Kıyamet Alâmetleri | 10- Türklerle Savaş


(1) Türk: Türklerin soyu konusunda alimlerin çok çeşitli sözleri vardır:

a) Nuh’un oğlu Yafes’in soyundandırlar. Aynı soydan gelen Yecüc ve Me’cüc’ün amca oğullarıdır.
b) İbrahim (as.)’in, cariyesi olan Kantura’dan çocukları olmuş onların soyundan Türkler ve

Çinliler türemiştir.

c) Türkler, Tubba’ın soyundandır.
d) Türkler, Efridon b. Sâm b. Nuh’un soyundandır.

Türklerin ülkesi Türkistan’dır. Sınırları Horasan’ın doğusu ile Çin’in batısı ve Hindistan’ın kuzeyidir. Bak: “Nihaye fî Garibi’l-Hadis” (4/113), “Konusu’l-Muhit” (3/700), “Mealimü’s- Sünen” (6/68), “Mu’cemu’l-Buldan” (2/23), “Nihâye” (1/153), “Fethu’l-Bârî” (6/104,608), “el- İşâat” (s.35), “el-İzâat” (s.82)

Müslim Ebu Hureyre (ra)’dan Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Müslümanlar Tüklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Onlar, yüzleri deri üstüne deri kaplanmış kalkan gibi olan bir kavimdir. Kıl elbise giyerler ve kıl ayakkabılar içinde yürürler.” (Müslim, Fiten (18/37-Nevevi Şerhi))

Buhari ise Ebu Hureyre (ra)’den Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Sizler ayakkabıları tüyden olan gözleri küçük, burunları basık ve yüzleri kırmızı sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi kalın etli olan Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz.”(Buhari, Menakıb (6/604-Fethu’l Bârî))

Amr b. Sa’lebe ise şöyle diyor: Rasulullah (sav)’i işittim şöyle diyordu: “Geniş yüzlü sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi kalın etli olan bir kavimle sizin savaşmanız kıyamet alametlerindendir.”(Müsned (5/70. Kenzu’l-Ummal dipnotlu))

Müslümanlar daha Sa’lebe hayatta iken Emevi halifesi olan Muaviye (ra) zamanında Türklerle savaşmışlardır.

Ebu Ya’lâ, Muaviye b. Hudeyc’in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Ben Muaviye b. Ebî Süfyan’ın yanında bulunuyordum kendisine komutanlarından bir yazı geldi. O yazıda Türklerle karşılaştıkları, onların çoğunu öldürdükleri ve çok ganimet aldıkları yazıyordu. Muaviye buna çok kızdı ve şöyle yazılmasını emretti: “Bana yazdığın yazıda kimleri öldürdüğünü ve ne kadar çok ganimet aldığını okudum bundan ne çıkar sağladığını bilmiyorum. Bir daha benim emrim gelmeden onları öldürme!” Ben: “Ey mü’minlerin emiri neden?” dedim Muaviye: “Ben Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini duydum: “Arapların karşısına Türkler çıkacak. Şiyh (“Şiyh”: Güzel kokulu pelin cinsi bir bitki. Yemame ve Irak tarafında bir yer. Bak: “Mu’cemu’l- Buldan” (3/379)) otlağı ve Kaysum’a (“Kaysum”: Çölde yetişen güzel kokulu bir bitki. Şiyh’in karşı tarafındaki su. Aralarında, Mekke ve Küfe arasında bulunan ve hacıların geçtiği dağyolu olan Fayd vardır. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (4/282,422)) kadar onları takip edecekler. Bu yüzden onlarla karşılaşmak hoşuma gitmiyor.” (“Fethu’l-Bârî” (6/609). Heysemi “Mecmau’z-Zevaid’te (7/312) şöyle diyor: “Bu hadisi Ebu Ya’lâ rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler vardır.”)

Abdullah b. Bureyde (ra) babasının şöyle dediğini rivayet ediyor: “Rasulullah (sav)’in yanında oturmuş O’nu dinliyorduk. Şöyle diyordu: “Geniş yüzlü, küçük gözlü, kalkan gibi suratları olan bir kavim ümmetimi önüne katıp tâ arap yarımadasına kadar sürer. Birincisinde kim onlardan kaçarsa kurtulur. İkincisinde bazıları ölür, bazıları kurtulur. Üçüncüsünde ise geriye kalanların kökünü keserler.” “Yâ Rasulullah, Onlar kimdir?” dedik. Rasulullah (sav): “Onlar Türklerdir” dedikten sonra şöyle devam etti: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki, onlar atlarını Müslümanların camilerine bağlarlar.”

Babam Bureyde Rasulullah (sav)’den Türkler hakkında duyduğu bu bela ve musibetten sonra, onlar çıkarsa çabuk kaçarım diye develerini, su mataralarını ve yolculuk eşyalarını birbirine bağlamazdı.” (Müsned (5/348,349 -Kenzu’l-Ummal dipnotlu) Ebu’l Hattab Ömer b. Dihye şöyle demiştir: “Senedi Sahihtir”. “Tezkire” (s:593). Heysemi “Mecmau’z –Zevâid”te (7/311) şöyle diyor: “Ebu Davud ve Bezzar kısaltarak, Ahmed ise tam olarak rivayet etmiştir. Ravileri, sahih hadis ravileridir.” Fakat Ebu Davud’un rivayeti, Ahmed’in rivayetinden farklıdır. Şöyle ki, o rivayetten anlaşılan Müslümanların Türkleri önlerine katıp üç kere Arap yarımadasına kadar sürecekleri vardır. Hadisteki: “Gözleri küçük bir kavim sizinle savaşacak” Yani Türklerdir. “…Siz onları önlerinize katıp üç kere Arap Yarımadası’na kadar süreceksiniz”. Bak: “Sunen-i Ebi Davud, Melâhim-Türklerle savaş babı. (II/412,413- Avnu’l-Ma’bud)
Avnu’l Ma’bud yazarı şöyle diyor: “Bana göre Ahmed’in rivayeti daha doğrudur. Anlaşılan Ebu Davud’un rivayetinde bazı raviler yanılmıştır. Nitekim Bureyde’nin Rasulullah (sav)’den Türkler hakkında duyduğu bela ve musibetlerden sonra develerini, su mataralarını ve yolculuk malzemelerini birbirine bağlamaması, Ahmed’in rivayetini doğrular. Yine Ebu Davud’un rivayetinde bazı ravilerin hadisin sonunda: “…Veya buna yakın dedi” sözleri bunu doğrulamaktadır. Bak: (4/414) Sonra Kurtubî’den, Arapların Türklerle üç kere karşılaştıklarını son karşılaşmada Bağdat’ı yerle bir ettiklerini, Halifeyi, vezirleri ve alimleri öldürdüklerini nakletmekte, ülkenin iç kısımlarına kadar girdiklerini, tâ Şam’a kadar ilerlediklerini, Mısır’a kadar korku saldıklarını, en sonunda Ayn Calut savaşında Katz adlı sultanın onları bozguna uğrattığını ve böylelikle Allah’ın Müslümanları onların şerrinden koruduğunu nakletmektedir. Bak: “Tezkire” (s:592-595), “Avnu’l-Ma’bud” (II/415-416))

Yine sahabe zamanında Türkler hakkında meşhur olan bir hadis de şudur: “Türkler size karışmayıp terk ettiği sürece siz de onları terk edin”. ( Ebu Davud, Melâhim (11/409-Avnu’l-Ma’bud). İbn Hacer şöyle diyor: “”Bu hadisi Taberâni, Muaviye hadisinden rivayet etmiştir”. Bak: “Fethu’l-Bârî” (6/609). Aclûnî şöyle diyor: “Zurkâni bu hadis için: “hasen” demiştir. Asl’da şöyle diyor: “Bu hadisi Ebu Davud sahabeden, onlar da Rasulullah (sav)’den rivayet etmiştir… ve Nesâi rivayet etmiştir… Ayrıca Taberani “Kebir” de ve “Evsat” da İbn Mesud’tan merfu olarak: “Türkler sizi terk ettiği sürece siz de onları terk edin” dediğini rivayet etmiştir. Taberanî Muaviye b. Ebi Süfyan’dan birbirini destekleyen yollarla merfu olarak şöyle rivayet etmiştir: “Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim ve onları köle edinecek olanlar Beni Kantura’dır” Bak: “Keşfu’l-Hafa” (1/38). Albani)

İbn Hacer şöyle diyor: “Önceleri Türkler ile Müslümanların arası uzak idi. Daha sonra yavaş yavaş birbirlerine yaklaştılar. Türklerden alınan esirler çoğalmaya başladı. Onların kuvvetli ve çetin birileri oldukları görülünce, sultanlar onlara önem verdiler. Öyle ki Abbasi halifesi Mu’tasım’ın ordusunun çoğu Türklerden oluşmakta idi. Sonra Türkler idareyi ele geçirmeye başladılar. Önce Mutevekkil’den başlayarak tek tek Mu’tasım’ın çocuklarını öldürdüler. Sonra Deylem diyarına karıştılar. Samanoğulları da Türklerdendir. İran’ı ele geçirdiler. Daha sonra bu yerlere önce Sebt Tekin oğulları sonra Selçuklular hakim oldu. Sınırlarını Irak, Suriye ve Anadolu’ya kadar genişlettiler. Selçuklulardan sonra Suriye’de Zengiler ve onlara uyan Eyyubiler hakim oldu ve buralarda Türkler çoğaldı. Oradan sonra Mısır ve Hicaz’a hakim oldular.

Selçuklulara karşı 150 savaş yapıldı. Birçok ülke harap oldu, çok kan döküldü.

Sonra Tatarların gelmesiyle sanki kıyamet koptu. Hükümdarları Cengiz Han’ın çıkışı m. 600’lü yıllardan sonraydı. Çocukları doğuda, kendisi batıda dünyayı ateşe verdiler. Onların zarar vermediği tek ülke kalmadı. Bağdat’ı harap ettiler ve son halife Musta’sım’ı 656’da öldürdüler. Son hükümdarları Aksak Timur’a kadar her yeri yakıp yıkmaya devam ettiler. Timur Suriye tarafına yöneldi. Orada yaşadı. Şam’ı taş üstüne taş kalmayacak şekilde yaktı. Sonra Anadolu ve Hindistan arasında dolaştı. Allah onu öldürene kadar burada yaşadı. Çocukları bu ülkelere yerleşti bu hadis hakkında “uydurma” demektedir. Bak: “Camiu’s-Sağir’in Zayıfları” (1/81. Hadis no:105)

Sahâvi bu hadisi rivayet edenleri saydıktan sonra şöyle diyor: “Bu hadise uydurma hükmünü vermek kolay kabul edilecek bir şey değildir. Biz, Hafız Ziyaeddin el-Makdisî’nin Türklerin çıkışıyla ilgili hadisleri topladığı bir kitabı olduğunu duyduk”. Bak: “Makasidu’l-Hasene” (s: 16-17)

Heysemi “Mecmau’z-Zevaid’de (7/312) şöyle diyor: “Hadisi Teberânî “Kebir” ve “Evset” ta rivayet etmiştir. Senedinde kim kim olduğunu bilmediğim Osman b. Yahya el-Karkasânî vardır. Diğer ravileri sahih hadis ravileridir”.

Bütün bunlardan sonra hadis dereceleri için en azından “hasen” dir denilir. Özellikle İbn Hacer bu hadisin sahabe zamanında meşhur olduğunu söylemekte ve hadisin herhangi bir eksik tarafını belirtmemektedir. Bu da hadisin onun katında geçerli olduğunu gösterir.

Albâni bu hadisi destekleyen. “Habeşliler sizi bıraktığı gibi siz de onları bırakın. Türkler sizi terk ettiği sürece siz de onları terk edin” hadisini alarak senedi hakkında şöyle diyor: “Diğer hadisi destekleme yönünden bu hadisin senedinde bir sakınca yoktur. Ebu Sekine dışında ravilerin hepsi sikadır. İbn Hacer Takrib’de şöyle diyor: “Ebu Sekine’nin adı Mahlem’dir. Sahabe olduğu konusunda farklı görüşler vardır”. Ben (Albanî) derim ki: Eğer o sahabeden değilse, o zaman tabiinden olur. Ondan üç kişi rivayet etmiştir. Öyleyse bu hadis hasendir”. Bak: “Sahih hadisler” (2/416 Hadis no: 772)

Belki de Şeyh Albâni “uydurma” sözüyle hadisin sonunda bulunan: “Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim ve onları köle edinecek olanlar Beni Kantura’dır” lafzını kastediyor olabilir. Fakat ileride geleceği gibi İbn Hacer’e göre bu lafzı destekleyen başka bir rivayet vardır. En doğrusunu Allah bilir.

Rasulullah (sav)’in şu hadisi buraya kadar anlattıklarımızın hepsini doğrulamaktadır: “Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim Beni Kantura’dır”… Sanki O, “ümmetim” sözüyle İslam’ı sonradan kabul edenleri değilde, kendi soyundan olanları yani: Arapları kastetmektedir. Doğrusunu Allah bilir.” (“Fethu’l-Bârî” (6/609-610))

Anlaşıldığına göre hicri yedinci asırda görülen Tatarlar,Türklerin ta kendileridir. Çünkü hadislerde geçen Türklerin özellikleri Tatarlarda (Moğol) görülmektedir. “Onların ortaya çıktıkları dönem İmam Nevevî’nin zamanında olmuştu. Nevevi onlar hakkında şöyle diyor: “Türklerle yapılan savaşlarda onların hadislerde geçen küçün gözlü, kırmızı suratlı, basık burunlu, geniş yüzlü sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkanlar gibi kalın etli, tüyden ayakkabı giyme özelliklerini taşıyanlar oldukları görülmüştür. Müslümanlar onlarla defalarca savaştılar ve hâlen de savaşmaktadırlar.” (“Müslim Nevevî Şerhi” (18/37-38))

Türkler daha sonra Müslüman olmuş İslam’a ve müslümanlara faydaları dokunmuştur. Osmanlı Devleti gibi büyük bir devlet kurmuşlar, bir çok yerleri fethetmişlerdir. Bu fetihlerden en önemlisi Bizans’ın başkenti olan İstanbul’un fethidir. Bu fetih kıyamete yakın Deccal çıkmadan önce olacak olan İstanbul’un ikinci fethine hazırlıktır. Bunun açıklaması ileri sayfalarda geçecek. İstanbul’un fethi ile İslamiyet Avrupa ve daha sonra doğuda ve batıda dünyanın birçok yerinde yayılmıştır.

Türklerle savaştan bahseden Rasulullah (sav)’in o hadisinden sonra, Ebu Hureyre’den gelen şu hadis onların İslam’a girip hizmet etmelerini çok iyi açıklamaktadır:

“Hoşunuza gitmeyen bu durumdan sonra onları insanların en hayırlıları olarak bulacaksınız. İnsanlar madenler gibi farklı farklıdır. Cahiliyede en azılıları, İslam’da en hayırlıları olur.”(Buhari, Menakıb. (6/604-Fethu’l-Bârî))