biliniz ki; Resûlullahın haram kıldığı şey, Allah'ın haram kıldığı şey gibidir! 124

Ben ne helâli haram, ne de haramı helâl kılarım. 125

Sizden, koltuğuna kurulmuş biriniz, Allah'ın şu Kitabındakilerden başka birşeyi haram kılmadığını mı sanıyor?!

Şunu iyi biliniz ki; vallahi ben de hem öğüt verdim, hem de bazı şeyleri emr, bazı şeylerden de nehy ettim.

Benim emr ve nehy ettiğim şeyler, belki Kur'ân'daki kadardır, ya da daha çoktur!

Şüphe yok ki, Allah Ehl-i Kitabın evlerine izinsiz olarak girmenizi, kadınlarını dövmenizi, üzerlerine salınan vergiyi ödedikleri halde meyvelerini yemenizi size helâl kılmam ıştır! " buyurdu. 126

" Sünnet, ikidir:

1. Farz hakkında olan sünnet.

2. Farz hakkında olmayan sünnet.

Farz hakkındaki sünnetin aslı Kitabullahtadır. Ona yapışmak hidayet, onu bırakmak dalâlet, sapkınlıktır.

Farz hakkında olmayan sünnetin aslı Kitabullahta yoktur. Ona yapışmak fazilettir, onu bırakmak günah değildir.

Ümmetim bozulduğu zamanda sünnetime sarılan kimse için şehit ecri vardır! " da buyurulmustur.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sizin üzerinize öyle birzaman gelecektir ki, o zamanda helâl olan üç dirhemden veya kendisiyle görüşülüp konuşulacak bir kardeşten veya amel edilecek bir sünnetten daha aziz, daha şerefli birşey bulunmayacaktır" buyurmuştur. 127

Mü'minlerin sünnete başvurmaları, uymaları Yüce Allah'ın emri gereğidir.

Kur'ârH Kerîm'de bu hususta şöyle buyurulur:

" Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz!

Birşey hakkında çekiştiğiniz zaman-eğer Allah'a ve ahi ret gününe inanıyorsanız-hemen onu Allah'a ve Peygambere döndürünüz! Bu, hem hayırlı, hem de netice itibarıyla daha güzeldir! " (Nisa: 59)

" Sizden olan emir sahipleri, " din âlimleri ve fakihler demektir.

" Allah'a ve Resûlullaha itaat" da, Kitab ve sünnete tâbi olmak demektir. 128

" Peygamber'e itaat eden, Allah'a itaat etmiştir." (N isa: 80)

" .. Peygamber size ne verdiyse onu alınız! Size neyi yasakladıysa ondan da sakınınız. Allah'tan korkunuz! Çünkü, Allah'ın azabı çetindir! " (Haşr 7)

" Andolsun ki, Resûlullahta sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü ummakta olanlar için, Allah'ı çok ananlar için güzel bir imtisal numunesi vardır." (Ahzâb: 21)

Peygamberimiz aleyhisselam da, hadis-i şeriflerinde:

" Ben size neyi emretmişsem onu alınız! Sizi neden nehyetmişsem ondan da sakınınız! " 129 buyurmuşlardır.

-------------------------------------

92. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 126, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 201, Tirmizî, c. 5, s. 44, İbn Mâce, c. 1, s. 15-16, Dârimî, c. 1, s. 43.

93. Ahmed, c. 4, s. 128, İbn Mâce, c. 1, s. 16.

94. Ahmed, c. 4, s. 126, Ebu Dâvud, c. 4, s. 201, Tirmizî, c. 5, s. 44, İbn Mâce, c. 1, s. 16, Dârimî, c. 1 , s. 43-44.

95. Ahmed, c. 4, s. 126, İbn Mâce, c. 1, s. 16.

96. Ahmed, c. 4, s. 126-127, Ebu Dâvud, c. 4, s. 201, Tirmizî, c. 5, s. 44, İbn Mâce, c. 1, s. 16, Dârimî, c. 1 , s. 44.

97. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 183, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 590, Muhibbut-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 231.

98. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 128.

99. Firuzâbâdi, c. 3, s. 3.

100. Seyyid Şerif, s. 29.

101. Ahmed, c. 2, s. 327.

102. Ahmed, c. 2, s. 32, Buhârî, c. 8, s. 151. Müslim, c. 4, s. 2054.

103. Ahmed, c. 2, s. 327.

104. Ahmed, c. 3, s. 84, Buhârî, c. 8, s. 151. Müslim, c. 4, s. 2054.

105. Ahmed, c. 2, s. 450.

106. Ahmed, c. 2, s. 327.

107. Ahmed, c. 3, s. 84, 89, Buhârî, c. 8, s. 151, Müslim, c. 4, s. 2054.

108. Ahmed, c. 1, s. 455.

109. Dârimî, c. 1, 5. 117.

110. Ebu Dâvud, c. 4, s. 200.

111. İbn Mâce, c. 1, s. 6.

112. Ahmed, c. 4, s. 131 , Ebu Dâvud, c. 4, s. 200, İbn Mâce, c. 1, s. 6, Dârimî, c. 1, s. 111, Hâkim, c. 1, s. 109, Begavî, Mesâbih, c. 1, s. 13.

113. Ahmed, c. 4, s. 131, Ebu Dâvud, c. 4, s. 200, Begavî, c. 1, s. 13.

114. Ahmed, c. 4, s. 132, İbn Mâce, c. 1, s. 6, Dârimî, c. 1, s. 117, Hâkim, c. 1, s. 109.

115. Ahmed, c. 4, s. 131, Ebu Dâvud, c. 4, s. 200.

116. Ahmed, c. 4, s. 132, İbn Mâce, c. 1, s. 6, Dârimî, c. 1, s. 117, Hâkim, c. 1, s. 109.

117. Ahmed, c. 6, s. 8, Ebu Dâvud, c. 4, s. 200, İbn Mâce, c. 1, s. 7, Hâkim, c. 1, s. 108, Begavî, c. 1, s. 13.

118. Ahmed, c. 6, s. 8.

119. Ebu Dâvud, c. 4, s. 200, İbn Mâce, c. 1 , s. 6, Hâkim , c. 1, s. 108, Begavî, c. 1, s. 13.

120. İbn Mâce, c. 1, s. 6, Hâkim, c. 1 , s. 108, Begavî, c. 1, s. 13.

121. Ebu Dâvud, c. 4, s. 200, İbn Mâce, c. 1, s. 7, Hâkim, c. 1, s. 107, Begavî, c. 1, s. 13.

122. Ahmed, c. 6, s. 8.

123. Hâkim, c. 1. S. 108.

124. Ahmed, c. 4, s. 132, Ebu Dâvud, c. 4, s. 200, İbn Mâce, c. 1, s. 7, Hâkim, c. 1, s. 108.

125. Ahmed, c. 4, s. 326, Müslim, c. 4, s. 1903, Ebu Dâvud, c. 2, s. 226.

126. Taberânîden naklen Hevsemf, c. 1, s. 172.

127. Dârimî, c. 1, s. 63, Taberî, Tefsir, c. 5, s. 147.

128. Dârimî, c. 1, s. 63, Taberî, Tefsir, c. 5, s. 147.

129. Ahmed, c. 2, s. 242, İbn Mâce, c. 1 , s. 3.

Allah'a İbadet ve Tâat, Peygamberimiz aleyhisselamın Ömrünün Sonuna Kadar İbadete Devam Edişi

İbadet, mükelleflerin (erginlik çağına eren akıl sahibi insanların) nefislerinin arzu ve temayüllerine muhalefetle Rablerini tazim için yapmış oldukları , 130 yapılması sevap olan, Allah'a yakınlık ifade eden özel tâatleridir.

Tâatin aslı verâdır.

Verânın aslı takvadır.

Takvanın aslı nefis muhasebesidir.

Nefis muhasebesinin aslı Allah'ın azabından sakınmak, nimetini ummaktır. 131

On şey nefse gerekli görülmeyince verâ tamamlanmaz:

1. Dil ile gıybetten korunmak,

2. Kötü zandan sakınmak,

3. Halk ile alay etmekten geri durmak,

4. Haramlara bakmamak,

5. Doğru sözlü olmak,

6. İman nimetinden dolayı Yüce Allah'a minnettar olmak ve kendi kendini beğenmemek,

7. Malı hak yolunda harcamak ve bâtıl yollarda harcamamak,

8. Yükseklik ve büyüklük dileğinde bulunmamak,

9. Beş vakit namazı vakitlerine, rükû ve secdelerine dikkat ve itina ederek korumak,

10. Ümmet ve cemaat üzere istikamet etmek.

Ebu Musa el-Eş'arî'den rivayet edildiğine göre:

" Herşey için bir had vardır. İslâm'ın hududu da verâ, tevazu, sabır ve şükürdür.

Verâ işlerin kıyam ve sebatına, sabır cehennem ateşinden kurtuluşa, şükür de cennete nail olmaya sebeptir."

Hasanü'l-Basrî, Mekke'de Hazret-i Ali'nin oğullarından, arkasını Kabe'ye dayayıp halka vaz eden bir gence:

" Dinin sebat ve kıyamına sebeb olan şey nedir?" diye sordu.

Genç:

" Verâdır! " dedi.

Hasanü'l-Basrî:

" Dinin âfeti nedir?" diye sordu.

Genç:

" Tamahtır! " dedi.

Avamın verâsı, haramdan ve haram şüphesi bulunan şeyden sakınmaktır.

Havassın verâsı, içinde heva ve nefis için şehvet ve lezzet bulunan şeyden sakınmaktır.

Havassın havassının verâsı, içinde kendi irade ve görüşü bulunabilecek herşeyden sakınmaktır.

Hâsılı; avam dünyayı terk ile, havas cenneti terk ile, havassın havassı da mâsivâyı (Allah'tan başka herşeyi) terk ile verâ eder.

Bişr b. Haris der ki:

" Amellerin en zoru ve ağır olanları üçtür:

1. Azlıkta cömertlik yapmak,

2. Tenhâda verâ üzere hareket etmek,

3. Kendisinin cezasından korkulan ve ihsanı umulan kimsenin yanında hak olan sözü hiç çekinmeden söylemek."

Bişr b. Hâris'in kızkardeşi, İmam Ahmed b. Hanbel'e gelerek:

" Ey imam! Biz geceleyin damlarımızın üzerinde otururuz. Yanımızda geçen meşalelerin ışıkları üzerimize düşer. Biz o meşalelerin ışıklarından yararlanarak iplik eğiririz. Bu ışıkların altında iplik eğirmemiz bize caiz ve helâl olur mu?" diye sordu.

Ahmed b. Hanbel:

" Allah iyiliğini versin! Sen kimsin?" dedi.

Kadın:

" Ben Bişr b. Hâris'in kız kardeşiyim! " deyince, Ahmed b. Hanbel ağladı ve:

" Gerçek verâ sahibi sizin evinizden çıkmıştır. Sakın sen o meşalelerin altında oturup iplik eğireyim deme! " dedi. 132

Hadis-i şerifte buyurulduğuna göre:

" Kıyamet günü:

'Ey kullarım! Bugün size korku yoktur! Sizler mahzun da olacak değilsiniz! ' diyerek seslenilecek!

Mahşer halkı başlarını kaldıracaklar ve:

'Biz, Yüce Allah'ın kullarıyız! ' diyecekler.

Sonra:

'Onlar ki; âyetlerimize inandılar ve Müslüman oldular! ' diyerek seslenilecek.

Bunun üzerine, kafirlerin başları önlerine eğilecek! Allah'ı tevhid edenlerin başları kalkık kalacak!

'Onlar ki; iman etmişler ve Allah'ın buyruklarına aykırı tutum ve davranışlardan son derecede sakınıp durmuşlardır! ' diyerek üçüncü kez seslenilecek!

Bunun üzerine, büyük günah işlemiş olanların başlan önlerine eğilecek. Takva sahiplerinin ise başları kalkık kalacak!

Kerîm olan Allah, va'dettiği gibi, onların üzerinden korkuyu ve hüznü giderecek! Çünkü O, kerîmlerin en kerîmidir!

Velîlerinden yardımı kesmez ve onları korku içinde bırakmaz! " 133

Yüce Allah nimetlerin ihsan edicisidir. Nimetlere erenin nimetlere şükretmesi gerekir.

İbadet de, Allah'ın nimetlerine bir şükürdür. 134

Daha açık bir deyişle; ibadet, insanın gerek en güzel bir biçimde yaratılmış bulunmasından, ve gerek hiçbir emeği ve hakkı geçmeden en kıymetli, en hassas iç ve dış uzuvlara nail olmasından dolayı Yaratanına bir şükrüdür.

Nimete şükür ise, aklen ve şer'an farzdır. 135

İnsan, gördüğü en küçük bir iyiliği bile karşılıksız, teşekkürsüz bırakmaz istemez.

İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez. 136

Başta peygamberler olmak üzere, bütün insanlar Allah'a ibadet ve kulluk etmek için yaratılmışlardır. 137

Her ümmete de " Allah'a ibadet ediniz! " diye tebligatta bulunan bir peygamber gönderilmiştir. 138

İnsanların Allah'a ibadetleri olmasa Allah katında ne değerleri kalır?" 139

İbadetten istisna edilen, muaf tutulan hiçbir kul yoktur.

Hatta, Yüce Allah'ın ve meleklerin kendisini selamladıkları 140 en sevgili kulu olan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam da:

" Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et! " 141 emrine muhatap olmuş ve mübarek ruhunu Rabbine teslim ettiği güne kadarda ibadet vazifesini yerine getirmekten geri kalmamıştır. 142

-------------------------------------

130. Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 97.

131. Haris el-Muhâsibf, er-Riâye, s. 52-53.

132. Abdülkadir Geylânf, Gunyetu'Uâlibfn, c. 1, s. 131-134.

133. Haris el-Muhâsibf, er-Riâye, s. 40.

134. Şah Veliyyullah, Hüccetullahi'l-bâliğa, c. 1, s. 143.

135. Kâşânî, Bedâyiu's-sanâyi', c. 1, s. 90.

136. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 45, Abdurrezzak, Musannef, c. 10, s. 425, Ahmed, Müsned, c. 3, s. 74, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 65, Ebu Dâvud, c. 4, s. 255, Tirmizî, c. 4, s. 339.

137. Zâriyât: 56.

138. Mahl: 36.

139. Furkan: 77.

140. Ahzâb: 56.

141. Hicr: 99.

142. Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 433, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 216, Ahmed, c. 3, s. 110, 163, 202, Buhârî, c. 5, s. 141.

Namazın Çeşitleri

Namaz, farz, vacib, sünnet ve nafile olmak üzere dört çeşittir.

Farz olanlar ikiye ayrılır 1) Farz-ı ayn, 2) Farz-ı kifâye.

Farz-ı ayn olanlarda ikiye ayrılır 1) Her gün ve gecede beş vakitte kılınan namazlar. 2) Cuma günü kılınan Cuma namazı.

Farz-ı kifâye olan namaz da, cenaze namazıdır.

Vacib namazlar ikidir 1 Vitir namazı, 2 Ramazan ve Kurban Bayramı namazları.

Sünnet ve nafile olan namazlara gelince; onlar da beş vakit namazların tarzlarıyla birlikte kılınan sünnet namazlarla, Ramazan'da kılınan teravih namazı ile geceleri nafile olarak kılınan teheccüd namazı, gündüzleri nafile olarak kılınan kuşluk namazı vesair nafile namazlardır. 143

Hazret-i Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselam sabah namazının farzından önce evinde iki rekat, öğle namazının farzından önce evinde dört rekat, farzından sonra evinde iki rekat, 144 ikindi namazının farzından önce evinde dört rekat, akşam namazının farzından sonra evinde iki rekat, yatsı namazının farzından sonra evinde iki rekat nafile namaz kılardı. 145 Bunu dört rekat kıldığı da olurdu. 146

Yatsının nazîri olan öğlenin ilk dört rekatına kıyasla, yatsı namazının farzından önce de-Peygamberimiz aleyhisselamın dilersek kendiliğimizden kılabileceğimiz hakkındaki müsaadesine uyu-larak-dört rekat namaz kılınması güzel görülmüş ve mendub olarak kilınagelmiştir.

Saîd b. Hişam der ki:

" Âişeye:

'Ey mü'minlerin annesi! Resûlullah aleyhisselamın gece namazını bana haber ver! ' dedim.

'Sen, 'Ey esvabına bürünen Resûlüm! Gecenin birazı hariç olmak üzere, kalk! Gecenin yarısı mik-tarınca yahut ondan birazını eksilt! Yahut o yarının üzerine ekleyip arttır! Kur'ân'ı da açık açık, tane tane oku! ' [Müzzemmil: 1-4] âyetlerini okumuyor musun?! ' dedi.

'Evet! Okuyorum! ' dedim. 147

'İşte, Resûlullah aleyhisselama başlangıçta gece namazı böyle farzdı' dedi. 148

'Müslümanlarda, ayaklan şişinceye kadar namazda dururlardı.

Yüce Allah, Müzzemmil sûresinin son âyetini indirinceye kadar, onları oniki ay tuttu.

Sonra:

'... O Allah, bunu (saatlerin miktarını) sizin sayamayacağınızı bildiği için, size karşı ruhsat tarafına döndü. Artık, Kur’ân'dan, kolay geleni okuyunuz' [Müzzemmil: 20] hükmünü indirince, gece namazı, farzlardan sonra nafile oldu' dedi." 149

Bununla beraber, Peygamberimiz aleyhisselam gece namazını bırakmamış, yaşlanıp ayakta duramadığı zaman da oturarak kılmaya devam etmiştir. 150

Peygamberimiz aleyhisselamın kıyamda ayakları şişinceye kadar durmaya devam ettiği sıralarda, 151 Hazret-i Âişe:

" Yâ Rasûlalları! Bu zahmete niye katlanıyorsun?152

Allah senin geçmişteki, gelecekteki günahlarını bağışladı ya! ?" dedikçe, Resûlullah aleyhisselam:

" Ben şükredici bir kul da mı olmayayım?" buyururdu. 153

" Hangi namaz efdal ve üstündür?" sorusuna, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Kunûtu (kıyamı) uzun olandır! " buyurmuş; 154

" Farzlardan sonra efdal ve üstün namaz, geceyarısında kılınan namazdır. 155 Gecede öyle bir saat vardır ki, Müslüman bir kimse o saate rastlar da Allah'tan dünya ve ahiret işlerine ait bir hayır isterse, o isteğini Allah ona verir. Bu, her gece böyledir! " buyurmuştur. 156

" Yüce Rabbimiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında (mekândan münezzeh olarak) dünya semasına iner de:

'Hani Bana dua eden ki, duasını kabul edeyim!

Hani Benden dilekte bulunan ki, dileğini vereyim!

Hani Benden yariıganmak dileyen ki, kendisini yarlıgayayım! ' buyurur." 157

" Hiçbir kul yok ki, Allah'a bir secde etsin de, Allah onu o secdesine karşılık bir derece yükseltmiş, bir günahını düşmüş158 ve kendisi için bir hasene (sevap) yazmış olmasın! " 159

" Kıyamet gününde kulun amelinden hesap vereceği ilk şey namazdır!

Eğer o tam ve sağlam olursa, kul korktuğundan kurtulur ve umduğuna nail olur!

Eğer kul farzdan birşey eksiltmişse sânı yüce olan Allah:

'Bakınız! Kulumun nafile olan namazı var mıdır?' buyurur.

Farzdan eksilttiği miktar onunla doldurulur, tamamlanır.

Sair ameli hakkında da böyle muamele olunur." 160

Peygamberimiz aleyhisselam nafile namazlarını umumiyetle evlerinde kılar, çıkıp farzları Müslümanlara mescidde kıldırırdı. 161

Abdullah b. Amr der ki:

" Resûlullah aleyhisselam, bana:

'Ey Abdullah! Sakın, sen filan gibi olma!

O geceleyin kalkıp namaz kılardı da, şimdi gece namazını bıraktı! ' buyurdu." 162

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Farz namazlardan sonra namazların efdal ve üstünü gece namazıdır." 163

" Kim geceleyin uyanır ve zevcesini de uyandırarak iki rekat namaz kılarlarsa, kendileri Yüce Allah'ı çok zikreden erkekler ve kadınlar zümresinden yazılır ve sayılırlar" buyurmuş; 164 Kur'ân-ı Kerîm'de de:

" ... Allah'ı çokzikreden erkeklerle Allah'ı çokzikreden kadınlar için de Allah bir mağfiret ve pek büyük bir ecir ve mükâfat hazırlamıştır" buyurulmustur. (Ahzâb: 35)

Peygamberimiz aleyhisselam Ramazan gecelerinde aynca teravih namazı kılarve bunu kılmalarını Müslümanlara da önemle tavsiye buyururdu.

Bilhassa Ramazan'ın son on gecesini ibadetle ihyaya son derecede önem verir, ev halkını da uyandırırdı. 165

Peygamberimiz aleyhisselam, amcası Hazret-i Abbas'a:

" Ey Abbas! Ey amcacığım! Ben sana bir ihsanda bulunayım mı?166 Sana akrabalık hakkını ödeyeyim, sana yararlı olayım mı?" diye sordu. 167

Hazret-i Abbas:

" Evet yâ Rasûlallah! " dedi. 168

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ben sana on şeyi haber vereyim ki, onları işlediğin zaman, Allah senin günahının evvelini ve ahirini, yenisini ve eskisini, kasıtlısını ve kasıtsızını, küçüğünü ve büyüğünü, gizlisini ve açığını bağışlasın! 169

Ey amca! 170 O on şey şunlardır 171

Dört rekat namaz kılarsın. Her rekatta Fatihayla birlikte bir sûre okursun. İlk rekatın kıraati bitince ayakta olduğun halde on beş kere 'Sübhânallahi velhamdulillahi ve lâ ilahe illallahu vallahu ekber' dersin.

Rükûa gidersin ve rükuda iken bunu on kere söylersin.

Sonra rükûdan başını kaldırır, ayakta dikilmiş olduğun halde bunu on kere söylersin.

Sonra secdeye gidersin. Secdede bunu on kere söylersin.

Sonra secdeden başını kaldırırsın, orada bunu on kere söylersin.

Tekrar secdeye gidersin. Secdede bunu on kere söylersin.

Sonra secdeden başını kaldırırsın, orada bunu on kere daha söylersin.

Bu, her rekatta 75 eder. 172

Bunu rekatların dördünde de yaparsın. 173

Dört rekatta 300 eder.

Artık, senin günahların Alic* kumlarının sayısı kadar da olsa, Allah seni bağışlarM 74

Bunu her gün bir kere kılmaya gücün yeterse, kıl! " buyurdu. 175

Hazret-i Abbas:

" Yâ Rasûlallah! Bunu her gün söylemeye kimin gücü yeter?! " dedi. 176

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Her gün kılmaya gücün yetmezse her Cuma bir kere kıl!

Her Cuma kılmaya gücün yetmezse her ay bir kere kıl!

Her ay kılmaya gücün yetmezse her yıl bir kere kıl!

Her yıl kılmaya gücün yetmezse ömründe bir kez olsun kıl! " buyurdu. 177

Peygamberimiz aleyhisselam, gündüz nafilelerinden kıldıkları kuşluk namazını, iki, dört, altı ve sekiz rekat olarak kılardı. 178

Peygamberimiz aleyhisselam, bu namazı Mekke'nin fethinde sekiz rekat olarak kılmıştır. 179

Peygamberimiz aleyhisselam, kendisine hizmet eden bir zâta:

" Bir hacetin, dileğin var mı?" diye sorar dururdu.

Günlerden bir gün, yine ona böyle sorduğu zaman:

" Dileğim vardır yâ Rasûlallah! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona:

" Nedir dileğin?" diye sordu.

" Kıyamet günü bana şefaat etmendir! " deyince, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Bunu istemen için sana kim yol gösterdi?" diye sordu.

" Rabbim gösterdi! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona:

" Sen de, çokça secdeler, namazlarla bana bu hususta yardımcı olmalısın! " buyurdu. 180

-------------------------------------

143. Kâşânî, c. 1, s. 89, 284-299.

144. Ahmed, c. 6, s. 30, Müdim, c. 1. S. 504, Ebu Dâvud, c. 2, s. 18-19.

145. Ahmed, c. 6, s. 30, Müslim, c. 1, s. 504, Ebu Dâvud, c. 2, s. 18.

146. Ahmed. c. 1, s. 341, Buhârî, c. 1, s. 37, Ebu Dâvud, c. 2, s. 45.

147. Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 340, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 199-200.

148. Taberânî, c. 2, s. 139.

149. Ebu Dâvud, c. 2, s. 41, Nesâî, c. 3, s. 200, Taberânî, c. 2, s. 139.

150. Ebu Dâvud, c. 2, s. 41.

151. Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 50, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 384, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 251 , Buhârî, Sahih, c. 7, s. 183, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 269, Şemail, s. 44, Nesâî, c. 3, s. 219.

152. Tirmizî, c. 2, s. 29, Şemail, s. 44.

153. Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 50, Ahmed, c. 4, s. 51, 65, 115, Buhârî, Sahîh, c. 7, s. 183, Tirmizî, c. 2, s. 269, Şem âil, s. 44, Nesâî, c. 3, s. 219, Taberânî, c. 2, s. 71.

154. Ahmed, c. 3, s. 412, Müslim, c. 1, s. 520, İbn Mâce, c. 1. S. 456.

155. Dârimî. c. 1 , s. 285.

156. Müslim, c. 1, s. 521.

157. Mâlik, c. 1, s. 214, Ahmed, c. 2, s. 267, Buhârî, c. 8, s. 197, Müslim, c. 1, s. 521, Dârimî, c. 1, s. 286-287.

158. Abdurrezzak, c. 3, s. 73, Ahmed, c. 2, s. 164, 280, Tirmizî, c. 2, s. 231, Nesâî, c. 4, s. 228, Dârimî, c. 1, 5. 281.

159. Abdurrezzak, c, s. 73, Ahmed, c. 5, s. 164.

160. Ahmed, Müsned, c. 2, s. 290, Tirmizî, c. 2, s. 270, Nesâî, c. 1, s. 232-233, İbn Mâce, c. 1 , s. 458, Dârimî, c. 1, s. 254.

161. Ahmed, c. 6, s. 30, Ebu Dâvud, c. 2, s. 18-19.

162. Müslim, c. 2, s. 814, Nesâî, c. 3, s. 253.

163. Tirmizî, c. 2, s. 301, Nesâî, c. 3, s. 207.

164. Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 48, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 2, s. 271, Ebu Dâvud, c. 2, s. 70.

165. Ebu Dâvud, c. 2, s. 49-50.

166. Ebu Dâvud, c. 2, s. 29, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

167. Ebu Dâvud, c. 2, s. 29, Tirmizî, c. 2, s. 350, İbn Mâce, c. 1, s. 442.

168. Tirmizî, c. 2, s. 350, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

169. Ebu Dâvud, c. 2, s. 29, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

170. Tirmizî, c. 2, s. 350.

171. Ebu Dâvud, c. 2, s. 29, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

172. Ebu Dâvud, c. 2, s. 29-30, Tirmizî, c. 2, s. 350-351, İbn Mâce, c. 1, s. 442.

173. Ebu Dâvud, c. 2, s. 30, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

* Alic; Mekke yolu üzerinde Tayyi'lerden Beni Behterlilerin kondukları karyelerle Feyd arasında susuz, dört gecelik bir kumluk yerdir (Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 70).

174. Tirmizî, c. 2, s. 351, İbn Mâce, c. 1, s. 442.

175. Ebu Dâvud, c. 2, s. 30, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

176. Tirmizî, c. 2, s. 351, İbn Mâce, c. 1, s. 442.

177. Ebu Dâvud, c. 2, s. 30, İbn Mâce, c. 1, s. 443.

178. Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 74.

179. Abdurrezzak, c. 3, s. 76, Ahmed, c. 6, s. 341, Buhârî, c. 2, s. 53, Ebu Dâvud, c. 2, s. 28, İbn Mâce, c. 1, s. 419.

180. Ahmed, c. 3, s. 500.

Peygamberimiz aleyhisselamın Tuttuğu Nafile Oruçlar

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de tutulan oruçtur. 181

Allah'ın, Aşura günü orucunu ondan önceki yılın günahlarına keffaret kılacağını umarım" buyurdu. 182

Hazret-i Ali derki:

" Peygamber aleyhisselama bir adam gelip:

'Yâ Rasûlallah! Ramazan ayından sonra hangi ay oruç tutmamı bana emredersin?' diye sordu.

Resûlullah aleyhisselam, ona:

'Ramazan ayından sonra oruç tutacaksan, Muharrem ayını tut! Çünkü o, Allah'ın ayıdır. O ayda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbelerini kabul etmiştir ve o günde başka bir kavmin detev-belerini kabul edecektir! " buyurdu. 183

Peygamberimiz aleyhisselam, Ramazan ayı orucunun farz kılınışından önce Aşura günü orucunu Muharremin onuncu günü tutmalarını emretmiş, ayrıca: 184

" Ben, gelecek yıl sağ olursam, dokuzuncu günü de oruçlu geçireceğim! 185 Aşura günü orucunu tutunuz ve bu hususta Yahudilere muhalefet ediniz: Aşura gününden bir gün önce ve ondan bir gün sonra da oruç tutunuz! " buyurmuştur. 186

Peygamberimiz aleyhisselam, hazerde ve seferde eyyamu'l-bîz'ı oruçsuz geçirmezdi. 187

Eyyâm-ı biz, ayın doğup sonuna kadar aydınlattığı geceler demektir ki, her ayın onüçüncü, ondördüncü ve onbeşinci geceleridir. 188

Peygamberimiz aleyhisselam Şaban ayını hemen hemen oruçsuz geçirmezdi. 189

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ameller, Pazartesi ve Perşembe günleri Yüce Allah'a arzolunur. Bunun için, ben de amelimin oruçlu bulunduğum sırada arzedilmesini severim" buyurmuştur. 190

Hazret-i Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselam bir ayın Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri, öbür ayın da Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri oruç tutardı. 191

Peygamberimiz aleyhisselam Zilhicce ayının dokuz gününde oruç tutardı. 192

" Günlerden hiçbir gün yoktur ki, Zilhicce'nin on gününde yapılan ibadet kadar Allah'a sevgili olsun!

O günlerden her birinin orucu bir yıl oruca, gecelerinden her birinin namazı da Kadir gecesi namazına (sevapça) denktir! 193

Allah'ın, Arefe günü orucunu o günden önceki yıl ile o günden sonraki yılın günahlarına keffaret kılacağını umanm! " buyurmuştur. 194

Fakat, Arafat'ta oruç tutmayı nehyetmiştir. 195

-------------------------------------

181. Ebu Dâvud, c. 3, s. 348-349.

182. Ahmed. c. 4, s. 26-27, Buharî, c. 6, s. 196, Müslim, c. 3, s. 1599, İbn Mâce, c. 2, s. 1087, Begavî, Mesâbih, c. 2, s. 78.

183. Ahmed, c. 4, s. 26-27, Buharî, c. 6, s. 196, Müslim, c. 3, s. 1599.

184. Tirmizî, c. 3, s. 128.

185. Ahmed, c. 1, s. 224-225, Müslim, c. 2, s. 798, İbn Mâce, c. 1, s. 552-553.

186. Ahmed, c. 1, s. 241.

187. Nesâî, c. 4, s. 198.

188. İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 173.

189. Ahmed, c. 6, s. 143, Müslim, c. 2, s. 811, Tirmizî, c. 3, s. 114, İbn Mâce, c. 1, s. 146.

190. Tirmizî, c. 3, s. 122.

191. Tirmizî, c. 3, s. 122, Nesâî, c. 4, s. 203.

192. Ahmed, c. 5, s. 288, Ebu Dâvud, c. 2, s: . 325, Nesâî, c. 4, s: . 205.

193. Tirmizî, c. 3, s. 131, İbn Mâce, c. 1, s. 551.

194. Ahmed, c. 5, s. 308, Müslim, c. 2, s. 819, Ebu Dâvud, c. 2, s. 322, Tirmizî, c. 3, s. 124, İbn Mâce, c. 1, s. 551.

195. Ebu Dâvud, c. 2, s. 356.

Peygamberimiz aleyhisselamın Allah'ı Zikredişi

Hazret-i Aişe:

" Resûlullah aleyhisselam her vakitte Allah'ı zikrederdi" dediği gibi, 196 Retina b. Ka'bü'l-Eslemî de:

" Resûlullah aleyhisselamın gündüzün hizmetinde bulunur, hacetini görür gözetir, derler toparlardım.

Resûlullah aleyhisselam, yatsı namazını kılınca evine girerdi.

Ben de kapısının önüne otururdum.

Belki Resûlullah aleyhisselamın hacetine ait bir buyruğu olur, derdim.

Resûlullah aleyhisselamın:

'Sübhanallah! Sübhanallah! Sübhanallahi ve bihamdihi! ' diyerek teşbih edişini dinleye dinleye gözlerimi uyku bürür, uyuyakalırdım" demiştir. 197

Resûlullah aleyhisselam, sabah namazını kıldığı zaman, güneş iyice doğuncaya, yükselinceye kadar oturur, 198 Allah'ı zikreder; 199

" İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar Allah'ı zikreden cemaatle birlikte oturmam, bana, her biri için oniki bin dirhem vererek İsmail aleyhisselam evladından dört köleyi azad etmemden daha sevgilidir" buyururdu. 200

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Allah'ın nimete bürüdüğü kimse, Allah'a hamd etmeyi çoğaltsın!

Günahı çoğalan kimse, istiğfarı çoğaltsın!

Rızkı geciken kimse de lâ havle ve lâ kuvvete illa billah' sözünü çoğaltsın! "

" Cennete ilk davet edilecek kimseler, genişlikte ve darlıkta Allah'a hamd edip durmuş olan hamd edicilerdir." 201

" Rabbin kuluna, gecenin son yarısındakinden daha yakın olduğu bir zaman yoktur.

Eğer o saatte Allah'ı zikredicilerden olmaya gücün yeterse, ol! " buyurmuştur. 202

-------------------------------------

196. Ahmed, c. 6, s. 70, Müslim, c. 1, s. 282, Ebu Dâvud, c. 1, s. 5, Tirmizî, c. 5, s. 463, İbn Mâce, c. 1, s. 110.

197. Ahmed, c. 4, s. 59.

198. Ahmed, c. 5, s. 101, 107, Müslim, c. 1, s. 464, Ebu Dâ'vud, c. 2, s. 29, Nesâî, c. 3, s. 80, Taberânî, Mu'cemu's-sağîr, c. 2, s. 150.

199. Taberânî, c. 2, s. 150.

200. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 10, s. 105, İbn Hacer, Metâlibu'l-âliye, c. 3, s. 245.

201. Taberânî, c. 1, s. 103.

202. Tirmizî. c. 5. s. 569. 570.

Peygamberimiz aleyhisselamın Ahlâkı, Günlük Âdet ve Meşgaleleri

Peygamberimiz aleyhisselamın Ahlâkı

Hazret-i Ali'ye Göre Peygamberimiz aleyhisselam

Hazret-i Hüseyin der ki:

" Peygamber aleyhisselamın ev içindeki meşgalesini babam (Ali b. Ebu Talib)'dan sordum.

Babam:

'Peygamber aleyhisselam, evine girişinden itibaren vaktini:

Allah'a ibadete, ev halkının işlerine, ve kendi işlerine ait olmak üzere üçe ayırmıştı.

Şahsına ayırdığı vakti de, kendisiyle insanlar arasında buluşturmuştu.

O vakitte yanına, gelen insanlardan ancak seçkin sahabileri girerdi.

Halka dinî meseleleri onlar aracılığıyla tebliğ eder, halkı ilgilendiren hiçbir şeyi yanında tutmaz, biriktirmezdi.

Ümmetine ait vakti fazilet sahiplerine dindeki üstünlük derecelerine göre bölüştürüp kendilerini ona göre huzuruna çağırmak, Peygamber aleyhisselamın âdeti idi.

Onlardan kimisi bir hâcetli, kimisi iki hâcetli, kimisi de daha çok hâcetli idi.

Peygamber aleyhisselam, onların dinî hâcetleriyle meşgul olur, sorularına gereken cevapları verir, sonra da:

'Bunları burada bulunan, burada bulunmayanlara tebliğ etsin!

Bana kendisi gelemeyip hacetini arzedemeyen kimsenin hacetini siz bana arzediniz!

Muhakkak ki, sultana hacetini arzedemeyenin hacetini arzeden kimsenin ayaklarını Kıyamet gününde Allah Sırat üzerinde sabit kılar! ' buyururdu.

Peygamberimiz aleyhisselamın yanında bundan başka birşey anılmaz, dile getirilmezdi.

Zaten kendisi de hiç kimseden bundan başkasını kabul etmezdi.

Peygamber aleyhisselamın huzuruna girenler, talip olarak girerler, en büyük ilim zevkini tatmış ve onlara delâlet edici oldukları halde çıkarlardı' dedi.

Babamdan, Peygamber aleyhisselamın evinden çıkışında ne yaptığını sordum.

Babam:

'Resûlullah aleyhisselam dışarıda konuşmazdı. Ancak konuşması, Müslümanlara yararlı olacak, onları birbirlerine ısındıracak, aralarındaki tefrikayı, soğukluğu kaldıracak ise konuşurdu.

Her kavmin yüksek hasletli kişisine ikram eder ve onu kavminin üzerine vali yapardı.

Hiç kimseden güleryüzünü ve güzel huyunu esirgemezdi.

Ashabını göremese arar, halka aralarında olan bitenleri sorardı.

İyiliği över ve berkiştirir, kötülüğü de yerer ve zayıflatırdı.

Kendisinin her işi itidal üzere idi, ihtilafsızdı.

Gaflete düşerler endişesiyle, Müslümanlan uyarmaktan geri durmazdı.

Her hali mûtad idi.

İbadet ve taat için kendisinde tam bir istidad vardı.

Ne hakkı tecavüz, ne de onu yerine getirmekte kusur ederdi.

Kendisine yakın olanlar, insanların en hayırlıları idiler.

Onun katında ashabın en üstünü, öğüdü en şümullü olanı ve mertebece en büyüğü de muhtaçlara yardımı ve iyiliği en güzel olanı olurdu' dedi.

Babama, Peygamber aleyhisselamın meclisindeki âdetinden sordum, o da:

'Resûlullah aleyhisselam Allah'ı zikretmedikçe ne oturur, ne de kalkardı.

Mecliste yerlerden biryeri kendisine belirlemez, böyle yapmayı men ederdi.

Nerede olursa olsun, oturan bir cemaatin yanına vardığı zaman üst başa geçmez, meclisin sonuna oturur ve böyle yapmalarını Müslümanlara da emrederdi.

Kendisiyle birlikte oturan herkese nasibini verir, öyle ikram ederdi ki, herkes Resûlullah katında kendisinden daha mükerrem bir kimse yok sanırdı.

Kendisiyle oturan veya gelip hacetini arzeden kimsenin herşeyine, dönüp gidinceye kadar katlanırdı.

Bir kimse, kendisinden bir hacette, istekte bulununca, onu reddetmez, verir, yahut tatlı ve yumuşak bir dille geri çevirirdi.

Onun döşeği ve güzel ahlâkı, bütün insanları içine alacak kadar genişti.

Onlara şefkatli bir baba olmuştu.

Hak hususunda herkes onun katında eşitti.

Peygamber aleyhisselamın meclisi bir ilim, haya, sabır ve emanet meclisi idi.

Meclisinde ne sesler yükselir, ne bir kimse suçlanır, ne de işlenmiş bir kusur ve hata açığa vurulurdu.

Resûlullah aleyhisselamın meclisinde bulunanlar birbirinin dengi olup; birbirlerine karşı üstünlükleri, ancak takva yönündendi.

Hepsi de tevazulu, alçakgönüllü idiler.

Büyüklere tazim ederler, küçüklere şefkat ve merhamet gösterirler, ihtiyaç sahiplerini başkalarına tercih edip ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar, garib, yabancı olanları korur ve kollarlardı' dedi.

'Peygamber aleyhisselamın meclisindekilere karşı tutum ve davranışı nasıldı?' diye sondum.

Babam:

'Resûlullah aleyhisselam, meclisindekilere karşı daima güleçti.

Yumuşak huylu idi.

Esirgemesi, bağışlaması boldu.

Katı kalbli değildi.

Hiç kimse ile çekişmezdi.

Hiç bağırıp çağırmaz, kötü söz söylemezdi.

Hiç kimseyi ayıplamazdı.

Pinti ve cimri değildi.

Hoşlanmadığı şeye göz yumardı.

Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.

Birşey hakkındaki hoşnutsuzluğunu açığa vurmazdı.

Kendisini üç şeyden:

1. İnsanlarla çekişmekten,

2. Çok konuşmaktan,

3. Yararsız, boş şeylerle uğraşmaktan alıkoymuştu.

İnsanları da üç şeyde kendi hallerine bırakırdı:

1. Hiçbir kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı.

2. Hiç kimsenin ayıp ve kusurunu araştırmazdı.

3. Hiç kimseye hakkında sevaplı ve hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

Peygamber aleyhisselam konuşurken, meclisinde bulunanlar başlarına kuş konmuş gibi sessiz ve hareketsiz dururlar; sözünü bitirip susunca, söyleyeceklerini söylerler; fakat kendisinin yanında asla tartışmaz, çekişmezlerdi.

Peygamber aleyhisselamın yanında birisi konuşurken, konuşmasını bitirinceye kadar, diğerleri susarlardı.

Peygamber aleyhisselamın yanında en sonrakinin sözü ile en öncekinin sözü farksızdı.

Meclisinde bulunanlar birşeye gülerlerse o da-onlara uyarak-güler, birşeye hayret ederi erse o da-onlara uyarak-hayret ederdi.

Meclisine gelen garibi erin, yabancıların sözlerindeki ve sorularındaki kabalık ve kıncılığa-ashabı da kendisi gibi davransınlar diye-katlanırdı.

'Bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını talep ettiğini gördüğünüz zaman, ihtiyacını ele geçirmesi için ona yardım ediniz! 'buyururdu.

Gerçeğe uygun olmayan övmeyi kabul etmezdi.

Hakka tecavüz etmedikçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi.

Haka tecavüz ettiği zaman da, ya onu men ederek sözünü keser, yahut meclisten kalkıp giderdi' dedi. 1

'Peygamber aleyhisselamın susması nasıldı?' diye sordum.

'Peygamber aleyhisselamın susması, dört şey üzerine; yani (1) hilim, (2) hazer, (3) takdir, (4) tefekkür üzerine idi.

Takdir insanlara eşit bakış ve dinleyişte,

Tefekkür dünya ve ahiret işlerini düşünmesinde göze çarpardı.

Hilim ve sabrı kendisinde toplamıştı.

Hiçbir şey kendisini kızdırmazdı.

Hazere gelince, bu haslette kendisinde dört haslet toplanmıştı:

1. En iyiyi-tâbi olmak için-alırdı.

2. Çirkin olan şeyleri-geri durmak için-bırakırdı.

3. Görüşünü ümmetinin yararına olan şeylere harcardı.

4. Himmetini, ümmetinin dünya ve ahiret mutluluklarını sağlayacak şeyler üzerinde toplardı' dedi. 2

'Resûlullah aleyhisselamın herhangi birşey için 'Hayır! ' dediği olmazdı. Yapmak istediği birşey kendisinden istenildiği zaman 'Olur! ' buyurur; yapmak istemediği birşey kendisinden istenilince susar, onu yapmak istemediği susmasından anlaşılırdı. '" 3

Hind b. Ebi Hâle'ye Göre Peygamberimiz aleyhisselam

Hazret-i Hasan'ın sorusu üzerine, Peygamberimiz aleyhisselamın üvey oğlu Hind b. Ebi Hâle de Peygamberimiz aleyhisselamı şöyle anlatır

" Resûlullah aleyhisselam yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi önüne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahat yürürdü.

Bakmak istediği, bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakardı.

Etrafına gelişigüzel bakınmazdı.

Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından uzundu.

Yeryüzüne bakışı da, gözucuyla idi.

Yürürken, sahabilerinin gerisinde yürürdü.

Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selam verirdi.

Resûlullah aleyhisselam daima düşünceli idi.

Kendisinin susması, konuşmasından uzun sürerdi.

Resûlullah aleyhisselam lüzumsuz yere konuşmazdı.

Söze başlarken de, sözü bitirirken de, Allah'ın ismini anardı.

Konuşurken kısa ve özlü kelimelerle konuşurdu.

Resûlullahın sözleri hep gerçek ve yerinde idi.

Resûlullah aleyhisselam konuşurken ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.

Kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor görmezdi.

En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti vermezdi.

Bir nimeti ne hoşuna gittiği için över, ne de hoşlanmadığı için yererdi.

Dünya için, dünya işleri için kızmazdı; fakat bir hak çiğnenmek istendiği zaman, onun öcünü almadıkça hiçbir şey kızgınlığının önüne geçemezdi.

Kendi şahsı için asla kızmaz ve öç almazdı.

Birşeye işaret edeceği zaman, parmağıyla değil, bütün eliyle işaret ederdi.

Hayret ve taaccüb ettiği zaman elinin duruşunu tersine çevirir, yani avucu göğe doğru ise onu yere doğru, yere doğru ise onu göğe doğru çevirirdi.

Konuşurken el hareketi yapar, sağ elinin avucunu sol elinin baş parmağının iç tarafına vurur dururdu.

Kızdığı zaman, kızgınlıktan hemen vazgeçer ve kızgınlığını belli etmezdi.

Neşelendiği, ferahlandığı zaman gözlerini yumardı.

En fazla gülmesi, gülüm sem ekti. Gülümserken de, ağzındaki dişleri inci taneleri gibi görünürdü." 4

Hazret-i Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz aleyhisselam insanların en güzel ahlâklısı idi. Hiçbir çirkin söz söylemez ve hiçbir çirkin harekete tenezzül etmezdi.

Çarşı ve pazarlarda bağınp çağırmaz, kötülüğü kötülükle karşılamazdı.

Fakat, affeder ve bağışlardı. 5

İnsanların en naziği, en iyi huylusu ve en güleci idi. 6

Allah yolunda cihad dışında ne bir hizmetçiye, ne bir cariyeye, ne de bir kimseye el kaldırmış, vurmuştu. 7

-------------------------------------

1. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 424-425, Tirmizî, Şemail, s. 59-60, Kadı Iyaz, Şifa. c. 1, s. 119-121.

2. İbn Sa'd, c. 1, s. 425, Kadı Iyaz, c. 1, s. 121-122.

3. İbn Sa'd, c. 1, s. 368, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 13.

4. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 422-423, Tirmizî, Şemail, s. 36-37, Kadı Iyaz, Şifa, c, 1, s. 118-119.

5. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 365, Tirmizî, c. 4, s. 369.

6. İbn Sa'd, c. 1, s. 365.

7. İbn Sa'd, c. 1, s. 367.

Peygamberimiz aleyhisselamın Peygamberlikten Önceki ve Sonraki Durumu

Peygamberimiz aleyhisselam, kendisine peygamberlik gelmeden önce de kavmi arasında ahlâkının güzelliği ve üstünlüğü ile övülür, parmakla gösterilirdi.

Bu gerçeği Muhammed b. İshak (Vefâtı 151 H. ) ile Muhammed b. Sa'd (Vefât 230 H. ) ve daha başkaları şöyle dile getirirler:

" Resûlullah aleyhisselam erlik çağına erinceye kadar mertlik ve insanlıkça kavminin en üstünü, ahlâkça en güzeli, soy-sopça en şereflisi, komşuluk hakkını en çok gözeteni, hilm ve uslulukça en büyüğü, doğru sözlülükte en başta geleni, eminlik ve güvenilirlikte en büyüğü, kötülüklerden ve insanları alçaltan huylardan da en uzak bulunanı idi.

Yüce Allah bütün iyi haslet ve meziyetleri onda toplamıştı.

Bunun için kendisi kavmi arasında 'el-Emîn' adıyla anılırdı." 8

Yüce Allah, Peygamberimiz aleyhisselam hakkında:

" Muhakkak ki sen pek büyük bir ahlâk üzeresin! " (Kalem: 4) buyurmuş; Peygamberimiz aleyhisselam da, ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildiğini açıklamıştır. 9

" Sizin Bana en sevgiliniz, Kıyamet günü yeri bana en yakın olanınız, ahlâkı en güzel olanınızdır." 10

" Mü'minlerin imanca en olgunları, ahlâkı en güzel olanlarıdır." 11

" Sizin hayırlılarınız, ahlâkı en güzel olanlarınızdır." 12

" Kıyamet günü Mîzanda güzel ahlâktan daha ağır basan birşey yoktur." 13

" İnsanların İslâmiyet bakımından en güzelleri, ahlâkça en güzel olanlandır" buyurmuştur. 14

Peygamberimiz aleyhisselamın önüne bir adam gelip:

" Yâ Rasûlallah! Hangi amel üstündür?" diye sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Güzel ahlâk! " buyurdu.

Adam, Peygamberimiz aleyhisselama sağ tarafından gelip:

" Hangi amel üstündür?" diye tekrar sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam yine:

" Güzel ahlâk! " buyurdu.

Adam, Peygamberimiz aleyhisselama sol tarafından gelip:

" Yâ Rasûlallah! Hangi amel üstündür?" diye tekrar sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Güzel ahlâk! " buyurdu.

Adam arka taraftan gelip Peygamberimiz aleyhisselama:

" Yâ Rasûlallah! Hangi amel üstündür?" diye tekrar sordu.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona doğru yönelerek:

" Anlamıyor musun? Güzel ahlâktır!

O da, gücün yeterse hiç kızmam andır! " buyurdu. 15

Peygamberimiz aleyhisselama:

" Yâ Rasûlallah! İnsanlara verilen en hayırlı şey nedir?" diye sorulunca da, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Güzel ahlâktır! " buyurmuştur. 16

-------------------------------------

8. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 194, İbn Sa'd, 11, s. 121.

9. Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 3904, Ahmed, Müsned. c. 2, s. 381, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 78, Hakîmüt-Tirmizî, Nevâdiru'l-usûl, s. 229, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 15.

10. Ahmed, c. 4, s. 193, Tirmizî, c. 4, s. 370.

11. Ahmed, c. 2, s. 250, Ebu Dâvud, c. 4, s. 220, Dârimî, c. 2, s. 231.

12. Ahmed, c. 2, s. 193, Buhârî, Sahih, c. 7, s. 82.

13. Ahmed, c. 6, s. 442, Ebu Dâvud, c. 3, s. 253, Tirmizî, c. 4, s. 362.

14. Ahmed, c. 5, s. 89.

15. Münzirî, et-Tergîb vet-terhîb, c. 3, s. 405-406.

16. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 44, Ahmed, Müsned, c. 4, s. 278, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1137.

Peygamberimiz aleyhisselamın Fetânet Sıfatı

Peygamberimiz aleyhisselamın ahlâkının ve gidişatının güzelliği ile birlikte; halkın gizli ve açık işlerini tam bir dirayetle idare edişini, genel ve özel siyasetini, daha önceden hiç kimseden birşey öğrenmeden, hiç çalışıp çabalamadan, okuma-yazma bilmeden kendisine ihsan buyurulan ilmi ve şeriatlardan bildirdiklerini inceden inceye düşünen kimse, Peygamberimiz aleyhisselamın aklının üstünlüğünde ve anlayışının keskinliğinde hiç şüphe etmez.

Vehb b. Münebbih:

" Ben yetmiş bin kitap okudum ve hepsinde de, Peygamber aleyhisselamı gerek akıl ve gerek görüş bakımından insanların en üstünü buldum! Okuduğum kitapların hepsinde gördüm ki, dünyanın başından sonuna kadar Yüce Allah'ın bütün insanlara vermiş olduğu akıl, Peygamber aleyhisselamın aklının yanında ancak dünya kumlarından bir kum tanesi gibi kalmaktadır! " demiştir. 17

Akıl; ilim ve marifetin kaynağıdır.

İsabetli görüş, keskin zekâ, görüş ve düşünüşlerinde isabet, doğru tahmin, işlerin sonunu düşünme, şehvetle mücahede, güzel siyaset ve tedbir, faziletlere tâbi olma, çirkin huy ve hareketlerden uzak durma da hep akıldan kaynaklanır. 18

Rebi' b. Hüşeym:

" İslâmiyetten önce Cahiliye devrinde halk Resûlullah aleyhisselamın hakemliğine başvururlardı" der. 19

Peygamberimiz aleyhisselamın 35 yaşında bulundukları ve Kureyş müşriklerince Kabe'nin onarımına girişildiği sırada Hacerü'l-Esved'in Kabe duvarındaki yerine konulması işi Kureyş liderleri arasında sert bir tartışma ve çekişmeye yol açmıştı. Her kabile onu yalnız başına kaldırıp yerine koymak istiyor ve buna kendi kabilesinin daha lâyık olduğunu iddia ediyordu. En sonunda birer tarafa çekilmişler, bu hususta and içmişler ve çarpışmaya hazırlanmışlardı.

Abduddar oğulları, ortaya içi kanla dolu bir çanak getirip, müttefikleri olan Adiyy oğullarıyla birlikte ellerini kanlı çanağa batırarak bu yolda ölmeyi göze aldıklarına yemin etmişlerdi.

Dört veya beş gece böylece sinirler gerilmiş bir halde geçtikten sonra, Kabe'ye ilk giriş yapan kişinin (Peygamberimiz aleyhisselamın) hakemliğine başvurulmuştu.

Peygamberimiz aleyhisselam Hacerü'l-Esved'i ridasının üzerine koymuş, ridanın dört köşesini dört kabilenin büyüklerine tutturup Hacerü'l-Esved'in konulacağı yere kadar kaldırtmış, ridanın içinden alıp kendi eliyle yerine yerleştirmişti. 20

Kabileler arasında kanlı bir savaşa dönüşerek asırlar boyunca sürüp gidecek olan çetin bir anlaşmazlığı, Peygamberimiz aleyhisselam böylece en makul ve hakîmâne bir şekilde halledivermiştir.

Hicretin 7. yılında elçi olarak gönderilen Hâtıb b. Ebi Beltea ile tartışan İskenderiye kralı Mukavkıs da:

" Sen hakîm olanın yanından geliyorsun! " diyerek Peygamberimiz aleyhisselam hakkındaki takdirini açığa vurmuştur. 21

Peygamberimiz aleyhisselamın 19 yıl sonra Hicretin 6. yılında ancak 1400-1500 mücahidle gidebildiği Hudeybiye'de Hazret-i Ömer gibi bazı ateşli sahabilerin olanca itirazlarına rağmen bazı tavizler vererek Kureyş müşriki eriyle yapmayı başardığı muahede; önce Hayber'i, sonra da Kureyşlilerin muahede hükmünü bozucu davranışları üzerine 10. 000'e yükselen askerî bir güçle gidip Mekke'yi fethedecek kadar, İslâm'a ve Müslümanlara güç kazandırmıştı. 22

Yine Hazret-i Ömer'in olanca itiraz ve çabasına rağmen, Hazrecîlerin ve münafıkların lideri Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün ricası üzerine cesedini kendi gömleğine sardırmış ve cenaze namazını da kıldıımıştı.

Abdullah b. Übeyy gibi kötülükleri herkesçe bilinip duran bir kimseye gömleğini niçin verdiği ve cenaze namazını ne diye kıldırdığı sorulduğu zaman, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Benim gömleğim ve üzerine kıldığım namazım onu Allah'tan, Rabbimden gelecek azabdan kurtaracak değildir. Fakat, ben bu sayede onun kavminden hâlâ müşriklikte direnen bin kişinin Müslüman olmasını umuyorum! " buyurup, gayesindeki yüceliği ve siyasetindeki inceliği ortaya koymuş;23 Abdullah b. Übeyy'in böyle Peygamberimiz aleyhisselamın gömleğinden ve üzerine kılacağı namazdan ahirette yararlanmayı umduğunu sanan müşrik Haz recilerden 1000 kişi-tahmin buyurulduğu gibi-Müslüman o İm ustur. 24

Hazret-i Ömer:

" Bundan sonra, 25 Resûlullah aleyhisselama karşı cüretime şaştım! Allah ve Resûlü elbette daha iyi bilir! " demiştir. 26

Hazret-i Ömer, Hudeybiye muahedesi sırasındaki itirazlarını hatırladıkça da korkar ve:

" O zaman söylemiş olduğum sözlerin akıbetinden korkup hayır olmasını umarak nafile sadakalar vermekten, oruçlar tutmaktan, namazlar kılmaktan ve köleler azad etmekten geri durmadım! " derdi. 27

-------------------------------------

17. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, 5. 53-54.

18. Kadı Iyaz, c. 1 , s. 76.

19. Kadı Iyaz, c. 1 , s. 100.

20. İbn İshak İbn Hişam. Sîre, c. 1, s. 209-210, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 145 Ahmed, Müsned. c. 3, s. 425, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 99-100.

21. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 315, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye, c. 4, s. 272.

22. İbn İshak. c. 3, s. 321-337, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 571, 624, İbn Sa'd, c. 2, s. 95-105.

23. Taberî, Tefsîr, c. 10, s. 206, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 8, s. 254, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 140.

24. Bedrüddin Aynî, c. 8, s. 54, Diyarbekrî, c. 2, s. 140-141.

25. Buhârî, Sahih, c. 5, s. 207.

26. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 197, Buhârî, c. 5, s. 207, Tirmizî, c. 5, s. 279.

27. Muhibbul-Taberî, c. 2, s. 58.

Peygamberimiz aleyhisselamın Sıdk Sıfatı

Peygamberimiz aleyhisselam yalnız kendi kavminin değil, Hazret-i Ali'nin dediği gibi, bütün insanların da en doğru sözlüsü ve ahdine en Vefâlısı idi. 28

Peygamberimiz aleyhisselamın ağzından hiçbir zaman hak ve gerçek sözden başkası çıkmazdı.

Abdullah b. Amr b. Âs der ki:

" Ben, Resûlullah aleyhisselam dan duyduğum herşeyi ezberlemek ister ve yazardım.

Kureyşlilerden bazı sahabiler beni ondan nehyettiler ve:

'Sen Resûlullah aleyhisselamdan duyduğun herşeyi yazıp duruyorsun ama, Resûlullah aleyhisselam nihayet beşerdir. Gazap halinde de, rıza halinde de söz söyler! ' dediler.

Bunun üzerine, ben bir müddet yazmaktan vazgeçtim.

Nihayet, durumu Resûlullah aleyhisselama arzettim. 29

Resûlullah aleyhisselam, ağzına parmağıyla işaret ederek: 30

'Yaz! Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, buradan hak sözden başkası çıkmaz! ' buyurdu." 31

Peygamberimiz aleyhisselam, dil şakası yaparken bile, doğruluktan, doğru sözlülükten ayrılmaz:

" Ben şakayapanm, ama gerçekten başkasını söylemem! " buyururdu. 32

Peygamberimiz aleyhisselamın yanına bir adam gelerek kendisini bir hayvana bindirmesini (kendisine binecek bir hayvan verilmesini) isteyince, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ben seni dişi bir devenin dölüne bindireyim! " buyurdu.

Adam:

" Yâ Rasûlalları! Ben dişi devenin dölünü ne yapayım?! " dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Develeri dişi develerden başkası mı doğurur?" buyurdu. 33

-------------------------------------

28. İbn İshak. c. 2, s. 43.

29. Ahmed, Müsned, c. 2, s. 192, Ebu Dâvud, c. 3, s. 318.

30. Ebu Dâvud. c. S, s. 318.

31. Ahmed, c. 2, s. 192, Ebu Dâvud, c. 3, s. 318.

32. Buhârî, s. 77, Tirmizî, c. 4, s. 357, s. 39, Heysemî, c. 9, s. 17.

33. Buhârî, Edeb, s. 77, Ebu Dâvud, c. 4, s. 300, Tirmizî, c. 4, s. 357, Şemâil, s. 39.

Hilm ve Peygamberimiz aleyhisselamın Hilm Sıfatı

Hilm; nefsi öfke heyecanından alıkoyuş, 34 yavaş ve uslu oluş demektir. 35

Hilm ve tahammül, gücü yettiği halde affetmek, hoşlanılmayacak şeylere sabretmektir.

Hilm, tahrik edici sebepler karşısında sebat ve kararlılığın çoğalma halidir.

Tahammül; elem ve ezâ verici davranışlar karşısında kendini tutmak, nefsine hâkim olmaktır.

Sabır da bunun gibidir.

Afv ise, suçluyu muaheze etmeyi bırakmak, azarlama ve cezalandırmadan vazgeçmektir.

Yüce Allah bütün bunlar hakkında Peygamberimiz aleyhisselamı terbiye edip yetiştirmiştir. 36

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Şüphe yok ki Allah ahlâkî faziletleri evliyasına tahsis etmiştir.

Kendinizi yoklayınız; eğer onları kendinizde bulursanız, Allah'a hamd ediniz. Bulamazsanız, talep ediniz! " buyurdu.

" Onlar nelerdir?" diye sorulunca, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Yakîn, kanaat, sabır, şükür, akıl, mürüvvet (insaniyet), hilm, sehâvet, şecaat! " buyurmuştur. 37

Her hilm sahibinden, muhakkak bir zelle (sürçme) sadır olmuştur.

Fakat Peygamberimiz aleyhisselam bundan masun bulunmuş, ezâ ve işkencelerin çoğalması kendisinin ancak sabrını arttırmıştır. 38

Hilm sıfatı, Peygamberimiz aleyhisselamın Tevrafta anılan belirli vasıfları arasında idi.

İmam Zührî'nin bildirdiğine göre; bir Yahudi demiştir ki:

" Resûlullahın Tevratta görülen sıfatlarından başka hiçbir sıfatı kalmamıştı.

Ben kendisini alışveriş neticesinde belli bir vade ile otuz dinar borçlandırmış, vadeye bir gün kala yanına gidip:

'Ya Muhammedi Hakkımı öde! Zaten, siz Abdulmuttalib oğulları cemaatinin âdeti borçlarını uzatıp durmaktır! ' demiştim.

Ömer b. Hattab, bana:

'Ey kötü Yahudi! Vallahi, Resûlullahın evinde olmasaydın, senin gözünü patlatırdım! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselam:

'Ya Ebâ Hafs! Allah seni yarlıgasın!

Biz senden bundan başka türlüsünü görmek ihtiyacında idik.

Sen bana onun üzerimde bulunan hakkını güzellikle ödememi söyleyecek, ona da hakkını tahsilde yardımcı olmakla beraber alacağını isterken daha nazik davranmasını tavsiye edecektin! ' buyurdu.

Benim Resûlullaha karşı cahilce, kaba ve katı hareketim kendisinin hilmini arttırmaktan başka birşey yapmadı.

Bana:

'Ey Yahudi! Senin hakkının ödeme günü ancak yarın sabah girecektir! ' buyurduktan sonra, Ömer'e:

'Ya Ebâ Hafs! Onu yarın günün başlangıcında istediği hurma bahçesine götür!

Eğer beğenirse, kendisine şu kadar sa' hurma verve hakkından biraz da fazla ver! Verirken, 'Sana şu kadar da fazla veriyorum! ' de!

Eğer bu bahçedekine razı olmazsa, kendisine filanca bahçeden şu kadar hurma ver! ' buyurdu.

Ömer, beni hurmasını beğendiğim bahçeye götürdü. Oradan, Resûlullah aleyhisselamın dediği kadar hurma verdi.

Emrettiği fazlayı da verdi."

Deniliyor ki; Yahudi, hurmayı teslim aldığı zaman:

" Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Allah'ın Resûlüdür!

Ey Ömer! Gördüğün şeyi yapmaya beni sevkeden, Resûlullah aleyhisselamın Tevrat'ta yazılı bütün sıfatiarını-hilm sıfatı hariç-kendisinde görmüştüm. Bugün kendisinin hilmini denemiş, onu da Tevrat'ta yazılı olduğu şekilde bulmuşumdur.

Seni şahit tutarım ki; şu hurma ile malımın yansı Müslümanların fakirlerine bağışlanmıştır! " dedi.

Hazret-i Ömer:

" 'Onlardan bazısına' de! " dedi.

Yahudi de:

" Onlardan bazısına! " dedi.

Bu Yahudi, küfür üzerinde yaşayan yüz yaşlarındaki tek ihtiyarlan hariç, bütün ev halkıyla birlikte Müslüman oldu. 39

Allah onlardan razı olsun!

Yahudi bilginlerinden40 ve zenginlerinden41 Zeyd b. Su'ne (Sa'ne) der ki:

" Muhammed aleyhisselamın yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka zuhur etmedik birşey kalmadığını anladım.

Kendisindeki hilm sıfatı, karşılaştığı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu?

Kendisine karşı en ağır, cahilce ve kabaca davranışlar, hilmini arttırıyor mu, arttırmıyor mu?

Bu hususta henüz bir bilgi edinememiş; eğer kendisiyle düşer kalkarsam herhalde bunu da öğrenirim, demiştim.

Resûlullah aleyhisselam, günlerden bir gün, yanında Ali b. Ebu Talib bulunduğu halde, odalardan birinden dışan çıktı.

O sırada, hayvan üzerinde, bedevîye benzeyen bir adam çıkageldi ve:

'Yâ Rasûlallah! Köy halkından filan oğulları Müslüman olup İslâmiyete girdiler.

Onlara, Müslüman olurlarsa geçimlik geleceğini söyler dururdum.

Yağmursuzluk, kuraklık yüzünden son derecede kıtlık sıkıntısına uğradılar.

Yâ Rasûlallah! Ben onların sizlerden birşeyler umarak girdikleri İslâmiyetten çıkmalarından korkuyorum!

Eğer onlara birşeyler gönderip yardım etmeyi uygun görürsen, gönder! ' dedi.

Resûlullah adama baktı, sonra yan tarafına bakınca Ali'yi gördü.

Ali:

'Yâ Rasûlallah! Onlara verilecek hiçbir şey kalmadı! ' dedi.

Bunun üzerine, ben hemen Resûlullahın yanına sokulup:

'Yâ Muhammed! Sana ait filan oğullarının bahçesinden şu kadar zaman sonra vermek üzere bana şu miktarda hurma satsan olmaz mı?' dedim.

Resûlullah:

'Hayır! Olmaz ey Yahudi! Fakat sana şu kadar zaman sonra belli miktarda hurma satabilirim! 'buyurdu.

Filan oğullarının bahçesinden diye isim açıklamadı.

Ben de:

'Olur! ' dedim.

Bana satış yapınca, kasama gidip şu kadar müddet sonra şu kadar hurmaya karşılık kendisine seksen miskal altın verdim.

Onu hemen o adama teslim edip:

'Onlara adalet üzere paylaştır ve kendilerine bununla yardım et! ' buyurdu.

Alacağımınvadesinden iki veya üç gün önce, Resûlullahın yanına vardım. Gömleğinin ve ridasının yakasından tuttum. Asık ve ekşi bir suratla yüzüne dik dik baktım ve:

'Yâ Muhammed! Hakkımı daha ödemeyecek misin?

Vallahi ey Abdulmuttalib oğulları! Sizin borcunuzu ödemede kötü davranıcı olduğunuzu, hep uzatıp durduğunuzu bilmezdim.

Sizinle düşüp kalkmak, öyle olduğunuzu bana öğretti! ' dedim.

Ömer'in yüzüne baktığım zaman, gözleri döner felek gibi dönüyordu!

Sonra, gözlerini bana dikti ve:

'Ey Allah düşmanı! Sen misin Resûlullah aleyhisselama işittiğim sözleri söyleyen, gördüğüm şeyleri yapan?!

O'nu hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, eğer kendisinden çekin-meseydim, muhakkak kılıcımla vurup kelleni uçururdum! ' dedi.

Resûlullah aleyhisselam, sükûnet içinde gülümseyerek Ömer'e baktıktan sonra:

'Ya Ömer! Ben ve o, senden bu türlü davranıştan başkasını görmek ihtiyacında idik!

Sen, borcumu güzellikle ödemeyi bana tavsiye, alacağını güzellikle istemesini de ona tavsiye edecektin!

Ey Ömer! Git! Ona hakkını öde! Yirmi sa' da fazla olarak ver! ' buyurdu.

'Ey Ömer! Bu fazla bana ne için veriliyor?' diye sordum.

Ömer

'Resûlullah aleyhisselam, sana şiddet göstermiş olmamın yerine bu fazlayı vermemi bana emretti! ' dedi.

Ömer'e:

'Ey Ömer! Beni tanıdın mı?' diye sordum.

Ömer

'Hayır, tanımadım! Sen kimsin?' dedi.

'Zeyd b. Sa'neyim! ' dedim.

Ömer

'Yahudilerin bilgini mi?' diye sordu.

'Yahudi bilgini! ' dedim.

Ömer

'Öyleyse, Resûlullah aleyhisselama yaptığın şeyi yapmaya seni sevkeden ne idi?' diye sordu.

Kendisine:

'Ey Ömer! Muhammed aleyhisselamın yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka birşey kalmadığını anladım.

Hilm sıfatı, karşılaşacağı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? En kaba ve cahilce davranışlar kendisinin hilmini arttırıyor mu, arttırmıyor mu?

Bu hususta henüz bir denemede bulunmamıştım.

İşte, ona söylediklerimi ancak bu maksatla söyledim ve kendisinde aradığım bu sıfatların da bulunduğunu gördüm.

Ey Ömer seni şahit tutanm ki; ben Allah'ı Rab, İslâmiyeti din, Muhammed aleyhisselamı da peygamber olarak kabul ettim!

Ve yine seni şahit tutarım ki; malımın yarısı Muhammed aleyhisselamın ümmetine sadakadır. Çünkü, ben servetçe onlardan zengin bulunuyorum! ' dedim.

Ömer

'Onlardan bir kısmına, de! Çünkü sen onların bütününe tasaddukta bulunmaya mal yetiştiremezsin! ' dedi.

Ben de:

'Onlardan bir kısmına! ' dedim."

Zeyd b. Su'ne, Peygamberimiz aleyhisselamın yanına dönünce:

" Şehadet ederim ki; Allahtan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki; Muhammed aleyhisselam Allah'ın kulu ve resûlüdür! " diyerek iman, ikrarve bey'at etti. 42

Enes b. Malik der ki:

" Resûlullah aleyhisselamla birlikte yürüyordum. Resûlullahın üzerinde Necran kumaşından yapılma, kalın yakalı bir cübbe vardı.

Bir bedevî, arkadan yetişip Resûlullahın cübbesinden şiddetle çekti. 43

Kendisine doğru öyle şiddetli bir çekişle çekti ki, Peygamber aleyhisselam bedevinin göğsüne doğru yöneldi.

Cübbe yırtıldı da, cübbenin yakası Resûlullahın boynunda kaldı. 44

Resûlullahın boynuna baktım; bedevinin çekişinin şiddetinden, cübbenin yakası Resûlullahın boynunda iz bırakmıştı!

Bedevî:

'Ya Muhammed! Allah'ın senin yanında bulunan malından45 şu iki devemin üzerine yükle!

Çünkü sen bana ne kendi malından, ne de babanın malından yükleyecek değilsin! ' dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam, biraz sustuktan sonra:

'Mal Allah'ın malıdır! Ben de onun kuluyum!

Ey A'râbî! Sen bana yaptığın şeyden dolayı misliyle mukabele olunacaksın! ' dedi. 46

Peygamberimiz aleyhisselam:

'Hayır! Allahtan mağfiret dilerim!

Hayır! Allah'tan mağfiret dilerim!

Hayır! Allah'tan mağfiret dilerim ki, beni çekiştirdiğinden dolayı ben de seni çekiştirip ödeşmedikçe senin için birşey yüklemeyeceğim! ' buyuruyor, bedevî de her defasında:

'Vallahi ben bundan dolayı misliyle mukabele ettirmem! ' diyordu. 47

Resûlullah aleyhisselam:

'Niçin ettirmiyorsun?! ' diye sordu.

Bedevî:

'Çünkü sen kötülüğü kötülükle karşılamaz, cezalandırmazsın da, onun için ettirmem! ' dedi.

Bunun üzerine, Resûlullah aleyhisselam güldü. 48 Sonra da bir adam çağırdı ve:

'Şu iki deveden birisine arpa, diğerine hurma yükle! ' buyurdu." 49

-------------------------------------

34. Râgıb, Müfredat, s. 129.

35. Firuzâbâdi, Kâmûs, c. 4, s. 100, İbn Esîr, Nihâye, c. 1, s. 434.

36. Taberî, Tefsîr, c. 9, s. 115, Kadı Iyaz, c. 1, s. 77-78.

37. Yâkubî, Târih, c. 2, s. 94-95.

38. Kadı Iyaz, c. 1 , s. 78.

39. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 361, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 427 428.

40. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 553, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 288.

41. İbn Esîr, c. 2, s. 288.

42. Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 64-65, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 425, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 239-249.

43. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 210, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 60, Müslim, c. 2, s. 730-731.

44. Müslim, c. 2, s. 731.

45. Buhârî, c. 4, s. 60, Müslim, c. 2, s. 731.

46. Kadı Iyaz, Şifâ. c. 1, s. 80.

47. Ebu Dâvud, c. 4, s. 247.

48. Buhârî, Sahih, c. 4, s. 60, Müslim, c. 2, s. 731, Kadı Iyaz. c. 1, s. 80.

49. Ebu Dâvud, c. 4, s. 247, Kadı Iyaz, c. 1, s. 80.

Peygamberimiz aleyhisselamın Şefkat ve Merhametinin Cihanşümullüğü

Yüce Allah Kur'ân-ı Kerîm'inde Peygamberimiz aleyhisselam hakkında:

" Biz seni âlemlere ancak rahmet olmak üzere gönderdik! " (Enbiyâ: 107)

" Andolsun, size öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir! O, üstünüze çok düşkündür! Bütün mü'minler için çok şefkatli ve merhametlidir." (Tevbe: 128)

" Onlar mü'min olmayacaklar diye âdeta kendine kıyacaksın! " (Şuarâ: 3) buyurmuş;

Peygamberimiz aleyhisselam da:

" Benimle sizin misaliniz, ateş yakan, ateşine düşmeye başlayan kelebek ve çekirgeleri men etmeye çalışan adama benzer ki; ben sizi ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutuyorum, sizlerse hep elimden kurtulmaya çabalayıp duruyorsunuz! " buyurmuştur. 50

Uhud savaşı günü, Peygamberimiz aleyhisselamın rebâiye dişi kırılmış, yüzü yaralanmıştı.

Bu hal, Ashab-ı Kiramın son derecede ağırına gitmişti.

Peygamberimiz aleyhisselam a:

" Müşriklerin aleyhine dua etsen?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ben lânetleyici olarak gönderilmedim, fakat ben Hakk'a davet edici ve rahmet olarak gönderildim.

Allah'ım! Kavmime hidayet nasip et! Çünkü onlar bilmiyorlar! " diye dua etti.

Hazret-i Ömer:

" Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Nuh aleyhisselam kavmi hakkında 'Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan, gezip tozan hiçbir kimse bırakma! ' [Nuh: 26] diye dua etmiştir.

Sırtın çiğnendiği, yüzün kana boyandığı ve rebâiye dişin kırıldığı zaman, Nuh aleyhisselam gibi aleyhimizde dua etmiş olsaydın, son ferdimize kadar hepimiz muhakkak helak olurduk!

Fakat sen böyle demekten kaçındın da, 'Allah'ım! Kavmimi mağfiret buyur! Çünkü onlar bilmiyorlar! ' diyerek hayır dua ettin! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselamın bu duası; fazileti, ihsanın bütün derecelerini, güzel ahlâkı, keremi, sabır ve hilmin gayelerini biraraya toplamıştır.

Peygamberimiz aleyhisselam, kendisine yapılanlara sükût etmekle kalmamış, hatta onların suçlarını bağışlamış, sonra şefkat ve merhamet etmiş, kendilerinin bağışlanmalar için dua ve şefaatte bulunup 'Onları yarlığa, hidayete erdir! ' demiş, sonra da şefkat ve merhametinin sebebini 'Benim kavmimi' sözüyle açıklamış, 'Onlar bilmiyorlar! ' sözüyle de, bilgisizliklerini kendileri hakkında mazeret olarak göstermiştir. 51

-------------------------------------

50. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 392-393.

51. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 78-79.

Tevazu ve Peygamberimiz aleyhisselamın Üstün Tevazuu

Tevazu; tezellül göstermek, huşûlu, alçakgönüllü olmak, 52 hakka boyun eğmek, 53 hakkı kabul etmek demektir. 54

Sair huylarda olduğu gibi, tevazuun da aşırılık ve kıtlık taraflarıyla itidal derecesi vardır.

Tevazuun kıtlığına tekebbür (büyüklenmek), aşırılığına mezellet (zelillik), itidal derecesine tevazu denilir.

Tevazuun makbul olanı, yaltaklanma ve hisset derecesine düşürülmeyenidir.

Çünkü, herşeyin iki tarafı, aşırılığı ve kıtlığı verilmiştir.

Herşeyin Yüce Allah katında makbul olanı, itidal, orta derecesidir. O da, her hak sahibine hakkını vermektir.

Peygamberimiz aleyhisselam, makam ve mertebesinin yüceliği ile birlikte, insanların en tevazu-Iusu55 ve en kibirsizi idi. 56

Kendisinin kral peygamberlikle kul peygamberlik arasında muhayyer bırakılıp kul peygamber olmayı seçmesi üzerine, İsrafil aleyhisselam:

" Şüphe yok ki, Allah, tevazu gösterdiğin o şeyi de sana vermiş bulunuyor.

Kıyamet günü Âdem oğullarının seyyidi sensin!

Yer kendisi için yarılıp kabrinden ilk çıkacak ve şefaat edecek olan da sensin! " demiştir. 57

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sizden, ameli kendisini kurtarabilecek bir kimse yoktur! " buyurmuştu.

" Yâ Rasûlallah! Senin de mi amelin kurtaramaz?" diye sordukları zaman, geçmişteki ve gelecekteki günahlarının Yüce Allah tarafından bağışlanmış olduğu kendisine müjdelenmiş bulunduğu halde (Feth: 1):

" Evet! Beni de amelim kurtaramaz! Ancak, Rabbim olan Allah beni tarafından bir mağfiret ve rahmetle bürürve korur! " buyurmuştur. 58

Hazret-i Hüseyin der ki:

" Resûlullah aleyhisselam:

'Siz, beni hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz!

Çünkü, Yüce Allah beni resûl edinmeden önce kul edinmiştir! ' buyurdu." 59

Hazret-i Ömer de:

" Resûlullah aleyhisselam:

'Nasrânîlerin İsa b. Meryem aleyhisselamı 'Allah'ın oğlu' diyerek haksız yere övdükleri gibi, siz de beni övmekte aşın gitmeyin iz! 60

Şüphe yok ki, ben ancak bir kulum! 61 Allah'ın kuluyum! 62 Resûlüyüm! 63

O halde, bana 'Allah'ın kulu ve resûlü' deyiniz! ' buyurdu" demiştir. 64

Peygamberimiz aleyhisselam, bir sefer sırasında, bir koyun kesilip pişirilmesini ashabına emretmişti.

Ashabdan birisi:

" Yâ Rasûlallah! Onun boğazlanması benim üzerime olsun! " dedi.

Başka birisi:

" Yâ Rasûlallah! Onun yüzmesi de benim üzerime olsun! " dedi.

Başka birisi de:

" Yâ Rasûlallah! Onun pişirilmesi de benim üzerime olsun! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam da:

" Odun toplamak da benim üzerime olsun! " buyurdu.

Sahabiler

" Yâ Rasûlallah! Biz senin işini de görmeye yeteriz! (Senin odun toplamana gerek yok! )" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sizin benim işimi de görmeye yeteceğinizi biliyorum.

Fakat ben size karşı imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam!

Çünkü Allah kulunu ashabı arasında imtiyazlı durumda görmekten hoşlanmaz! " buyurdu. 65

Bir gün bir adam, Peygamberimiz aleyhisselamın huzuruna gelince, peygamberlik heybetinden, titremeye başlamıştı.

Peygamberimiz aleyhisselam, ona:

" Kendine gel! Ben bir hükümdar değilim! Ben ancak Kureyş kabilesinden, kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum! " buyurmuştur. 66

Peygamberimiz aleyhisselamın Mekke'nin yukarı taraflarında bir yere dayanmış olarak yemek yediği sırada, Cebrail aleyhisselam gelip:

" Yâ Muhammedi Demek sen krallar gibi yiyorsun?! " deyince, hemen yere oturuvermiştir.

Peygamberimiz aleyhisselama bir gün Cebrail aleyhisselamla birlikte bir melek gelmişti ki, daha önce o hiç gelmemişti.

Melek, Peygamberimiz aleyhisselama:

" Rabbin sana selam söylüyor ve seni ya bir peygamber krallık veya bir peygamber kulluk arasında muhayyer kılıyor. Bunlardan birini seçmekte serbest bırakıyor.

'Senin için, istersen peygamber kral, istersen peygamber kul olma var! ' buyuruyor" dedi.

Cebrail aleyhisselam " Tevazu göster! " diye işaret edince, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Peygamber kul olayım! " cevabını vermiştir. 67

Bundan sonra, Peygamberimiz aleyhisselam ne ayak üzerinde, ne de bir yere dayanarak, yaslanarak yemek yememiştir. 68

Peygamberimiz aleyhisselam, Mekke'nin fethinde, amcası Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani'nin evine varmıştı. 69

Ona:

" Yanınızda yiyecek birşey var mı?" diye sormuştu.

Ümmü Hani:

" Hayır! Yalnız kurumuş ekmek kırıntıları ve sirke var! 70

Fakat bunları sana sunmaya haya ederim! " dedi. 71

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Onları getir! Suyun içine ufala! Tuz da getir! " buyurdu.

Sirkeyi onun üzerine döküp yedikten sonra, Yüce Allah'a şükretti.

" Ey Ümmü Hani! 72 Sirke ne güzel katıktır! Sirke bulunan bir ev katıktan mahrum sayılmaz! " buyur-du. 73

Peygamberimiz aleyhisselam hiçbir yemeği hor görmemiş, vermemiştir.

Bir yemeği arzu ederse yer, arzu etmezse bırakır, susardı. 74

En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Hiçbir nimeti ne hoşuna gittiği için över, ne de hoşlanmadığı için yererdi. 75

Abdullah b. Mes'ud der ki:

" Resûlullah aleyhisselam bir hasırın üzerinde yatıp uyumuş ve hasır böğründe iz yapmıştı. 76 Uyanınca, böğrünü oğuşturdum. 77

'Babam, anam sana feda olsun78 yâ Rasûlallah! Keşke bize bildirseydin de, hasırın üzerinde, 79 senin için, tenini ondan koruyacakSO birşey serseydik?! ' dedim. 81

'Sana yumuşak bir döşek edinseydik! ' dedik. 82

Resûlullah aleyhisselam:

'Dünyaya ait şeyler benim neyime gerek! Benim dünya ile olan halim; bir ağacın altında biraz gölgelendikten sonra onu bırakarak yoluna devam eden bir süvarinin misali, hali gibidir' buyurdu." 83

-------------------------------------

52. Firuzâbâdi, Kâmûs, c. 3, s. 98.

53. Kuşeyrî, Risale, c. 1, s. 427.

54. Kuşeyrî, c. 1, s. 434.

55. Gazalî, İhyâu ulûmi'd-dîn, c. 2, s. 483, Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 333.

56. Kadı Iyaz, c. 1 , s. 97.

57. Kadı Iyaz, c. 1 , s. 97, İbn Seyyid, c. 2, s. 333.

58. Ahmed. Müsned, c. 2, s. 235, Müslim, c. 4, s. 2170, İbn Mâce, c. 2, s. 1405.

59. Taberânî’den naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 21.

60. Ahmed, Müsned, c. 1, s. 23, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 142, Tirmizî, Şemail, s. 55.

61. Ahmed, c. 1, s. 22.

62. Ahmed, c. 1, s. 23, Buhârî, c. 4, s. 142, Tirmizî, s. 55.

63. Ahmed. d, s. 23.

64. Ahmed. c. 1, s. 24, Buhârî, c. 4, s. 142, Tirmizî, s. 55.

65. Taberânî’den naklen Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 385.

66. İbn Mâce, c. 2, s. 1100-1101, Taberânî’den naklen Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 20, Gazalî, İhya, c. 2, s. 483 484, Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 99-100, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 437.

67. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 380-381.

68. Ahmed, Müsned, c. 4, s. 308, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 201, Ebu Dâvud, c. 3, s. 348, Tirmizî, Şemail, s. 23.

69. Taberânî, c. 2, s. 67, Heysemî, c. 6, s. 175.

70. Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 278, Şemail, s. 29, Taberânî, c. 2, s. 67, Heysemî, c. 6, s. 176.

71. Taberânî, c. 2, s. 67, Heysemî, c. 6, s. 176.

72. Taberânî, c. 2, s. 67-68, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 176.

73. Tirmizî, c. 4, s. 278-279, Taberânî, c. 2, s. 68, Heysemî, c. 6, s. 176.

74. Ahmed. Müsned, c. 2, s. 427, Buhârî, c. 6, s. 204, Müslim, c. 3, s. 1632, Ebu Dâvud. c. 3, s. 346, Tirmizî, c. 4, s. 377, İbn Mâce, c. 2, s. 108.

75. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 422-423.

76. Ahmed, c. 1, s. 391, Tirmizî, c. 4, s. 588, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

77. Ahmed, c. 1, s. 391.

78. İbn Mâce. c. 2, s. 1376.

79. Ahmed, c. 1, s. 391, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

80. İbn Mâce. c. 2, s. 1376.

81. Ahmed, c. 1, s. 391, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

82. Tirmizî, c. 4, s. 588.

83. Ahmed, c. 1, s. 391, Tirmizî, c. 4, s. 589, İbn Mâce, c. 2, s. 1376.

Hayâ ve Peygamberimiz aleyhisselamın İnsanların En Hayâlısı Oluşu

Haya; genellikle utanmak dem ektir. 34

Haya, isyan ehli için de, itaat ehli için de yararlı olan fıtrî birhaslettir. 85

Kadınlar, aşırı şehvetlerini üstün derecedeki haya ile kınp, bu hususta erkeklere kat kat üstünlük sağlarlar. 86

Haya; hoşa gitmemesi me'mul olan veya geri bırakılması işlenmesinden daha uygun bulunan birşeyin işlenmesi sırasında insanın yüzünde beliren ince kızarma halidir. 87

Haya; nefsin kıskanılacak birşeyden dürülüp tor top olması, sıkılması, ayıplanmak, kınanmak korkusundan onu bırakmasıdır.

Bu da iki kısım olup; birincisi, nefsânî, yani Yüce Allah'ın herkeste yaratmış olduğu fıtrî hayâdır-insanlar arasında edeb ve avret mahallini açmaktan ve cinsel ilişkilerden utanmak, sıkılmak gibi.

Diğeri de imanî hayadır ki, mâsiyetve günah olan kötü işlerden mü'mini alıkoyar. 88

Hayanın, yerine göre, değişik biçimleri vardır. Meselâ, işlenen kabahatten dolayı hayâ-Âdem aleyhisselamınkı gibi.

Yüce Allah ona " Bizden kaçıyor musun?" diye sorduğu zaman, Âdem aleyhisselam " Hayır, kaçmıyorum! Fakat Senden haya ediyorum" demiştir. 89

-------------------------------------

84. Firuzâbâdi, Kâm ûs, c. 4, s. 323.

85. Haris el-Muhâsibf, er-Riâye, s. 324-326.

86. Hakfm-i Tirmizî, Nevâdiru'l-usûl, c. 1, s. 360.

87. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1. S. 87.

88. Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 65.

89. Kuşeyrî, Risale, c. 2, s. 457.

Hayânın Dindeki Yeri ve Değeri

Peygamberimiz aleyhisselam, haya hakkında şöyle buyurmuştur

" Her din için bir ahlâk vardır. İslâm ahlâkı da hayadan ibarettir." 90

" İman, atmış küsur şubedir. Onların en üstünü lâ ilahe illallah'tır. En aşağısı da yoldan, halkı rahatsız eden şeyi gidermektir.

Haya da, imandan bir şubedir." 91

" Haya, ancak hayır getirir." 92

" Haya imandandır, iman ise cennettedir. Yüzsüzlük cefadandır, cefa ise cehennemdedir." 93

" Haya, birşeyde bulunursa, onu ancak süsler. Hayâsızlık da, birşeyde bulunursa, onu ancak lekel-er! " 94

" İlk peygamberlerin sözlerinden insanların idrak ve tevarüs ettiği şey, 'Utanmayınca, istediğini yap! 'sözüdür." 95

" Haya ile iman, daima birarada bulunurlar. Onlardan biri kaldırılınca, diğeri de kalkar! " 96

Abdullah b. Mes'ud der ki:

" Resûlullah aleyhisselam bir gün:

'Yüce Allah'tan hakkıyla haya ediniz! ' buyurdu.

'Yâ Rasûlallah! Allah'a hamd olsun, biz Allah'tan haya ediyoruz! ' dedik.

Resûlullah aleyhisselam:

'Allah'tan haya etmek, böyle değildir.

Fakat, Allah'tan hakkıyla haya etmek; başı ve başın taşıdığı uzuvları, kamı ve kamın içine doldurduğu uzuvları haramdan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi hatırda tutmaktır!

Ahireti dileyen kişi de, dünya hayatının zinetini bırakır.

İşte, kim böyle yaparsa, Yüce Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur! ' buyurdu." 97

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Hiç şüphesiz, Azîz ve Celîl olan Allah, bir kulu helak etmek istediği zaman, ondan hayayı çeker alır!

Hayayı çekip alınca, o kul ancak hayâsız ve menfur olur!

Menfur olduğu zaman, kendisinden emniyet kaldırılır.

Emniyet kaldırılınca, o ancak hain olur!

Hain olduğu zaman, kendisinden rahmet kaldırılır!

Rahmet kaldırılınca, o ancak lanete uğrar, mel'un olur!

Lanete uğradığı ve mel'un olduğu zaman da, kendisinin İslâmiyetle bağlantısı kopanlır! " buyurmuştur. 98

Peygamberimiz aleyhisselam, her iyilikte olduğu gibi, haya hususunda da insanların en hayâlısı, en utangacı idi.

Görülmesinden, açılmasından sakınılan şeylere de; insanların, gözünü en çok yumanı idi. 99

Ebu Saîd el-Hudrî der ki:

" Peygamber aleyhisselam, kendi köşesine çekilmiş bakireden daha hayâlı ve utangaç idi. Birşeyden hoşlanmadı mı, onu yüzünden anlardık." 100

-------------------------------------

90. Mâlik, Muvatta', c. 2, s. 905, İbn Mâce, c. 2, s. 1399, Hakım-i Tirmizî, Nevâdiru'l-usûl, c. 1, s. 360.

91. Ahmed, Müsned. c. 2, s. 414, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 156, Müslim , c. 1, s. 63, Nesâî, c. 8, s. 110, İbn Mâce, c. 1 , s. 22.

92. Ahmed, c. 4, s. 427, Buhârî, c. 7, s. 100, Edebü'l-müfred, s. 335, Müslim, c. 1, s. 64, Ebu Dâvud, c. 4, s. 252.

93. Ahmed, c. 2, s. 501, Buhârî, Edeb, s. 335, Tirmizî, c. 4, s. 365, İbn Mâce, c. 2, s. 1400, Taberânî, c. 2, s. 115.

94. Ahmed. d, s. 165, Buhârî, s. 157, Tirmizî, c. 4, s. 349, İbn Mâce, c. 2, s. 1400.

95. Mâlik, Muvatta', c. 1, s. 158, Ahmed, Müsned, c. 4, s. 121, Buhârî, c. 7, s. 100, Edebü'l-müfred, s. 336, Ebu Dâvud, c. 4, s. 252, İbn Mâce, c. 2, s. 1400.

96. Buhârî, Edeb, s. 335.

97. Ahmed, c. 1, s. 387, Tirmizî, c. 4, s. 637, Kuşeyrf, Taberânî, c. 1 , s. 177.

98. İbn Mâce, c. 2, s. 1347.

99. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 82-83.

100. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 368, Buhârî, Edeb, s. 156, Buhârî, Sahîh, c. 7, s. 96, Müslim, c. 4, s. 1809 -1810, Tirmizî, Şem âil, s. 61, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 9, s. 10.

Cömertlik ve Peygamber aleyhisselam İnsanların En Cömerdi Oluşu

Cûd, kerem, sehâ ve semahat kelimeleri genellikle cömertlik mânâsına gelirlerse de, bazıları bunların arasında mânâ farkı bulmuşlardır.

Üstün değerli, yararlı şeyleri gönülden koparak, hiç çekinmeden harcamaya kerem ismini vermişlerdir. 101

Bazılarına göre de, cömertliğin üç derecesi vardır:

1. Sehâ,

2. Cûd,

3. îsâr.

Malından bir kısmını verip bir kısmını bırakan kişi, sehâvet sahibidir.

Malından çok kısmını dağıtan ve kendisi için birazını bırakan kişi, cûd sahibidir.

Malından geçinecek kadarını alıkoyup üst tarafını dağıtan kişi de, îsâr sahibidir.

Sehâ; fıtrî bir haslettir. Sehânın zıddı şuhh'tur. 102

Şuhh; buhlün (cimriliğin) hırsla birlikte âdet haline gelmiş bulunmasıdır. 103

Buhl de; tutup biriktirmek lâyık olmayan şeyi tutmaktır. 104

Sehâ; cûddan üstündür.

Her sahî cûd sahibidir, fakat her cûd sahibi sahî değildir.

Cûd; lâyık olan şeyi lâyık olana vermektir.

Bunun zıddı olan buhl de, lâyık olan şeyi lâyık olandan esirgemektir. 105

Sehâvet; lâyık ve vacib olan miktarda malı, mahal ve münasip olan yerlere harcamak, ulaştırmak güç gelmeyip kolay gelmektir. 106

Meleke halinde bulunmayan, kolayca yapılamayan harcamaya cömertlik denmez.

Kendisini zorlaya zorlaya cömertliği âdet edinmiş olan kimse, cömert ahlâklı sayılmaz.

Fakat imkân ve fırsat bulamadığı için cömertlik yapamayan ve imkân bulunca yapacak olan kişi ise, ahlâkça cömert sayılır. 107

Cömertlikte sekiz türlü fazilet vardır: kerem, îsâr, afv, mürüvvet, neyi, müvâsât, semahat, müsâmahat.

Kerem; yaran herkese şâmil olan hususlarda gerektiği zaman çok mal harcamak nefse kolay gelmektir.

Îsâr; kendisinin muhtaç bulunduğu bir mal ile başkasının ihtiyacını karşılamaktır.

Afv; öç almaya güç yeterken bundan vazgeçmektir.

Mürüvvet; başkalarına bol bol iyilikte ve insaniyette bulunmayı âdet ve huy edinmektir.

Muvâsât; dost ve arkadaşlara lütufkârlıkta bulunmak, kendilerini hoş tutup idare etmek ve nimetten yararlandırmaktır.

Semahat; vermekle mükellef bulunulmayan şeyleri, başkalarının yararı ve hoşnutluğu için, gönülden koparak ve isteyerek bırakmaktır. 108

Bu üstün ve şerefli ahlâkta da, Peygamberimiz aleyhisselamın dengine erişebilecek yoktu.

Peygamberimiz aleyhisselamı yakından tanıyanlar, kendisini böyle vasıflamışlardır. 109

Hazret-i Ali:

" Resûlullah aleyhisselam, eli açıklıkta, insanların en cömerdi idi." 110

Hazret-i Âişe:

" Resûlullah aleyhisselam, hayırda esen rüzgârdan daha cömertti." 111

Abdullah b. Ömer:

" Resûlullah aleyhisselamdan daha cömert bir kimse görmedim." 112

Abdullah b. Abbas:

" Resûlullah aleyhisselam insanların en cömerdi idi" demiştir. 113

Peygamberimiz aleyhisselamda cömertliğin her türlüsü, Allah yolunda Allah'ın dinini açıklamak, Allah'ın kullarını doğru yola kılavuzlamak, açları doyurmak, cahilleri öğütlemek, haceti görüleceklerin hacetlerini görmek, yararlanacakları her yolla yararlandırmak ve ağırlıklarına tahammül etmek... gibi ilim, mal ve nefis cömertliğinin hepsi mevcuttu. 114

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Ben ancak bölüştürücüyüm! Veren ise Allah'tır! " 115

" Bize mirasçı olunmaz! Bizim bıraktığımız sadakadır! Ancak, Muhammed'in ailesi ondan yer! " buyurmuştur. 116

Ebu Zerri'l-Gıfârî der ki:

" Resûlullah aleyhisselam, bana:

'Ey Ebu Zer! Şu hangi dağdır?' diye sordu.

'Yâ Rasûlallah! Uhud dağıdır! ' dedim.

Resûlullah aleyhisselam:

'Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onun benim için altına çevrilmesi, beni asla sevindirmez!

Onu bir kırat bile bırakmaksızın Allah yolunda harcarım! ' buyurdu.

'Yâ Rasûlallah! Bir kantar da mı bırakmazsın?' diye sordum.

Resûlullah aleyhisselam, üç kere:

'Bir kırat bile bırakmaksızın!

Bir kırat bile bıratmaksızın!

Bir kırat bile bırakmaksızın! ' buyurdu.

Sonra da:

'Ey Ebu Zer! Ben ancak az olana az derim, çok olana çok derim! ' buyurdu. '117

Akşama doğru Medine'nin Harre mevkiinde Peygamber aleyhisselamla birlikte yürüyordum ve Uhud dağına bakıyorduk.

Peygamber aleyhisselam:

'Ey Ebu Zer! ' buyurdu.

'Buyuryâ Rasûlallah! Emrine amadeyim! ' dedim. 118

Resûlullah aleyhisselam, Uhud'a bakarak:

'Şu Uhud'un benim için altına çevrilmesini, 119 ondan bir tek dinarın üç günden fazla yanımda akşamlamasını, beklemesini arzu etmem! O bir tek dinarı da ben sadece borç için yanımda bulun-durur, 120 hepsini Allah'ın kullarına (eliyle sağına, önüne ve soluna işaret ederek) 'Alınız! Alınız! ' derim' buyurdu.

Sonra yürümeye devam ettik.

'Ey Ebu Zer! 121 Çok mal sahipleri vardır ki, 122 Kıyamet gününde123 onlar sevapça pek azdırlar!

Ancak (yine eliyle sağına, önüne ve soluna işaret ederek) mallarını şöyle şöyle harcayanlar müstesnadır! 124

Böyleleri de pek azdır! ' buyurdu." 125

-------------------------------------

101. Kadı Iyaz, Şifâ. c. 1, s. 82-83.

102. Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 397.

103. Râgıb, Müfredat, s. 256.

104. Râgıb, s. 38.

105. Kastalânî, c. 1, s. 397.

106. Alâüddin Ali, Ahlâk-i Alâî. c. 1, s. 60.

107. Aâüddin Ali, c. 1. S. 53.

108. Alâüddin Ali, c. 1, s. 60-61.

109. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 83.

110. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 43.

111. İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 367.

112. İbn Sa'd, c. 1, s. 373.

113. İbn Sa'd, c. 1, s. 368-369, Ahmed. d , s. 288, Buhârî, c. 6, s. 101, Müslim, c. 4, s. 1803, Tirmizî, Şemail, s. 60.

114. Kastalânî, Mevâhib, c. 1 , s. 398.

115. Ahmed, c. 2, s. 234, Buhârî, c. 1 , s. 26, Müslim, c. 2, s. 719.

116. Ahmed, c. 1 , s. 4, Buhârî, c. 4, s. 210, Müslim, c. 3, s. 1380, Ebu Dâvud, c. 3, s. 143.

117. Ahmed, Müsned, c. 5, s. 149.

118. Ahmed, c. 5, s. 152.

119. Buharî, c. 3, s. 82.

120. Ahmed, c. 5, s. 15, Buhârî, c. 3, s. 82.

121. Ahmed, c. 5, s. 152.

122. Ahmed, c. 5, s. 152, Buhârî, c. 3, s. 82.

123. Ahmed, c. 5, s. 152.

124. Ahmed, c. 5, s. 152, Buhârî, c. 3, s. 82.

125. Buhârî. c. 3. s. 82.

Şecaat ve Peygamberimiz aleyhisselamın İnsanların En Şecaatlisi Oluşu

Şecaat; savaş ve şiddet sıralarında cesaret ve yüreklilik göstermek demektir. 126

Başka bir deyişle, gazap enerjisinin itidal üzere bulunuşu, şecaat ahlâkını ve faziletini ifade eder.

Şecaatin aşırı derecesi tehevvür olur ki, insanın birdenbire öfkeye kapılarak kendisini yararsız yere tehlikelere atması, hiçbir suretle güç yetiremeyeceği düşmanla savaşa tutuşup kendisini öldürtmesi demektir.

Şecaatin kıtlığı ise korkaklıktır ki, sabır ve sebat göstermek gereken yerlerde korkuya düşerek bozulmak ve kaçmaktır. 127

Necdet de, korku ve dehşet yerlerinde, olağanüstü durumlar karşısında sabır ve sebat göstermek, korkuya düşüp uygunsuz iş yapmamak demektir. 128

Şecaat ve necdet hasletlerinin her ikisi de, Peygamberimiz aleyhisselamda üstün derecede mev-cuttu. 129

Abdullah b. Ömer:

" Resûlullah aleyhisselamdan daha sehâvetli, daha necdetli, daha şecaatli bir kimse görmedim! " demiştir. 130

Kureyş müşriklerinin delikanlıları Mekke'de Peygamberimiz aleyhisselamın evini kuşatmışlar, içeriden çıkar çıkmaz üzerine atılıp kılıçtan geçirmeye hazırlanmışlar iken, Peygamberimiz aleyhisselam hiç korkmadan evinin kapısını açmış, müşriklerin başlarına toprak saçmış, Yâsîn sûresinin baş tarafından dokuz âyet okuyarak aralarından çıkıp gitmişti. 131

Peygamberimiz aleyhisselam Hazret-i Ebu Bekir'le birlikte Sevr mağarasına girdiği zaman, müşriklerin delikanlıları da kılıçlarını sıyırıp iz süre süre mağaranın önüne kadar gelmiş, dayanmışlardı. 132

Ünlü iz sürücü Kürz b. Alkame, Peygamberimiz aleyhisselamın izini görünce:

" İz burada kesilmiş! Bu ayak izi Makam-ı İbrahim'dekindendir! " demişti. 133

Hazret-i Ebu Bekir:

" Eğer onlardan biri eğilip ayaklarının dibinden içeri bakacak olursa muhakkak bizi görecektir! " 134 diyerek telaşlandığı zaman, Peygamberimiz aleyhisselam:

" Hiç tasalanma! Allah bizimledir! " buyurmuştu. (Tevbe: 40)

Kendilerini tutup müşriklere teslim ederek yüzer deve mükâfat almak sevdasıyla onları izleyip duranl 35 Sürâka b. Cu'şum'u gördüğü zaman, Hazret-i Ebu Bekir yine telaşlanmış ve:

" Yâ Rasûlallah! İşte, atlı gelip bize yetişti! " demişti.

Peygamberimiz aleyhisselam ona yine:

" Hiç tasalanma! Allah bizimledir! " buyurmuştur. 136

Enes b. Malik der ki:

" Resûlullah aleyhisselam insanların en güzeli, en cömerdi ve en şecaatlisi idi. Medine'de bir feryat, korkulu bir hal oldu mu, Peygamber aleyhisselam hemen Ebu Talha'nın Mendub diye anılan atını emaneten alıp üzerine atlar, feryadın geldiği yere yetişirdi.

Hiçbir feryat ve imdat sesi duyulmazdı ki, Mendub'un oraya birdeniz gibi, su gibi revan olduğunu görmeyelim!

Halbuki, o çok yavaş ve ağır yürüyen bir attı; hiç de yürügen değildi.

Bir gece Medineliler bir feryat işitip korkmuşlar, hemen sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi.

Resûlullah aleyhisselam ise, onları geride bırakarak ilerlemiş, sesin geldiği yere yetişmiş, durumu inceleyip dönerken halk ile karşılaşmıştı.

Kendisi Ebu Talha'nın çıplak atının üzerinde kılıcı boynunda asılı bulunuyor ve:

'Hiç korkmayınız! Hiç korkmayınız! ' buyuruyordu." 137

Hazret-i Ali de, Bedir savaşı günü müşriklerin saflarına Peygamberimiz aleyhisselamdan daha yakın bir kimse bulunmadığını bildirmiştir. 138

Mikdad b. Amrda, Peygamberimiz aleyhisselamın Uhud savaşındaki şecaat ve sebatını anlatırken:

" Kendisini hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; düşmanın saldın lan karşısında Resûlullahın bir kanş bile gerilediğini görmedim!

Ashabından bir kısmı bir kere onun yanında toplandılar, bir kere de onun yanından dağıldılar.

Resûlullahın arada sırada ayakta dikilerek düşmanı geriletecek derecede yayıyla ok, ya da taş attığını görmüşümdür!

Resûlullah, tıpkı askerî bir birlik gibi sebat etmekte, yerinden ayrılmamakta idi" demiştir. 139

Uhud savaşında, Kureyş müşriklerinden Übeyy b. Halef:

" Muhammed nerede?! " diyerek soruyor; 140

" Yâ Muhammed! Sen kurtulursan ben kurtulmam! " diyerek gelip Peygamberimiz aleyhisselama yetişmiş bulunuyordu.

Peygamberimiz aleyhisselamın yanındaki sahabileri:

" Yâ Rasûlallah! İçimizden birisi dönüp onu karşılasa olmaz mı?" dediler.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Bırakınız gelsin! " buyurdu.

Übeyy b. Halef, Peygamberimiz aleyhisselamın yanına kadar geldi. 141

Sahabiler dayanamayarak onun önünü kesmek istediler.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Geri durunuz! " buyurdu. 142

Hemen Haris b. Sımme'nin mızrağını eline aldı, sonra sahabilerine puğur devenin silkinmesi gibi silkindi, onları devenin sırtından sineklerin uçup dağılışı gibi başından dağıttı. 143

Peygamberimiz aleyhisselamın o sıradaki celâdeti, hiç kimsede yoktu. 144 Peygamberimiz aleyhisselam davranınca, Übeyy b. Halef dönüp kaçmaya başladı.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" ü^yafaneH Nereye-kaçıyorsun?! diyerek-seslendi! 45- ve- onu- boynunun- rruğferîeTıfıT gömleğinin-yakası arasındaki kısmından vurup yaraladı!

Übeyy b. Halef, sığır böğürür gibi böğünerek atından yere yuvarlandı. 146 Kendisinin kaburga kemiklerinden bazısı da kırıldı. 147

Müşrikler, onu ordugâhlarına götürdüler.

Übeyy b. Halefin yarasının kanı çıkmıyordu, fakat ağrısına dayanılacak gibi değildi.

Bunun için, Übeyy b. Halef:

" Vallahi, Muhammed beni öldürdü! " dedi.

Arkadaşları:

" Andolsun, sen aklını kaybetmişsin! Vallahi, sendeki yaranın hiç önemi yok! " dediler.

Übeyy b. Halef ise:

" O bana Mekke'de 'Seni ben öldüreceğim! ' demişti.

Vallahi o benim üzerime tükürse, yine beni muhakkak öldürür! " dedi. 148

Arkadaşları:

" Ey Ebu Âmir! Vallahi, senin yaran önemli değildir! Eğer bu sendekinin aynı herhangi birimizde olsaydi Bize- -hiç de sıkıntı vermezdi. Biz de ona aldırış bile itmezdik! " diyerek teselli etmeye çalışıyorlardı. 149

Fakat o:

" Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki, eğer bende olan bu yara, Zülmecaz panayırı halkında olsaydı, hepsi de çoktan ölüp giderlerdin. 150

O bana 'Seni ben öldüreceğim! ' dememiş miydi?

Değil ben, bütün Rebia ve Mudarlar halkı da olsa, muhakkak onları da öldürür o! " diyordu.

Übeyy b. Halef, Mekke’ye altı mil uzaklıkta bulunan Şerife gelince öldü. 151

Necd taraflarında 152 Muhârib b. Hasafalarla 153 yapılan Zâtü'r-rika savaşı sırasında, 154 sık, dikenli ve iri ağaçlı bir vadide konaklanmış; İslâm mücahidleri gölgelenmek üzere ağaçların altlarına dağılmışlardı.

Peygamberimiz aleyhisselam da, ağacın gölgesi altında yalnız başına uyuyor, kılıcı da ağacın dalında asılı bulunuyordu. 155

Muhârib b. Hasafalardan Gavres b. Haris adındaki a'râbî (çöl Arabi) gelerek156 Peygamberimiz aleyhisselamın ağaçta asılı kılıcını eline alıp sıyırdı. 157

Başucuna dikilince, Peygamberimiz aleyhisselam uyandı.

Gavres:

" Şimdi seni benden, benim elimden kim kurtarabilir?" dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Allah kurtarır! " deyince, kılıç Gavres'in elinden yere düştü.

Peygamberimiz aleyhisselam hemen kılıcı eline alarak:

" Şimdi benden, benim elimden seni kim kurtarabilir?" diye sordu.

Gavres:

" Sen, kılıç tutanların hayırlısı ol! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, benim de Resûlullah olduğuma şehadet edecek misin?" diye sordu.

Gavres:

" Hayır! Fakat seninle savaşmamak ve sana karşı savaşan kavmin yanında da bulunmamak üzere sana söz veriyorum! " dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam onu serbest bıraktı. 158

Ashabdan Berâ' b. Âzib'e Kays kabilesinden bir adam:

" Huneyn savaşı günü, Resûlullah aleyhisselamın yanından siz de kaçtınız mı?" diye sormuştu.

Berâ' b. Âzib:

" Fakat, Resûlullah aleyhisselam kaçmamıştır! Onu boz katırının üzerinde gördüm ki, Ebu Süfyan b. Haris katırın geminden tutuyordu.

Kendisi:

'Peygamber benim! Yalan yok! Ben Abdulmuttalib'in oğluyum! ' diyerek sesleniyordu. 159

Vallahi, savaş kızıştığı zaman, Resûlullaha sığınır, onunla korunurduk!

İçimizde en yiğit olanımız, Peygamberimiz aleyhisselamın hizasında durabilendi! " dedi. 160

Hazret-i Abbas da:

" Müslümanlarla kâfirler karşılaşınca, Müslümanlar bozulup gerilediler.

Resûlullah aleyhisselam ise katırını kâfirlere doğru mahmuzlamaya başladı.

Ben, koşmasına engel olmak için, katırının geminden tutuyordum. Ebu Süfyân b. Haris de, Resûlullah aleyhisselamın katırının üzengisinden tutuyordu" demiştir. 161

-------------------------------------

126. Firuzâbâdi, Kâmûs, c. 3, s. 44.

127. Alâüddin Ali, Ahlâk-ı Alâî, c. 1, s. 55-56.

128. Alâüddin Ali, c. 1. S. 58.

129. Kadı Iyaz, Şifâ. c. 1, s. 85.

130. İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 373.

131. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre. c. 2, s. 126-127, İbn Sa'd, c. 1, s. 227-228.

132. İbn Sa'd, c. 1, s. 228-229.

133. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 469 470.

134. İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 173-174, Ahmed, Müsned, c. 1, s. 4.

135. Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 263.

136. Buhârî. c. 4, s. 90.

137. İbn Sa'd, c. 1, s. 373, Ahmed, c. 3, s. 185, Buhârî, c. 3, s. 228, Müslim, c. 4, s. 1802-1803.

138. İbn Sa'd, c. 2, s. 23, Ahmed, c. 1, s. 126.

139. Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s. 240.

140. Kadı Iyaz, Şifâ, c. 1, s. 86.

141. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 89.

142. İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 46.

143. İbn İshak, c. 3, s. 89, Vâkıdî, c. 1, s. 251.

144. Vâkıdı, c. 1. S. 251.

145. Taberî, Târih, c. 3, s. 20.

146. Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 251, Hâkim , Müstedrek, c. 2, s. 327.

147. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 46, Hâkim, c. 2, s. 327.

148. İbn İshak. İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 89.

149. Vâkıdı, c. 1. S. 251.

150. Vâkıdî, c 1, s. 252, Hâkim, c. 2, s. 327.

151. İbn İshak, c. 3, s. 89.

152. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 311.

153. Ahmed, c. 3, s. 390.

154. Ahmed, c. 3, s. 364.

155. Ahmed, Müsned, c. 3, s. 361.

156. Ahmed, c. 3, s. 390.

157. Ahmed, c. 3, s. 311.

158. Ahmed, c. 3, s. 390.

159. Müslim, c. 3, s. 1401.

160. Müslim, c. 3, s. 1400-1401.

161. Ahmed, c. 1, s. 207, Müslim, c. 3, s. 1398.

Peygamberimiz aleyhisselamın Zevâid (Âdet Niteliğindeki) Sünnetlerinden Bazıları ve Bunlar Hakkındaki Tavsiyeleri

Peygamberimiz aleyhisselam, döşeğinde uyumak istediği zaman, sağ yanının üzerine yatar, sağ elini sağ yanağının altına koyar, 162 sonra da:

" Allah'ım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Sırtımı Sana dayadım.

Ben Senin azabından korkar, rahmetini umanm. Senin rahmetinden başka sığınılacak yoktur. Senin azabından başka korunulacakyoktur!

Ancak Senin rahmetine sığınılır ve ancak Senin rahmetinle korunulur!

Ben Senin indirmiş olduğun Kitabına ve göndermiş olduğun Peygamberine (herkesten önce) inanmışım dır! 163

Ey Rabbim! Yanımı Senin isminle yere koydum!

Eğer ruhumu tutar, alıkoyarsan, ona rahmetinle muamele et!

Eğer onu salarsan, salih kullarını koruduğun gibi, onu da koru! 164

Allah'ım! Ben Senin isminle ölür, Senin isminle dirilirim! 165

Bize yediren, içiren, her ihtiyacımızı karşılayıp gideren, bizi barındıran, sığındıran Allah'a hamd olsun!

Nice kişiler var ki, kendilerinin ne ihtiyaçlarını karşılayanları var, ne de barındıranların 66

Allah'ım! Kullarını huzurunda topladığın günde azabından Beni koru! " diyerek dua ederdi. 167

Yatağa girdiği zaman:

" Göklerin ve yerin Rabbi, herşeyin Rabbi olan, tohumu ve çekirdeği çatlatıp çimlendiren, Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'ân'ı indiren Allah'ım!

Ben her kötülük sahibinin kötülüğünden Sana sığınırım! Çünkü onu perçeminden tutan Sensin!

Allah'ım! Evvel Sensin! Senden önce olan hiçbir şey yoktur!

Âhir Sensin! Senden sonra olan hiçbir şey yoktur! " buyurur; 168

Uykudan uyanıp kalkarken de:

" Hamd olsun O Allah'a ki, bizi öldükten sonra diriltti!

Kıyamet günü dönüşümüz de, O'na olacaktır! " derdi. 169

" Başka hiçbir ilah yok, ancak Sen varsın! Seni teşbih ve tenzih ederim! Allah'ım! Günahlarımı yariıgamanı ve rahmetini dilerim! Allah'ım! İlmimi arttır! Bana doğru yolu gösterdikten sonra kalbimi kaydırma! Yüce katından bana bir rahmet de ihsan buyur! Çünkü, bağışı en çok olan Sensin Sen! " diyerek dua ettiği de olurdu. 170

Peygamberimiz aleyhisselam, kamının üzerine (yüzükoyun) yatan bir adama rastlayınca:

" İşte bu, Allah'ın hiç sevmediği bir yatıştır! " buyurdu. 171

Peygamberimiz aleyhisselam in hiçbir zaman ayaklarını meclisinde bulunanların önüne doğru uzattığı görülmem iştir. 172

Peygamberimiz aleyhisselam ne kapalı kapılar arkasına çekilir, ne perdeler arkasında dikilir, ne de kendisinin önüne tabaklarla yemekler taşınırdı.

Peygamberimiz aleyhisselam toprak üzerinde oturur, yemeğini de yerde yerdi.

" Ben kulun oturduğu gibi oturur, kulun yediği gibi yerim! Ben ancak bir kulum! " 173 buyururdu.

Peygamberimiz aleyhisselam yemeği üç parmakla, 174 şehadet parmağı ile onun iki yanındaki parmaklarıyla yerdi. 175

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Sizden biriniz birşey içerken kabın içine solumasın! " buyurur; 176 yenilecek, içileceklerin içine solunmasını yasaklar, 177 su içerken iki-üç kere nefes alır 178 " Bu, daha yararlı ve daha kandırıcıdır! " buyururdu. 179

Peygamberimiz aleyhisselam:

" Kim elindeki et-yağ kokusunu, bulaşığını yıkamadan uyurda kendisinin başına birşey gelecek olursa, kendisinden başkasını suçlamasın! " 180

" Yemeğin bereketi tepesinde (ortasında)dır.

Sizden biriniz yemek yiyeceği zaman, çanağın üst (orta) tarafından yemesin, alt tarafından yesin!

Çünkü bereket onun üst (orta) tarafından iner! " buyurmuştur. 181

Ömer b. Ebu Seleme der ki:

" Ben Resûlullah aleyhisselamın terbiyesi altında bir çocuktum.

Yemek yerken elim yemek kabının içinde dolaşırdı!

Resûlullah aleyhisselam, bana:

'Ey oğul! Besmele çek, sağ elinle ye ve de önünden ye! ' buyurdu. 182

Bundan sonra hep böyle yemeye devam ettim." 183

Peygamberimiz aleyhisselam, yemek ortaya konulduğu zaman:

" Allahümme bârik lenâ fîmâ razaknâ ve kına azâbennar! Bismillah! " diyerek dua ettikten sonra yemeye başlardı. 184

Yemeğin başında Besmele çekilmesi unutulur da yemeğin sonuna doğru hatırlanırsa, " Yemeğin evveli ve ahiri için Bismillah" denilir. 185

Peygamberimiz aleyhisselam, abdest ve gusülde, ayakkabısını giymekte-mümkün oldukça-hep sağdan başlamayı sever, 186 birşey alacağı zaman sağ eliyle alır, birşey vereceği zaman sağ eliyle verir ve başlayacağı herşeye sağdan başlardı. 187

" Sizden biriniz, ayakkabısını giyeceği zaman, giymeye sağdan başlasın! Ayakkabısını çıkaracağı zaman da, çıkarmaya soldan başlasın! Ayakkabı giyilirken sağ ayak ayakların evveli; ayakkabı çıkarılırken de, sağ, ayakların ahiri olsun! " buyururdu. 188

Rivayete göre, Enes b. Malik der ki:

" Ben bir kere Resûlullah aleyhisselam içsin diye evimdeki besi koyunumu sağmıştım.

Bu koyunumun sütü evimdeki kuyunun suyu ile karıştırılıp Resûlullah aleyhisselama bir bardakla sunuldu.

Resûlullah aleyhisselam ondan içti.

Kendisinin solunda Ebu Bekir, sağında bir çöl Arabi otur uy ordu. 189 Ömer b. Hattab da bir köşede bulunuyordu. 190

Ömer b. Hattab, Resûlullah aleyhisselamın artan sütü çöl Arabına vermesinden korkarak: 191

'Yâ Rasûlallah! 192 Artan sütü sol yanındaki193 Ebu Bekir'e ver! ' dedi. 194

Resûlullah aleyhisselam ise, artan sütü bedeviye verdikten sonra:

" Sağa (sağdakine! ) verilecek! Sıra ile sağa (sağdakine) verilecek! " buyurdu. 195

Prensibini bozmadı, bozdurmadı!

-------------------------------------

162. Ahmed, Müsned, c. 5, s. 387, Buhârî, c. 7, s. 147, 150, Edebü'l-müfred, s. 313, Ebu Dâvud, c. 4, s. 311, Ibn Mâce, c. 2, s. 1276.

163. Buhârî. c. 7, s. 147-148, Edebü'l-müfred, s. 312, Tirmizî, c. 5, s. 469.

164. Ahmed, c. 2, s. 246.

165. Ahmed, c. 4, s. 302, c. 5, s. 397, Buhârî, c. 7, s. 147, Müslim, c. 4, s. 2083, Ebu Dâvud, c. 4, s. 311.

166. Buhârî, Edeb, s. 311 , Müslim, c. 4, s. 2085, Ebu Dâvud, c. 4, s. 312, Tirmizî, c. 5, s. 470.

167. Ahmed, c. 4, s. 300, Buhârî, Edeb, s. 313, Tirmizî, c. 5, s. 471, İbn Mâce, c. 2, s. 1276.

168. Ahmed, c. 4, s. 302, Buhârî, c. 7, s. 150, s. 311. Müslim, c. 4, s. 2083.

169. Ebu Dâvud, c. 4, s. 311, Tirmizî, c. 5, s. 481, İbn Mâce, c. 2, s. 1277.

170. Ebu Dâvud, c. 4, s. 314.

171. Ahmed, c. 2, s. 287, Tirmizî, c. 5, s. 97.

172. Ebu Hanîfe, Müsned, s. 36, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 378.

173. Ahdurrezzak, Musannef, c. 10, s. 415, İbn Sa'd, c. 1, s. 371 -372.

174. İbn Sa'd, c. 1, s. 381 , Müslim, c. 3, s. 1605, Ebu Dâvud, c. 3, s. 366.

175. Abdurrezzak, c. 10, s. 418, İbn Sa'd, c. 1, s. 381.

176. Tirmizî, c. 4, s. 301, İbn Mâce, c. 2, s. 1173, Dârimî, c. 2, s. 44.

177. Ahmed, c. 1, s. 309, Ebu Dâvud, c. 3, s. 338, İbn Mâce, c. 2, s. 1094.

178. Ahmed, c. 3, s. 114, Buhârî, c. 6, s. 351, Tirmizî, c. 4, s. 302, İbn Mâce, c. 2, s. 1132, Dârimî, c. 2, s. 44.

179. Ebu Dâvud, c. 3, s. 338, Tirmizî, c. 4, s. 302, Şemail, s. 34.

180. Abdurrezzak, Musannef, c. 11, s. 437, Ahmed, c. 2, s. 263, Ebu Dâvud, c, s. 366, Tirmizî, c. 4, s. 289, İbn Mâce, c. 2, s. 1096.

181. Ebu Dâvud, c. 3, s. 348-349.

182. Ahmed, c. 4, s. 26-27, Buhârî, c. 6, s. 196, Müslim, c. 3, s. 1599, İbn Mâce, c. 2, s. 1087, Begavî, Mesâbih, c. 2, s. 78.

183. Ahmed, c. 4, s. 26-27, Buhârî, c. 6, s. 196, Müslim, c. 3, s. 1599.

184. Ebu Bekir Ahmed b. Muhammed, Amelü'l-yevm ve'l-leyle, s. 172.

185. Ahmed, c. 4, s. 336, Ebu Dâvud, c. 3, s. 347-348.

186. Ahmed, c. 6, s. 187-188, Buhârî, c. 6, s. 197.

187. Ebu'l-Ferec, Vefâ, s. 2, s. 452.

188. Tirmizî, Şemail, s. 16.

189. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 8, s. 35, Ahmed, c. 3, s. 110, 197, Buhârî, c. 6, s. 247, Tirmizî, c. 4, s. 306, İbn Mâce, c. 2, s. 1133, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 7, s. 289.

190. İbn Ebi Şeybe, c. 8, s. 35, Ahmed, c. 3, s. 110, Beyhakî, c. 7, s. 285.

191. Ahmed, c. 3, s. 197.

192. İbn Ebi Şeybe, c. 8, s. 36, Ahmed, c. 3, s. 197.

193. Ahmed, c. 3, s. 197.

194. İbn Ebi Şeybe, c. 8, s. 36, Ahmed, c. 3, s. 197.

195. İbn Ebi Şeybe, c. 8, s. 36, Ahmed, c. 3, s. 197, Buhârî, c. 6, s. 247, Tirmizî, c. 4, s. 306, İbn Mâce, c. 2, s. 1173, Beyhakî, c. 7, s. 285.