FIKIH | HUKUK FAKÜLTESİNDE TAHSİL YAPIP AVUKAT VEYA HAKİMLİK YAPMAK CAİZ MİDİR? BU DÜZENE GÖRE KARARLAR VERMEK İNSANI KÜFRE DÜŞÜRÜR MÜ?

Aradığınız konunun baş harfini aşağıdan seçiniz:

A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z

Kaynak: https://sorularlaislamiyet.com

HUKUK FAKÜLTESİNDE TAHSİL YAPIP AVUKAT VEYA HAKİMLİK YAPMAK CAİZ MİDİR? BU DÜZENE GÖRE KARARLAR VERMEK İNSANI KÜFRE DÜŞÜRÜR MÜ? 

Öncelikle Allah'a ve O'nun indirdiklerine icmalen de olsa, inanan, bunu kalbi ile tasdik dili ile iksar eden mü'mindir. Bu hal üzere devam ettikçe mümin olmaya da devam eder ve Ehli sünnet inancına göre gûnahlar insanı kâfir yapmazlar. Her günahta küfre açılan bir kapının olması ise ayrı bir konudur. Birinci olarak bu meselenin iyi kavranılması gerekir.

Ikinci olarak herhangi bir ilmin mücelled öğrenilmesi de insanı kâfir yapmaz. Bu konuda herhalde en tehlikeli ilim sihirdir, onunda insanı küfre götürmesi, sırf öğrenilmesi sebebiyle değildir. Bunu da böyle belirledikten sonra :

Ileriye dönük, fayda ve zararlarını bir tarafa bırakarak günümüzde Hukuk Fakülteleri gibi okullarda okumak, fıkhın yorumsuz hükmüyle caizdir. Ondan sonrası gayeye göre değişir. Mutlak adaleti tamamen ya da kısmen uygulamak, zulmü alabildiğince azaltmak, haksızlığa ugrayanları savunmak, korumak, kollamak... gayesiyle okunması bir görev ve bir ibadet olur. Aksi olan iki ihtimale göre fisk da olabilir, küfür de olabilir.

Bu okullarda okununca mezun olunacak ve bu istikamette görev alınacaktır. Hakim olunması halinde durum yine aynıdır. Binaenalyh "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirdir" (K. Mâide 5, 44) mealindeki ayetin hükmü bunlar için kayıtsız şartsız geçerli değildir. Yani bir takım kayıtlar ve itibarlar söz konusudur

1.Önce bu insanlara "hakim" denmesi mecazendir. Bunlar gerçek anlamda hâkim değillerdir. Gerçek anlamdaki hakîmler tarafından belirlenmiş bir hükmü uygulama durumundadırlar. Söz konusu hüküm eğer "mutlak adalet"e aykırı ise ve hakimin takdir hakkıda yoksa onu kerhen uygulayacak ve gerçek adaleti uygulama fırsatı bulduğu yerlerde de zûlmü, yani gerçek adaletin hilafina verilmiş hükümleri olabildiğince azaltmış olacaktır. Bu ise küfür değil, zulmü hafifletme ve hüküm ifadesiyle "ehven-i şerreyni ihtiyar etme"dir. Ancak mutlak haysi uygulamaya imkânı olduğu hengamda şerri ihtiyar eder ve onun güzelliğine inanırsa kâfir olmuş olur.

2.Yukarıda belirttiğimiz şekilde iman eden ve bu imanında berdevam olan bir insanın, imansızlık dışında yapacağı en büyük isyan dahi küfür olmaz, olsa olsa büyük günah olur. Binaenaleyh, Allah'ın koyduğu ahkâmın doğruluguna inanarak bir insanın Saddam'ın, Hitler'in, Lenin'in, Haccac'ın hükümlerini uygulaması bile küfür değildir. Belki sadısttir, katmerli zalımdir. Hiçbir iyi niyeti olmadan bu mesleği seçenler için en fazla böyle denebilir.

3.Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenleri hiçbir kayıt ve itibara tabi tutmadan kâfir ilan edecek olursak, bu yargıdan faraza bir Islâm ülkesindeki müslüman hakimler dahi kurtulamazlar: Zira her konuda Allah'ın açık hükmünü bulamayacaklar, çoğu yerde takdir ve ictihatlarını kullanacaklar ve bunların bir kısmında da isabet edemeyebileceklerdir. Böyle bir durumda Allah'ın hükmüyle hükmettiklerini söyleyemeyeceğimize göre kâfir olduklarını söyleyeceğiz ? Asla.

4.Öyleyse özellikle Hukuk Fakültelerinde okumak, bunu yaparken de zûlmü adım adım izole etmeyi, mutlak adaleti yerleştirmeyi, mağduriyetleri önlemeyi hedeflemelidir. Bu niyetle bu tahsilin dahi ibadet olacağına inanıyoruz. Evet bataklığa girip çamurlanmamak mümkün değildir. Ama çamursuz bir ortama geçebilmek için bataklıga girmekten başka çare yoksa ne yapılır?

Savcı ve noterlerin durumu hakimlerden daha tehlikeli değildir. Yeter ki, niyyet iyi tutulsun ve zûlme bulaşmamak için azami gayret gösterilsin. Avukatlığa gelince: Bu bir bakıma daha avantajlıdır, bir bakıma da daha tehlikelidir. Çünkü avukatları, açık haksızlık ve zulum olan bir davayı savunmaya zorlayan bir güç yoktur. Bu olsa olsa para kazanma ihtirası olur. O da onu böyle bir zûlüm yapmaktan kurtaramaz. "Hainlere müdafaa vekili olma. avukatlık etme" (Nisa (4) 105) anlamındaki ayet bunu açıkça yasaklar. (Konu ile ilgili olarak yaptığımız açıklamalar yukarıda söz konusu edilen ayetin tehirlerinde de görülebilir. Örnek olarak bk. Kurtubî VI/190)